GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kürt yazar Mehmed Uzun'un vefatının 16'ncı yıl dönümüne, infaz yakmalara ve idari gözlem kurullarına, cezaevlerindeki iaşe bedellerine, mahkûmlardan alınan elektrik ve su parasına, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in bir televizyon programında enflasyonla ilgili yaptığı açıklamaya ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:6
Tarih:11.10.2023

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın vekiller, kendisine "Ben ruhu zedelenmiş, sesi kısılmış, kendisini ifade etmekte güçlük çeken insanların yazarıyım." diyen Kürt yazar Mehmed Uzun'un aramızdan ayrılışının 16'ncı yıl dönümü bugün. Her yazdığı öykü ve roman halkların hassasiyetlerini, birlikteliğini ve barışını içerdiği için bugün herkes tarafından özlemle anılıyor. Bundan ötürü bugün yaklaşık 50 dile çevrildi kitapları. Gerçeğe ve kalemin gücüne bağlı kalarak verdiği özgürlük mücadelesinin ürünleri bugün herkesin dilinde, herkesin kütüphanesinde; "Nar Çiçekleri" "Dicle'nin Sesi" "Ruhun Gökkuşağı" "Bir Dil Yaratmak" "Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık" "Abdalın Bir Günü" "Kader Kuyusu ve Yitik Bir Aşkın Gölgesinde" gibi ölümsüz eserleriyle yaşamaya devam ediyor Mehmed Uzun. Bir dünya edebiyatçısıdır Mehmed Uzun ve eserlerini büyük ölçüde sürgünde vermek zorunda kalmıştır. Mehmet Uzun'un adı, örneğin Diyarbakır'da adı verilen parklardan indiriliyor kayyımlar tarafından; büyük bir acı ve gerçekten büyük bir öfke yaratıyor. Uzun'a sözümüz olsun, adını tekrar o çok sevdiği şehirlerde en güzel yerlere vereceğimiz günler gelecek. Tekrardan saygı ve özlemle anıyoruz Mehmed Uzun'u.

