GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Cezayir'de Uluslararası Bir Türk Okulu Açılmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:21
Tarih:15.11.2023

HEDEP GRUBU ADINA ÖMER ÖCALAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Maalesef Ogün Samast'ın aklanması bundan on altı yıl önceydi. Hrant Dink'i katlettikten sonra otobüsle yolda giderken Ogün Samast'ı aldılar, bir karakola götürdüler, karakolda bayraklar önünde fotoğrafını çektiler. Aslında, Ogün Samast o gün tahliye olmuştu, ceza verilmemişti, ödüllendirilmişti. AKP o dönemde biraz söylemde, üzerinde durdu, maalesef bu meseleyi derinlikli açıklamadı.

Bu konuyla ilgili de şunu anlatacağım Sayın Başkan: Bahsedeceğim konular cezaevleridir, cezaevlerindeki hak ihlalleridir. Ermenilerle ilgili şu anekdotu anlatıp kendi konuma geçeceğim çünkü bu mesele de bizim konumuzla alakalıdır.

1915'te bizim orada da Ermeniler yaşar Sayın Başkan, biz Halfetiliyiz, Ömerli, Amara köyü; yan köyümüz de Saylakkaya'dır, Cibin köyüdür, isimler Türkçeleştirilmiştir; orada da bir asimilasyon var. Cibin'de Ermeniler ve Türkmenler komşular, birbirleriyle yaşarlar. 1915'te tehcir çıkınca oraya giderler Jandarmayla. Orada bir Ermeni "..."(*) yapıyor -Başkan, Türkçem iyi değildir- "..."(*) buğday ile samanın birbirinden ayrılması anıdır, Türkçe karşılığı nedir bilmiyorum. Orada Osmanlı adına yetkili kişi diyor: "'...'(*) bırak, tehciriniz çıkmış, buradan sürgününüz çıkmış, gideceksiniz." Ermeni diyor: "Ben '...'(*) bırakmam." Ekmeğinin peşinde, işini, aşını, çocuklarının ekmeğini çıkarıyor. Tabii ki o tehcir uygulanınca Cibin köyünden Ermenilerin sürgünü geliyor. Bunlar bize anlatılanlar, anlatıla anlatıla gelenler ki kayıtlarda da illaki vardır. Yolda giderken, Suriye'ye sürgün edilirken kadınlara ve kız çocuklara yollarda taciz, tecavüz olayları yaşanıyor ve Ermeniler, Türkmen komşularına 20 kız çocuğunu bırakıyorlar Başkan, bu mağduriyetleri ve zulümleri yaşamasınlar diye. Ermeni meselesi, bize de "Siz Ermenisiniz." deme meselesi biraz oradan geliyor. Bu bizi gocundurmaz ama Ermeni olmadığımızı da söyleyeyim. Ermeniler de kürdistanda, Orta Doğu'da yaşayan halklardan bir tanesidir ama siz bir Ermeni'ye dahi sahip çıkamadınız, Hrant Dink'e sahip çıkamadınız. Hrant Dink'in katili bugün dışarıdadır, çıkmıştır. Elbette bir gün çıkacaktı ama onun arkasındaki planı, derin yapılanmayı... Kısmen girişimde bulundunuz; herhâlde birileri ya "Dur!" dedi ya da biraz da hesabınıza geldi. Hani bazen derin devlet meselesi var ya, sürekli "derin devlet, gizli devlet, karanlık devlet" deniliyor ama ben bunu birbiriyle simbiyotik bir ilişki, birbirini güçlendiren açık devlet de derin devlet de bazen birbirine rol dağıtan bir noktadadır. Ondan dolayı ben tekrardan Hrant Dink'i saygıyla sevgiyle anıyorum. Bu coğrafya halklar mozaiğidir; Süryaniler, Ermeniler, Ezidi Kürtler, Alevi Kürtler, Sünni Kürtler, Türkler, Türkmenler. Halfeti'de en büyük dostlarımız da Türkmenlerdir, bir arada yaşamıştır, bir arada da yaşamaları gerekiyor ama tekçi anlayış bir aradalığı ortadan kaldırdığı için bu durumları yaşıyorum.

