GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına İlişkin Nahçıvan Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Protokol'ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:2
Tarih:03.10.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle millî egemenliğin kalesi, millî irademizin simgesi Gazi Meclisimizin yeni yasama yılını tebrik ediyor ve Gazi Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, 1 Ekim günü başkentimiz Ankara'nın kalbine bir ihanet hançerini saplamaya teşebbüs eden hain terör örgütü ve şer odaklarını bir kez daha lanetliyor, saldırıda yaralanan kahraman polislerimize acil şifalar diliyorum.

Biz Türkler 5 bin yıllık tarihimizde nice büyük badireler atlatmış bir milletiz. 3 bin yıllık devletimizin son halkası olan Türkiye Cumhuriyeti, emperyal güçlere ve onların iş birlikçilerine karşı topyekûn bir millet direnişiyle varlığını ve özgürlüğünü kazanmış bir devlettir. Ulu Önder'imiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir asır öncesinden ifade ettiği üzere mevcudiyetimizin ve istikbalimizin yegâne temeli, en büyük hazinemiz bu Mecliste de vücut bulan cumhuriyetimizdir. Her daim olduğu gibi şimdi de içeride ve dışarıda bizi bu hazineden mahrum etmek isteyen düşmanlarımız vardır ve muhtemel ki olacaktır da daima. Kadim yurdumuz Anadolu'nun, en değerli hazinemiz Türkiye'nin varlığı, birliği ve refahı ancak dünyanın en güçlü, en zengin ve en çağdaş uygarlıkları arasındaki tartışmasız yerimizi almamızla mümkündür. Bunun için de Türklük dairesindeki tüm değerlerimize, dilimize, tarihimize, kültürümüze, insanımıza, doğamıza ve pek tabii soydaşlarımıza sımsıkı sarılmak mecburiyetindeyiz. Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği, bir diğer ismiyle Türk Devletleri İşbirliği Günü'nü kutladığımız bu günde, bir yandan "bir millet iki devlet" şiarıyla, ebetten ezelden ebede kardeş bildiğimiz can Azerbaycan'ın Karabağ'daki haklı mücadelesini, adaletin nihayet tecellisini sevinçle seyrederken bilimde, sanatta, sporda, hayatın her alanında yurttaşlarımızın ve soydaşlarımızın dünya çapındaki başarılarıyla gururlanıp kenetlenirken bir yandan Türklüğü kimliğiyle, tarihiyle, varlığıyla yok saymak isteyenleri görüyor; gündelik hesaplar, küçük çıkarlar, fikri saplantılarla Anadolu'muzu âdeta bir yol geçen hanına çevirenleri izliyor, bu gidişata bir "Dur!" denilmesi için sesini yükseltenlere hakların ve hukukun tüm temellerini yıkıp geçmek istercesine muamele edenleri unutmamak üzere aklımıza yazıyoruz.

Türk milleti, tarihin her döneminde elbette mazluma kucak açmıştır. Suriye'de ve çevresindeki diğer çatışmalarda da daima bu ahlaki ve tarihî sorumlulukla davranmış, kadınlara, çocuklara, yaşlılara kol kanat germiş, tüm dünyanın sırt çevirdiği bu insanlara gösterdiği misafirperverlik herkesin takdirini kazanmıştır. Ancak bu tavır, Türkiye'yi bir yamalı bohçaya çevirip suçun, şiddetin etnik ve dinî çatışmaların kaynar kazanına atmak isteyenlere bir bahane olamaz ve olmamalıdır. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Bu sosyoloji ve siyaset mühendisliğine karşı uyanık ve tavizsiz olmak zorundayız. Ülkemizi karadan yürüyüş, denizden çıkarma ve hatta imkân olsa havadan indirmeyle yapılan kontrolsüz giriş sayısı artık bir sığınma değil, bir istila hâlini almıştır. Genç gazeteciler Batuhan Çolak ve Süha Çardaklı'nın bu konudaki hassasiyetleri haber ajanslarının görselleriyle paylaştıkları için hâlâ tutuklu bulunmaları ve maruz bırakıldıkları muamele kamu vicdanını derinden yaralamaktadır.

