Konu: | KDV ve ÖTV oranlarının yükselmesi ve temel ihtiyaç ürünlerindeki fiyat artışı nedeniyle oluşan sorunlara çözüm bulunması amacıyla bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergenin (8/12) ön görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 1 |
Birleşim: | 17 |
Tarih: | 25.07.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Saadet, DEVA, Demokrat, İYİ Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak talep ettiğimiz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun verdiği imzalar doğrultusunda bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi olağanüstü bir birleşim icra etmektedir. Değerli hazırunu saygıyla selamlıyorum.
Lozan'ın yıl dönümü, 100'üncü yıl dönümü, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapusu ve yüz yıl önce bu topraklarda devletimizi tescil ettiğimiz anlaşma birilerine göre zafer, birilerine göre hezimet, genellikle tarihçiler ve benim de katıldığım gibi döneminin en iyi anlaşması ve döneminin en iyi anlaşması olduğu için de kıyamete kadar Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bu topraklarda yaşayacağız.
Aynı zamanda Montrö'nün yıl dönümü; Montrö, boğazların Türkiye Cumhuriyeti devletinin kontrolü altına alındığı bir anlaşmadır. Yine, anlaşmayı yapanları şükranla anıyorum.
Sadık Ahmet'in ölüm yıl dönümü. Batı Trakya'da Sadık Ahmet bir kahramandı, hep önde yürüdü; ölüm yıl dönümünde onu da saygıyla ve rahmetle anıyorum.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin banileri Doktor Fazıl Küçük, Rauf Denktaş, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit'i de saygıyla ve rahmetle anıyorum. Türk'ün 20'nci yüzyıldaki son devlet kurma iradesinin temsilcilerine saygılarımı arz ediyorum ve Basın Bayramı'nda da emekçilerin Basın Bayramlarını kutluyorum.
Bugün, yüce Meclisi olağanüstü toplantıya çağırma gerekçemizi özellikle iktidar çevreleri popülist bir atraksiyon ve hatta zaman kaybı olarak gördüler. Ben size niçin bu yola başvurduğumuzun gerekçesini birkaç cümleyle özetlemek istiyorum. "Asgari ücret ve emekli maaşlarıyla ilgili bir huzursuzluk ortaya çıktı. Kamu işçisi, memuru nasıl ortada bırakmadıysak, çalışanından emeklisine hiç kimsenin mağduriyetinin kalıcı olmasına rıza gösteremeyiz. Ek bütçede deprem bölgesinin kalkınmasını sağlayacak önergelere, projelere yer verdik. Biz kendisini mağdur hisseden tüm kesimlerin gönlünü almak zorundayız. Bunu da çok gecikmeden yapmamız gerekiyor. Milletimizin serinkanlı olarak bize güvenmelerini istiyorum." Özetlemeye çalıştığım bu gerekçenin sahibini tahmin ettiniz sanırım, Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Sayın Erdoğan'ın bu demeci Türkiye Büyük Millet Meclisinin olağanüstü toplanmasının haklılığını göstermektedir. Bir kanuni düzenlemeyle memur, emekli mağduriyetlerini hemen şimdi ortadan kaldıralım, ocak ayını beklemeyelim. Niye ocak ayını bekleyeceğiz? Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Evet, bir mağduriyet var, bir eksikliğimiz var, bu eksikliği gidereceğiz, sabırla bekleyiniz." Bu "Sabırla bekleyiniz." dediğiniz zamana kadar altı aylık bir süre var. Bu altı aylık süre içerisinde insanlar tatillerini yapamayacaklar, insanlar enflasyon karşısında ezilecekler ve vatandaşlarımız çocuklarını okula gönderirken kreşlerde çok ciddi sıkıntılar yaşayacaklar, ulaşımda sıkıntılar yaşayacaklar; özel okullarda, devlet okullarında, yurtlarda sıkıntılar yaşayacaklar. Eylül ayına birkaç ay kaldı, gelin hep beraber, bir kanuni düzenlemeyle beraber enflasyona ezdirmeyelim vatandaşlarımızı, altı ay boyunca çile çektirmeyelim diyorum ve bu kanun teklifini de Adalet ve Kalkınma Partisi versin, biz hep beraber imzalayalım ve böylece hem memurlarımız hem emeklilerimiz hem de işçilerimiz bu mağduriyetten kurtulmuş olsunlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri üzerinden yaklaşık iki aylık bir süre geçti. Seçimlerden önce, doğal olarak, her siyasi parti seçimleri kazandığı takdirde ülkeyi nasıl yöneteceğine dair vaatlerde bulunur, bunları kamuoyuyla paylaşır, vatandaşlardan oy ister. Peki, bir siyasi parti, vatandaşlarına, mesela, yalan söyler mi? Elbette söylemez, ayrıca söylememeli de. Yapamayacağı vaatleri abartarak dillendirmek başka bir şey; olmayan şeyleri varmış gibi göstermek, Kafdağı'nın ardından sahte muştularla topluma umut pompalamak, göz boyamak ve bile isteye yalan söylemek başka bir şeydir.