Sayın Başkan, ben halkımın hikâyesini, kendi hikâyemizi ve partimizin hikâyesini anlatmak istiyorum cezaevlerinden. Belki yarın bir gün bizim de önümüzde sürgünler var, cezaevleri var; bunu biz zaten kabul etmişiz, bu göreve gelince "Baş göz üstüne." demişiz ve bunu da layıkıyla temsil edeceğimizi de söyleyeyim. Cezaevi meseleleri, Sayın Başkan, siz de bilirsiniz, siz de 80'lerde uzun süre cezaevlerinde kaldınız ama doruğa çıkan bir dönem vardır. Şu anki AKP'nin içtihatları ve uygulamaları aslında oradan geliyor. Bakınız, 80 darbesinden sonra, 1981 ve 1984 tarihinde Sayın Başkan, Diyarbakır zindanı, Diyarbakır Cezaevi; şimdi, AKP müze yapmakla övünüyor, orayı müzeye çevirdiğini söylüyor ve Bekir Bozdağ bu müze anahtarını, kendi yetkisindeki cezaevini Kültür ve Turizm Bakanlığına devrederken de bunu çok memnuniyetle karşılıyor ama şu anki uygulamalar maalesef daha kötü, Diyarbakır zindanını aratmayan uygulamalardır. Dedim ya, 1981 yılında o cezaevindeki işkence, zulüm doruğa ulaşmıştır arkadaşlar; doruğa ulaşmıştır. Orada, cezaevinde kalan yüzlerce insan, her gün işkenceyle ve kötü muameleyle baskı altına alınıyor. Ne yapılıyor biliyor musunuz? Bilmiyorum, belki söylem itibarıyla uygun olmayabilir; anlaşılması için de söylemek istiyorum. Esat Oktay Yıldıran, İç Güvenlik Komutanı olarak oraya gidiyor. Sayın Başkan, insanlara dışkı yediriliyor, insanlar yere yatırılıyor, kafaları kanalizasyona sokuluyor. Belki bu daha ağırdır ama buradan halkımız bilmelidir. 1981'de cop sokma işkencesinden tutun yani ucu bucağı burada anlatılmayacak şeyler yaşanıyor. Bunları zamanında AK PARTİ Hükûmeti de anlattı ve bunun sonucu nereye gitti Sayın Başkan, biliyor musunuz? 1982'de Mazlum Doğan orada mücadelenin önünü açtı. Bu ülkede de bu şahsiyetlerin sinemada, dizilerde filmleri çekildi. Bu da AKP döneminde oldu, bunu da belirtmekte yarar var. "Teslimiyet ihanete, ölüme direniş zafere götürür." dedi, kendini astı. Ondan sonra ne oldu, Sayın Başkan? Ferhat, Necmi, Eşref, Mahmut kendi bedenlerini ateşe verdiler. Bir gece -18 Mayıs 1982'de- birbirleriyle kenetlendiler, üzerlerine tiner döküp kendilerini ateşe verdiler, dediler: "Bu ateşi söndürmeyin. İşkence bu zulmü yenecektir, insanlık onuru bu zulmü yenecektir."

Şimdi, bu işkence ve cezaevi meselesi oradan geliyor. Sonra ne oldu Sayın Başkan? Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek... Mehmet Hayri Durmuş, 14 Temmuz 1982'de mahkemeye girince "Biz ölüm orucuna giriyoruz." dedi, mahkeme heyetine bunu deklare etti çünkü cezaevi çekilecek bir boyutta değildi, hatta bunu söylerken de "Biz yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz, sevenlerdeniz." dediler ve bu yolu açtılar. Bu insanlar cezaevine geldiler ama Esat Oktay Yıldıran'ın işkencesiz zulmü hâlen devam ediyordu. Bu insanlar Ferhat, Necmi, Eşref, Mahmut, Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Akif Yılmaz, Ali Çiçek, Mazlum Doğan; hepsini saygıyla anıyorum burada. O işkenceyi o dönemde yendiler, o ceberut darbe sistemini bir noktaya getirdiler.