Cezaevlerindeki sorunları sık sık dile getiriyoruz ve sürüyor, asla çözüme ulaşmadı birçok konu. Şimdi, bir tanesi bu infaz yakmalar meselesi: Biliyorsunuz, Covid-19 pandemisi gerekçe gösterilerek 2020 yılında, burada, infaz mevzuatında değişiklik yapıldı, adli hükümlülerin infaz süresinde indirim yapıldı ve siyasi hükümlüler bakımından hiçbir değişiklik yapılmadı. Bu yasa yürürlüğe girdi ve düzenlemeyle kişilerin cezaevlerinden çıkmaları "idare ve gözlem kurulu" adı verilen kurulun keyfiyetine bırakıldı. Biz o zaman da bunu eleştirdik 2020 yılında yani pandemi nedeniyle adli hükümlülerin bu ayrıcalıktan faydalanmalarını elbette ki iyi bulduk ama siyasi hükümlülere, siyasi mahpuslara, tutuklulara bunun uygulanmamasını çok ağır bir şekilde eleştirdik. Her ne kadar bu idare ve gözlem kurullarının çalışmasını Adalet Bakanlığı, hükümlülerin toplumla bütünleşmeye hazır olup olmadığı ve iyi hâlin belirlenmesinin buna göre belirlendiğini söylese de en geç altı ayda bir değerlendirmeye tabi tuttuklarını söylese de hepimizin bildiği gibi asıl bu iş böyle olmuyor. Bu idare ve gözlem kurulları hakları olmamasına rağmen, görevleri olmamasına rağmen âdeta mahkemeler gibi çalışıyorlar ve suistimalde bulunuyorlar yani -içlerinde savcı ve hâkim de yok üstelik bu idare ve gözlem kurullarının- yıllarca, uzun yıllar boyunca cezaevinde yatmış olanların infazlarını yakıyorlar, üst üste defalarca yakıyorlar ve cezaevlerinden çıkmalarını engelliyorlar. Örneğin, Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde 14 kadın mahpusun tahliyesi aylardan beri engelliyor. Mukaddes Kubilay, Sabite Ekinci, Rozerin Kurt, Jiyan Ateş, Nejla Yıldız, Sedef Demir, Dilan Oynaş, Özlem Demir, Sermin Demirdağ, Nedime Yaklav; bunların cezaları kimisinde 2 kez kimisinde 3 kez -yıllarca hapis yatmışlar- dokuz-on beş ay arası uzatılıyor ve tekrar cezaevinde kalmak zorunda kalıyorlar. Bunun adına hukuk diyemeyiz, hukukla alakası olmayan bir iş ve diyorum: Suistimalde bulunuyor, idare ve gözlem kurulları görevleri olmayan bir işi yapıyorlar ve suistimal ediyorlar ve mahkemenin verdiği cezanın infazı tamamlanması için, tahliye edilebilmeleri için her şey gerçekleşmişken bunlar mahkûmlara yeni ceza vererek cezaevlerinde kalmaya devam etmelerine yol açıyorlar. Adalet Bakanlığına çağrı yapıyoruz, defalarca söyledik, bir kez daha söylüyoruz: İdare ve gözlem kurullarının bu hukuksuz kararlarına, hukuku çiğneyen, her türlü insan hakkını ayaklar altına alan ve görevleri olmamasına rağmen bunu yapan idare ve gözlem kurullarının bu hakları yoktur ve ellerinden bu uygulamalar alınmalıdır; Adalet Bakanlığına çağrımız budur, bu hukuksuzluğa bir an evvel son verilmelidir. İdare ve gözlem kurulları mahkeme değildir, kendilerini uyarıyoruz; bu insan hakkı çiğnemesi olayına son vermeleri gerekiyor, açıkça uyarıyoruz.

İkincisi: Cezaevlerinde o kadar çok sorun var ki... "İaşe bedelleri" diye bir mesele var, birçoğunuz belki farkında değilsinizdir. Türkiye'deki hapishanelerde mahpusların uğradığı haksızlıklar cezaevinden çıktıkları zaman bile yakalarını bırakmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - İaşe bedelleri isteniyor, biliyorsunuz, mahkûmlardan. Yıllarca sağlıksız, yetersiz ve kötü yemeklerle besleniyorlar, hatta, çoğu zaman yemedikleri yemekler de oluyor ama 3 öğün yemek için belirlenen iaşe bedeli günde 50 Türk lirası -şimdi, bu koşullarda- yani 16 Türk lirası 1 öğünde iaşe bedeli olarak saptanıyor. Yani 16 lirayla kim, nasıl beslenir, bunu herkes bir düşünsün. Demek ki yetersiz besleniyorlar, demek ki sağlıksız besinlere mahkûm ediliyorlar. Ama bu, bu durum yetmiyor, cezaevinden çıktığı zaman mahkûmlardan cebrî icra yoluyla aslında yiyemediği ve yemediği yemeklerin de parası isteniyor. Bakın, cebrî icra yolu diyorum; evlerine icra gidiyor ya! Bu olacak iş değil. Neden olacak iş değil?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.

Düşünün, otuz yıl cezaevinde yatmış bir kişi, cezaevinden çıkıyor; evine icra gidiyor iaşe bedelini almak için. Bunun hakikaten ne sosyal devletle ne hukuk devletiyle alakası yok. Cezaevlerinin genelinde yoksullar yatıyor, biliyorsunuz yani bu siyasi mahkûmlar için, mahpuslar için de geçerli; adli tutuklular ve hükümlüler için de geçerli. Kendi ihtiyaçları için bile bazen bütçeleri olmuyor, orada hayatlarını geçindirebilmek için ama onlara bu iaşe bedelleri çıkarılıyor.

