GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:16
Tarih:01.11.2023

HEDEP GRUBU ADINA SABAHAT ERDOĞAN SARITAŞ (Siirt) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin birinci bölümü üzerine söz almış bulunmaktayım.

Değerli milletvekilleri, bu ülkede çarpık kentleşme, denetimsizlik ve en önemlisi deprem gerçekliği olduğuna artık ikna olmamız gerekiyor. Afet riski taşıyan alanların düzenlenmesiyle ilgili kanunlar çıkarırken kılı kırk yarmamız gerektiği açıktır. İlgili kanunların her satırı ve her maddesini ince ince dokumamız gerekiyor. Bu hassas konuda uzmanlardan, sivil toplum örgütlerinden, ilgili odalardan görüş, bilgi, katkı almak zaruridir ancak ne yazık ki bu iktidarın bu konuyla ilgili ortaya koyduğu pratik sözünü ettiğimiz konudan fersah fersah uzaktır. Zira, yasa teklifinin komisyona sunulmasından önce ve komisyon çalışmasında ilgili meslek örgütlerinin görüşlerinin alınmaması bunun kanıtıdır. Bu tarzın ve yöntemin doğru olmadığını buradan bir kez daha belirtmiş olalım.

Bu ülke 6 Şubat tarihinde tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşadı. 11 kentimizi etkileyen depremde on binlerce vatandaşımızı kaybettik. Yaralarımızı sarmaya çalışırken kentlerimizi de inşa etmeyi elbette konuşacağız; bunun yolunu ve yöntemini, yeniden inşasını konuşacağız ancak bunun yol ve yöntemlerini doğru tartışmak durumundayız. Buradan hareketle üzerine konuştuğumuz kanun teklifinde kentsel dönüşümün yavaş işlemesi, dar kapsamda ele alınması ve kişi bazına indirgenmesi anlaşılır bir durum değildir. Dönüşüm süreçlerini asıl engelleyen, yurttaşların hak arama süreçleriymiş gibi bir esasla hazırlanması kabul edilemez. Kanun değişikliği teklifinin ruhuna işleyen bu yaklaşımı reddediyoruz. Dönüşüm süreci deprem veya diğer afetlere hazırlık süreci olmaktan çıkıp rant sürecine dönüşmüştür. Öncelikli afet risk alanları dikkate alınmadan proje alanları açıklanmaktadır. Hâlbuki bu süreçlerin -biraz önce belirttiğim gibi- bilimsel verilerle desteklendiği, muhataplarıyla A'dan Z'ye her aşamasının konuşulduğu süreçler olması gerekmektedir.

2012'de yürürlüğe giren 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun'la bilimsel veri ve tekniklerin sonucunda imara uygun olmayan bölgeler dahi "kentsel dönüşüm" adı altında yapılanmaya açılarak daha da tehlikeli hâle getirilmektedir.

Teklifin ilk bölümündeki maddelerine baktığımızda bu hassas ve hayati konunun mahiyeti de ortaya çıkmaktadır. Mesela, teklifin 2'nci maddesiyle 2577 sayılı Kanun'a geçici madde eklenerek 6 Şubattaki depremler sonucunda yapılacak idari yargılamaların kısa sürede sonuçlanması amacıyla adli süreler kısaltılmaktadır. Türkiye'de son yıllarda yargı pratiğinin içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında kapsamlı inceleme yapılmadan hızla alınacak kararlar birçok mağduriyeti beraberinde getirecektir. İlgili maddeyle kısaltılan adli süreler deprem bölgeleri ve kentsel dönüşümün uygulandığı alanlarda ivedi yargılama usulüyle ortaya çıkan sorunların daha da artmasına neden olacaktır. Özellikle keşif ve bilirkişi başvuru ve itiraz sürelerinin kısaltılması hiç şüphe yok ki depremzedeler aleyhine sonuçlar doğuracaktır.