Sayın Başkan, AKP ne yaptı? AKP Hükûmeti tabii ki kimi girişimlerde bulundu ama hani kendisi devletleştiği, iktidarlaştığı için bu nimetlerden faydalanması gerekiyordu. Nasıl faydalanacak? Bakınız, göstermelik bazı şeyler yaptıktan sonra bizim özellikle 2016... Şimdi, 2016'dan sürekli bahsediyoruz. Bizim siyasi mücadelemiz için aslında bu bir yandan da eksiklik olabilir çünkü 90'larda, 80'lerde binlerce insan tutuklandı ve müebbet hapis cezası aldılar. AKP'den önce müebbet hapis cezası alan insanlar Sayın Başkan, yirmi yıl, yirmi iki yıl zindanda, cezaevinde kalırdı ve tahliye edilirdi. AKP ne yaptı? Öyle bir sistem yaptı ki "Tutuklanan Kürt siyasetçiler cezaevine girmelidir ki bir daha çıkmamalıdır." dediler. Otuz altı yıl ve bu sürede insanları yatırdılar, cezaevinde tuttular. Otuz yıl zindanda kalan insanların tahliyesi gelmiş, bir de infaz eşitsizliği burada var, adli tutuklular ile siyasi tutuklular arasındaki denge zaten tüm kamuoyu biliyor... Covid döneminde de Sayın Başkan "Terörle Mücadele Kanunu adı altında yargılananları biz Covid infaz düzenlemesinden ayrı tutuyoruz." dediler, bu ayrımcılığı maalesef orada da AKP yaptı. Sonra ne oldu Sayın Başkan? Sayın Öcalan tutuklandı, Sayın Öcalan'a özel bir yasa çıkardılar ve bunu yaygınlaştırdılar; oradan başladı. Yani bir gün bu müebbet ceza alan insanların çıkma ihtimaline tedbir olarak kendini "siyasal İslam" "ılımlı İslam" seksen yıldır bu ülkede ezilen, inancı istismar edilen yani birçok haktan muaf tutulan -"sözde" lafını da kullanmak istemiyorum- mazlumiyetlerini şu son yıllara bakarak biz görebiliriz. Ve bu infaz düzenlemesini otuz altı yıla çıkardılar.

Şimdi, elimde onlarca not var ki hangisinden bahsedeyim Sayın Başkan. Cemal Tanhan, belki size de gelmiştir, grubumuza gelmiştir. Ceza almış, otuz yıl cezaevinde kalmış, kanser hastası ve cezasını bitirdiği için tahliye olması gerekiyor. Tahliye etmediler, bu bahsettiğimiz kanunda cezaevlerine kurul getirdiler ve bu kurullar çağırıyor, ne diyor? Otuz yıl bu insanlara ceza vermişsiniz, cezaevinde tutmuşsunuz. "Pişman mısınız, değil misiniz?" Sayın Başkan, bu insanlar 30 yaşında cezaevine girmişse 60 yaşındadır, bundan sonraki ömür çok da fazla değildir. Bu insanlara "Pişman mısınız, değil misiniz?" "Abdullah Öcalan'la ilgili ne düşünüyorsunuz?" "Dışarı çıkınca siyaset yapacak mısınız, yapmayacak mısınız?" "Dışarı çıkınca evlenecek misiniz, evlenmeyecek misiniz?" İşte, Cemal Tanhan da bu insanlardan birisidir. Otuz yılı aşkın bir süredir cezaevinde kalmıştır ama infazı yakıldı, altı ay uzatıldı. Bazı girişimler oldu ve tahliye edildi Sayın Başkan ama nasıl tahliye edildi? Yoğun bakımda tahliye edildi sayın vekiller, yoğun bakımda yani öldürdükten sonra tahliye ediyor, öldürdükten sonra insanları cezaevinden çıkarıyor. İşte, bu, mazlum AK PARTİ'liler ve 2000'lerden önce ezilen, birçok hakkı, hukuku elinden alınan AK PARTİ'liler tarafından yapıldı; inançlı, İslam'a inanan, İslam'ın değerlerine inanan AK PARTİ tarafından yapıldı değerli arkadaşlar. Şu an yoğun bakımda Sayın Başkan, Bolu Cezaevindeydi, siz biliyorsunuz.

