GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyinin Kurulmasına İlişkin Nahçıvan Anlaşmasında Değişiklik Yapılmasına Dair Protokol'ün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:2
Tarih:03.10.2023

YEŞİL SOL PARTİ GRUBU ADINA SERHAT EREN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün cezaevinde rehin tutulan önceki dönem Eş Genel Başkanlarımızdan Selahattin Demirtaş'ı, Figen Yüksekdağ'ı, Sebahat Tuncel'i, Gültan Kışanak'ı ve onların şahsında tutsak edilen bütün siyasetçi arkadaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Dün İstanbul ve Kırklareli'de 20 arkadaşımız gözaltına alındı. Bugün Şanlıurfa merkezli yürütülen soruşturma kapsamında çok sayıda siyasetçimiz, yöneticimiz gözaltına alındı. HDP İstanbul il binası önünde bu durumu protesto etmek isteyen il örgütümüze yüzlerce polis saldırdı, 10 arkadaşımız işkenceyle gözaltına alındı. Her güne yeni bir gözaltı, yeni bir baskıyla uyanan Kürt halkı demokratik siyasette ne kadar samimi ve ısrarcıysa görülüyor ki sizler de siyasi kırım operasyonlarıyla Kürt sorunundaki çözümsüzlüğü derinleştirmekte ısrarcısınız, demokratik siyaset alanını daraltmakta, hatta yok etmektesiniz.

Yeni yasama yılının insan hakları ihlallerine duyarlı ve çözüm üretilen, Kürt sorununda kalıcı bir çözüm için adım atılan, çok sesli, çok kültürlü, eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir anayasa için çalışma yürütülen bir yıl olmasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, bu Genel Kurulda uluslararası sözleşmelerden bahsediyoruz, uluslararası sözleşmelerle ilgili söz alıyoruz. Kuşkusuz partimiz -uluslararası sözleşmelerle ilgili- Türkiye halklarının, dünya halklarının menfaatine olan bütün uluslararası sözleşmeleri değerlendirir, katkı verir, destekler ancak sadece ticari sözleşmelerle bu uluslararası sözleşmelerin sınırlı olmaması gerekiyor. Ayrıca, insan haklarına ilişkin insan hakları sözleşmelerinin de yasama organınca saygı ve değer görmesi gerekiyor. Söz konusu insan hakları sözleşmesi olunca bunları kabul edip etmediğimiz, uymakla yükümlü olup olmadığımız konusunda iktidarın ve yargı organlarının ikili davrandığını herkes biliyor. Daha geçen hafta AİHM'in Türkiye aleyhine vermiş olduğu Yalçınkaya kararını Adalet Bakanı kabul etmediğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini aştığını ifade etti. Adalet Bakanının yapmış olduğu bu açıklama aslında Türkiye'deki bütün mahkemelere verilmiş bir talimattır, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uymama talimatıdır. Bu açıklamanın ardından Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını tanımadığını ifade etti. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle güvence altına alınmış olan bu hakların Anayasa Mahkemesince kabul görmesini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince verilmiş olan ihlal kararını tanımayan Anayasa Mahkemesi... Maalesef, Anayasa Mahkemesinin bu kararlarını Türkiye'deki mahkemeler de tanımıyor. Anayasa Mahkemesi değil miydi ki... Galatasaray Meydanı'nda her gün yakınlarının akıbetini araştıran, soran cumartesi insanlarıyla, Cumartesi Anneleriyle ilgili kararı kim verdi? Anayasa Mahkemesi verdi. Anayasa Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını tanımıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararını tanımayan Anayasa Mahkemesinin kararlarını da iç hukuktaki mahkemeler, polis ve savcılar tanımıyor.

Adalet Bakanına ve tüm hâkim ve savcılara hatırlatıyoruz: Mahkemeler terörle mücadele mevkileri değildir. Mahkemeler devletin yarattığı insan hakları ihlallerini cezalandırmakla, verilen zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Sayın Adalet Bakanı, sizin göreviniz millî savunma değildir.

