GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Konutların Turizm Amaçlı Kiralanmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:9
Tarih:18.10.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; torba yasa hakkında yani Konutların Turizm Amaçlı Kiralanmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli hakkında Gelecek-Saadet grubu adına konuşma yapacağım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber Türkiye'nin uçacağı söyleniyordu ve her alanda -maddi, manevi alanda- ilerlemeler kaydedeceğimiz söyleniyordu. Bir yandan yasamada, bir yandan yürütmede, bir diğer yandan da yargıda ciddi hamleler yapılacak, reformlar yapılacak; Türkiye zengin olacak, özgür olacak ve mutlu insanlar diyarı olacaktı. Oldu mu? Milletimin takdirine sunuyorum.

Biz burada grubumuzu kurduğumuz andan -yani Meclis ara vermeden iki hafta önce grubumuzu kurduk, 6 Temmuz 2023 tarihinde- bugüne kadar -20 kişilik bir grup- 72 soru önergesi verdik. Bu soru önergelerimize cevap verildi mi? Bazılarına verildi -nasıl verildiğini söyleyeceğim, milletimize arz edeceğim- bazılarına da çoğunluğuna da verilmedi. Eskiden, eski Anayasa'da, Anayasa değişikliği yapılmadan önce burada sözlü soru önergeleri veriyorduk; bu kaldırıldı. Peki, niçin? Bakanlar zaman zaman burada defaktoyla karşılaşıyorlardı, sorulara cevap veremiyorlardı, uzmanlar yetişemiyorlardı "Sorularınıza sonra cevap verelim." diyorlardı ve ardından da yeni Anayasa'yla beraber burada sözlü soru önergeleri kaldırıldı, yazılı soru önergeleri kısmı geldi. Ben buradan çok fazla soru önergesi verdiğimizi söyledim, mesela bir tanesini söyleyeceğim: TÜVTÜRK'le ilgili, TÜVTÜRK araç muayene istasyonları... Buralarla ilgili bir soru önergesi vereyim dedim, verdim. Kime? Ulaştırma ve Altyapı Bakanına. Aynı zamanda dedim ki bu, topu başka yere atabilir ve ardından Hazine ve Maliye Bakanına da gönderdim aynı soruyu ve bununla ilgili sordum "Bu ihaleler nasıl yapılıyor? Neden rekabet unsuru yok? Avrupa'yı kendinize örnek almak istiyorsunuz, neden Avrupa'daki gibi bir yandan servislere bir diğer yandan muayenelere göndermiyorsunuz?" diyerek; cevap geldi Ulaştırma ve Altyapı Bakanından "Bu konu bizi ilgilendirmemektedir, bu konu Hazine ve Maliye Bakanının alanına girmektedir." diye. Oradan cevap geldi ve oradan verilen cevap şöyleydi: "Bu konu bizi ilgilendirmemektedir, bu konu Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığını ilgilendirmektedir." Allah aşkına, siz şaka mısınız ya! Devleti böyle mi yönetiyorsunuz sizler? İnsan hangi konuda cevap vereceğini bilmez mi?

Şimdi, şöyle yaptım: Ulaştırma Bakanlığından gelen cevabı Hazine Bakanlığına, Hazine Bakanlığından gelen cevabı Ulaştırma Bakanlığına gönderdim "Kendi aranızda anlaşın, hangisi doğru, hanginiz cevap vereceksiniz; lütfen cevabı gönderin." diyerek. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Yardımcısına da gönderdim, dedim ki: "Kendiniz anlaşın, bu şahıslara hangi görevleri verdiyseniz onları paylaştırın, ardından da bize doğru cevaplar versinler." diye söyledim.

