Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türkiye'nin millî güvenliğine yönelik ayrılıkçı hareketler, terör tehdidi ve her türlü güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli her türlü tedbiri almak, Irak ve Suriye'deki tüm terör örgütlerinden ülkemize bundan sonra da yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek ve kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı millî güvenliğimizin idame ettirilmesini sağlamak, Türkiye'nin güney kara sınırlarına mücavir bölgelerde yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimler ve bunlarla ilgili olabilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 8 |
Tarih: | 17.10.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın hemen başında, bu toprakları bize vatan kılan aziz şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyorum. Bugüne dek yurt içinde ve dışında fedakârca terörle mücadele eden güvenlik güçlerimize de şükranlarımı sunuyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, biliyorum, iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın söyleyebileceği, geçmiş yirmi iki yılla alakalı söyleyebileceği birçok şey var; gelinen noktada "Neden bu duruma geldik, neden bu türden tezkereler çıkarmak durumunda kaldık?" sorusunun cevabının neye tekabül ettiğini biliyorlar. Sayın milletvekillerinin düşünüp de söyleyemedikleri, isteyip de konuşamadıkları cümlelerin olduğunun farkındayız. İşte, bizim burada ifade edeceklerimiz onların da aslında yüreğine su serpecektir, bundan eminiz, bundan şüphe duymuyoruz. Zira dış politikadaki yanlış adımlar ve bunun neticesinde meydana gelen zikzaklar en çok da iktidar partisinin milletvekillerini yoruyor.
Ayrıca şunu da vurgulamak lazım: Maalesef, ülkemizin içinde bulunduğu durum iç açıcı değil, dış politikada yaşadığımız sıkıntılar gerçek manada birer güvenlik tehdidine dönüşmüş durumda, çok kritik bir dönemden geçtiğimiz ortada. Suriye'de iç savaş on bir yıldan fazla bir süredir devam ediyor. Irak'ta ABD işgaliyle ortaya çıkan istikrarsız durum hâlâ ayakta. Kuzeyde Rusya-Ukrayna savaşı bitmek bilmiyor, Karadeniz bu savaş nedeniyle âdeta bir meydan savaşı yerine dönüşmüş durumda. Batı komşumuz Yunanistan silahlanma hevesine düşerek Amerika, Fransa ve İsrail'den silah tedarik ediyor. Yunanistan Hükûmeti açtığı Amerikan üsleriyle Yunanistan'ı egemen bir devletten daha çok Amerika'nın ileri karakolu hâline getirmeye çalışıyor. İsrail, Gazze ve Lübnan'ı işgale hazırlanırken Suriye'yi de her gün aralıksız bir şekilde bombalıyor. İsrail'in bu pervasız ve hukuk dışı davranışlarına arka çıkan Amerika ve Batılı ortakları ise Doğu Akdeniz'e bölgede daha ciddi riskler oluşturacak bir alan açıyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, Suriye meselesine detaylı inmeden evvel Arap Baharı'yla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. "Arap Baharı" denilen süreç nedir? "Arap Baharı" denilen süreç aslında -altını çizerek söylüyorum- halkların haklı taleplerinin istismar edilmesi sürecidir. Yani 20'nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren özgürlüklerine kavuştuklarını zanneden ülkelerin diktatör rejimler altında, oradaki halkların temel hak ve hürriyetlerinden mahrum bir şekilde yaşamaya çalıştıklarının neticesinde, belli bir dönemin ardından halkta biriken enerjinin dışa vurumunu, dolayısıyla yine, kendi kontrolleri çerçevesinde o enerjiyi yönlendirebilme mücadelesidir. Arap Baharı işte bu yüzden halkların haklı taleplerinin istismar edilmesidir.
Diktatör rejimlerin geçmiş dönemde yaşattıkları ortadadır. Suriye'de Kürtlere nüfus kâğıdı bile vermeyen bir yönetim vardı, doğru; Halepçe'de zehirli gazlarla insanları öldürenler vardı, doğru ama bütün bunların arka planındaki oyunu görmediğimiz takdirde, bütün bu süreçleri takip etmediğimiz takdirde fotoğrafı tam anlamıyla çekemeyiz. "Büyük Orta Doğu Projesi" diye bir projenin varlığını bilmezsek bu bölgedeki oyunları göremeyiz.
