Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sierra Leone Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme ve Vergi Kaçakçılığı ile Vergiden Kaçınmaya Engel Olma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 4 |
Tarih: | 05.10.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Uluslararası sözleşmeler bahsinde söz almış bulunuyorum. Türkiye'nin özellikle Afrika'yla olan ilişkilerini değerlendirme düşüncesindeyim.
Türkiye ile Afrika arasında ilişkilerimiz her ne kadar asırlar öncesine dayansa da Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Afrika Kıtası'ndaki ülkeler arasındaki diplomatik ilişkiler 1980'li yılların ikinci yarısında başlamış ve 1998 yılında açıklanan Afrika Eylem Planı'yla kurumsal bir zemine oturmuştur. Şimdi, burada, Nijerya'nın 1997 yılında, kalkınmakta olan 8 ülke olan D8'in bir parçası olması ve daha önceki yıllarda Afrika denildiğinde akla sadece futbolcuların geldiği, açlıkla anılan bir kıtadan bir ülkenin doğrudan Türkiye'nin uluslararası bir kurumda partneri olması Türkiye'nin Afrika'ya bakışını değiştiren önemli aşamalardan biridir. Nijerya'nın D8 üyesi olmasıyla birlikte Türkiye aslında Afrika'ya bakışını farklı bir noktaya taşımış; Afrika'daki zenginliklerin, imkânların, Afrika'daki önemin farkına varmıştır.
1998 yılından bu yana Türkiye ve Afrika arasındaki ilişkiler birçok noktada genişleyerek devam ediyor. Tabii, biz, doğru olan neyse onun yanında, yanlış olan neyse onun karşısında olmaya devam eden bir hareketiz. Bugün, Türk Hava Yollarının Afrika'nın birçok noktasına uçuşlar gerçekleştirmesi; büyükelçilerin, konsoloslukların, devletimize bağlı yardım kuruluşlarının, okulların Afrika Kıtası'nın birçok noktasında faaliyet göstermesi elbette önemlidir ancak burada bu noktayı söyledikten sonra şu gerçeği sizlerin dikkatine arz etmek istiyorum: Şimdi, biraz önce Tokat Milletvekili Sayın Mustafa Arslan "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ruhunda kuvvetler ayrılığı var, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi Türkiye için çok önemlidir." şeklinde bir değerlendirme yaptı. Ben kendilerine 1 Ekim 2023 Pazar günü Sayın Cumhurbaşkanının bu kürsüden Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini eleştiren, aynı zamanda yeni anayasada Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içindeki eksikliklerin giderileceğine dair vaadini hatırlatmak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ilk dönemdeki tecrübeler ışığında ortaya çıkan iyileştirme ihtiyacı yeni anayasa çalışmaları kapsamında değerlendirilecektir." diyor. Peki, bendeniz Afrika ilişkilerinde bunlar konuşulurken neden Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine atıf yaptım?
Değerli milletvekilleri, şimdi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi aslında Sayın Arslan'ın dediği gibi bütün yetkileri -yani kuvvetler ayrılığını önceleyen değil- bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştıran bir sistemdir. Niçin? Şimdi, büyükelçiliklerden bahsettik; Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine göre, sizlerin getirdiği sisteme göre Cumhurbaşkanı değiştiği anda rektörler, valiler, büyükelçilerin tamamının görevi bitiyor. Böyle bir sistem devlet aklını inşa eder mi? Cumhurbaşkanının değişmesiyle beraber büyükelçilerinin tamamının görevi düşüyorsa... Ki liste elimde, çok uzun, sizlere okuyabilirim; bazı kurumlar var, bunlar siyasi iradeyle beraber şekillenecektir, ayrı ama büyükelçilik gibi, valilik gibi, devlet aklını temsil eden makamların Cumhurbaşkanının değişmesiyle beraber değişecek olması Türkiye Cumhuriyeti devletinin devlet aklına, kurumsal aklına verilen bir zarar değil midir?
Değerli milletvekilleri, ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum: İktidarın Afrika Kıtası'na ilişkin politikasında bu açılımlara rağmen birçok vahim hata da vardır. Bu vahim hataların bazıları şunlar: Mesela, bizim özellikle Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'la ilişkilerimiz diğer Afrika ülkelerine göre daha kapsamlı, daha geniştir. Şimdi, 2013 yılında Mısır'da bir darbe yaşandı. Her darbeye olduğu gibi Mısır'daki darbeye de gereken tepki verildi ve bu değişiklikle, bu darbeyle beraber Mısır'da millî iradeye, Mısır halkının iradesine darbe yapıldı; bu, işin bir tarafı. Ama diğer tarafı da şu: Sonrasında yani bu ilişkilerin tamir edilmesi gereken süreçte doğru adımlar atılmadığı için dokuz yıl, on yıl boyunca Mısır'la olan ilişkilerimiz rafa kaldırıldı. Ardından, Mısır'ın bizden uzaklaşmasıyla, bizim Mısır'dan uzaklaşmamızla birlikte Mısır'ın Yunanistan'a, Güney Kıbrıs'a, İsrail'e yakınlaştığını, onlarla deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması yaptığını hep beraber gördük. Son olarak geçtiğimiz gün, hatta dün de burada bazı konuşmalarda ifade edildi; tarihî ilişkilerimiz çok güçlü olmasına rağmen Fas'taki deprem sonrasında Fas Türkiye'den deprem için yardım talebinde bulunmadı. Tunus'ta hâlihazırda bir anayasal darbe var; bu anayasal darbe de oranın seçilmiş iradesine, Parlamentosu askıya alındı ve şu anda Tunus'la ilgili hiçbir gelişme gündemde yok. Tunus'ta Meclis Başkanlığı yapmış olan Raşid Gannuşi'yle ilgili hiçbir açıklama, destek yapılmıyor, böyle bir değerlendirme yapılmıyor. Sayın Raşid Gannuşi ile Sayın Cumhurbaşkanı arasındaki ilişkinin hangi boyutlarda olduğunu biliyoruz ama buna rağmen Tunus'taki bu yargı darbesine karşı da herhangi bir açıklama yapılmıyor.