Değerli milletvekilleri, sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Esasen, AK PARTİ iktidarı uzun zamandır bir şeyi keşfetti, neydi o? Halkı her anlamda bir açmaza ve çaresizliğe hapsetmek. Buna "Stalin'in tavukları metodu" da diyebiliriz. Vaktim kısıtlı olduğu için bunun ne anlama geldiğini uzun uzun anlatmayacağım; merak edenler Google hazretlerine bakıp öğrenebilirler.
İktidar, kontrollü ve bilinçli bir yoksullaştırma siyasetini bu ülkeye dayattı. Tam bir kısır döngü içinde bırakılan halkımızı bu çıkmazdan kurtarmak adına gerektiğinde sesimizi ama ilkesel olarak sözümüzü yükseltmek için burada, bu kutsal çatı altında var gücümüzle çalışacağız. Halkımızın olduğu her yerde onlarla beraber onların sesi olacağız çünkü bu ses aslında iktidar elitlerinin duymaktan hiç de hazzetmediği milletimizin sessiz çığlığıdır.
Değerli milletvekilleri, iktidar, seçim öncesi, olan olmayan ne varsa saçtı savurdu. Olmayan petrolleri "Traktörünüze doldurun, gidin." dedi. Olmayan doğal gazı güya hanelere gönderdi. Saçma sapan vaatlerle halkımızı kandırıp durdu. Sırf seçim kazanmak uğruna Hazine ve Merkez Bankası kaynaklarını har vurup harman savurdu; karşılıksız para bastı. "Kredi" ve "swap" adı altında yüksek faizlerle borç alarak ülkemizi borçlandırdı. Uyguladığı bu seçim ekonomisi yüzünden daha yılın yarısında 2023 bütçesini tüketti. Ülkemizin ormanlarını, zeytinliklerini, sahillerini imara açtı; limanlarını, havaalanlarını, yer altı ve yer üstü kaynaklarını sattı. Gelecek olan kamu gelirlerini bile ipotek etti hatta kim olduğu belli olmayan yabancılara Türk vatandaşlığı bile verildi. Zeytinlik demişken; yahu, depremi bahane edip zeytinlik arazileri imara açmak, talan etmek, peşkeş çekmek nasıl bir zihniyettir? Sokakta gelip geçeni, gözünün üstünde kaşın var diye döven mahallenin belalısının zorbalığından ne farkı var bunun? Sizi mahallenin belalısı gibi davranmaya iten sebep sadece parasızlık mı yoksa başka şeyler mi, bir açıklayın da dinleyelim ve öğrenelim. Sonra ne mi oldu? Tüm bu hovardacı harcamalar sonunda, memurun ve emeklinin maaşlarını ödeyebilmek için yeni kaynak arayışına girdiniz. Peki, bulduğunuz dâhiyane fikir neydi? Evet, vatandaşa yeni vergi ve harçlar salarak günü kurtarmak. Bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi kapanmadan hemen önce yalap şalap hazırladığınız yeni vergi ve harçları torba yasanın içine atarak huzura getirdiniz. Aslında bunun hazırlığını önceden yaptıkları belliydi ama seçimlerin geçmesini beklediler. İşi gücü siyasi ve toplumsal mühendislik olan bu iktidar -hep söylediğim gibi- devlet yönetmeyi bir PR çalışması olarak görmektedir. Bir icraatı uygularken düşündüğü tek şey vardır: "Bu iş bana ve partime bir fayda sağlar mı?" diye düşünüyorlar ama eğer kendilerine fayda sağlamıyorsa onu yapmamak için direniyorlar.