Yine, AİHM'in Osman Kavala'yla ilgili verdiği karara uymayan Yargıtay, Gezi sanıklarına ağır cezalar vererek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin fiilen askıya alındığını açık bir şekilde ortaya koymuş oldu. Gerçi biz bunu yeni öğrenmedik, yeni tanışmadık böyle kararlarla. AİHM 2014 yılında Sayın Öcalan'ın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ölünceye kadar infazıyla tutulma koşullarını yani tecrit, işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiğine karar vermişti; bu karara da uymuyorsunuz. Sayın Öcalan otuz aydır vasisi, avukatları ve ailesiyle görüştürülmüyor, hiçbir yasal iletişim haklarından faydalandırılmıyor. Bakın, BM İnsan Hakları Komitesi Sayın Öcalan'ın derhâl avukatlarıyla görüşmesi gerektiğine ilişkin tedbir kararı vermiş olmasına rağmen sizler uluslararası sözleşmelere ve uluslararası yargı mekanizmalarının bu kararlarına uymamakta direniyorsunuz.

Değerli milletvekilleri, bugün Sincan kampüsünde Kobani kumpas davası devam etti, devam ediyor, bundan sonraki süreçte de devam edecek. AİHM'in verdiği Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ kararlarına rağmen çözüm sürecinin intikamı olarak devreye sokulan bu kumpas davasında arkadaşlarımız "IŞİD'e karşı demokratik tepkinizi ortaya koyun." çağrısı yapan bir "tweet" attıkları için yargılanıyorlar, bir "tweet" attıkları için bugün ağırlaştırılmış hapis talebiyle rehin tutuluyorlar. Oysa, AİHM 2016 tarihli ilk tutuklama kararı ile 2019 tarihli ikinci tutuklama kararının birbirinin devamı olduğunu, aynı delilleri taşıdığını, aynı olgusal temellere dayandığını ortaya koydu ve hem birinci tutuklama kararının hem de ikinci tutuklama kararının siyasi saiklerle olduğunu, tutukluluklarının sürdürülmesinin yasaya aykırı olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu ve derhâl serbest kalmaları gerektiğine ilişkin, derhâl tahliye edilmeleri gerektiğine ilişkin karar vermiş olmasına rağmen bu karara karşı 2020 yılından beri direniyorsunuz; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bu hükümlerine direnmeye devam ediyorsunuz. Bakın, Kobani kumpas davasında yargılanması gereken HDP'nin IŞİD'e yönelik mücadele çağrısı değil, yargılanması gereken HDP'li siyasetçiler değil, yargılanması gereken asıl zihniyet IŞİD zihniyetidir, IŞİD zihniyetini büyütenler, göz yumanlardır. Bakın, IŞİD Şengal'de yüz binlerce insanı katliamdan geçirdi. Şengal katliamından sonra Kobani'ye saldıran IŞİD ne dedi, hangi fetvayı verdi? "Kürtlerin canı ve malı sizler için helaldir." fetvasını verdi. Peki, HDP'nin, Kürtlerin buna karşı susmasını mı bekliyordunuz? HDP buna karşı susmayacaktı. Kuşkusuz, HDP'yle birlikte Türkiye'de birçok parti, burada grubu olan birçok parti, yine, uluslararası hukuk örgütlerinden, Avrupa Konseyinden tutun Birleşmiş Milletlere kadar IŞİD barbar terör örgütünün bu saldırısına karşı bütün insanların, Türkiye'deki bütün demokrasi güçlerinin buna karşı mücadele vermesi gerektiğine ilişkin açıklamalarda bulundu ama bugün bu barbar örgüte karşı mücadele çağrısı yapan, "Demokratik gösteri hakkınızı, barışçıl gösteri hakkınızı kullanın." diye çağrıda bulunan partimiz yargılanıyor, partimizin kapatılması talep ediliyor.

