GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:83
Tarih:27.03.2012

BDP GRUBU ADINA MÜLKİYE BİRTANE (Kars) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, bir gündür bunu müzakere ediyoruz. Sen hangi vicdanla bu kanunu müzakereye açıyorsun? Hangi vicdanla, hangi akılla, hangi inançla, hangi fikirle bunu açıyorsun?

BAŞKAN - Sayın Genç, kürsüde Sayın Milletvekili konuşuyor.

Buyurun Sayın Birtane.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Orada yasayı ihlal ediyorsun, İç Tüzük'ü ihlal ediyorsun? Böyle bir şey olur mu ya! Böyle bir şey olmaz ya! Hayır, niye daha önce gelmediler? Tayyip Erdoğan  "Benim Meclis Başkan Vekilim gelip benim militanım olur, ben bu kanunları çıkartırım." dedi. Siz militan mısınız?

Bu Nabi'ye soruyorum Nabi'ye: Niye Komisyonda müzakere ettirmedin?

BAŞKAN - Buyurun Sayın Birtane.

MÜLKİYE BİRTANE (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 199 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün yine bu Mecliste toplumu geren bir konuyu tartışmaya başlıyoruz. Tam da şu anda, bu tasarıyı kabul etmeyen eğitim emekçileri Türkiye'nin dört bir yanından Ankara'ya eylem yapmak üzere yola çıkmış bulunuyorlar ve tüm emekçilerin, Batman'da, Diyarbakır'da, İçişleri Bakanlığının genelgesi ve Valinin talimatıyla yolları kesilerek Ankara'ya gelmeleri engellenmiş bulunmaktadır.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Hiç şaşırmadım.

MÜLKİYE BİRTANE (Devamla) - Bu sefer de "Nevroz"daki gibi, emekçiler için bir talimat verilmiş ve buraya gelişleri engellenmiştir. Neden korkuluyor? Kamu emekçileri veya eğitim emekçilerinin bu yasada görüşleri alınmamış, onların seslerinin duyulması istenmediği için bu arkadaşlarımızın gelişleri engellenmiş bulunmaktadır.

Türkiye'de eğitimin ideolojik dayatmalara açık olması, gelmiş geçmiş bütün iktidarların bu alanı kendi politik görüşleri temelinde şekillendirmelerinden kaynaklanıyor. Bu anlayışa göre eğitim kurumları iktidarın hedefini gerçekleştirmek için ona biat edecek bireylerin yetiştirildiği yerlerdir. İşte tam da böyle bir anlayışla düzenlenmiş yeni bir kanun teklifi ile karşı karşıyayız. Bütün toplumu ilgilendiren ve ülkenin bugününü, geleceğini belirleyecek olan eğitim, bu kez de AKP'nin ideolojik hedeflerinin hükümranlığında olacaktır.

Eğitim sisteminde yeni uygulamaları içeren model değişiklikleri bilimsel değerlendirmeler ve araştırmalar çerçevesinde katılımcı ve müzakereye açık olarak yapılmalıdır. Bilimsel değerlendirmeye dayanmayan, müzakereye kapalı ve dayatmacı değişiklikler eğitimin ideolojik bir araca dönüştürülmesinden öte bir anlam taşımaz. Türkiye'deki mevcut eğitim sistemi her yönüyle sorunludur. Daha en başından eğitim, ırkçı, cinsiyetçi ve tekçi resmî ideolojiyi yeniden üretmek üzerine kurgulanmıştır. Ana dilinde eğitim yasağı, zorunlu din dersleri ve yatılı bölge okulları bunun en açık kanıtıdır. Aynı şekilde, taşımalı eğitim uygulaması, sınav merkezli eğitim ve eğitimin dershaneler, özel okullar eliyle adım adım paralı olması ve bir pazar hâline getirilmesi bu sorunlar arasındadır. Eğitim emekçilerinin sosyal ve mali haklarının hiç edilmişliği, ataması yapılamayan, yapılmayan yüz binlerce öğretmen meselesi, eğitimdeki sınıfsal ve bölgesel ayrımcılık ise mevcut eğitim sisteminin kronikleşmiş sorunlarından sadece birkaçıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, millî gelir içinde eğitim harcamalarına ayrılan pay itibarıyla 171 ülke içinde 132'nci sırada yer alıyor. Toplam nüfusun sadece yüzde 20'si lise mezunudur. Dört yıllık üniversite mezunu ise yüzde 10'ları bile bulmuyor. Türkiye, okullaşma oranı en düşük olan ve öğretmenlerin düşük ücretle çalıştığı, buna karşın en fazla mesai yaptığı ülkeler arasında yer alıyor. İnsanlar için en temel hak olan ana dilde eğitim yasağı hâlâ kaldırılmadığı gibi, ders kitapları ırkçı, cinsiyetçi, bilimsel gerçeklikten uzak unsurlardan arındırılmış değildir.