Peki, söz konusu ek bütçeye gerekçe olarak ne sundular? Yukarıda saydığım ülke kaynaklarını hiç eden popülist politikalar yerine 6 Şubat depremini gerekçe gösterdiler. Buradan sormak istiyorum: Madem tüm ekonomik çöküşün sebebi depremdi, niye deprem olduktan sonra bu kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmediniz de şimdi getirdiniz? Çünkü deprem bahane, gerisi lafügüzaftan ibaret.
Değerli milletvekilleri, yüce Meclise ve milletime saygımdan dolayı bu iktidara "Yalan söylüyorsunuz." demeyeceğim ama asla doğruları söylemiyorlar. Hep "Aldatıldık." lafının arkasına sığınıp duruyorlar ama esasen kimsenin bunları aldattığı falan yok; tam tersine, bu iktidar ve lideri halkımızı durmadan aldatıp duruyor hem de cilalı ve tumturaklı "yerli, millî" safsatalarıyla. Peki, bu torba kanunla yüce Meclisin huzuruna neyi, nasıl getirdiler? Her zaman yaptıkları gibi alicengiz oyunlarına tevessül edip elma şekerinin içerisine bir zehir şırınga ederek getirdiler. Görünürde "Memura maaş zammı da yapıyoruz." dedikleri yasanın içine mesela motorlu taşıtlar vergisini koydular hem de 2 defa ödenmek şartıyla, ağustos ve kasım aylarında ödenmek şartıyla. Kurumlar vergisi oranlarını artırdılar, harçları yüzde 50 oranında artırıp akaryakıt ve doğal gazdan alınan ÖTV'de fahiş fiyat artışı yaptılar. Mecliste verdiğimiz önergeler iktidar partisinin oylarıyla reddedildi. Ve biz burada muhalefet olarak bir dakikalık konuşmalarımızla ve bir yandan grup önerilerimizle, bir diğer yandan arkadaşlarımızın sizin grup önerilerinize verdikleri cevaplarla, getirdiğiniz torba yasa ve kanun teklifine karşı geneli veya her bir madde üzerine yaptığımız konuşmalarla itirazlarımızı dile getirdik. Milletimizin sesi olmak istedik ama kulak vermediniz, bildiğinizi okudunuz "Oy çokluğu bizde." diyerek bizim önergelerimizi veya çabalarımızı görmezden geldiniz ve sonuçta da bu muhalefet, Parlamentoyu bugün zamlar nedeniyle toplamış bulunmaktadır. Görünürde "Memura maaş zammı da yapıyoruz." dedikleri yasanın içine bunları koyduktan sonra da "Siz başınızın çaresine bakın." diyerek seslendiler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yasayı onaylamasından sonra motorinde ve benzinde fahiş zamlar ardı ardına gelmeye başladı. Önceden hazırlandığı çok önceden belliydi ve devlet yönetmekten vareste bir anlayışta olduğunu üzülerek ifade ediyorum bu iktidarın. "Zaten çoğunluğumuz var, ne getirirsek getirelim onaylanacak. Bu yüzden, muhalefetin ne söylediği de önemli değil." diyerek burada bizim söylediklerimizi görmezden geldiler. Mutlak güç sahibi olmak için demokrasiyi ve parlamentoyu rafa kaldırır, etkisiz hâle getirirseniz yarın iktidardan ayrıldığınızda -yalancı çoban misali- söylediklerinize kimse itibar etmez, baki kalan bu kubbede hoş bir seda yerine boş bir tutarsızlık bırakırsınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletimiz adına sunduğumuz hiçbir öneri ve talebimiz dikkate alınmayınca bir gecede iğneden ipliğe her şeye zam yapılmaya başlandı. İki aylık bir süre içinde yani seçimlerden bu yana akaryakıt fiyatlarına yaklaşık yüzde 80 zam yapıldı. İktidar, bu hâliyle vatandaşın tenceresinde et değil dert kaynadığının farkında mı?