Peki, nedir Büyük Orta Doğu Projesi? Büyük Orta Doğu Projesi, herkesin kendi cenazesine ağlamaktan komşusunun cenazesine dönüp bakamama projesidir. Büyük Orta Doğu Projesi, etnik ve mezhepsel fay hatlarını harekete geçirerek toplumları kristalize etme projesidir. Büyük Orta Doğu Projesi, bütün bu coğrafyayı, haritaları yeniden şekillendirerek insanlar arasındaki nifak tohumlarını birbiriyle sürekli çatıştırma projesidir.
Avrupa Birliği gibi kömür, çelikle birlikte kurulan ve... Bugününe geldiğinde bir Avrupa Birliğinden bahsediliyorsa bunun arkasında aslında birlikte hareket etme dürtüsünün yanında başka bir şey daha var. İkinci Dünya Savaşı'nda 70 milyon insan öldüğü hâlde Avrupa ülkelerinin bir araya gelerek bugünkü duruma gelmeleri aslında bizim de çıkarmamız gereken dersler olduğunu gösteriyor.
Yani şimdi size bir harita göstereceğim. Bu harita herhangi bir yazarın, herhangi bir akademisyenin haritası değil; Pentagon araştırmacısı olan Robin Wright'ın New York Times'da 28 Eylül 2013'te yayımladığı bir haritadır. Bu haritada diyor ki: "5 devletten 14 devlet çıkaracağız." 5 devletten 14 devleti nasıl çıkaracaksınız? "Yeni kuracağımız devletler, işte bunların içerisinde alevistan olacak, bunların içerisinde şiistan olacak, bunların içerisinde sünnistan olacak, bunların içerisinde kürdistan olacak, bunların içerisinde vahabistan olacak." diye böylesine haritaları da Pentagon araştırmacıları yayınlıyorlar. Peki, soruyorum: Pentagon bu yeni haritaları çizerken Alevileri çok sevdiği için mi bu haritaları çiziyor? Vahabileri çok sevdiği için mi böyle bir bölünmeye gidiyor? Kürtleri çok sevdiği için mi böyle bir haritada onlara yer veriyor? Şiileri, Sünnileri, onları çok değerli bulduğu için mi böyle haritalara... Hayır, işte Büyük Orta Doğu Projesi bu tür haritalarla beraber bu bölgeyi kristalize etme, bu bölgeyi yeniden başka bir şeye evirme projesidir.
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; işte, buradan bu iktidar yetkilisi arkadaşlarımızın gözlerinin içine bakarak söylüyorum: Suriye, cumhuriyet tarihinin en büyük güvenlik meselesidir ve Suriye'nin bu noktaya gelmesinin müsebbibi bu iktidarın Suriye meselesinde gösterdiği tutarsızlıktır. Suriye meselesinde üç ayrı dönemde, birinci dönemde Amerika'yla iş birliği, ikinci dönemde kafa karışıklığı, üçüncü dönemde Soçi ve Astana'larla beraber ne yaptığını tam olarak idrak edemeyen iktidarın devamı vardır. Bugün Suriye, artık Suriye olmaktan çıktıysa bunun müsebbibi sizsiniz. Eğer bugün Amerika 10 bin kilometre öteden gelip Suriye'de bize komşu olduysa sizin yanlış uygulamalarınız neticesindedir. Ortaokul kitaplarında bile Rusya'nın ana hedefinin sıcak denizlere inmek olduğu bize öğretildiyse ve bugün Rusya hiç olmadığı kadar Suriye'de güçlüyse buna sebep olanlar sizlersiniz. İsrail'e Golan Tepeleri Trump tarafından verilirken ona sessiz kalarak "Golan Tepeleri Suriye'nin kendi mülküdür, kendi toprağıdır." diyemediğiniz için bunun sebebi sizsiniz. Ve bugün Suriye artık sadece Suriye değil; Suriye artık uluslararası çapta, küresel düzeyde bir kart. Suriye'de artık gidip de Suriye'yle, Esad'la masaya oturduğunuzda problemi çözme olasılığı ortadan kalktı. Niye? Artık Amerika'nın oradaki varlığı, Rusya'nın oradaki varlığı, İran'ın oradaki varlığı başlı başına bizleri maalesef bu noktada böyle bir duruma getirdi.
