GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Angola Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gümrük Konularında Karşılıklı İdari Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:19
Tarih:09.11.2023

CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dün Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi iradesine, Anayasa Mahkemesi iradesine açıkça aykırı bir anayasal darbe niteliği taşıyan kararıyla bütün Türkiye sarsıldı. Bununla ilgili olması gereken en doğal şey, kuşkusuz milletin Meclisinin, millet iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu meseleye derhâl el koymasıydı; Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'un bu konuda bir Danışma Kurulu toplantısı yapıp meseleye vaziyet etmesiydi; bunu talep ettik ama ne yazık ki Sayın Başkandan bu talebimize olumlu bir yanıt alamadık. Arkasından...

(CHP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim, hatibi dinlemek sanki daha etkili olur, milletin hatibi dinlemesine izin verin.

(CHP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Beni protesto etmiyorlar Sayın Başkanım, milletvekillerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisinin yok sayılan iradesini protesto ediyorlar.

(CHP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Milletvekillerimiz, adalet konulu bir oturuma AK PARTİ ve MHP oylarıyla izin verilmemesini protesto ediyor.

(CHP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Milletvekillerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde adaletin konuşulmasına rıza göstermeyenleri protesto ediyor; ben rahatsız değilim.

(CHP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - E, peki o zaman, buyurun.

(CHP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN - Evet, Sayın Tezcan, buyurun.

(CHP sıralarından sürekli sıra kapaklarına vurmalar)

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Evet, teşekkür ederim arkadaşlar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

Televizyonlarda bizi dinleyen vatandaşlarımız ses açık olmadığı için bu sıra kapaklarına vurarak yaptığınız protestoyu duymuyor; onun için, bütün Türkiye'deki vatandaşlarımıza duyurmak için, milletin iradesine dönük bu saldırıyı protesto ettiğiniz için sizlere teşekkür ediyorum, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, bu Yargıtay kararı tam anlamıyla bir darbe girişimidir. Lafı dolaştırmanın âlemi yok, devletin kurumları arasında çatışmadır, devlet krizidir; böyle tarif edebilirsiniz ama bunun özü, aslı Anayasa'ya karşı bir darbe girişimidir. Hani Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmuş ya Yargıtay, suç duyurusunda bulunacaksa Ceza Kanunu'nun 309'uncu maddesine bakacak. Türk Ceza Kanunu'nun 309'uncu maddesi Anayasa'yı ihlal suçunu düzenliyor; anayasal düzeni ortadan kaldırmak, anayasal düzenin fiilen uygulanmasını engellemek. Anayasa'nın 153'üncü maddesi açık. Anayasa'nın 153'üncü maddesinin son fıkrası diyor ki: Anayasa Mahkemesi kararlarına uyacaksın kardeşim, uyacaksın; yasama organı, yürütme organı, yargı organı ve idare bu kararlara uymak zorundadır. "Yargıtay 3. Ceza Dairesi muaftır." demiyor, "Hoşuna giden Yargıtay dairesi uyar, hoşuna gitmeyen uymaz." demiyor, "Anayasa Mahkemesinin kararının içeriğine bakın, bu içeriği beğenmezseniz hukuken test edin, beğenmezseniz uygulamayabilirsiniz." demiyor. İşte, Anayasa! Ha, demek ki 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesinin kararını uygulamamakla Anayasa'yı ihlal etti.

Şimdi gelelim, cebir ve şiddet var mı burada? E, cebir yok ama şiddet var. Hangi gücü kullanıyor? Milletvekili cezaevinde şu anda. Kanundan aldığı yetkiyle Anayasa Mahkemesinin "Serbest bırakın." demesine rağmen milletvekili cezaevinde. Hangi güç onu cezaevinde tutuyor? Kamu gücü, devletin gücü. Cezaevi müdürü onu niye serbest bırakmıyor? Çünkü talimat gelmesi lazım. Talimatı vermesi gereken kim? Mahkeme. Mahkeme, Yargıtay 3. Ceza Dairesiyle anlaşmış; kanuna rağmen, Anayasa'ya rağmen cezaevinde bir milletvekilini tutuyor. Tam da kamu gücü; işte, cebir ve şiddetle Anayasa'nın uygulanmasını önlemek. Darbe suçu arıyorsanız burada darbe suçu, başka yere gitmeyin, burada darbe suçu! (CHP sıralarından alkışlar)