Ve vatandaşlarımızın Anayasa'mızdaki seyahat özgürlüğünü de elinden alıyorsunuz. Nasıl mı? Akaryakıta zam yapıldıktan sonra vatandaşlarımız nasıl tatile gidecekler, nasıl ailelerini ziyaret edip sılayırahim yapacaklar, nasıl çocuklarını, askerdekileri veyahut da memur çocuklarını ziyaret edecekler hiç düşündünüz mü? Düşünmüyorsunuz ki ve sanmıyorum, bu iktidar bunları düşünmez. Zira, onların saraylarında adını bile söyleyemediğimiz binbir çeşit yiyecek arzıendam ediyor. Nereden bilecekler vatandaşın ne şartlarda yaşadığını? Saraylarda yaşayanın, ev bile kiralayacak durumda olmayan vatandaştan nasıl haberi olur ki? Olmayacak ki.
Değerli milletvekilleri, bu sözü söylemekten gerçekten büyük bir üzüntü duyuyorum ama inanın, bugünler daha iyi günlerimiz. Hani Sayın Erdoğan, Meral Akşener'e dönerek "Gelin Hanım, Gelin Hanım, daha bunlar iyi günleriniz." diyordu ya, ben de buradan aziz milletime sesleniyorum: Daha bunlar iyi günlerimiz ve bunlar fragman; yeni zamlar, yeni zamlar, yeni zamlar boca edilecek, bir yağmur gibi üzerimize yağacak.
Değerli milletvekilleri, önümüzdeki aylarda iktidar, enflasyonu bilerek, körükleyerek vatandaşların ceplerinden ne var ne yok almaya devam edecek. "Merkez Bankasının bilmem kaç milyar dolarlık döviz rezervi ve tonlarca altın stoku var." diyorlardı. "Karadeniz'de bulunan doğal gaz ve Gabar'da bulunan petrol bile, bunun gibi 10 tane depremin masraflarını karşılayacak miktarda." diyorlardı. Hani nerede? Hani vatandaşa bedava vereceğiniz o doğal gaz, hani Gabar'da bulunan ve traktörü yanaştırıp depolarımızı dolduracağımız o muazzam petrol nerede? Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ekonomik çöküşü güya durdurmak için başka ne yapıyor? Bu icraatları tatbik ederken milletin öfkesini yönlendireceği bazı figürleri de güya kurtarıcı diye piyasaya sürüyor. Ekonomiyi kurtarması için İngiltere'den transfer edilen, daha önce "dolandırıcı" denilen, şimdi de "kurtarıcı" denilerek sarılmak istenen Mehmet Şimşek de bunların sonuncusudur. Mehmet Şimşek gibiler, esasen manav tezgâhındaki mostra figürlerdir. Dış dünyaya "Bakın, tam da sizin istediğiniz gibi kişileri getirdik, haydi yardım edin bize." diyecekler; ördek avında kullanılan yalancı ördek mühre gibi yani. Bu sistemde bütün bakanların ismi "Recep Tayyip Erdoğan"dır. Bakanlar sekreterdir, hiçbir yetkileri yoktur, kendilerine verilen talimatları yerine getirirler. Bu sebeple, Mehmet Erdoğan; pardon, Mehmet Şimşek gibilere yüklenmenin bir manası da yoktur. O, kendisine verilen vazifeyi yerine getirmek için gelmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, ileride, mukadder olan tüm bu kötü gidişatın