Saygıdeğer milletvekilleri, biliyorsunuz, biraz önce bahsettiğim gibi, İsrail -hatta son Gazze saldırılarıyla beraber- bir anlamda Gazze'ye saldırırken, Gazze'ye her türlü bombalarla, fosfor bombalarıyla saldırırken diğer taraftan Suriye'ye de saldırmaya devam ediyor. 2012 yılında başlayan bu savaşın neticesinde bugün Suriye yine Şam'ı bombalamaya devam ediyor. İran'ın orada Suriye yönetimiyle olan yakınlığından dolayı üsleri var, İran'ın orada onlarca üssü var. Ayrıca, Rusya'nın askerî varlığı her geçen gün daha da ileri bir noktaya geliyor. Rusya orada nerelerde var? Hama'da var, Haseke'de var, Lazkiye'de var, Halep'te var, İdlib'de var, Deyrizor'da var ve Suriye'de Rusya'nın 2 tane ana üssü var; bunlardan en önemlisi Lazkiye'de bulunan Hmeymim Hava Üssü ve Rusya oradaki varlığını tahkim etmeye devam ediyor. Ve şimdi Amerika'nın oradaki varlığı; Amerika, 2014 yılında, sözde DEAŞ'la mücadeleyi bahane göstererek Suriye topraklarına gelip girdi ve sizin iktidarınız döneminde yine yapılan anlaşmalarla beraber "DEAŞ'a karşı mücadele" adı altında bazı birliklerin, oradaki bazı muhaliflerin getirilip Türkiye'de silahlandırıldığı ve neticesinde de iç savaşa gönderildiği gerçeği ortada.
Fransa ve İngiltere orada, ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon toplam 30 askerî mevkide faaliyet gösteriyor. ABD öncülüğündeki Batılı güçlerin Haseke'de 17 tane, Deyrizor'da 9 tane, Rakka'da 1 tane, Şam'da 1 tane üsleri var. Özellikle Haseke ve Deyrizor'da bulunan ABD güçleri yerel partner olarak tanımladıkları SDG güçleriyle sıkı iş birliği yapıyor ve Amerikan bütçesinde Suriye'deki istikrarsızlık devam etsin diye her yıl 1 milyar dolara yakın bütçe ayrılıyor. Sonuç olarak, 800'den fazla yabancı askerî gücün, hele hele Rusya ve ABD gibi küresel güçlerin bulunduğu alanda Türkiye'nin bir anda karşı karşıya kaldığı riskleri çok net bir şekilde görmemiz lazım.
Şimdi, biraz önce ifade ettim, artık, Suriye, Suriye olmaktan çıktı. Şimdi, oradaki en büyük krizlerin başında yaşanan insani krizler var. Bugün Türkiye'de 4 milyona yakın Suriyeli yaşamak durumunda kalıyorsa, ayrıca göçmen meselesi, sığınmacılar meselesi gibi sorunlarımız varsa bu, Suriye politikasındaki yanlışların neticesindedir. Biz demedik ki 2012 yılında Suriye'ye gittiğimizde "Ay, ne kadar güzel işler yaptınız, devam edin!" demedik, hayır ama Erbakan Hocamızın deyimiyle "Siyonizm kadro değiştiriyor, halkların haklı talepleri istismar edilecek, bu oyuna gelmeyin; 1991 yılında Irak'ta yaşanan problemlerin devamında oluşan bütün manzarayı görüyorsunuz ve neticesinde bugün eğer burada da aynı yanlışı yaparsanız Suriye de ikinci bir Irak olur, bu hataya düşmeyin." dedik ve bugün, maalesef, Türkiye, sonuç itibarıyla kendi güvenliğini sağlamak, kendi sınırlarını güvence altına almak ve neticesinde bu problemleri aşabilmek için orada bulunmak durumunda kalıyor.