Konu: | Cumhuriyetin 100'üncü yılına ilişkin gündem dışı konuşması |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 19 |
Tarih: | 09.11.2023 |
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cumhuriyetin 100'üncü yılında yaşanan nöbetleşe zorbalıkları hatırlatarak bunlara son verilmesi yönünde bir çağrım olacaktı ancak dün gece yaşanan gelişme daha önce hiçbir anlayışın tahayyül dahi edemediği yeni bir durumla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Konuşmamın özünü paylaşıp dün akşamki gelişmelere de değinmek istiyorum.
Cumhuriyetimizin 100'üncü yılını büyük bir coşkuyla, heyecanla kutladık; hepimizi gururlandıran, hepimizi onurlandıran birçok gelişmeyi bu vesileyle andık ancak unutmayalım ki devletler böyle dönemeçlerde muhasebe yapıp sağlıklı değerlendirmelerde bulunurlarsa ülkelerinin yarınlarını güzelleştirebilirler. Cumhuriyet bütün coşkusuyla bizim, cumhuriyetle elde ettiğimiz kazanımlar, değerler bizim ancak darbeler, ötekileştirmeler, sakıncalı kimlikler, 28 Şubatlar, sıkıyönetimler, olağanüstü hâller, işkence ve faili meçhuller, devlet belgelerine geçmiş devlet içi çeteler de tarihimizin bir parçası. Bu sorunların temelinde şöyle bir yaklaşım görüyoruz: Devlet o kadar güçlü bir devlet ki siyasi anlayışlar millete kendilerini anlatıp ve toplumun onayını almak yerine devleti ele geçirmeyi, ele geçirdikleri devletle de bir sopa gibi kanun, hukuk tanımadan düşman belledikleri rakipleri terbiye etmeyi, kimi zaman da öldüresiye dövmeyi hedeflemiştir. Son yaşanan alçak 15 Temmuz darbe girişimi de devleti ele geçirerek kendi anlayışını egemen kılmanın, bunun için hiçbir değer tanımamanın en çarpıcı örneği olmuştur.
"Devlet sopasını kim ele geçirmiştir ve bu sopayla kime zulmetmiştir?" diye merak ederseniz, Gazi Meclisimize çok kısa mesafedeki Ulucanlar Cezaevini ziyaret etmeniz yeterlidir. Ulucanlar Cezaevi devlet sopasını ele geçirenlerin sırayla birbirini dövmesi tarihimizin bir özetidir. Güzel bir yüzleşme müzesine dönüştürüldü, emeği geçenlere teşekkür ederim. Benzer bir müzenin Diyarbakır Cezaevi için de yapılmasını dilerim.
Ahmed Arif, Bülent Ecevit, Deniz Gezmiş, Erdal Eren, Fakir Baykurt, Hasan Damar, Hüseyin İnan, İskilipli Âtıf, Kemal Tahir, Leyla Zana, Muhsin Yazıcıoğlu, Mustafa İslamoğlu, Mustafa Pehlivanoğlu, Muharrem Şemsek, Nazım Hikmet, Necdet Adalı, Necip Fazıl, Orhan Doğan, Osman Yüksel, Yaşar Kemal ve daha birçok isim... Şimdi soruyorum: Genel Kurulda ve ekranları başında bizi izleyenlerden bu isimlerin en az biri için ah çekmeyen kimse var mı acaba? Evet, arkadaşlar, her birimize en az bir kere "ah" dedirttiler. Devlette güç biriktirip bürokrasi gücüyle, yer yer ordu ve Emniyet ama en çok da yargı gücüyle herkesi kendisine benzetmeye çalışan anlayışlardan cumhuriyetimiz yeterince çekmedi mi?
İnsanların kendisi gibi yaşama ve örgütlenme hakkının yasal ve anayasal güvence altında olacağı bir ülke olmayı başarabilir miyiz diye düşünürken dün gece yaşanan gelişme cumhuriyetimizin 2'nci yüzyılının ilk büyük utancı olarak kayda geçmiştir. Bir grup yüksek mahkeme üyesi anayasal güvenceye sahip başka bir yüksek mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunma cüreti göstermiştir.
Arkadaşlar, bu ülkede olağanüstü hâl ve sıkıyönetim mahkemeleri, darbe sonrası yargılamalar ve Genelkurmay brifingleri yaşandı. Ancak kesif karanlığa rağmen o dönemlerde de vicdanıyla karar veren çok sayıda hâkim gördük. Ancak o hâkimleri yargılamak hiçbir zorbanın, hiçbir muktedirin aklına dahi gelmedi. AK PARTİ'li arkadaşlar, AK PARTİ'ye gönül vermiş vatandaşlarımız, başörtüsü yasağında inanç ve ifade özgürlüğünü, e-muhtıralara karşı siyaseti, Genelkurmay brifinglerine karşı adaleti, 367 krizine karşı anayasal düzeni, alçak darbe girişiminde sokağa çıkarak kamu düzenini, hukuk düzenini savunmuştuk; Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını tanırken bütün bir yargı sistemine karşı bireyi ve insanı savunmuştuk. Anayasa Mahkemesi, doğası gereği iç yargı sisteminde neticelenmiş ve sonuç alınmamış ihlallere karşı bir hak arama mercisi değil midir? Mahkemenin görevi de tam olarak bu değil midir? Bu, sadece Can Ataklı'ya, sadece vicdanlarının sesine uyan Anayasa Mahkemesi üyelerine değil, topyekûn hukuk ve adalet sistemimize, anayasal düzenimize, övündüğümüz binlerce yıllık devlet geleneğimize karşı bir yönelmedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ekmen, lütfen sözlerimizi tamamlayalım.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bütün bu değerlerimiz bir tehdit altındadır. Bu tehdit aynı zamanda anayasal düzene karşı bir darbe girişimidir. Sadece vicdanlarınıza değil, hafızalarınıza da seslenerek diyorum ki: Yargı siyasal mücadelede bir silah olarak kullanılırsa bu silah bir bumerang gibi gelir, kullananı vurur; tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Bu bir aktivizm ise Yargıtay kararı bir infaz girişimidir. Bu infaz girişimine karşı anayasal düzenimizi savunmanın tek bir yolu vardır, Yargıtay Kanunu gereğince kararda imzası olan üyelerin işten el çektirilmesi için Yargıtay Başkanlığına çağrıda bulunmalı ve Anayasa Mahkemesi kararı behemehâl uygulanmalıdır. Ancak maalesef Kabine üyeleri ve Külliye'de görevli birtakım arkadaşların şu ana kadarki yaklaşımı bu kararın desteklenmesi şeklinde olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Bu konudaki derin hüznümüzü ve sukutuhayalimizi paylaşmak istedim.
BAŞKAN - Sayın Ekmen, teşekkür ediyorum.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Ben teşekkür ederim.