müsebbibi olarak gösterilip kapı dışarı edilecek kötü polis Mehmet Şimşek gerçekten de büyük ekonomistmiş. Baksanıza, ekonomiyi kurtarması için kimsenin aklına gelmeyecek cin gibi fikirleri hayata geçirmeye başladı bile. Nedir o fikirler? Zam yapmak, vergileri artırmak, Arap ülkelerinden yardım istemek, emekliye asla zam yapmamak, enflasyonu yükseltmek, faizleri artırmak, döviz kurlarına jet motoru takmak, elde avuçta kalan varlıklarımızı kelepir fiyatına satmak için dünyayı dolaşmak, kemer, pardon, ümük sıkmak ve elbette dua telkin etmek. Yahu, bunun için ekonomist falan olmaya gerek yok ki! Çağıralım sokaktan herhangi bir vatandaşı, o da yapabilirdi hatta gözlerinden ışık saçan Nureddin Nebati Bakanımız bile yapabilirdi. "Bizim Cumhurbaşkanımız var, bürokrasiyi ezer geçeriz." diyordu hatırlıyor musunuz? "Bizim Cumhurbaşkanımız var." demeyecekti. "Bizim Cumhurbaşkanımız var." dediğiniz zaman bu ülkeye yatırım gelmez. "Bizim ülkemizde hukuk var, Cumhurbaşkanımızın da uyacağı Anayasa'mız var hatta bizim Cumhurbaşkanımızın da uyacağı evrensel hukuk kurallarına riayet eden bir zihniyetimiz var." demesi gerekiyordu ve Sayın Nebati'nin de bu konuda, yatırımcıların gelmemesi noktasında çok günahları var.
Kıymetli hazırun, Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 Mayısta yani seçimlerden hemen önce en düşük memur maaşını 22 bin lira yapacaklarının müjdesini vermiş ve bu artışların otomatik olarak emeklilerimize de yansıyacağını söylemişti. Sayın Erdoğan memurlarımıza bu sözü verdiğinde 1 dolar 19,5 liraydı, söz verdiğinde 22 bin TL maaş olarak 1.128 dolara tekabül ediyordu; bugün itibarıyla dolar 27 lirayı geçti, 22 bin TL 810 dolara kadar düştü; bir başka ifadeyle maaşlar daha verilmeden yaklaşık 320 dolar yani 8.600 TL azalmış oldu. Birkaç hafta veya birkaç gün sonra hatta yarın ne olacağını kimse bilmiyor. Yeni, öyle güzel bir ekonomi yönetimimiz var ki düşman başına, o derece yani; her geçen gün fakirleşiyoruz.
Ya emeklilerimiz? Sözümü lütfen mazur görün ama emeklilerimizi ölmeden mezara göndermeye yemin etmiş bir iktidar var. Yahu, insanlar ölmeden mezara gönderilir mi? 7.500 TL emekli aylığı alan emeklinin maaşına güya yüzde 25 zam yapmışlar ama bakın, görün ki en düşük emekli maaşı yine 7.500 TL oluyor. Şaka gibi değil mi? Buna itiraz edeceklere nasıl olduğunu vaktim kalırsa uzun uzun anlatırım.
Çalışan memurlara yapıldığı söylenen seyyanen maaş zammı için de "Kesinlikle emekli maaşlarına yansıyacak." demişti; Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu sözü de doğru değildir. Doğru diyorsanız buyurun, kürsü burada; gelin, böyle olmadığını ispat edin ve bizi utandırın.