Kanun tekliflerimiz zaten komisyon aşamasında reddediliyor. Hani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi gelirken şöyle söylüyordunuz: "Bu Meclis çok aktif olacak, bu milletvekilleri çok değerli olacak, kanun teklifleriyle yönetilecek, milletvekillerinin kanun teklifleriyle." Komisyonlarda reddedilen kanun teklifleriyle mi yönetilecek bu Meclis? Ve Meclisi âdeta şöyle yapıyorsunuz: Bir yandan Cumhurbaşkanlığı kararlarıyla, bir yandan olağanüstü dönemlerde kanun hükmünde kararnamelerle, bir diğer yandan Cumhurbaşkanlığı kararıyla, "AYM'ye gitmesin, Sayıştaya gitsin ve oradan da istediğimiz şekilde kararlar çıksın." diyerek bunu yaparak, bir yandan da çoğunluğunuzu kullanarak burada istediğiniz kanunu çıkartabiliyorsunuz ve ardından da diyorsunuz ki: "Türkiye Büyük Millet Meclisi... Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir." Yok, yok, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin değil, hâkimiyet kayıtsız ve şartsız Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin ve aynı zamanda da çoğunluğu ele geçiren, çoğunluk hâlinde olan bir sisteminin; bu doğru bir sistem değil ki. Diyebilirsiniz ki: "Seçimi kazandık, geldik." Ama orada bu milletvekillerinin hiç mi hakkı olmayacak, hiç mi hukuku olmayacak, hiç mi bunlar millet adına konuşmayacaklar, soru önergelerine niye cevap vermeyecek bakanlar? Eğer Türkiye'yi doğru yönetiyorsanız, eğer Türkiye'yi zengin yaptıysanız, eğer Türkiye'yi hakikaten mutlu insanlar diyarı yaptıysanız verdiğimiz her soru önergesine çatır çatır doğru cevaplar verirsiniz. "Evet, soru önergeniz doğrudur. Şu, şu, şu nedenlerle TÜVTÜRK'le ilgili yüzde 110 zam yaptık. Aynı zamanda da biz, maaşlarınıza yüzde 150 zam yaptık, enflasyonu düşürdük, faizleri düşürdük, parayı değerli hâle getirdik; pasaportunuz var, kıymetli hâle getirdik; 3 bin dolar, 5 bin dolar cebinize koyarsanız, Arnavutluk'a gidersiniz, Bulgaristan'a gidersiniz." diye söylersiniz, o zaman da bize çok rahat bir şekilde susmak düşer. Evet, doğru söylüyorlar, soru önergelerimize doğru cevap veriyorlar, kanun tekliflerimize doğru cevaplar veriyorlar, grup önerilerimizi burada mutlaka kale alıyorlar derdik ve burada da biz sizleri alkışlardık, takdir duygularımızı size iletirdik.

Konutların Turizm Amaçlı Kiralanmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında söyleyeceklerim: Turizm amaçlı kiralanan konutların belgelendirilmesi ve kiralamayla elde edilen gelirlerin kayıt altına alınarak kayıt dışı kazancın önlenmesi hakkında 30 maddeden oluşan torba yasanın sadece 9 maddesi konutların turizm amaçlı kiralanmasına yöneliktir. Doğru bir kanundur, içerisindeki yanlışlarını arkadaşlarımız maddeler görüşülürken dile getireceklerdir ama şöyle yapıyorsunuz... Bakın, devlet aklı şudur: Devlet aklıyla -gerek sosyolojinin emri böyledir gerek psikolojinin emri böyledir gerek siyaset biliminin gerekse de bütün siyaset tecrübesinin emri böyledir- olayların olacağını tahmin edersiniz, bir yandan halkınızla, bir diğer yandan Türkiye'deki "akademiya"yla, bir diğer yandan sivil toplum kuruluşlarıyla beraber, bir diğer yandan da bu konunun ilgili kısımlarıyla ilgili "Bu olaylar olacak, terör olayları olacak." dersiniz, bunlarla ilgili tedbir alırsınız, ön alırsınız, öngörünüz böyle olur. Olaylar olduktan sonra tedbir almayı sokaktaki insan da söylüyor zaten "Ben olsam şöyle yapardım." diyor. Burada, bu turizm amaçlı... Kaç sene oldu Arapların Türkiye'ye gelmesi; kaç sene oldu Rusların, Ukraynalıların Türkiye'ye gelmesi, Antalya'yı mesken edinmeleri, Muğla'yı mesken edilmeleri? Bunlarla ilgili çok daha önce kanun teklifleri getirmeliydiniz.

3600'le ilgili... Niye 3600'ü çok, çok, çok geç saatlerde, geç zamanlarda... Evet "3600'ü gündemimize alıyoruz." diye seçimde söylediniz. Niye yapmadınız onu? Tam altı sene sonra yaptınız, onu da kör yaptınız, topal yaptınız, şaşı yaptınız, çolak yaptınız.

