GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 40'ıncı kuruluş yıl dönümüne, 1944 yılında Ahıska Türklerinin sürgüne gönderilmesine, Filistin meselesine ve Hükûmetin bu konuda sınıfta kaldığına, Uygur Türklerinin liderleri Dolkun Isa'ya ve Ruşen Abbas'a ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:21
Tarih:15.11.2023

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekillerim, bugün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin 40'ıncı kuruluş yıl dönümü ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kırk yıl önce kuruldu. Bir, Türk Mukavemet Teşkilatı'na; iki, Doktor Rauf Denktaş'a ve de Doktor Fazıl Küçük'e çok teşekkür ediyoruz. Aynı zamanda, kendisiyle mücadele edenlere teşekkür ediyor, rahmet diliyorum.

Kahramanlar hep önde yürürler ve öldüğü zaman da önde yürüdü Rauf Denktaş, naaşı önde yürümüştü. O günden bugüne kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini tanıtamadık dünyaya. Hükûmet, uzun süredir iktidardadır. Gönül isterdi ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti devletini bir Türki Cumhuriyete, bir Güney Amerika ülkesine, bir Arap ülkesine, bir Müslüman ülkeye tanıtabilmiş olsaydık; maalesef, bugüne kadar tanıtamadık. Ben Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne 40 kere maşallah, 40 bin kere maşallah diyorum, nice yıllara ve inşallah onun da tanıtılacağı günler gelir diyorum.

Yetmiş dokuz yıl önce, 1944 yılında Stalin tarafından orada Ahıska Türkleri sürgüne gönderildiler. Zaten önce "selfdeterminasyon" diyen Stalin, Lenin -Lenin'le başlamıştı veyahut da Wilson, Amerika'nın Devlet Başkanı Wilson- iktidara geldikten sonra bunlar "Bu konu teoridedir, pratikte uygulanmayacaktır." diyerek burada önce kendilerinden olmayan herkesi Sibirya'ya sürgüne gönderdiler, 100 bine yakın Ahıska Türkü gönderilmişti; onları da rahmetle anıyorum.

Bir Filistin meselesi var. 1967 yılından itibaren -önce Hitler'e dua etsinler ki bu Yahudiler veyahut da bugünkü siyonistler orada bir devlet kurdular- bütün savaşlar İkinci Cihan Harbi haricinde Orta Doğu'da tecelli etmişti. Orta Doğu'da tecelli etmeyince Yahudiler yükte hafif pahada ağır eşyalarını alarak Filistin'e geldiler ve burada bir devlet kurdular. Devlet kurduktan sonra işgalci olmaya devam ettiler. Arzımevutmuş yani "Fırat ve Dicle'ye kadar bu topraklar bizimdir." diyeceklermiş, demeye de devam ettiler. Önce Ürdün'den, Lübnan'dan sonra ise Mısır'dan, daha sonra ise Filistin'den toprak almaya başladılar ve neredeyse Filistin'i yok saymak istediler; ardından, Hamas bir eylem yapınca orada mecburi olarak işgal edilmiş topraklara karşı -ki Filistin Kurtuluş Örgütü önce bu eylemleri yapıyordu, ardından daha sonra intifada başlamıştı- "Silahı bıraktık artık, meşru zeminlerde mücadele edeceğiz." dediler. Edward Said gibi bir insan Columbia Üniversitesinden kalktı ve Filistinli, Arap ve aynı zamanda Hristiyan, orada nohut büyüklüğündeki bir taşı İsrail'e doğru attı; bütün dünya İsrail'e karşı Filistinlilerin mazlumiyetini görmüştü. Ama görünen o ki ardından yeniden burada 2 grup oluştu; bir yandan Filistin Kurtuluş Örgütü, bir yandan Hamas oluştu. Seçimi kazandılar ama seçimi kazanmasını dünya tanımamıştı. Ardından o eylemle beraber de burada İsrail bir devlet terörü yapmaya başlamıştır. Hamas'a "terörist" diyenler önce kendilerine bakmalıdırlar. Filistin Kurtuluş Örgütünün ve Hamas'ın mücadelesi bir vatan mücadelesidir; bir devlet mücadelesidir. Ve İsrail'e karşı da bugün Batı dünyası, hümanist geçinen Batı dünyası, demokrat geçinen Batı dünyası, hukukun üstünlüğünü savunan Batı dünyası; mesele Yahudiler veyahut da tırnak içinde "siyonistler" olduğu zaman ise burada demokrasiyi, hukuku unutuyorlar ve "Varsa yoksa Müslümanların canı veya toprağı..." veyahut da sömürgecilik yaparak "...onların yer altı ve yer üstü kaynakları." diyorlar.