Süleyman Soylu -şimdi nerede bilmiyorum- "Ekonomimiz öyle bir şahlanacak, öyle bir şahlanacak ki 2022 yılının Ocak ayında İngiltere'si, Fransa'sı, Almanya'sı ve hatta Amerika Birleşik Devletleri öyle mahcup olacaklar ki biz buradan çok rahat bir şekilde kalkınmış bir Türkiye'yi bütün dünyaya takdim edeceğiz." diyordu. Nerede? Türkiye Büyük Millet Meclisinden, şimdi bu kürsüden soruyorum: Biz hazırız Sayın Soylu, biz buradayız, sen nerelere kayboldun? Sesin soluğun çıkmaz oldu, kurda kuşa yem mi oldun? Nerede o millete ayar veren afralı tafralı külhanbeyi hâllerin? E, ne demişler: "Mühür kimde ise Süleyman odur." Şimdi mühür sende yok; Süleyman kim, onu söylemesini bekliyorum.
Peki, söylenen gerçek dışı bu sözler, onlar bir yafta gibi boyunlarınıza asılı; tarih bu sözlerinizle ve yaptıklarınızla sizleri mutlaka yargılayacak.
Değerli milletvekilleri "Allah'ın emri nas varken sana bana ne oluyor?" diyen Cumhurbaşkanı... Öyle demiyor muydu? "Allah'ın emri nas varken sana bana ne oluyor?" diyen Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın faizleri yükseltmek için ekonominin başına Mehmet Şimşek'i getirdiğinde "faiz sebep, enflasyon sonuç" teorisi fos çıktı mı? Peki, yeni teorisi ne olacak derseniz bir şey olacağı yok. Zaten faizlere güya bu kadar karşı çıkan ve haram olduğunu söyleyen Erdoğan gerçekten samimi olsaydı bir kararnameyle bütün faizleri sıfıra indiremez miydi ve de aynı şekilde vatandaşlarımızın, öğrencilerin çiftçilerin faiz borçlarını sıfıra indiremez miydi? İndirebilirdi. Niye yapmadı? Yapamaz çünkü yapması mümkün değil ve eğer siz bilim ile dini birbirine karıştırırsanız sonuçta da işte bunlar gelir başınıza.
Değerli milletvekilleri, iğneden ipliğe her şeye zam yapılırken, halk günbegün yoksullaştırılırken, evladına harçlık bile vermekten mahrum bırakılırken, ülkenin kaynakları, varlıkları haraç mezat satılırken, kim oldukları belli olmayan milyonlarca yabancı vatanımızda cirit atarken, borçlanmadığımız bir ülke kalmamışken, paramızın ve pasaportumuzun değeri hiç edilirken, hak, hukuk, adalet isteyenler derdest edilirken nasıl oluyor da hâlâ ayakta kalabiliyoruz? Ben bunu Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerinin ne kadar güçlü olduğuyla açıklayabilirim sadece. Tıpkı "Dünyanın en güçlü devleti hangisidir?" diye Keçecizade Fuat Paşa'ya sorulduğunda "Siz dışarıdan, biz içeriden bir devleti yıkamadık ki dünyanın en büyük devleti Osmanlı Devleti'dir." diyordu ve esasen Paşa'nın "biz" derken neyi ve kimleri kastettiğini bilenler bilmeyenlere anlatsın lütfen.
Değerli milletvekilleri, bakınız, pandeminin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti, mesela tarım ürünü fiyatları tüm dünyada ciddi bir düşüş gösterirken bizde roket takmış uçuyor. Peki, dünyada hızlı bir düşüşe geçen gıda ürünleri nihayetinde bir tarım ülkesi olan ülkemizde niçin artıyor? Niçin bütün sınırları zorluyorlar? Mesela, bundan birkaç sene önce 3-4 liraya aldığımız bir domates bugün pazarda, halde kaç para? 20 lira ile 40 lira arasında değişiyor. Mutfakta bir ağıt var, bu ağıt sanki bir uzun hava ağıdı ve çileli bir ağıt. Vatandaşlarımızın tenceresinde et değil dert kaynıyor, dert ama farkında olan kim? Kimse değil.