EYT'yle ilgili... "Bu EYT var ya bu EYT, benim iktidarıma mal olsa bile kesinlikle çıkmayacak." dediniz. Ardından "İskandinavya ülkeleri bundan dolayı battı." dediniz, hatırlarsanız eğer. "Asla olmayacak." dediniz. Sonra Vedat Bilgin Bey'e bir görev verdiniz defakto olarak, orada çalıştı Bakan olmadan önce. Kendisine söylemiştim "Vicdanın neyi emrediyorsa onu yap." demiştim. "Bugünler de gelir geçer, bu da geçer yahu." diyordu Sayın Recep Tayyip Erdoğan. "Bu da gelir, geçer." demiştim. Sonra, EYT'yi niye çıkardınız? Çünkü doğruydu o; EYT hakkında yapılanlar yanlıştı, doğru bir uygulama değildi o, doğru bir yasa değildi, çok ciddi şekilde insanlar mağdur edilmişlerdi. Ardından, EYT'yi çıkardınız ve de hani, Hükûmetinize mi mal oldu? Geldiniz, iktidar oldunuz. Ardından İskandinavya ülkeleri gibi battınız mı? Orası biraz şüpheli, eh; ciddi şekilde Türkiye ekonomik kriz yaşıyor. Bu ekonomik krizi de biraz sonra söyleyeceğim, emekli maaşlarıyla ilgili söyleyeceğim, emeklilere verilen bu yardımlarla ilgili söyleyeceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisini âdeta noteriniz gibi kabul ediyorsunuz. Türkiye Büyük Millet Meclisi ayarını bozduğunuz işlerin orasını, burasını toplama yeri mi? Bu, dış politikada da böyle, içeride de böyle, her konuda böyle biraz önce söylediğim konular nedeniyle.

Türkiye siyasi tarihinin ve esasen yakın tarihimizin belki de en önemli konularından biri, parlamenter demokratik sistemin askerî veya sivil görünümlü vesayet odakları tarafından kesintiye uğratılmasıdır. Tekrarlamaya gerek yok; 1960 gibi, 1971, 1980 gibi, 1997 postmodern darbe gibi, 27 Nisan e-muhtırası gibi, daha sonra da 15 Temmuz hain darbesi girişimi gibi veya zaman zaman da bazı vesayetçilerin, oligarşik bürokratların veyahut da bir diğer taraftan bazı sermaye sahiplerinin veyahut da bir diğer taraftan ise bazı medya patronlarının vesayetçiliğe soyunması neticesinde ciddi şekilde demokratik sistem darbe almıştı, parlamenter sistem de bundan dolayı darbe almıştı. Yaşanan antidemokratik süreçlerin ülkemize ve milletimize yaşattığı siyasi, ekonomik ve sosyal travmaları biliyoruz; bir yandan sosyalleşmemize, kültür dünyamıza zarar verdi, milletleşmemize zarar verdi, bir diğer yandan ekonomimize zarar verdi, bir diğer yandan da demokrasiyi içselleştirmemize zarar verdi. Söz konusu bütün askerî veya sivil görünümlü müdahaleler esasen, ülkemize yapılan, hukuksuzca yapılan hak ihlalleri adına, acı bir tortu bıraktı, büyük acılar bıraktı. Ama size şunu söyleyeyim: 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçtikten sonra, önce Fetullah Gülen ve arkadaşları bir Gülenizmi kurmak istediler, geldiler, burada sorular çalarak, devletimizin çeşitli birimlerini ele geçirmek isteyerek burada bir Gülen iktidarı kurmak istediler. Kendi dünya düşüncelerine göre -tırnak içinde söylüyorum- bir İslam rejimi kurmak istediler, Humeyni'nin İran'da kurduğunu onlar burada kurmak istediler. Hep beraber meydan okuduk burada, milletçe meydan okuduk; siyasiler meydan okudu, Parlamento meydan okudu ve milletimiz meydan okudu, öncelikle askerlerimiz meydan okudu, darbeye karşı çıkan askerlerimiz, sonra emniyet yetkililerimiz meydan okudular bunlara, Gülenizme mâni olduk. Ama Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle beraber birileri Erdoğanizmi getirmek istiyorlar, bu da doğru değil. Burada bir kişi devleti kurdurmayacağız, bir parti devleti kurdurmayacağız, bir etnisite devleti kurdurmayacağız, mezhep devleti kurdurmayacağız, biz burada asla bir cemaat ve tarikat devleti de kurdurmayacağız. Devlet milletindir, bunları yapmak için de her türlü demokratik mücadelemizi meşru zeminde, ahlaki zeminde ve hukuki zeminde yapmaya devam edeceğiz. Aziz milletimiz Gülenizme mâni olduğu gibi Erdoğanizme de mâni olacak.

Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Türkiye uçacaktı dedim. Türkiye, evet, uçuyor, doğru. Hangi konuda uçuyor? Dün burada uyuşturucuyla ilgili bir grup önerisi verdik, uyuşturucuyla mücadeleyle ilgili. Burada Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili çıktı ve dedi ki: "Tarihin en ciddi mücadelesini yapıyoruz." Allah aşkına, soruyorum size: Bütün sınırlardan Suriyelilerin, bütün sınırlardan Afganların geçtiği bir yerde... Yani bir yandan diyorsunuz ki: "Bizim sınırlarımız çok güvenli sınırlar, buradan kuş uçurtmuyoruz." Doğru, sınırlarımızda nerede kuş uçurtulmuyor, biliyorsunuz; Bulgaristan, Yunanistan, On İki Ada; oralardan Avrupa'ya kimseyi göndermiyorsunuz, çok mahirsiniz bu konuda çünkü Avrupalılar böyle istiyorlar, egemen güçler böyle istiyorlar ama egemen güçler aynı zamanda sınırlarınızın, özellikle Irak sınırınızın, Suriye sınırınızın da boş bırakılmasını istiyorlar "Gelsinler Afganlar." diyorlar. Sayın Erdoğan Biden'la Roma'da görüştükten sonra oraya Dışişleri Bakanlığından hiç kimse girmemiştir ve "Orada tutanaklar -güya- yapıldı." diyorlar. Belki de elli yıllık bir sır koydunuz oraya. Ne yapacağız elli yıl sonra açtığımız zaman onları? Ba'de harâbi'l-Basra olduktan sonra mı bunları yapmış olacağız?