Bu konuda Mecliste grubu bulunan partilere de çağrı yapıyorum, Adalet Bakanlığına da çağrı yapıyorum: Bir an evvel bir çözüm bulunmalıdır, bu mahkûmlardan cebrî icra yoluyla bu iaşe bedellerinin alınmasına son verilmelidir. Ha, bir de biliyorsunuz, burada geçen sefer de konuşmuştuk; mahkûmlardan elektrik ve su parası da alınıyor, üstelik zamlı para alınıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sözlerinizi tamamlayınız Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Yani bu büyük bir haksızlık ve adaletsizlik, mutlaka bu konuda bir çözüm üretilmesi gerekiyor.

Şimdi, sayın vekiller, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek katıldığı bir televizyon programında dedi ki: "Yüksek ücret artışları yüksek enflasyona sebep oluyor. Bizim bu kısır döngüyü kırmamız lazım." Yani enflasyonun sebebi yüksek ücret artışlarıymış, el insaf ya! Açlık sınırı 15.500 lira olmuş, yoksulluk sınırı 47 bin lirayı bulmuş ve bu durumda suç ücretlere atılıyor yani ücret artışları enflasyonu yükseltiyormuş. Öyle mi gerçekten? Yani 8.500 liraydı asgari ücret, 11.400 liraya yükseltildi; 2.900 lira zam yapıldı asgari ücrete. Bu mu enflasyonu körükledi? Milyonlarca emekliye hiç zam vermeyip 7.500 lira ücrete mahkûm etmek mi yüksek ücret artışı oluyor? 7.500 lira alan emekli mi enflasyonu artırdı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Toparlıyorum.

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Enflasyonu 11.400 lira alan milyonlarca asgari ücretli mi yükseltti? Bunun böyle olmadığını hepimiz biliyoruz değil mi? Yani resmî enflasyon yüzde 62'ye ulaşmış, gayriresmî enflasyon üç haneli rakamlara ulaşmış ve buna rağmen Mehmet Şimşek diyor ki: "Bizim bu kısır döngüyü kırmamız lazım. Yüksek ücret artışları yüksek enflasyona sebep oluyor." Bunun doğru olmadığını biliyorsunuz. Kim yarattı bu enflasyon ortamını, kim yarattı? Türk tipi ekonomi modeli ilan ediyordu sizin bir bakanınız. "Türk tipi ekonomi modeliyle enflasyonla büyüyeceğiz." "Türk lirası daha fazla düşmez." "Nas-faiz, enflasyon-faiz politikaları..." Bunları kimler söyledi, hatırlıyorsunuz değil mi? Sizin Genel Başkanınız ve Hazine ve Maliye Bakanınız söyledi. Ve sonuç olarak bugünkü duruma -hem sizin Genel Başkanınız büyük ekonomist hem de Hazine ve Maliye Bakanı, o da büyük ekonomistmiş, onu da gördük- Türk tipi ekonomi modeliyle bu hâle gelindi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Bitirdim efendim.

BAŞKAN - Tamamlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Ücretlerin artmasıyla bu işin alakası yoktur. Türk tipi ekonomi modeli yani sizin ekonomik tercihleriniz Türkiye'nin ekonomisini bu hâle getirdi. Orta sınıfı yoksullaştırdı, yoksulları açlık sınırına yaklaştırdı, dar gelirlinin alım gücü düştü, orta sınıf gücünü kaybetti, işçiler, emekçiler, emekliler, çiftçiler, dar gelirliler, esnaf büyük sorunlarla yüz yüze kaldı. Bunu bir kez daha vurgulamış olalım. Ve ekonomi politikalarınızı düzeltmediğiniz müddetçe de Türkiye'de dar gelirli olanlar, ücretleriyle geçinmek zorunda kalanlar büyük sorunlar yaşamaya devam edecek. Bunu bir kez daha vurgulamış olalım.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.