Konu: | 14 Ekim 2022'de Amasra'da meydana gelen maden patlamasında 43 madencinin hayatını kaybettiği davaya ve sorumlular hakkında disiplin soruşturmasının bile başlatılmadığına, zırhlı araçların çarpması sonucu yaşanan ölümlere ve cezasızlık anlayışına ve valiler ve kaymakamlar eliyle, 2911 sayılı Kanun'la düzenlenen yetkiyi aşan erteleme ve yasaklama kararı verildiğine ilişkin açıklaması |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 7 |
Tarih: | 12.10.2023 |
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın vekiller; geçen yıl 14 Ekim 2022'de Amasra'da meydana gelen maden patlamasında 43 madenci hayatını kaybetmişti, yaklaşık bir yıl geçmiş oldu, iki gün sonra 14 Ekim. O zaman bir soruşturma başlatıldı bu kapsamda; madenin müessese müdürü, işletme müdürü ile iş güvenliği uzmanlarının da aralarında bulunduğu 8 kişi tutuklandı ve Amasra Taşkömürü İşletme Müessesesinde görevli 23 kişi hakkında açılan davada da olası kasıtla öldürme, bilinçli taksirle öldürme ve taksirle öldürme iddialarıyla çeşitli hapis cezaları talep edildi. Şimdi, yani düşünün, olası kasıtla, bilinçli taksirle öldürme suçlarından yargılanıyor bu sanıklar. Çok önemli bir durum, değil mi? Fakat ilginç bir şey oldu; bu, dava dosyasına giren bir yazıda ortaya çıktı: 43 madencinin ölümüyle ilgili yargılanan bu sorumlular hakkında disiplin soruşturması bile başlatılmamış yani bu kadar ağır suçlamalarla dava açılmış ama herhangi bir disiplin soruşturması başlatılmamış bunlar hakkında. Davanın avukatları, tabii, protesto ettiler bu durumu ve düşünün, normalde bir kamu kurumunda 3 top kâğıt kaybolsa disiplin soruşturması açılır ama bu kadar ağır iddialarla yargılanan kişiler hakkında açılmamış disiplin soruşturması. Türkiye Taşkömürü Kurumunu bu kadar uzun süre disiplin soruşturması açmamış olması nedeniyle elbette ki eleştiriyoruz, yasa ve yönetmeliğe aykırı olduğunu özellikle vurguluyoruz. İnsan hayatını bu kadar ucuz gören bir anlayış, gerçekten bu iktidar anlayışı kamunun bütün kurumlarına sızmış vaziyette. Bu konunun takipçisi olacağız. Derhâl idari ve disiplin soruşturması yapılması gerekiyor, bunu özellikle belirtmek istiyoruz.
Şimdi, başka bir konu, burada çok sık konuştuk, bunu dile getirdik, geçtiğimiz dönemde de dile getirdik. Biliyorsunuz, bu zırhlı araçlarla, onların kullanılması sırasında yaşanan ölümler var. Son on beş yılda zırhlı araçların, asker ve polislerin kullandığı araçların çarpması sonucu 21'i çocuk toplam 44 kişi yaşamını yitirdi. Bunu hep konuştuk, konuşmaya da devam ediyoruz, yani neden hep Kürt coğrafyasında bu kazalar yaşanır? "Neden mesela İstanbul'da, Antalya'da, Trabzon'da, İzmir'de, Tokat'ta ya da herhangi bir başka ilde bunlar yaşanmaz da Diyarbakır'da, Mardin'de, Şırnak'ta, Hakkâri'de, Van'da hep böyle şeyler yaşanır?" diye daha evvel de bunu hep dile getirdik. Tabii ki yani neden olduğunu biz biliyoruz, bu şekilde ölümlerin çoğunun Kürt coğrafyasında yaşanmasının anlamının ne olduğunu biliyoruz. Yani savaş ya da çatışma sırasında kullanılmak üzere tasarlanmış olan bu araçların -zırhlı araçlardan söz ediyoruz- yaşam alanlarında son sürat hız yaparak kullanılması, pervasızca dolaşması Kürt çocuklarının ölümüne neden oluyor, bu çok açık ortada. Bunlara trafik kazası demek mümkün değil, aslında açıkça cinayet bunlar. Esas sorun şu: Cezasızlıkla hep devam ediyor bu süreç ve gerçekten bu zırhlı araçları kullananları da bu cezasızlık politikası hem ödüllendiriyor hem de teşvik etmiş oluyor, bunu bu şekilde yapmalarını.