Uyuşturucuyla en ciddi mücadeleyi yapıyormuşsunuz. Rakamları söylüyorum: 500 bin kişi bugün uyuşturucu müptelasıdır; resmî rakamlardır, 500 bin kişi. Sabık Bakan şöyle söylüyordu: "Ben her hafta 5 bin torbacıyı yakalıyorum." Ayda ne yapıyor: 5 kere 4, 20; 20 bin yapıyor. Yılda ne yapıyor: 240 bin torbacı var Türkiye'de. 240 bin torbacı bu malzemeleri nereden alıyor? Gelin, gidelim Ankara'da bazı semtlere -isimlerini vermeyeceğim, ayıp olur, oralarda çok değerli insanlar da yaşıyorlar, vatandaşlarımız- gelin İzmir'e gidelim, Adana'ya gidelim, İstanbul'a gidelim, Türkiye'nin turistik bölgelerinin tamamına gidelim; burada toplamda 500 bin kişi uyuşturucuya müptela olduysa bu uyuşturucu kim getiriyor ve burada bu baronları kim oluşturuyor? Şimdi, yeni gelen İçişleri Bakanı mücadele ediyormuş bunlarla. "Alkışlayalım." diyorlar, mücadele ediyormuş. Ya, arkadaşım, Allah aşkına, Sayın İçişleri Bakanı, sizin yakaladığınız bu çeteleri Türkiye'ye uzaylılar ufolarla mı getirdiler? Bu çeteleri kim oluşturdu? Bu mafyayı kim oluşturdu? Bu baronları kim getirdi? Ben mi getirdim bunları? Bunları Ruslar mı getirdiler, Yunanlılar mı getirdiler, kim getirdi? Siz getirdiniz, siz, sizin iktidarınıza geldi bunlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) 500 bin kişiyi, uyuşturucu kullanabilir hâle gelen... Kim bunlar? Nereden geliyorlar? Ben sınırlarımı kapatırsam hiç kimse geçemez buradan. Eskiden burası bir güzergâhtı, eskiden Türkiye Cumhuriyeti devletinden geçer giderler, Avrupa'ya uyuşturucu götürürlerdi Afganistan'dan, oradan, buradan götürürlerdi, Irak'tan götürürler, İran'dan götürürlerdi; şimdi ise buraya geliyorlar, bizim çocuklarımızı zehirliyorlar. Ben anneleri konuşturdum. Bakın, dikkatli dinleyin, vicdanlarınıza hitap ediyorum sizin: İktidarsınız, düzeltmek zorundasınız, bu çocuklarımızı çok kaybettik biz; Birinci Cihan Harbi'nde kaybettik, Birinci Cihan Harbi'nde 5,5 milyon insan kaybettik, mecburduk; Kurtuluş Savaşı'nda kaybettik, mecburduk ama 1960 darbesinde mecbur değildik. Niye kaybettik bu çocukları biz? Niye Demokrat Partililere "kuyruklular" denildi? Niye ardından, 1971'de solcu çocuklar heder edildi bu ülkede? Niye 1980'de 2 milyon kişiye bir yandan Türkiye'yi zindan ettik? Türkiye'nin elli yılda yetiştirmiş olduğu en değerli çocukları kaybettik biz, sağcısıyla solcusuyla beraber. Aynen şairin söylemiş olduğu gibi: "Mekteplerinizde okudum/Bir rivayete göre adam oldum/Bir rivayete göre kayboldum." "Öyle karanlıktı ki gecemiz/Ha güneş olmuş, ha olmamış." Öyle karanlıktı ki benim gecem, yedi sene boyunca hapishanelerde kaldım. 2 milyon kişi... Sonra ne oldu? 28 Şubat postmodern darbesinde Türkiye'de İslamcılar, millî görüşçüler, Türkiye'de dinî değerleri olanlar... Kaybettik biz bunları. Ardından, Fetullah Gülen'le beraber 500 bin çocuğumuz, belki de 1 milyon insanımız gitti. Bizim çocuklarımız değil miydi bunlar? Bunları da kaybettik. Peki, bunların yerine insanlar koyabiliyor muyuz? Hayır, gittiler onlar, öldüler artık onlar, bittiler. Peki, yurt dışına gidenler niye gidiyorlar? Bu ülkeyi doğru yönetmiş olsaydınız bu dehaları alıp götürürler miydi bu insanlar; Amerika, Avustralya, Kanada, Avrupa Birliği, Rusya? Götüremezlerdi ki. Şimdi Çin de götürüyor. Siz neyle kalkınacaksınız? Dehalarla kalkınacaksınız. Niye oluyor bu beyin göçü, bunu düşünmüyor musunuz? Gelin, bir çalıştay yapın. Oturun, yirmi bir sene içerisinde Türkiye'den yurt dışına giden insanları tek tek tespit edin, dehaları, göç edenleri tespit edin. Gri pasaportla gidenleri söylemiyorum bile; kendi gönül rızasıyla gidenleri söylemiyorum bile. Peki, bu 500 bin çocuğu nasıl kazanacağız? AMATEM'ler yeterli mi? Yok, gelin, götüreyim sizi. ÇEMATEM'ler yeterli mi? Yok, değil, hiçbiri yeterli değil. Peki, bu çocuklar buradan kurtulmak için alacakları cihazları nasıl alacaklar? Çok pahalı. Veriyor musunuz? Hayır, vermiyorsunuz. Ardından da "Yirmi bir yılın en büyük mücadelesini veriyoruz." diyorsunuz. O anneleri gelin, dinleyin. Ben o çalıştayı yaptığım zaman sabık Bakan o anneleri çağırdı "Gidin, yeter ki sizi kurtarsınlar." dedim. O anneler şunu söylüyorlardı: "Benim evimde içiyor benim kızım ve oğlum, beraber gitmesinler diyorum." Kızlar fuhuş tüccarlarının eline geçiyorlar, beyaz kadın tüccarlarının eline geçiyorlar, ardından erkekler tamamen torbacı oluyorlar. Anne bana "Yalvarıyorum, hâkime yalvarıyorum." diyordu, "'Çocuğumu tutukla.' diye söylüyorum." diyordu. Şimdi, kalkmışsınız bu çocukları kurtaracaksınız; kurtaramazsınız.