Değerli milletvekilleri, bugün hukuk silah olarak HDP'ye doğrultulmuş, Kobani'de, Rojava'da, Afrin'de IŞİD'e karşı yürütülen mücadelenin ve başarının intikamı alınmak isteniyor. Yargılamayı yapan hâkimlerin bağlı olduğu Adalet Bakanlığı, soruşturma aşamasını yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Et ve Süt Kurumuna varan devletin bütün kurumları topyekûn dosyaya müdahil oldular, HDP'yi ve siyasetini cezalandırmaya çalışıyorlar. Sayın Adalet Bakanı, sizin müdahil olduğunuz, sizin taraf olduğunuz bu davada mahkemelerin bağımsız bir karar vereceğini düşünüyor musunuz? Sizin ve bütün devlet kurumlarının müdahil olduğu, baskı kurduğu bu davada mahkemenin bağımsız bir karar vereceğini düşünüyor musunuz? Türkiye bir hukuk devleti, öyle mi? AİHM'in Encu kararı, Demirtaş-Yüksekdağ kararları Kobani kumpas davasının devam edemeyeceğini açık açık ilan ederken arkadaşlarımız hâlen rehin tutuluyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen tamamlayalım.

SERHAT EREN (Devamla) - Bakın, Sayın Başkan, ben vaktim olmadığı için birçok yeri kısıyorum ama şimdi, bu soruşturmalarda HDP Eş Genel Başkanları ve diğer milletvekilleri hakkında tutuklama gerekçesi suç işlemeye tahrik suçu iken atılı suçlama devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak ve nitelikli insan öldürmeye nasıl dönüştürüldü? Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala devlet içerisinde kontrol edemediğimiz bazı güçlerin 6-8 Ekim döneminde provokatif davranışlarının olduğunu, olayları provoke ettiğini söylüyordu. Peki, kim bunlar? Sayın Adalet Bakanı, buna ilişkin bir soruşturma yürüttünüz mü? 53 insanın katledildiğinden bahsediyoruz, 53 insanın faili kim? Buna ilişkin yürütülen tek bir soruşturma dosyası var mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SERHAT EREN (Devamla) - Öldürülen, katledilen bu insanlarla ilgili hangi soruşturmayı yürütüyorsunuz? Bakın, bu soruşturma dosyasını kim yürüttü?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

SERHAT EREN (Devamla) - Sayın Başkan, son, son...

BAŞKAN - Bitti efendim, herkese eşit...

SERHAT EREN (Devamla) - Bugün bu kumpas davasının yürütücüsü olan dönemin Ankara Başsavcısı Yüksel Kocaman, Yüksel Kocaman'la birlikte çalışan, o dönemin soruşturma dosyasını, kumpas davasını hazırlayan Cumhuriyet Savcısı; yine, bu çetelerle ilişkisi ortaya çıkan Yüksel Kocaman, öte yandan yine bu dosyanın...

BAŞKAN - Sayın Eren, teşekkür ediyorum.

SERHAT EREN (Devamla) - ...Mahkeme Başkanlığını yapan ve Atadedeler çetesinde, çete lideri olduğu gerekçesiyle yargılanan kişi Kobani kumpas davasında yargılama yaptı.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum, süreniz doldu, lütfen...

SERHAT EREN (Devamla) - Sayın Başkan...

BAŞKAN - Lütfen... Lütfen...

SERHAT EREN (Devamla) - ...son olarak Adalet Bakanlığının bu kumpas davasında rolü olan...

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Eski Adalet Bakanı olarak sizi anlatıyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ama bakın, biz eşit davranıyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Dileyen istediği kadar konuşacak diye bir şey yok.

SERHAT EREN (Devamla) - Rolü olan Sayın Başkan...

BAŞKAN - Herkese bir dakika uzatma verdik, bak, siz... Lütfen... Herkese yapılan muameleye birlikte uyalım.

Teşekkür ediyorum.

SERHAT EREN (Devamla) - Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)