Türkiye'de eğitim sisteminin elbette yeni bir model uygulamasına ihtiyacı vardır ancak bu teklif bu ihtiyacı karşılamıyor, tam aksine, yeni sorunların ortaya çıkmasına sebep oluyor. Bu tasarı ile, bugüne kadar eğitimi yapboz tahtasına dönüştüren uygulamalara yenisi ekleniyor.

Eğitim alanında yapılan değişikliğin, bilimsel, demokratik, eşit ve özgürlükçü bir eğitim sistemini hayata geçirmek ve emek sömürüsüne son vermek gibi niteliği olmalıdır. Oysa bu tasarı, asimilasyoncu, sömürüden yana, bilim dışı, antidemokratik bir eğitimin AKP tarafından kanunlaştırma aşamasıdır. Nitelikli bir genel ve temel eğitim üzerine inşa edilmeyen eğitim sistemi, depreme dayanıksız yapılara benzeyecektir.

On iki yıllık zorunlu eğitim olarak hazırlanan kanun teklifiyle eğitim on iki yıla çıkarılmıyor, yine sekiz yılda sabitleniyor. Bu durumda öğrencilerin ilk kademede zorunlu eğitim olarak sürdürdükleri okul hayatı, ikinci kademede mesleğe yönlendirme olarak devam edecektir. On yaşındaki çocukların bu yaşta meslek ile ilgili sağlıklı seçimler yapamayacağı göz önünde bulundurulduğunda, tasarı ile eğitimsiz ve yoksul ailelerin çocukları aileleriyle aynı kadere mahkûm edilecektir.

İkinci kademe, çocukların mesleki yönelim konusunda bağımsız olarak kendi tercih ve yönelimleri çerçevesinde karar vermelerinin olanaklı olmadığı bir yaş aralığına denk düşüyor. Bu nedenle, yönlendirmenin fiilen aile ve örgün eğitim kadrolarınca bir dayatma hâline geleceği kesindir.

9'uncu maddede ise, "İlköğretim ikinci kademe okullarında ortaöğretimi destekleyecek şekilde öğrencilerin yetenek gelişim ve tercihlerine göre seçimlik dersler oluşturulur." şeklinde düzenleniyor. Bu madde ile, ilgili tüm okulların ikinci kademesinde oluşturulacak program ve seçmeli ders seçeneklerinin Bakanlık tarafından belirlenmesi ibaresi de yer almaktadır.