Şimdi, gelelim bu emekli maaşlarına. Biz sizi uyardık. Siz kalktınız "Enflasyonla mücadele edeceğiz, tek haneli rakamlara inecek." İndi mi? Ne zaman inecek? Ne zaman inecek, söyler misiniz bana? Kalkıyorsunuz, altı sene olmuş Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi... Zengin olacaktık, pasaportumuz kıymetli olacaktı, Alman gibi, İngiliz gibi, Fransız gibi cebimize koyacaktık, o nasıl uçağa binip gidiyorsa biz de öyle gidecektik. Hani nerede, var mı öyle bir şey? Pasaport... Milletvekilleri, gidemezsiniz siz. Eğer milletvekili maaşıyla geçiniyorsanız, başka bir geliriniz yoksa alıp cebinize para koyup bırak Almanya'ya gitmeyi Bodrum'a gelemezsiniz. Ben size Meclis tatile çıkmadan önce söyleyecektim buradan, gelin, size Bodrum'da tatil yaptırayım, Antalya'da tatil yaptırayım, Alanya'da tatil yaptırayım diyecektim. Yapamazsınız, bir geceliği 20 bin lira olan yerde 80 bin lira maaşla nasıl yapacaksınız, bunu yapmanız mümkün mü? Biz burada "Parlamento çalışsın." dediğimiz zaman, buradan "Tatili hak ediyoruz." dediniz. İç Tüzük "Tatil en fazla üç ay." diyor. Niye en fazlayı kullanıyoruz, bir ay bize yetmiyor mu? Çiftçiler tatil mi yapıyorlar, öğrenciler tatil mi yapıyorlar, emekliler tatil mi yapıyorlar, memurlar tatil mi yapıyorlar, bu ülkenin esnafları tatil mi yapıyorlar? Yapıyorlar, yapıyorlar; nereye gidiyorlar biliyor musunuz? Köylerine gidiyorlar, köylerine; aynen benim akrabalarımın, benim annemin, benim babamın yaptığı gibi köylerine gidiyorlar. Nereye? Kızılcahamam'a, Kırşehir'e, Ankara'nın çeşitli köylerine, Erzincan'a; oralara gidiyorlar. Niye? "Acaba kışlık yiyeceklerimizi getirebilir miyiz?" diyerek. Akaryakıta yaptığınız zamlarla oralara da gidemiyorlar, bunu söyledik. Geldiniz buraya, şunu söylediniz: "Efendim, biz memurlara yüzde 25'e yakın zam yaptık ve seyyanen de 8.500 lira veriyoruz." Tamam. Yeter mi? Yetmez, eyvallah diyelim. Ardından da emeklilere geldiniz "Bunlara yüzde 25 zam yapıyoruz ve seyyanen zamları bunlara yapmayacağız." dediniz, yapmadınız. Sonra, Sayın Cumhurbaşkanı şöyle söyledi: "Serzenişleri duyuyorum, şikâyetleri duyuyorum." Ya, olay olduktan sonra niye duyuyorsun? Bunların hâlini görmüyor musun, bu kiraları görmüyor musun, bu mazotları görmüyor musun, bu elektrik fiyatlarını görmüyor musun, bu mazot fiyatlarının yanında doğal gazı görmüyor musun?