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, şu gerçeği de ifade etmem gerekiyor: Yani biliyorsunuz, Amerika'nın Afganistan'a bakışı ile Suriye'ye bakışı arasında benzerlikler var. Amerika Suriye'yi Afganistanlaştırmak istiyor, Amerika aynı zamanda İdlib'i küçük Suriye yapmak istiyor. Amerika İdlib'de yaşananlarla, HTŞ gibi terör örgütlerini bir anlamda terör listesinden çıkararak Suriye'deki statükonun devamını istiyor ve şu anda orada herhangi bir hareketlilik olursa... Ve maalesef, yaptığınız bir yanlışı ve nasıl temizleneceğini bilmediğimiz yanlışı da burada, yine bu Genel Kurulda sizlere ifade etmek istiyorum: Hangi mantıkla, hangi gerekçeyle 2017 yılında Soçi-Astana süreçlerinde kalkıp da oradaki radikal güçlerin Türkiye tarafından çıkarılacağının altına imza attınız, ben bunu bilmiyorum. Ve şimdi, İdlib'de oluşan statüko öylesine bir bıçak sırtı durumda ki Türkiye orada olmazsa, Türkiye'nin oradaki varlığı devam etmezse, yarın oradan Türkiye'nin çekildiği anda bir anlamda siz Rusya ve Suriye yönetiminin İdlib'i temizlemek adı altında yapacakları operasyonlarla yeni bir göçmen dalgasına maruz kalacaksınız. İşte, kaldığımız nokta budur, gelip bulunduğumuz nokta budur, ülkenin getirildiği nokta budur, ülkenin dış politikada güvenlik tehdidiyle karşı karşıya kaldığı nokta budur; Suriye'nin, cumhuriyet tarihinin en büyük güvenlik meselesi olmasının sebebi budur. "Suriye" dediğimizde Amerika'yla ilişkilerimiz etkilendi, Rusya'yla ilişkilerimiz etkilendi, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimiz etkilendi, bölge ülkeleriyle ilişkilerimiz etkilendi ve Suriye'de yanlış atılan adımdan dolayı bugün artık Suriye'ye odaklanmak zorunda, Suriye'deki meseleleri gerçekten çözmek durumunda kalıyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu askerî faaliyetlerden vazgeçilerek sorunda kapsamlı bir şekilde Suriye'yle uzlaşı zemininde buluşulması gerekiyor; buna inanıyoruz. Yani sizin zihninizde Esad sonra "Esed" oldu, şimdi yine "Esad" oldu, yarın bir başka şeye evrilebilir. Sisi'yle ilişkilerinizi belirlerken "Biz devlet yönetiyoruz, başka bir şey yönetmiyoruz." diyorsunuz da emin olun, buradaki diğer siyasi partiler de devlet yönetmek adına bu mücadeleyi veriyor ama yaptığınız zikzaklara, ortaya koyduğunuz inişli çıkışlı kararlara, diplomaside güvensiz oluşturduğunuz ortamlara kılıf bulmaya çalışmanız ülkemizi getirdi, uçurumun kenarına bıraktı. Şimdi bir karar vermek durumundayız. Bu karar neticesinde ne yapacağız, Türkiye güvenliğini nasıl sağlayacak, Türkiye bu problemleri nasıl aşacak; onu konuşuyoruz. Biraz önce ifade ettim; İdlib'de 4 milyon insan yaşıyor, 4 milyon insandan bahsediyoruz ve Türkiye'nin 1 kişi daha yeni bir sığınmacı, göçmen dalgasına tahammülü yok. Böyle bir durumda bizim oradaki istikrarı, oradaki bütün güçlerin oradan çekilmesini temin edecek, aynı zamanda Suriye'nin toprak bütünlüğünün yeniden konuşulabileceği ve gerçek manada Suriye ile bizim aramızdaki sınırın güvenli hâle geldiği bir ortamı ifade etmemiz gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, Saygıdeğer Başkanım; bugün Türkiye'nin bu risklerini ifade ederken şunu da söylemem gerekir: Yani Türkiye tabii ki hep beraber... Aslında İran'ı sayalım, Irak'ı sayalım, Türkiye'yi sayalım, Suriye'yi sayalım; Kürt meselesinin çözümü, bu bölgede şu anda