Bir zamanlar Osmanlı bakiyesi olan bu topraklar, bilindiği gibi, Osmanlı sonrası, maalesef, emperyalist odakların eline düştü, sancılı bir süreç yaşadı; bu sürecin biriken sorunları maalesef çözülemedi ve karşımıza sonra Arap Baharı çıktı. "Arap Baharı" denilen süreç aslında halkların haklı taleplerinin istismarıydı. Türkiye, aslında, bu noktada, halkların yanında duruyormuş gibi yaparak farkında olarak veya olmadan aslında küresel güçlerin ekmeğine yağ süren bir anlayışla, maalesef, bu süreci değerlendirdi. Yemen'den Suriye'ye, Tunus'tan bugünkü hâliyle Libya'ya kadar farklı noktalarda maalesef olması gereken tavrı gösteremedi ve oralara küresel güçlerin müdahale etmesinin önünü açtı. Hatta hatırlarsınız, "NATO'nun ne işi var Libya'da?" diye yapılan açıklamaların ardından, bir hafta sonra, İzmir'den kalkan denizaltılar, donanmalar Libya'ya NATO adına gönderildi.
Değerli milletvekilleri, şimdi, Tunus'ta, biraz önce bahsettiğim gibi, hukuk darbesi yaşandı. Bu hukuk darbesine karşı bir tepki gösterilmediği gibi, bugün, maalesef, aynı sorunların yani Tunus'la, Libya'yla yaşadığımız sorunların farklı bir versiyonu da Fas'la devam ediyor.
Sayın milletvekilleri, bugün, Afrika'da siyasi paradigmalar değişiyor. Batı Afrika'da başlayan darbeler süreciyle ilgili Hükûmetimizin net bir tavrını sadece açıklamalarda görüyoruz ama oralarda Fransa'nın, Çin'in, Rusya'nın etki alanını geliştirmesine karşı nasıl bir yol haritası izleniyor bunu tam olarak görebilmiş değiliz. Türkiye, Afrika ilişkilerini asla ekonomik bağlamda değerlendiremez. Biraz önce söylediğim gibi, Afrika bizim objektiflerimizi mutlaka çevirmemiz gereken bir coğrafyadır. Adaletin... Oradaki insan hakları ihlallerinin, oradaki küresel güçlerin orayı sömürmesinin önüne geçecek formülleri bizler mutlaka üretmeliyiz ve sonrasında Batı Bloku oralarda bazı okumalar yapıyor. Bu okumaların merkezinde de hâlihazırda, bildiğiniz gibi, uranyum yataklarının, maden yataklarının, bütün yatakların oradan taşınarak kendi sanayilerine taşınması gibi bir dürtü var. Bunun da önüne geçecek formüller üretecek olan yine Türkiye'dir.
Saygıdeğer milletvekilleri, son olarak şunu da ifade ederek sözlerimi tamamlıyorum: Yine Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili bir değerlendirme yapacağım çünkü Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin dış politikada bize verdiği zararların neler olduğunu aslında biraz önce Kocaeli Milletvekilimiz Hasan Bitmez Bey ilan etti, ifade etti ama Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi, üzülerek ifade ediyorum, Sayın Cumhurbaşkanının şahsında kurgulanan bir sistemdir. Bu sistemin içerisinde Sayın Cumhurbaşkanından sonrası yoktur. Görev süresi bittiğinde bu yetkileri sizler kendi içinizden herhangi bir arkadaşınızın bile kullanmasına rıza göstermezsiniz. O yüzden, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği gibi bir revizyona, mutlaka kuvvetler ayrılığı prensibinin içine dercedildiği bir anlayışa sürüklenmesi ülkemiz için elzemdir. Milliyetçi Hareket Partisinin de İYİ Partinin de yani devlet anlayışına sahip çıktığını söyleyen partilerin de bu noktada Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle ilgili bakış açılarını bir kere daha hatırlatmak istiyorum, bir kere daha sorumluluğumuzu hatırlatmak istiyorum.
Sayın Başkanı, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)