BDP olarak, bu derslerin, yerel yönetimler ve Bakanlıkça yürütülecek ortak çalışmalar ile ihtiyaç ve talepler doğrultusunda belirlenmesini ve ana dilde eğitime olanak verecek net bir hüküm eklenmesi gerektiğini savunuyoruz. Türkiye, başta Kürtçe olmak üzere Lazca, Çerkezce, Arapça, Hemşince, Gürcüce ve benzeri çok sayıda dilin konuşulduğu çok dilli bir ülkedir. Eğitim sistemi ise bütün bu dilleri yok sayarak tek dil üzerine kuruludur. Anadilinde eğitim, başta İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi olmak üzere, birçok uluslararası metin ve sözleşmede temel ve vazgeçilmez bir insan hakkı olarak yer alıyor. Türkiye'de anadilinde eğitime geçiş için büyük bir talep bulunmaktadır. Ayrıca, bu toplumsal bütünleşme ve barışın sağlanması ile kardeşlik duygularının gelişmesi açısından  büyük bir etki sağlayacaktır. AKP, bu teklif ile bir yandan eğitim sistemini sermayenin emrine sokarak toplumsal ayrışmayı derinleştiriyor, diğer taraftan yoksullara, engellilere, kadınlara ve diğer tüm ötekilere "Neredeysen orada kal." demeye getiriyor.

Unutulmamalıdır ki nitelikli eğitim hakkı diğer hakların kullanımı açısından kritik bir öneme sahiptir. Anadilinde eğitim hakkı olmayan bir çocuğun sadece eğitim hakkı değil, diğer birçok hakkı en başından kısıtlanmış olacaktır. Aynı şekilde engelli bir çocuğun nitelikli eğitim hakkını diploma almaya indirgemeye çalışmak, onu evin içine hapsetmek demokrasilerde değil faşist rejimlerde tartışma konusu yapılmıştır.

Bu tasarı, sermayeye  çocuk yaşta ucuz ve nitelikli yedek iş gücü yetiştirmeyi hedefliyor, mesleki eğitimi yüceltiyor. Bu eğitim sistemi üniversiteye giriş oranını büyük ölçüde düşüreceği için mesleki eğitim almış öğrenciler daha çocuk yaşta atölyelerde, tekstil fabrikalarında ucuz iş gücü olarak yer alacaklardır. Bu durumda bu genç kesim daha çok tercih edileceği için orta yaş ve üstü vasıfsız kesimde işsizlik oranı artacaktır.

Yasanın gerekçesinde, sekiz yıllık zorunlu eğitim uygulamasının mesleki, teknik ortaöğretime darbe vurduğu ve gelişmesini engellediği vurgulanıyor. Yine mesleki eğitimin çok önemli olduğu, ekonomiye önemli katkılar sunduğu ve AB üyesi ülkelerde oranın yüzde 66 iken bizde ise yüzde 44 düzeyinde olduğu iddiaları bulunuyor.

Bu yasa metnini hazırlayanlar, ülkemizde meslek liselerindeki eğitimin ve meslek lisesini bitirebilenlerin durumunun iç karartan sonucundan haberdar değiller sanırım. Bugün, meslek lisesi mezunları, meslekleriyle alakasız, asgari ücretle, iş güvencesiz ve ucuz iş gücü olarak çalıştırılıyorlar. AKP, bugün, bu karanlık tabloyu düzeltmek yerine, yangına körükle gidiyor. Mesleki eğitimi savunur görünenlerin yüzde kaçının çocuğunu mesleki eğitime gönderdiğini doğrusu merak ediyoruz.

Yine mesleki eğitimde öğrenci olanlar içinde zengin ailelerden gelenlerin oranı düşünüldüğünde on yaşında mesleki eğitime yönlendirmenin yoksul ve eğitim düzeyi düşük aile çocukları için kurulmuş bir tuzak olduğu belli oluyor. Yani "mesleki eğitim" denilerek patronlar tarafından açılacak meslek okullarıyla sermayeye ucuz iş gücü sağlanacaktır. Uzun vadede seçme sınavlarının kaldırılacağı söylenen bu sistemle çocukların erken yaşta dershaneye gitmeleri de teşvik edilecektir.