Tüm dünyadaki Türklerin hem devlet hem millet olarak işte, dilde, fikirde birliğini sağlamak hayali için atılan tüm adımları candan destekliyoruz. Ömrünü Türklüğün ihyasına adayan Alpaslan Türkeş'i, Bulgaristan'daki soydaşlarımızı zulümden kurtarıp onlara kucak açan Turgut Özal'ı, terörist başına dünyayı dar edip Türk'ün adaletinden kaçılmayacağını gösteren Süleyman Demirel'i, Kıbrıs Fatihi Bülent Ecevit'i nasıl rahmetle anıyorsak bugün bu büyük ve ebedî davamızda kimin bir zerre dahi emeği varsa ona da ebediyen minnet duyacağız. Ama herkes bilsin ki şehirlerimizde tek bir Türkçe tabela kalmasın, sınırlarımızın hükmü kalmasın, âdeta Türklüğün Türkiye'de izi kalmasın ister gibi çalışanları ve onların iş birlikçilerini de asla unutmayacağız. Daha dün sosyal medyaya yansıdığı üzere enkaz altında kalmış cesetler üzerinden dahi ayrımcılık yapan, bölücülük yapan, mezhepçilik yapan provokatörleri de onlara kol ve kanat gerenleri de affetmeyeceğiz. Bu minvalde, pek tabii, Türkiye Cumhuriyeti için de Türk dünyası için de önem arz eden bir uluslararası sözleşmeye ilişkin bu teklifi biz de uygun buluyoruz. Geçmişte olduğu gibi şimdi de gelecekte de Türkiye'nin ve Türklüğün menfaatine olan her konuda taşın altına yalnızca elimizi değil gövdemizi koyarak da bulunacağız. Yalnız bunu yaparken şimdinin hatalarını söylemekten de geçmişin kapanmamış hesaplarını anımsatmaktan da asla geri durmayacağız.

Önünüzdeki teklif bir uluslararası hukuk metnidir. Bir ülkenin sözünün kıymeti de gücünün ağırlığı da hukuka gösterdiği saygıdan beslenir. Ahdine vefası, hakka hürmeti olmayan bir devletin gücü de itibarı da olmaz. Hukuk, bir devleti var eden değerlerin en yücesidir. Kalkınmanın ön koşulu güven; güvenin teminatı adalet; adaletin sigortası da hukuktur. Türklere ve Türklüğe istikamet veren bir kutup yıldızı olan Türkiye'miz, tüm soydaşlarına ve onların devletlerine bir lokomotif olmanın, Kerkük'ten Kırım'a, Kıbrıs'tan Sincan'a dünyanın her köşesinde onlara ses ve nefes vermenin maddi ve manevi mesuliyetini taşımaktadır. Bu mesuliyetin ifası da ancak hukukun tartışmasız üstünlüğü, devletin güçlü iradesi, çağdaş ve dinamik bir ekonomiyle mümkündür. Ne yazık ki ülkemizi uzak geçmişte darbeler, yakın tarihte FETÖ, 17-25 Aralıktan itibaren FETÖ'yle mücadele, 15 Temmuz hain girişimi sonrasında OHAL ve şimdi de Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle zapturapt altına alan vesayetçi anlayışla bunların başarılması maalesef imkânsızdır.

Bunu güncel ve hepimizin vicdanını yaralayan bir örnek üzerinden sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Genel Başkanımız Meral Akşener'e karşı bir hukuk davası kisvesiyle gerçekleştirilmeye çalışılan bir itibar suikastı. Meral Akşener dokunulmazlığı olmayan bir Genel Başkan, milletvekili değil. Meral Akşener'le ilgili 2016 yılında Yozgat'a bir CİMER ihbarı yapılıyor. "15'inden sonra Başbakan olacağım." dedi diye bir CİMER ihbarı. Bununla ilgili Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığı konuyu araştırıyor, yetkisizlik kararı vererek ve bu yetkisizlik kararını -içimizde hukukçular var- muhatabına bildirmeden, tebliğ etmeden dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığında 2016 yılında açılan soruşturma CİMER'e yazılan Meral Akşener 15'inden sonra Başbakan olacağım.' dedi ihbarı. YouTube dâhil kamuya açık tüm kaynaklarda Meral Akşener'in Balıkesir'de bir salon toplantısında 15 Mayıs 2016'daki