Değerli milletvekilleri, bundan kısa bir süre önce girdiği her seçimi kaybetmekle meşhur Binali Yıldırım Bey "Türkiye'yi parmakla gösterilen ülkeler arasına sokacağız." buyurmuştu. Müsaade ederseniz bir tanesini ben arz edeyim: Dünya Demokrasi Endeksi'ne göre 2022 yılında Türkiye olarak 103'üncü sıraya düşmüşüz yani otoriter rejimlerle neredeyse aynı kategorideyiz. Bu sıralamaya göre Gambiya, Nepal, Bolivya, Uganda ve Guatemala gibi ülkeler bile bizden daha iyi durumda arkadaşlar. Düşürüldüğümüz duruma bakar mısınız! Nerede iyi bir şey varsa ya sonuncuyuz ya sondan bir iki sıra önde; mesela demokrasi, insan hak ve hürriyetleri, basın özgürlüğü, gelir adaleti, hukuk bağımsızlığı gibi. Nerede kötü bir şey varsa da ya 1'inciyiz ya da ilk sıralarda; mesela enflasyon, adaletsizlik ve pahalılık gibi.
Hani Cumhurbaşkanlığı sistemiyle şahlanacaktık, uçacaktık, pasaportumuz ve paramız değerli hâle gelecekti, hukuk sistemimiz adalet dağıtacaktı, insanlar yılda birkaç defa tatile çıkacaklardı, ev, araba sahibi olacaklardı, Avrupa ve Amerika gibi ülkelere vize almak zorunda kalmayacaktık, üniversitelerimiz dünyada bilim üreten saygıdeğer kurumlar hâline gelecekti? Değerli milletvekilleri, bunların hiçbiri olmadı. Bir örnek vermek istiyorum ve diyorum ki: Eskiden annelerimiz ve babalarımız bizleri büyütürken şöyle yaparlardı: Okula gönderirlerdi, okula giderdik sonra o okulları bitirirken yurtlara giderdik, dershanelere giderdik, okulumuz biter, iş arardık ve iş bulurduk; sonra biz evlenirdik, çalışırdık, üç yıl, beş yıl, altı yıl içerisinde bir araba sahibi olur veyahut da on yıl içerisinde bir ev sahibi olurduk. Benim babam emekliye ayrıldığında hem beni evlendirmişti hem bir ev almıştı hem de küçük bir Toros araba almıştı. Değerli milletvekilleri, şimdi böyle bir dönemde bir anne ve baba çocuklarını okuttuğunda iş bulabilirler mi çocuklar ve o çocukları dershanelere gönderebilirler mi? Göndermeleri mümkün değil ki.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Bir dakika ek süre veriyorum, sözlerinizi toparlayın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Teşekkür ederim.
Değerli milletvekilleri, şimdi, anneler ve babalar çocuklarını bu süreçten geçirdikten sonra kolay kolay iş bulamazlar. Diyelim ki o genç bir torpil buldu, mülakat sistemiyle işe girdi ve ardından da bir araba almak istedi, ev almak istedi, alabilir mi? Mümkün değil ki. Bu kısır döngüyü böyle mi yaşayacağız? Ben buna hayat mı diyeceğim?
Ben buradan vatandaşlarıma sesleniyorum: Bugünkü iktidar seçimi kazanmış olabilir; kazanmıştır, doğrudur ama bugünkü iktidardan beklentimiz şudur: Biz burada bu zamların, özellikle motorlu taşıtlar vergisinden akaryakıta kadar bunların geri alınmasını talep ediyoruz. Bir diğer taraftan, emeklilere verilen zam -yüzde 25- yetersiz, memurlar ve işçilere verilen zam da yetersiz; ayrıca seyyanen zamların verilmesini talep ediyoruz. Gelin, bu kanunu çıkaralım ve buradan bütün milleti biz özgür yapalım, mutlu yapalım ve de insanlarımıza güzel bir Türkiye'de yaşama imkânları sağlayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Ben buradan tüm milletimizi saygıyla selamlıyor ve de muhalefet milletvekillerine teşekkür ediyorum. İktidar partisi milletvekillerinin de söylediklerimize kulak vererek bir kanun teklifini Meclise getireceklerini tahmin ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)