Değerli milletvekilleri, kanun teklifinin 6'ncı maddesiyle Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına "rezerv alanı" denilerek kent içinde bulunan depremde yıkılma riski olmayan yapılara da el koyabilmenin yolu açılmaktadır. Şehir merkezindeki değeri yüksek yerler dâhil olmak üzere gerekli görülen tüm alanlar rezerv yapı alanı ilan edilebilecek ve bu alanlar boşaltılıp yerine binalar yapılabilecektir. Yoksul halk kesimlerinin yoğunlukla yaşadığı bölgeler rezerv yapı alanı olarak ilan edilmek suretiyle rant alanına çevrilecektir. Aynı şekilde deprem ya da doğal afet riski taşımadığı hâlde rezerv alanı ilan edilecek alanlarda insanların ev ve iş yerlerine de el konulmasının önü açılacaktır. Yani sizin binanızın sağlam olması önemli değil, rezerv alanı ilan edildiği vakit tüm mülkiyet haklarınız da askıya alınmış olacak. Böylece, afet riski bahane edilerek vatandaşların ellerinden alınan mülkler üzerinden yandaş firmalarla kurulabilecek ortak şirketler yoluyla bazı kişi ve kurumlara rant aktarılması yasal hâle getirilmektedir.

7'nci maddede Kentsel Dönüşüm Başkanlığına resen riskli yapı tespiti yapabilme imkânı tanınmaktadır. Riskli yapıların tespit işlemlerinin mülk sahipleri veya kiracılar tarafından engellenmesi durumunda mahkeme kararı olmadan mülki idare amirlerinin yazılı izniyle kolluk kuvvetlerine zor kullanarak kapıları kırma, evlere girme yetkisi verilmektedir. Mahkeme kararı olmadan bir mülki idare amirinin yazılı iznine dayanarak kişinin mülkiyetine zorla girilmesi Anayasa'nın 35'inci maddesinde tanımlanan konut dokunulmazlığına aykırıdır.

Teklifin 8'inci maddesi bu iktidarın oldukça mahir olduğu bir meseledir. Nedir o? Belirsizleşerek ve önemsizleşerek aslında, çok mühim bir meseleyi kendi lehine çevirme çabasından başka bir şey değildir. Ne diyor? İlgili maddenin üçüncü fıkrasındaki "riskli alanlardaki" ibaresi "bu Kanun kapsamında bulunan alanlardaki" şeklinde değiştirilmek isteniyor. "Kamuoyu 'riskli' ibaresini görmesin, duymasın da ne oluyorsa olsun."dur bu. İşte, bu durum bir belirsizliğe yol açmaktadır.

Kanun teklifinin 9'uncu maddesi yıkım sürelerini ele alıyor. Yıkım için altmış günden az olmak üzere maliklere verilen süre değiştirilmiş ve en fazla doksan gün süre verileceği düzenlenmiştir. Bu süre içinde yapı malik tarafından yıktırılmadığı takdirde yapının idari makamlarca yıktırılacağı da teklifte ifade edilmektedir. Ülkedeki genel ekonomi ve işsizlik durumu göz önüne alındığında bu sürenin malikler açısından yeterli olmadığı açıktır.

Kanun teklifinin 10'uncu maddesinde deprem tehlikesi ve artan riskli yapılar karşısında yurttaş yararına hızlandırıcı adım olarak ifade edilmiş olsa da temel hak arama yollarının törpülenmesi, hukuk devleti, barınma, konut hakkı, sosyal devlet ve mülkiyet hakkı ihlallerini beraberinde getirmeye açıktır.

Kanun teklifinin 11'inci maddesiyle Kentsel Dönüşüm Başkanlığı talep ettiği takdirde mülki idare amiri tarafından verilecek yazılı izinle kolluk kuvvetleriyle riskli yapıdaki kapalı kapılar, alanlar açılacak veya açtırılabilecektir. Mevcut kanundaki direniş şartının ortadan kaldırılmasıyla Başkanlık herhangi bir direniş olmadan mülki amirden kolluk desteği isteyip ilgili konuta ait kapıyı resen açabilecektir; konut hakkı ihlalidir yine bu.

Evet, değerli milletvekilleri, bizim Kürtçede bir deyim vardır, diyorlar ki "..."(*) Bu kanun değişiklik teklifi tam da bunu ifade ediyor yani "Gül hassas ve inceydi, yağmur da yağdı üzerine, yapraklarını döktü." meselesi oluyor. Teklifin sadece bu maddelerine bakarak bile halkın barınma hakkını yok sayan nitelikte olduğunu söylemek zor değil. Bu kanun teklifi, halkın mülkiyet hakkını elinden almanın temelini oluşturmaktadır. Nitekim, birçok madde için anayasal dayanaktan bahsettim.

Hasılıkelam, bu iktidarın neler yaptığı neleri yapacağının referansıdır. Bizler Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak emeğin üzerine konacak olan bu garabete asla razı olmayacak, onay vermeyeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)