Bir de Sayın Başbakanın dershanelerin kapatılacağı ve bunların özel okullara dönüştürüleceği söylemi mevcut. Bununla da kamu kaynaklarının özel eğitim kurumlarına aktarılmasına dönük yasal bir zemin hazırlığının olduğunu görmekteyiz. Kendine yakın dershanelerin çeşitli teşviklerle özel okul statüsünü kavuşturulacağının ve yeni bir rant alanı açılacağının göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıya karşı çıkarken mevcut sistemi korumaya dönük hiçbir vurgu yapmadığımı da belirtmek isterim. Mevcut sekiz yıllık zorunlu eğitimin ilköğretimde okullaşma oranlarını artırmak ya da kız öğrencilerin eğitimden kopuşunu önlemek gibi bir avantajı olmasına rağmen, köy okullarının çok azı sekiz yıllık kesintisiz eğitim verdiği için, bu sistem "taşımalı eğitim" adı altında yeni bir sorun ortaya çıkarmıştır. Köylerde öğrenciler köy dolmuşları traktörler ve at arabalarıyla köyden köye taşınmış, kışın yolları kapalı olan köylerde okula devam etme imkânı kalmamıştır. Bu durum Kürt çocuklarına, asimile edildikleri ve beyinlerinin resmî ideolojiyle şekillendirilmeye çalışıldığı, okuldan çok ıslah evlerine benzeyen çocuk tecavüzlerinin ve besin zehirlenmelerinin sürekli yaşandığı YİBO'ları dayatmıştır.

Türkiye'de, her alanda olduğu gibi, eğitim sistemi de eşit, özgür ve demokratik değildir. Bu düzenlemeyle de böyle bir niteliğe kavuşmayacaktır. Bu nedenle, 4+4+4 ve benzeri tartışmalar da sorunun özüne ilişkin değildir. Sorunun özü katı, merkeziyetçi eğitimdir. Sorun, devletin bir türlü evrensel normlara dayanan bir eğitim sistemi oluşturmak istememesi ve eğitimde de bölgesel, etnik, sınıfsal ve cinsiyetçi ayrımlar yapmasıdır.

Türkiye, farklı aidiyetlerden, farklı sınıflardan, farklılıklardan oluşmuş bir ülkedir. Böyle bir ülkede katı, merkeziyetçi, yereli dışlayan, yok sayan politikalar başarısız kalmıştır. Eğitim, bu nedenle farklılıkların özgünlüğüne uygun yerel inisiyatifler üzerinden verilmelidir. Eğitim sistemi demokratik, özerk bölgelere göre oluşturulmalı, halk, eğitimde söz ve karar sahibi olmalıdır. Katı, merkeziyetçi, asimilasyoncu ve anti demokratik eğitime son verilmelidir. Okullar sisteme ya da iktidara köle yaratan kurumlar olmaktan kurtarılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifin 23'üncü maddesine eklenen geçici 13'üncü madde, Fatih Projesi kapsamında Millî Eğitim Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından 2015 yılı sonuna kadar yapılacak mal ve hizmet alımları Kamu İhale Kanunu kapsamından çıkarılıyor  yani yasaların genelliği ilkesi hiçe sayılıyor ve ihaleye özgü, özel yasal düzenleme yapılıyor.

Okulların fiziki altyapı yetersizlikleri inanılmaz boyutlarda iken, FATİH Projesi'yle milyonlarca liralık teknolojik yatırım yapılarak uluslararası sermayeye büyük bir pazar açılıyor.

2011-2012 eğitim öğretim yılında sınıf mevcudu 50'nin üzerinde 2.451 ilköğretim sınıfı, 1.555 ortaöğretim sınıfı olmak üzere 4.006 şube bulunuyor. Meslek okullarının çoğunda bile gerekli fiziki donanım mevcut değil.

42 bin okulda 620 bin dersliği akıllı tahta, projeksiyon cihazı, İnternet, çok amaçlı yazıcı ve 16 milyon öğrenciyi tablet bilgisayarla donatmayı hedefleyen FATİH Projesi "eğitimde fırsat eşitliği", "teknoloji kullanımı" adı altında eğitim bütçesinin sermayeye aktarılmasından başka bir şey değildir. Tabii ki eğitimde teknoloji kullanımı önemlidir fakat eğitimde niteliği artıran tek şey teknoloji değildir.