Hükûmete gelince, hükûmet bu konuda sınıfta kalmıştır. Hükûmet, derhâl, hemen, elan, şu an itibarıyla ticari ve askerî tüm anlaşmalarını iptal etmelidir. Burada, Coca-Colayı iptal ederek "İsrail mamulleri" diyerek bunlar üzerinden yürümek doğru değildir. Ama bir yandan da 590 milyon lira Coca-Colaya yardım yapıyorsunuz; bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu demez miyiz biz? Söyleriz bunları, tabii ki söyleyeceğiz. Açık rejim olmazsa, denetim olmazsa, nerede ne yaptığınızı Sayıştay bilmezse, bilir de Yargıtay bir şey yapmazsa, sivil toplum kuruluşları olmazsa biz sizin neler yaptığınızı nereden bileceğiz? Buna da "demokrasi" mi diyeceğiz? Ve kalkacaksınız bir miting yapacaksınız; ardından da "Filistin'le ilgili biz burada diplomasi yürütüyoruz." diyeceksiniz. Bir yandan Netanyahu'yu geçmişte maslahatgüzara kadar indiriyorsunuz, "one minute" diyorsunuz; ardından beş saat sonra, "Ben burada Şimon Peres'e demedim. Ben burada moderatöre dedim." gibi laflarla Türk kamuoyunu, Türkiye kamuoyunu meşgul ediyorsunuz veyahut da "Tavşana kaç, tazıya tut." politikası izliyorsunuz.

Filistinliler çaresiz ama Filistinliler mücadele ediyorlar, etmeleri gerekiyor. Belki devletler, bugün İslam ülkelerinin devletleri çaresiz gibi gözüküyorlar, korkuyorlar, ölümden korkuyorlar, iktidarlarını kaybetmekten korkuyorlar ama görünen o ki halklar direniyorlar; o halklara selam olsun diyorum. Bir yandan Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarına, bir yandan Batı dünyasındaki Musevilere, Hristiyanlara veyahut da İsrail'deki Musevilere çok teşekkür ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Filistin, mutlaka bir gün devlet olarak Birleşmiş Milletlerde bayrağı dalgalandığı gibi tanınacaktır ve de aynı zamanda da bir gün 1967 topraklarına İsrail çekilecek, Filistin'le beraber barış içerisinde yaşayacaklardır. Aksi takdirde İsrail'in başı ağrımaya devam edecektir.

Dolkun Isa... İktidar mensuplarına sesleniyorum: Sayın Devlet Bahçeli şöyle seslenmişti: "Rabia Kadir Türkiye'ye gelmeliydi, gelmelidir." Evet, Doğu Türkistan Uygur hareketinin lideridir, Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşamaktadır, Türkiye'ye girişi serbesttir ama bir yandan... Hükûmete sesleniyorum: Sayın Bahçeli'nin bu davetine karşı Rabia Kadir Türkiye'ye gelebilmelidir. Peki, Dolkun Isa kimdir? Dolkun Isa, bugün Dünya Uygur Kurultayı Vakfının, Uygur Türklerinin lideridir. Nerede yaşıyor? Almanya'da yaşıyor. Türkiye'ye girişi yasak, kırmızı bültenle aranıyordu, kırmızı bülten kaldırıldı; Türkiye'de mahkemelerdeydi, bu mahkemelerde yargılandı, bu mahkemeleri ben de takip ettim. Dolkun Isa'nın Türkiye'ye girişi kaldırıldı ama hemen, aynı anda, hatırlarsanız eğer, bir yandan "Doğu Türkistan Müslüman" diyorsunuz "Doğu Türkistan soydaşımız, kardeşimiz." diyorsunuz ama Dolkun Isa'nın Türkiye'ye girişini...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Tamamlayacağım efendim, eğer müsaade ederseniz.

BAŞKAN - Estağfurullah. Şöyle yaptım Sayın Başkan: iki artı birken iki artı üç oldu yani konuşmanın öz süresinden daha fazla uzatma.

Buyurun, toparlayın lütfen.

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - İki artı üç, beş dakika var.

Teşekkür ederim, sağ olun.

Dolkun Isa da Türkiye'ye gelmelidir. Bu resmi bütün kamuoyunun takdirine sunuyorum.

Ruşen Abbas, Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşıyor, Uygur Türklerinin liderlerinden birisi ve de kendisi bir konuşma yapıyor kocasının annesi ve babasıyla ilgili, Abdulhakim Idris'in Doğu Türkistan'da yaşayan annesi ve babası. Hemen, derhâl Çin'de yaşayan Gülşen Abbas Çin Hükûmeti tarafından tutuklanıyor. Kaç sene önce? Beş sene önce. Doktor bir hanımefendi ve o günden bugüne kendisinden haber alınamıyor. Abdulhakim Idris'in babası ve annesiyle ilgili de haber alınamıyor. Babasının ölümünü de kendisine sekiz ay sonra bildirdi Çin Hükûmeti.

O nedenle ben buradan Hükûmete sesleniyorum: Bakın, sizi yalancı duruma düşürmemek için yani eski Bakanınız Mevlüt Çavuşoğlu'nu ve eski İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanınız Hakan Çavuşoğlu'nu yalancı duruma düşürmemek için bir grup önerisi verdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - "Çin'e gidelim, buradaki insanları inceleyelim, buradaki olupbitenleri... Camiler kapatılmış mı? İnsan hakları ihlalleri var mı?" dedik ama maalesef şu ana kadar hem grup önerimizi reddettiniz hem de hiçbir hamle yapmadınız.

Meclisi saygıyla selamlıyorum.