Başka bir şey daha var: Türk Ceza Kanunu'n 311'inci maddesi. Ne diyor 311'inci madde? Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini yapmasını kısmen ya da tamamen engellemek... Ceza Kanunu, hukukçular bilir, hepimiz biliriz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi ne? Yasama görevi, denetim görevi. Yani milletvekili buraya gelecek, görevini yapacak. Anayasa Mahkemesi, Yargıtayın "Uygulamıyorum, uymuyorum, hoşuma gitmedi." dediği kararda ihlal kararı verirken ne diyor? "Yasama görevini engellediniz, bu milletvekilinin yasama görevi yapmasını engellediniz." diyor ya, değerli arkadaşlar! Aklımızı başımıza alalım, bir mahkeme keyfî olarak bunu söyleyemez. Bu, tam da Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevini yapmasını kısmen engellemektir. Bir milletvekilini buraya yollamayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 311'inci maddedeki suçu işlemiştir; sadece bunu değil, bununla beraber -ki daha hafif burada- görevi kötüye kullanma suçunu da işlemiştir; 257. Aynı zamanda, 109'uncu maddedeki hürriyeti tahdit suçunu da işlemiştir. Ya, bir düşünün ki bir ülkede... Hani "Ben yüksek mahkemeyim." diyor ya, hani kararında kendince Anayasa Mahkemesiyle Anayasa'ya aykırı olarak yetki yarıştırıyor ya, "Sen benim üstümde değilsin." diye astlık üstlük tartışması yapıyor ya işte, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, şu anda sadece kabaca baktığımızda Türk Ceza Kanunu'nun 4 ayrı maddesini ve Anayasa'yı açıkça ihlal ediyor. Şimdi, bu, basit bir devlet krizi diye tarif edilecek bir şey mi?

Değerli arkadaşlar, bakın, biz bununla ilgili kötü bir tecrübe yaşadık; o kötü tecrübeyi hem Türkiye Büyük Millet Meclisi hem yürütme organı Hükûmet hem de milletle beraber aştık. Sayın Meclis Başkan Vekilimiz o gün buradaydı, ben de buradaydım; 15 Temmuz gecesi bir çetenin, devlet içerisine yerleşmiş bir çetenin, darbe girişimine karşı sabaha kadar tepemize bomba atılırken Sayın Meclis Başkan Vekilimiz Bekir Bozdağ'la birlikte birçok milletvekili arkadaşımızla buradaydık. Niye buraya geldik? Darbe, Türkiye Büyük Millet Meclisine, milletin iradesine yapılmıştır dedik; milletin iradesine karşı iktidar partisi, ana muhalefet partisi, muhalefet partisi yoktur dedik; bu çatı yıkılırsa hepimizin tepesine yıkılır dedik, milletin tepesine yıkılır dedik ve Sayın Genel Başkanımız Özgür Özel de buradaydı, yine AK PARTİ'den, Milliyetçi Hareket Partisinden milletvekillerimiz de buradaydı, beraberdik.

Değerli arkadaşlar, bakın, o gün tepemize bomba attı terör örgütü, milletin kendilerine emanet ettiği silahla yaptılar bunu. Bugün, Yargıtay 3. Ceza Dairesi milletin kendisine verdiği güç kullanma yetkisini kullanarak Anayasa'yı başka bir şekilde ihlal ediyor. Anayasa'yı ihlal etmek, darbe yapmak için elinde illa ateşli silah mı olması lazım, tank mı olması lazım, top tüfek mi olması lazım? Milletin verdiği gücü, yetkiyi suistimal ederek bu gücü kullandığında ortaya çıkan sonuç bundan farklı değildir.

Değerli arkadaşlar, bakın, dün tepemize atılan bombada olduğu gibi bugün buna Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak tavır almazsak Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortasına bomba konmuş demektir, ortasına bomba konmuş! (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi, Meclis olarak hep beraber bu bombayı alıp etkisiz hâle getirmek zorundayız; hiçbir şey olmamış gibi duramayız arkadaşlar, hiçbir şey olmamış gibi duramayız.

