GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: On İkinci Kalkınma Planının (2024-2028) Sunulduğuna Dair Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:15
Tarih:31.10.2023

YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; On İkinci Kalkınma Planı'nda kamu-özel iş birlikleriyle ilgili partimizin değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Sayın Süleyman Demirel'in "Bu memlekete plan değil pilav lazım." şeklinde meşhur bir sözü var. Plan anlayışını yok edince maalesef pilav da elden gitti. 2011'de Devlet Planlama Teşkilatının kapatılmasının ne kadar vahim bir hata olduğunu On İkinci Kalkınma Planı'nın metnine bakınca anlıyorsunuz. Pek çok hedef var doğal olarak ama araçlar ikna edici bir biçimde tanımlanmamış ve plan mantığına göre tasarlanmamış. Örneğin, hukuk alanıyla ilgili şöyle bir hedef var: "Yargının bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığı güçlendirilecektir. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı bakımından sorun oluşturan unsurların tespiti için durum analizi yapılacak, bu husustaki iyi uygulama örnekleri ile uluslararası standartlar incelenerek rapor hazırlanacaktır." Biz bu lafları çok duyduk tabii. İnsan düşünmeden edemiyor; bu satırlar öz eleştiri mi temenni mi yoksa günü kurtarmak mı? Çünkü iktidar bunları defalarca söyledi ama sıra yapmaya gelince sırra kadem basıyor.

Dün 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin Can Atalay'la ilgili kararına rağmen topu Yargıtayın önüne attı. Yani söylenilen başka, yapılan başka; hâlâ "-ecek" "-acak"larla önümüze yargı programları, reformları konulmaya devam ediyor ama biz burada haykırmaya devam edeceğiz: Can Atalay'ın yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir!

Yine, azami tutukluluk süresi dolan Gültan Kışanak'ı serbest bırakmamak hukuki midir siyasi midir? Daha mevcut kanunları uygulamayanlar, bunlara hukuki değil siyasi nedenlerle direnen bir yargı varken anayasa yapmaktan bahsediyorsunuz ama kusura bakmayın, biz, bu oyunda yokuz.

Kamu-özel iş birlikleriyle ilgili de kalkınma planında şöyle bir ifade var, gene temenniler üzerinden gidiliyor: "KÖİ projeleri, makroekonomik politikalar, sektörel öncelikler, kamu yükümlülükleri ve bütçe dengeleri dikkate alınarak sosyoekonomik yapılabilirlik, maliyet etkinlik, bütçe prensipleriyle uyum ve dengeli bir risk paylaşımı gözetilerek planlanacak ve yürütülecektir." Yani burada "bütçe prensipleriyle uyum ve dengeli bir risk paylaşımı gözetilerek" ifadelerine dikkatinizi çekiyor ve acaba yine öz eleştiri mi var, yine bir temenni mi var diye sormak istiyorum. Çünkü KÖİ'lerle ilgili taahhüt edilenler ile gerçekler birbirleriyle kesinlikle uyuşmuyor. "Milletin cebinden tek kuruş çıkmıyor." diye savunulan projeler için ödenen tutarlar, bütçede yeni bir kara delik olma yolunda ilerliyor. KÖİ'ler, döviz bazlı servet aktarımı mantığıyla bir avuç yandaş iş insanını zenginleştirirken kamuda oluşan kara deliğin yükünü de sıradan vatandaşlar sırtlanacak hatta onların henüz doğmamış çocukları bunları sırtlanacak.

Karayolları bütçesinden yap-işlet-devret modeliyle yaptırılan otoyol ve köprüler, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı bütçesinden Avrasya Tüneli'nin trafik garantileri ile Sağlık Bakanlığı bütçesinden şehir hastaneleri için ödenen kira ve hizmet tutarı 2023 yılında 103 milyar lirayı bulacak. Buna göre, bu projeler için 2024 yılında 162 milyar lira, 2025 yılında 240 milyar lira, 2026 yılında ise 270 milyar lira ödeneceği tahmin ediliyor yani önümüzdeki üç yılda söz konusu projelere 673,5 milyar ödenecek. Kendi menfaatlerini savunması beklenen bir kamu idaresi böyle anlaşmalar yapar mı, insan hayret ediyor. Söz konusu garanti ödemelerinin tutarı döviz kuruna, verilen garantinin gerçekleşme durumuna ve dolar cinsinden verilmişse ABD'nin, euro cinsinden verilmişse AB'nin enflasyonuna göre değişiyor. Son yıllarda ABD ve AB ülkelerinde oluşan enflasyonun yükünü de bizim ülkemizde sıradan yurttaşlar ve henüz doğmamış çocuklar sırtlanmaya devam ediyor. Bu ballı projeleri alan bir avuç iş insanını enflasyona ezdirmeme çabanız ise göz yaşartıcı, gözleri yaşartıyor.

Çok önemli bir nokta daha var; Sayıştay, devletin bu projeleri kendisi yapmadığı için vazgeçtiği gelirin yani şirketlerin geçişlerden elde ettiği gelirin de bu maliyete dâhil edilmesi gerektiğini savunuyor.

KÖİ modeli, bütçe açığının düşük gösterilmesine, yükümlülüklerin uzun vadeye yayılmasına ve hizmetlerin maliyetlerinin artmasına yol açmaktadır. Bu projelere her fırsatta karşı çıkmaya devam edeceğiz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)