Milliyetçi Hareket Partisi kongresine ilişkin yapmış olduğu açıklama olduğunu tüm vatandaşlarımız kamuya açık kaynaklardan öğrenebilirdi. Bu metin üzerinden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma başlatıyor ama soruşturma gizli yani henüz bir kaydı yok diğer taraflarda. Devamla, 4 Ağustos 2016, darbeden on dokuz gün sonra, Cizre Cumhuriyet Başsavcılığı bir gizli tanık elde ediyor; gizli tanığın adı "R.G." kendisine kod isim koyuyorlar, "Yağmur", gizli tanığın 15 Temmuz hain darbe girişiminden beş ay önce, 16 Şubat 2016 tarihinde Cizre'de bir PKK saldırısı sebebiyle hakkında ağır ceza mahkemesinde yargılama var. Şahıs PKK üyeliğinden, hain terör örgütü PKK üyeliğinden yargılanıyor, birden fazla şahısla birlikte yargılanıyor ama ne hikmetse bu meşhur "Yağmur" kod adlı "R.G." 4 Ağustosta Cizre Cumhuriyet Başsavcılığına bir ifade veriyor; ifade içeriği şu: Ben Cizre'de okudum, sonra Van'a gittim, ben Van'da cemaat evinde kaldım, orada cemaat evinde abiler vardı, abiler dedi ki: Meral Akşener'i bir siyasi partinin başına geçirmeliyiz, şudur budur, ıvır zıvır, 4-5 cümle; ben bunlara şahidim. Bakın, bunu Meral Akşener üzerinden anlatmıyorum, bu Mecliste, bu Gazi Mecliste bulunan her birimiz, bugün bizi seyreden tüm vatandaşlarımız, akrabalarımız, analarımız, babalarımız; biz bu ülkede adalete sığınacağız, yargıda bir yapılanmaya müsaade etmeden, kollukta bir yapılanmaya müsaade etmeden burada tartışacağız, burada kavga edeceğiz ama hepimiz nihayetinde gidip adalete sığınacağız. Bu müptezel gizli tanıkla Meral Akşener hakkındaki soruşturma derinleştiriliyor. Peki, bu gizli tanığın Cizre'de yargılandığı PKK dosyasında ne oluyor biliyor musunuz? Bu gizli tanık beyefendi dışındaki diğer tüm sanıklar ceza alıyor sadece bu beraat ediyor. Peki, bunun ödülü ne? Ben 2003 yılından beri FETÖ'nün yapmış olduğu tüm kumpas davalarının avukatlığını yaptım. FETÖ'yle 2003 yılından beri mücadele ederken İYİ Partide kurucular kurulu üyesi olduğum günden beri "Biz FETÖ'cü değiliz." diye tanımlamak zorundayız kendimizi. Şimdi anlatacağım, şimdi ismini vereceğim arkadaşlar da başta ailelerine, devamlı, meslektaşlarına ve topluma kendilerinin yargıda bir yapılanma içinde olup olmadığını kendileri ifade edecekler ve Meclise vereceğimiz araştırma önergesiyle de Meclisin bunu titizlikle araştırması gerekiyor, hepimiz için araştırması gerekiyor, ailelerimiz, bu ülkede sevdalı olduğumuz, bu milletin her bir ferdi için araştırmamız gerekiyor. Dönemin Cizre Başsavcısının haberi olmadan --meslektaşlarım bilir, bizi seyredenler de bilir- böyle bir gizli tanık ifadesi falan alamazsınız; bu, yargının teamülüdür. Bu gizli tanık ifadesinden sekiz on ay sonra Cizre Başsavcısı uygulamaya göre ikinci bölgede bir başsavcılığa gider; Isparta Yalvaç Başsavcılığı, örnek veriyorum Eskişehir Sivrihisar... Bu başsavcı Kütahya Başsavcısı oluyor. Meslektaşlarına ihbar ediyorum bu durumu, meslektaşlarına ihbar ediyorum. Cizre Başsavcısı Kütahya Başsavcısı oluyor. Bunu takip edecekler, yıllarca önlerindeki o dosya yüküyle karar vermek zorunda olan bu ülkenin şerefli yargıçları, şerefli savcıları bir meslektaşlarının Cizre Başsavcılığından doğrudan Kütahya Başsavcısı olarak atanmasının ne demek olduğunu kendileri araştıracaklar. Devamla: Sayın Meral Akşener'le ilgili 20 ilde bu benzeri CİMER şikâyetleri başlıyor sanki örgütlenmiş gibi. "15 Temmuzdan sonra Başbakan olacağım." dedi, "Başbakan