Sayın Başkan, diğer bir konu, diğer bir mesele Vedat Derin. Yedi yıldır Bandırma'da, ailesi bu yedi yılda 1 kere gitmiş. Şimdi, bu insan Urfalı, bu insana ve ailesine AKP işkenceyi öyle sistematikleştirdi ki: "Biz nasıl yaparız?" Herhâlde bununla ilgili bir masaları var. "Biz bunların ailesine de nasıl işkence yaparız, nasıl yollarda süründürürüz?" yoluna gittiler. Vedat Derin, Bandırma Cezaevinde, ailesi 1 kere gitmiş, kendisi Urfalıdır, Urfa merkezde oturuyor; bize ulaştı. Kamil İzci, yedi yıldır o da Bandırma'da ve ailesi Urfa'da. Semih Altun, Erzincan'da Değerli Başkanım, "Aileyi biz süründüreceğiz. Emdikleri sütü burnundan getireceğiz Kürtlerin." diyor. "Hem tutuklayacağız..." Bunların bir kısmını tanıyorum, Semih Altun ve beraber tutuklandığı birkaç arkadaşları vardı, ağırlaştırılmış müebbet vermişler. O süre zarfında bu üç harfli marketlerden birine molotofkokteyli atılmış ve tespit, somut destekler mahiyette delil olmamasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet verilmiş. Diğer durumu da belirteyim ki anlaşılsın. Aynı dönemlerde orada bir olay olmuş ve bu olayı onlara yıkmaya çalışıyorlar ama bunu somut, destekler mahiyette... Orada yaşayan, geçiminde olan insanlardır Sayın Başkan. Şilan Çetiner Şakran Cezaevinde Sayın Başkan. Servet Kılıç Diyarbakır'da -bahsettiklerim Urfalı- Emin Binici Şakran Cezaevinde, Mahir Binici Bandırma Cezaevinde. Sayın Başkan, maalesef ailelerine de işkence yapılıyor, ailelerine de zulüm yapılıyor. Bu bir halkın hikâyesidir, münferit bir olay değildir, sıradan bir olay değildir. Adalet Bakanınıza sorabilirsiniz, bu ülkede kaç kişi örgüt üyeliğinden ya da örgüt propagandasından gözaltına alındı? Kaç kişi propagandadan cezaevine girdi? Kaç kişi örgüt üyeliğinden cezaevine girdi? Kaç kişi örgüt yöneticiliğinden cezaevine girdi? Emin olun, milyonlardır değerli arkadaşlar, değerli halkımız, milyonlardır. Milyonlarca insan hakkında terör örgütüne üyelikten soruşturma, kovuşturma haddi hesabı yok. Ceza verme, ağırlaştırılmış ceza verme... Ve milyonlarca, siz milyonlarca insana terör addedemezsiniz. Bunlar derin sorunlardır. Tabii ki bu meselenin sebeplerinden biri Kürt meselesidir. Kürt meselesi bu ülkede demokratik yol ve yöntemlerle çözülmelidir Sayın Başkan. Kızmasınlar, bazen ben bunları belirtiyorum, bazı ismini veremediğim insanlarımız, arkadaşlarımız vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Öcalan.

ÖMER ÖCALAN (Devamla) - Sayın Başkan, bu ülkede 590'ı ağır, 1.564 hasta mahpus vardır. 2013-2015 sürecinde -İçişleri Bakanınız, şu anki Meclis Başkan Vekilimiz de İmralı'ya giden heyetlerin içinde yer alıyordu- ilk konuşulan mesele buydu, hasta tutsakların tahliye edilmesi ama bıyık altından gülerek intikamcı yaklaşımlar bizi bu yoldan geri döndüremez. Patnos'ta var Sayın Başkan, Viranşehir'de var; hangi birinden bahsedeyim. Bakınız, Mehmet Çoban, 1991 Viranşehir doğumlu; maruz kaldığı muamelelerle cezaevlerindeki vahameti tekrar gözler önüne seriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER ÖCALAN (Devamla) - Kaç dakikamız var?

BAŞKAN - Bitti, uzatma da verdim.

Buyurun, toparlayın lütfen.

ÖMER ÖCALAN (Devamla) - Mehmet Çoban'ın maruz kaldığı birçok hastalık vardır, sekiz yıl iki aydır tutukludur ve şu an büyük sağlık sorunları vardır, o da cezaevindedir.

Zamanımız yetmedi, bitti ama bu hikâye bizim hikâyemizdir. Biz bu yolu çok iyi biliyoruz, bu yolda direnenler de oldu. Tabii ki ölümü hiçbir zaman tasvip etmem, şehitliği de böyle kutsamam. Burası bir taziyeevi ve kınama alanı olmamalıdır. Yüreği olan bu sorunu çözer, yüreği olan cumhuriyetin 2'nci yüzyılında bu ülkenin demokrasisine hizmet eder.

Diğer bir konu da lütfen, yeni seçilen Genel Başkan bizi "şahinler" ve "güvercinler" "iyi Kürtler" ve "kötü Kürtler" diye ayırmasın. Sayın Öcalan üzerinde otuz iki aydır mutlak bir tecrit vardır. Bazı hassas noktalara da biraz dikkat edelim. Eğer bahsedeceklerse de bu tecritten bahsetsinler.

Saygılar. (HEDEP sıralarından alkışlar)