HÜSEYİN YAYMAN (Hatay) - Düzelteceğiz.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Görüyorsun, yapsana onlara da 8.500 lira. Hani ekonomi uçmuştu, hani pik yapmıştık? "'Uzaya iki gidiş, iki geliş yol yapacağız.' desek vallahi bizim milletimiz inanır, biz böyle güvenilir bir iktidarız." diyorsunuz. Eğer güvenilir iktidarsanız versenize onlara da 8.500 lira, niye vermiyorsunuz? 15 milyon 750 bin kişiye niye vermiyorsunuz? Mademki yaptığınız doğruydu şimdi niye değiştiriyorsunuz? 5 bin lira vereceklermiş, 1 defaya mahsusmuş, o da herkese değil, çalışanlara vermeyeceklermiş. Ya, adam 7.500 lira alıyor, emekli maaşı alanlardan 10 milyona yakın kişi 13-14 bin lira maaş alıyor, benim eşim 14 bin lira maaş alıyor. Şimdi, siz bunlara kalkacak diyeceksiniz ki: "Çalıştığın için sana vermiyorum." Diğeri ise 30 bin lira emekli maaşı alacak, o çalışmıyor, o 5 bin lirayı alacak. Hak mı bu, adalet mi bu? Değil ki. Yaptığınız her işte ciddi çalışmıyorsunuz, bakın, tembellik yapıyorsunuz. Çalışın, bürokratlarınızı çalıştırın. O bürokratlar sadece saraya bakarak "Acaba biz bir yanlış yapar mıyız? Gerek yok üretmemize, oradan bize söylesinler, biz yapalım..." Bakanlarınız da öyle, öne geçmek için çok önemli şeyler yazmaya başlamasınlar "Şunu yaptık, bunu yaptık." diyerek Sayın Erdoğan'a raporlar vermesinler. Yaptıklarını millet görüyor zaten. Burada 5 bin lira zam doğru değildir. Hükûmetin emeklilere borcu vardır. Kaç para, söylüyorum size: Aynen 8.500 lira verdiğiniz gibi, mademki emeklilere 5 bin lira veriyorsunuz, 7x5 bin=35 bin lira borcunuz var. Şimdi, defakto olarak onu vereceksiniz ve diyeceksiniz ki: "Özür diliyoruz, yanlış yaptık, sosyolojiyi okuyamadık, sizin psikolojinizi okuyamadık ve bunun karşılığında da biz, size geliyoruz 35 bin lira defakto olarak, direkt olarak, bir sefere mahsus olmak üzere veriyoruz, açığı kapatıyoruz ve ocak ayında da enflasyon oranında..." Ama bu, Tayyip'i üzmeme İstatistik Kurumunun işi değil; ben söylemiyorum, sabık Bakan söylüyor bunu, onun yapmış olduğu rakamlarla yapın yine, hadi ona da razıyım; bırakın İTO'yu, bırakın İstanbul Ticaret Odasını, bırakın ENAG'ı, bunları bırakın, TÜİK'in yapmış olduğunu yapın. Bununla beraber de gelin...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SAYIN BAYAR ÖZSOY (Kayseri) - Biraz da kanundan konuşun.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Kanunların maddeleri hakkında arkadaşlarımız konuşacaklar, tek tek konuşacağız ve sizler de gelin burada... Torba yasa getiriyorsunuz buraya, bu torba yasada da muhalefeti konuşturmak istemiyorsunuz. Niye getiriyorsunuz, bu kadar yasayı birleştiriyorsunuz? Birleştirmeyin, ayrı ayrı getirin, hepsinde yirmi dakika konuşmak istiyoruz, her maddeye on dakika konuşmak istiyoruz.

MUSTAFA ARSLAN (Tokat) - Sabahtan beri konuşuyorsunuz zaten.

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Sizin bu topluma borcunuz var, iktidarsınız, siz bu topluma mutlaka zenginlik bahşedeceksiniz.

Ardından, turizmle ilgili söyledim zaten, doğru bir yasa teklifidir dedim, eksiklerini arkadaşlarımız getirecek. Emeklilerle ilgili de konuştum. Başka ne var bu yasa teklifinde, söyler misin bana bu yasa teklifinde ne var? Bu yasa teklifinde var, önemli şeyleri de söyleyeceğiz merak etmeyin. Getireceğiniz yasa tekliflerini kimler için getireceğinizi de söyleyeceğiz, burada; bunları da söyleyeyim size.

Sağlık Bakanlığına yazıyorum, diyorum ki: Bu Turkovac aşısını ne zaman yaptınız? "Şu tarihlerde." Kaç para? Cevap yok. Kim kullandı? Cevap yok. Kaç kişi kullandı? Cevap yok. Bu değil mi Türkiye'nin gündemi? Niye şeffaf değilsiniz? Niye açık değilsiniz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Demokrasi açıklık rejiminin adıdır, şeffaflık rejiminin adıdır.

Bu duygular içerisinde bu yasa teklifine "evet" vermeyeceğiz ve de milletimize sizi şikâyet etmeye devam edeceğiz.

Saygılar sunuyorum Meclisimize, Allah'a emanet olun. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)