olacağım." dedi, "15 Temmuzdan sonra..." dedi. 20 ilin savcılıkları uygulamada ne yapıyorlar? Bunu terör şubelere gönderiyorlar, diyorlar ki: "Araştırın." Terör şubeler araştırıyor, altını tasdik ediyor terör şubeler; "Bu konuşma Balıkesir'de yapılmıştır. Bu konuşma içeriği 28'inci dakikada ve 34'üncü dakikada açıkça ifade edildiği üzere 15 Mayıs 2016'daki Milliyetçi Hareket Partisi kongresine ilişkindir." Terör şube tasdik ediyor. Savcı ne yapar? Dosyaya takipsizlik kararı verir. Yok, Ankara'ya gönderiyor yetkisizlik kararıyla. İyi de ağalar, Meral Akşener'in ikametgâhı Ankara değil ki. Ankara'da bir soruşturma dosyası olduğundan sizin nereden haberiniz var? Meral Akşener İstanbul'da Üsküdar'da mukim, eski İçişleri Bakanı, eski Meclis Başkan Vekili. Dosyayı Ankara'ya gönderiyorlar, Ankara'da birleşiyor dosya. Meral Akşener'in kendisi, eşi, çoluğu çocuğu, bindiği her uçaktaki her yolcu, belki sizler de dâhil ve bizler de dâhil, hepimizin irtibatları, iltisakları araştırılıyor. MASAK'tan bütün detaylı hesapları araştırılıyor. Hiçbir şey yok. Yenilenen İstanbul seçimlerine iki hafta kala üç yıldır aleniyeti olan ama bizlerin haberi olmadığı, Meral Akşener'e tebligat yapılmayan, 25 ilden verilen yetkisizlik kararının kanunen kendisine bildirilmesi lazımken bildirilmeyen bu dosyaya 2019 yılında gizlilik kararı konuluyor, 2019'da gizlilik kararı. Amenna ve saddakna, bir problem yok. Büyük, bağımsız ve tarafsız -ki tırnak içinde söylüyorum bunu- Türk yargısı gizlilik kararı koymuş. Gizlilik kararının konulduğu günden geçtiğimiz günlerde Meral Akşener'le ilgili kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilene kadar yani dört yılda bu dosyaya tek bir sayfa belge girmiyor, tek bir sayfa belge girmiyor; neyin gizlilik kararı bu? O yüzden bugün hukuku kendimize temel almazsak hukukla adaleti inşa etme kararlılığını ortaya koymazsak bugün ne burada ortaya koyduğumuz yasama faaliyetinin ne de bu itibarıyla övünmek istediğimiz, itibarıyla övünmeye çalıştığımız Türkiye Cumhuriyeti devletinin ne içeride ne dışarıda, ne iç kamuoyunda ne de uluslararası kamuoyunda itibarını sağlayamayız. Bunu sağlayacak güç ve kudret bugün bu salondaki var olan ve bugün bu saatte henüz var olamayan tüm milletvekillerimizin asli sorumluluğudur. Sizlerden bugün burada bir konuyla ilgili yardım istemiyorum, sizlerden bugün bu konuyla ilgili farkındalığınızı liste başı tutmanız gerektiğini ifade ediyorum. Bugün Türkiye'nin öncelikli ve ilk meselesi terördür, terörün ikinci sıraya alındığı alanda 1 Ekimde patlama oldu Meclisin önünde. Bu ülkenin önceliği terördür ama bu ülkeye yakışan ve bizlere yakışan terör dâhil her olayda, her vakada Türk hukuku kendi kurallarıyla adalet duygusuyla terör dâhil tüm sorunları yenmeye muktedir bir hukuktur. Bu ülkenin şerefli yargıçları, bu ülkenin şerefli polisleri, bu ülkenin şerefli askerleri kendi içlerindeki çürükleri kendileri tespit edecek. Bizler bunlarla ilgili dokunulmazlık sahibiyiz. Arabalarımızın durdurulmaması değil, biz bu rezillikleri, bu kurumların içindeki çürümüşlükleri tespit etmek, kamuoyuyla paylaşmak ve hukukun önüne koymak için bu dokunulmazlığa sahibiz. Onun dışında kişisel ve şahsi hayatlarımızın huzuru için değil.

Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. Bu konuda hepimizin, hepinizin elinizi taşın altına koyacağından eminim. Hepinizi, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)