Eğitimde FATİH Projesi'nin diğer bir amacı ise merkezî kontrolü güçlendirmektir. Artık akıllı tahtalarla bütün okullara tek merkezden yayın yapılacak, ders verilecek, akıllı tahtalar dersi kameraya kaydedecek, her ders merkezden izlenebilecektir, MOBESE mantığı pedagojiye girecektir. Bu yeni ve sert bir yönetim biçimidir, öğretmenlerin performansları daha bir başka gözlenebilecektir.

Bu tasarı, hâlâ atama bekleyen 300 bini aşkın öğretmen işsizken binlerce öğretmenin norm kadro fazlası olmasına neden olacaktır. Norm fazlası durumuna düşecek öğretmenlerin ne olacağı konusunda herhangi bir hazırlık yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda yer alan, üniversite isimlerinin değiştirilmesine yönelik ise şunu belirtmek isterim: Devletin gerçek tarihi çarpıtarak uydurma kahramanlar hâline getirdiği isimlerin üniversitelere verildiği ülke sadece Türkiye olsa gerek. Bugün de yapılacak isim değişiklikleri, Türkiye'yi topyekûn savaşa sürükleyenlere itibar kazandırmaya dönük, üstenci bir yaklaşımdır çünkü AKP dönemi de Türkiye tarihinde kara bir leke olarak yer alacaktır. Barış isteyenlerin üzerinde terör estireceksin, kendini barışa adayan, bedelini en ağır şekilde ödeyen ve tüm toplumun sevgili, bilge, barış insanı Sayın Ahmet Türk'ü darp emri vereceksin sonra da bu pervasızlığın sorumlularının isimlerini bilimin, özgürlüğün, çağdaşlaşmanın yerleri olan üniversitelere vereceksin! Biz hangi çağda yaşıyoruz Allah aşkına? Derebeylik mi burası? Bu isimler Hrant Dink cinayeti, Zirve Yayınevi katliamı, Uludere Roboski katliamıyla anılmayacaklar mı?

Bugün yüzlerce öğrenci cezaevindedir, birçok öğrenci toplu gösteri ve yürüyüşler sırasında güvenlik güçleri tarafından katledildiler, bu üniversitelere bu durumun müsebbibi olan kişilerin isimlerinin verilmesi kabul edilecek bir durum değildir. Üniversitelerin isimleri maalesef o üniversitede görev yapan bilim emekçilerinin, öğrenim gören öğrencilerin ve üniversitenin bulunduğu kentte yaşayan yurttaşların görüşleri alınarak belirlenmemekte, merkezî olarak belirlenmektedir. Üniversite isminin merkezî olarak siyasal iktidarların politik ve ideolojik manevralarına uygun belirleme ya da değiştirme yaklaşımı doğru değildir.

Son olarak tasarıya ilişkin bazı önerilerimizi sıralamak isterim:

Müfredat ırkçı, cinsiyetçi ve ayrımcı her tür ögeden acilen temizlenmelidir. Eğitimin temel sorunları masaya yatırılıp demokratik çözümler geliştirilmelidir. Dünya örnekleri incelendiğinde okul öncesi eğitimin ortalama olarak dört yaşında başladığı ve ana dilde olduğu görülmektedir. Bu nedenle okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılarak ana dilinde ve zorunlu hâle getirilmesi gerekmektedir.

İlköğretime başlama yaşı yetmiş iki ay yani altı yaş olmalıdır. Okullar arasındaki?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜLKİYE BİRTANE (Devamla) - ?nitelik farklılıklarının giderilmesi ve yerel yönetimlerin ağırlıklı olarak söz sahibi olması gerekmektedir. Bu nedenle diyoruz ki, bu hususu içermeyen bu kanun tasarısının geri çekilmesi gerekmektedir.

Sözlerime son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Birtane.