Bakın, hafızalarımız kötü tecrübelerle dolu, hafızalarımız ders almadığımız kötü tecrübelerle dolu. Biz bunun, yargının keyfî uygulamalarının, yargının kanunu zorlayarak, kötü yorumlayarak, keyfî yorumlayarak memleketi nasıl felakete sürüklediğini yakın tarihimizde gördük.

Mesela İlhan Cihaner kararı, hatırlayın. O dönem FETÖ, yargının içinde yuvalanmıştı. İlhan Cihaner Erzincan Başsavcısıydı, birinci sınıf hâkim savcı. Bunların yargılanması için önce Adalet Bakanlığı izin verecek, ondan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu karar verecekti, yargılanmaları da Yargıtayda yapılacaktı. FETÖ'cü hâkim ve savcılar ne dediler biliyor musunuz? "Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 250'nci maddesi bana bu yetkiyi veriyor." dediler. Sıradan bir Erzurum Savcısı gitti -sıradan değilmiş, sonra anladık onun sıradan olmadığını, biz biliyorduk da sizler sonradan anladınız- Osman Şanal gitti. Erzincan Başsavcısını görevinin başında, arama yaptı adliyede, gözaltına aldı. Bunu yaşadık, on sene ya geçti ya geçmedi üzerinden. Sonra Osman Şanal ne oldu biliyor musunuz; FETÖ'cülükten tutuklandı, meslekten atıldı. FETÖ'cüydü bu, böyle yorumladılar.

Bakın, başka bir kötü örnek daha: İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı. Anayasa açık, Genelkurmay Başkanları ancak Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanırlar, başka yerde yargılanmaları mümkün değil. İlker Başbuğ'u aldılar, Silivri Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde yargıladılar; tutukladılar, hakkında hüküm verdiler ve cezaevinde göz göre göre... Niye? "Efendim, görev suçu değil." Böyle bir şey icat ettiler. Yani yargıdaki hafızalarımızı hatırlayalım, nerelerden... O gün bunlara biz itiraz ettiğimizde -ben hiç unutmuyorum- bu sıralarda değerli milletvekili arkadaşlarımız "Bırakın, yargı işini yapsın." diyordu, onlar "Bırakın yargı işini yapsın." derken terör örgütü, devleti adım adım adım çürütüyordu. Bugün de "Bırakın yargı işini yapsın." derseniz aynı sonuçla karşılaşmamız mukadderdir. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bitmedi daha, bitmedi... Dursun Çiçek, albaydı; Dursun Çiçek, albaydı. Ve herkes bilir ki Türk Silahlı Kuvvetlerinin şerefli subayları askerî mahkemelerde yargılanır, soruşturma usulleri bellidir. "Hayır." dediler, İstanbul Özel Yetkili Savcısı soruşturmayı açtı, İstanbul'da Silivri'de yargıladılar; sadece onu değil -isim örnek olsun diye veriyorum- onun gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin vatansever subaylarını orduyu tasfiye etmek için, orduyu felç etmek için orada yargıladılar. Bu kürsüden o zaman da sesimizi yükselttik, gırtlağımız patladı ama ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisi o zaman da seyirci kaldı! Şimdi diyoruz ki: Seyirci kalmayalım, bu sefer seyirci kalmayalım değerli arkadaşlar, bu sefer seyirci kalmayalım. (CHP sıralarından alkışlar)

Bakın, coğrafi yetkiyi kaldırdılar o zaman, Türkiye'deki bütün davaları İstanbul'a topladılar. Daha çok anlatırım da gerek yok, niye anlatıyorum bunları? Yargıda bir yapılanma eğer bir şeyleri bizim gözümüzün içine baka baka yapıyorsa ve bizim vicdanlarımız kısmen bundan rahatsız oluyorsa bilin ki orada bir tuzak vardır, bilin ki orada bir şey vardır ve bunun üzerine gitmek zorundayız. Dün ne dediysek bugün de aynısını söylüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi dün seyirci kaldı, geldiğimiz tablo 15 Temmuzdu, bugün seyirci kalmayalım. Buna, Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi iradesine müdahale edilmesine karşı tavır alabilecek güç ve kudrettedir. Açıkça arkasına... Herkesi haksız töhmet altında bırakmak istemem ama arkasına esaslı bir iktidar gücü olmadan bir Yargıtay ceza dairesinin bu kararı verebileceğine ihtimal vermiyorum. O esaslı iktidar gücünün nereden kaynaklandığına dün şöyle baktığımızda AK PARTİ'den görev yapmış değerli milletvekili arkadaşlarımız itiraz ettiler, teşekkür ediyorum kendilerine. Sayın Hayati Yazıcı'nın "tweet"i vardı, Sayın Grup Başkan Vekili Abdulhamit Gül'ün önemli "tweet"leri vardı, teşekkür ediyorum ama Sayın Cumhurbaşkanı Danışmanı Mehmet Uçum'a bakıyorum ki işaret başka yerden veriliyor, işaret başka yerden veriliyor.