tartışma konusu olan Kürt meselesinin çözümü başta küresel güçlerin devreye girerek bu meseleyi bir karta dönüştürmesinden değil bu bölge ülkelerinin kafa kafaya vererek bu sorunu çözebilme iradelerinden geçer; Kürt meselesinin çözümünün ana kaynağı budur. Bizim, oradaki bütün süreçleri yönetirken bu ülkelerin bir araya gelme potansiyelini mutlaka hayata geçirmemiz, mutlaka dikkate almamız gerekir. Yirmi iki yılın sonunda geldiğimiz nokta, bugün, maalesef kendi güvenliğimizi sağlamak adına farklı ve radikal kararlar almamızı gerektiren sonuçlarla yüzleşiyoruz ve yirmi iki yılda, değerli milletvekilleri, öylesine yanlış adımlar attınız ki öylesine zikzaklar yaptınız ki o zikzaklar neticesinde verdiğiniz en büyük zarar... Bütün problemleri çözeceğiz, ona inanıyoruz, ülkemiz her türlü risklerin ortasından kalkabilir. Kudüs için yıllarca miting meydanlarında omuz omuza sizlerle beraberdik ama bugün gelin görün ki daha düne kadar İçişleri Bakanlığı yapmış, daha düne kadar Sayın Başkanın yerinde oturan Meclis Başkanı ve şu anda yaptıklarıyla gerçekten hepimizi onurlandıran, İHA'ların ve SİHA'ların öncüsü olan arkadaşımız, kardeşimiz yürüyüş yaparak bunu protesto etmek durumunda kalıyor. Bunun takdirini vicdanlarınıza bırakıyorum.
Ayrıca, neleri kazanırken neleri kaybettiğimizi görüyorsunuz yani Gazze işgal altında. Bir yere kadar, evet, olabilir; bir yere kadar makul bir noktada durulabilir ama hani seçim öncesinde TCG gemisine seçmenleri, insanlarımızı taşıyordunuz. TCG gemisinin şimdi bulunması gereken yer Gazze açıklarıdır, onu ben bir kere daha sizin dikkatlerinize sunuyorum.
ABD insansız hava aracımızı düşürüyor; evet, "Millî hafızamıza bunu kaydettik." diyoruz ama millî hafızamızdaki bu olaya verilecek cevabın sizlerin elinden olma ihtimalini çok mümkün görmüyoruz. ABD, İngiltere, bölgemize gemilerini gönderiyor, biz sadece "Burada ne yapıyorsunuz?" diye soruyoruz ama bu sorunun cevabına tam olarak kimseyi ikna edemiyoruz.
Değerli arkadaşlar, güzel bir coğrafyada yaşıyoruz. Ülkemiz gerçekten cennet gibi bir ülke fakat aynı zamanda zor bir coğrafyadayız. Bizlere büyük nimetler bahşedilmiş fakat büyük nimetlerin külfeti de büyük olur. Bu gerçekliğe uygun hareket etmek zorundayız. Şair ifadesinde: "Türkiye ağır yüktür, kemiği çatırdatır." diyor. Evet, Türkiye alelade bir ülke değildir. 85 milyon insanımızın kendisini birinci sınıf insan olarak kabul ettiği, görmesi gerektiği ve gerçek manada güvenliğimizin her anlamda sağlanması gereken bir noktadayız. Tarihî mirasımız, jeopolitik konumumuz, nüfusumuz, potansiyelimiz ve özellikle de taşıdığımız ve taşımamız gereken iddialarımızla müstesna bir yere sahibiz. Coğrafi sınırlarımızın çok ötesinde, geniş bir hinterlanda sahibiz. Gönül coğrafyamız, haritalarla belirlenen sınırlarımızdan katbekat geniştir.
Şimdi, onurlu bir dış siyasetin kodlarını yeniden oluşturmak, oturup bunları yeniden konuşmak zorundayız. Ülkemizin maddi manevi gücünü, aklıselim kadrolarımızı ve insan potansiyelimizi bu geleceğin inşasına odaklayalım diyor; Sayın Başkanı, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)