Şimdi, bir tane örnek var: Diyarbakır'ın Merkez Bağlar ilçesinde 27 Aralık 2019'da zırhlı polis otobüsünün çarpması sonucu bir çocuk, Cihan Can hayatını yitirdi; davası görüldü, bir karar çıktı. "Karar çıktı." deyince hani herkes "Aa, ne güzel!" diye düşünecek. Adli Tıp Kurumu başta olmak üzere 3 ayrı yerden alınan rapora göre yüzde 100 kusurlu olan bir polis memuru var. Mahkeme üç yıl hapis cezası verdi, üç yıl; sonra hapis cezasını iyi hâl indirimiyle 21.200 liralık bir para cezasına çevirdi. Yani bir Kürt çocuğunun hayatı bu kadar ucuz. Mahkemenin verdiği bu ceza günlük 20 Türk lirasından hesaplanan bir ceza yani ne denebilir buna? Yani, bazen, hani "Sözün bittiği yerdeyiz." diyor ya insan, gerçekten sözün bittiği yer işte böyle bir yer.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Cezasızlık anlayışından vazgeçmezse bu iktidar, bu tür suçların ceza almasına yol açacak bir uygulama bir an evvel gündeme gelmezse "kaza" adı altındaki bu tür cinayetlerin de işlenmeye devam edeceğini ve ağırlıklı olarak da kolluk kuvvetlerinin kullandığı zırhlı araçlar sonucunda, onların yaptıkları kazalar sonucunda Kürt çocuklarının ve gençlerinin hayatlarını kaybetmesinin devam edeceğini söylüyoruz. Bir an evvel önlem alınması gerekiyor. Her seferinde bunu konuşmaya devam edeceğiz, bunu da özellikle belirtmiş olayım.
Şimdi, sayın vekiller, yine -yeni bir şey değil, kaç yıldır bunu hep konuşuyoruz burada, geçtiğimiz dönemde de konuştuk- valiler eliyle, 2911 sayılı Kanun'la düzenlenen yetkiyi aşan bir erteleme ve yasaklama kararı illerde veriliyor. İçişleri Bakanlığı bu konuda valileri ve kaymakamları uyaran bir yazı gönderiyor ve valiler ile kaymakamlar kendi illerindeki, ilçelerindeki demokratik hakların kullanılmasını engelliyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Yine, birçok ilde bu son birkaç gün içinde böyle bir durumla karşı karşıya kalındı ve valiler kanunlara, Anayasa'ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olarak kendi illerinde iki gün, üç gün, bir haftaya kadar varan eylem ve etkinliklerin yasaklanmasına yönelik açıklama yaptılar. Birçok ilde dediğim gibi bu. Aslında baktığımızda barışçıl toplanma özgürlüğü temel bir insan hakkıdır, Anayasa'mızda yazar, insanlar toplantı ve gösteri haklarını kullanabilirler, açıklama yapma hakkı vardır ama bunların hepsini bir kararnameyle, bir genelgeyle valiler ve İçişleri Bakanlığı engellemektedir. Bunun bir insan hakkı ihlali olduğunu, anayasa ihlali olduğunu söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Tamamlayalım Sayın Oluç.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Ve bugün bu yasaklamalar nedeniyle birçok insan gözaltına alındı. Neden? "Savaşa hayır." diye açıklama yapmak istedikleri için, basın açıklaması yapmak istedikleri için bir araya gelen insanlar gözaltına alındılar. Nerede oldu? Urfa'da oldu, Şırnak'ta oldu, Mardin'de, Mersin'de, Adana'da, Van'da bu gözaltılar yaşanıyor. Yani "Savaşa hayır." diye açıklama yapmak isteyenleri valilik ve kaymakamlık kararıyla gözaltına aldırıyorlar ve "Savaşa hayır." demek mümkün olmuyor. Bu da tabii bu iktidarın çok büyük bir çelişkisi. Bir taraftan "Savaş engellensin, barış olsun." diye itidal çağrısı yapan iktidar, öbür taraftan İçişleri Bakanlığı, valiler ve kaymakamlar eliyle de yurttaşların savaşa karşı protesto etme haklarını açıkça engelliyor. Biz de bunu kınıyoruz ve protesto ediyoruz, bir kez daha bunu dile getirmiş olayım.
Teşekkür ediyorum. (Yeşil Sol Parti sıralarından alkışlar)