(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, yargı şımartılmadan bunu yapamaz; yargı, dün olduğu gibi bugün de arkasında bir siyasi güç ve destek, "Yürü tosunum, yürü evladım, ben arkandayım!" denilmediği sürece bunu yapamaz; bunu herkes biliyor.

Şimdi, neler yaşadık? Yargıtay 12. Ceza Dairesinde Soma davasında 3 üye değişti kararı değiştirmek için, oradaki patronun... Değişen 3 üye de Adalet Bakanlığı bürokrasisinden gelme; Kenan İpek eski Müsteşar, Fuzuli Aydoğdu eski Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreteri, Mustafa Yapıcı eski Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü; 3'ü değişti, 3'e 2, karar da değişti. E, şimdi böyle kararlarda böyle müdahaleler olursa 3. Ceza Dairesi cesareti nereden alacak, kimden alacak, benden mi alacak?

Bakın, yandaşa ödül veren yargı sisteminden adalet çıkmaz, yandaşı ödüllendiren yargı sisteminden adalet çıkmaz. İrfan Fidan İstanbul Cumhuriyet Başsavcısıydı, Sezgin Baran Korkmaz davasında -"Devlet operasyonu yaptık." diyordu ya eski İçişleri Bakanı- o adli kontrolü kaldırtan Başsavcı. Ne oldu? Taltif edildi, Yargıtay üyesi oldu. Bir tane karara imza atmadan, Yargıtayda görev yapmadan- Yargıtay üyeliği terfi istasyonu oldu- oradan Anayasa Mahkemesine gitti. Şimdi, bu karara muhalif olanlardan birisi o, hakkında suç duyurusunda bulunulmayan üye. Hasan Yılmaz, yine SBK davasında İstanbul'da hâkim, Sezgin Baran Korkmaz'ın mal varlıkları üzerinde tedbiri kaldıran hâkim. Ne oldu? Adalet Bakan Yardımcısı şu anda. Akın Gürlek; Enis Berberoğlu kararını uygulamayan, Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan hâkim; taltif edildi. Nerede şimdi? Adalet Bakan Yardımcısı. Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayan bir hâkimi Adalet Bakanı Yardımcısı yaparsanız 3. Ceza Dairesine de "Yürü tosunum, benim istediğim gibi karar ver." dersiniz, buradan adalet çıkar mı?

Değerli arkadaşlar, Muhterem İnce, İçişleri Bakanlığından hızla Sayıştaya gönderildi, Sayıştayda hiçbir karara katılmadan -terfi istasyonu yine Sayıştay- oradan Anayasa Mahkemesine gitti. Şimdi, bugüne kadar bakıyorsunuz Anayasa'nın açık hükmüne rağmen hem 138'inci maddesi hem 153'üncü maddesi... 138'inci madde genel bir hükümdür; yargı kararları yasama, yürütme, yargı organları ve idareyi bağlar der. 153'üncü madde de Anayasa Mahkemesine özel bir hükümdür; Anayasa Mahkemesi kararlarına herkes uyacak der. Buna rağmen Enis Berberoğlu kararına uymayan taltif edildi, yükseltildi. Ömer Faruk Gergerlioğlu kararına uymadılar, 2 kere karar vermek zorunda kaldı. Can Atalay kararını şimdi yaşıyoruz; daha önce Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve benzeri kararları gördük.

Son sözüm şudur: Değerli milletvekilleri, bu bir devlet krizinin ötesinde bu bir yargı darbesidir, anayasal düzene darbedir, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu darbeye karşı direnmek zorundadır.

Hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun. (CHP sıralarından alkışlar)