| Konu: | ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN?UN UYGULAMALARINDAKİ AKSAKLIKLARIN ARAŞTIRILMASI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 26/3/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 27/03/2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASI VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 83 |
| Tarih: | 27.03.2013 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından cezaevlerindeki gazetecilerin sorunlarının ve ihtiyaçlarının tespit edilerek gerekli iyileştirmelerin yapılması amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması açılması önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa devletleri arasında en fazla hükümlüye ve cezaevine sahip olan bir devlet olarak şüphesiz, ceza infaz sistemi de dâhil yargı sistemimiz üzerine söylenecek çok sözümüz vardır. PKK ve KCK terör örgütü mensuplarını da dâhil ederek iktidar partisinin hazırlayıp yasalaştırdığı 3 adet af içeren yargı paketine rağmen bugün hâlâ cezaevlerinde 125 binden fazla insan bulunmaktadır. Adalet Bakanlığınca haklarında verilen hükmün kesinleşmesini bekleyen tutuklulara "hüküm özlü" sıfatı verilerek tutuklu-hükümlü oranı gizlenmeye çalışılsa da cezaevlerinde bulunan 130 bine yakın kişinin yüzde 50'ye yakını tutukludur. Dünya standartlarında sanıkların üçte 1'i tutukludur, Türkiye'de bu oran yarı yarıya yani sanık olan kişilerin neredeyse yarısı tutukludur. Tutuklulardan yargılama sonucu mahkûm olma oranı ise Japonya'da yüzde 99,9; Çin ve Kore'de yüzde 99,6; Fransa'da 98,9; Almanya'da 96,5; İngiltere'de 90,3; Türkiye'de ise tutuklandıktan sonra yargılanıp mahkûm olma oranı yüzde 50-60 civarında. Yani hâlen cezaevlerinde tutuklu olup davası devam eden her 10 kişiden 4'ü, 5'i suçsuz yere cezaevinde yatmaktadır.
Tutukluluk süreleri açısından ise Türkiye yine vahim bir tabloya sahiptir. Avrupa ülkeleri tutukluluk süreleri konusunda daha insani sınırlamalar getirmişlerdir. Mesela Avusturya'da cezası beş yılı aşan suçlar için en fazla iki yıl tutuklu kalınabilmektedir. Almanya'da tutukluların yüzde 6'sı bir yıldan fazla tutuklu kalmakta, altı aydan fazla tutukluluk özel karara tabi tutulmaktadır. İskoçya'da en fazla yüz on gün tutuklu kalınabilmekte, en ağır tutukluluk süresi olan Fransa'da ise süre dört yılı geçmemektedir. Bizde ise tutukluluk konusu ağır ceza mahkemelerinin görev alanında olan davalarda beş yıl ve "katalog suçlar" olarak isimlendirilen suçlarda on yıla kadar çıkabilmektedir. Nitekim, bugün, bu acımasız anlayış ve uygulamadan dolayı beş yılı aşan bir süredir yargılanan ve tutuklanan, cezaevlerinde bulunan gazeteciler, bunların yanı sıra askerler, siyaset ve bilim insanları, iş adamları, emniyet mensupları söz konusudur. Mevzuatın kötü düzenlenmiş olması, kötü yorumlanıp kötü uygulanması kadar AKP'nin yargıyı kuşatma ve yargıyı hüküm altına alma arzusu bu tablonun en temel sebebidir.
2010 yılındaki Anayasa referandumunda yapılan değişikliklerle ilk önce Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nın yapısını, çıkarttığı kanunlarla dizayn eden AKP, kendisine muhalif olan tüm kesimleri yargı ile tehdit etmekte; asıl adı "Ümraniye Çetesi" olan ancak kasıtlı olarak "Ergenekon" diye adlandırılan dava başta olmak üzere Balyoz, askerî casusluk, Poyrazköy gibi davalarla muhaliflerini etkisiz hâle getirmektedir. Yargı, iktidarın âdeta bir aracı hâline getirilmiştir. Yargı, PKK ile müzakere, pazarlık etmek için araç, terörle mücadele eden asker, polis ve korucuları cezalandırmak için alet olmuştur.
PKK ve onun çakal sürüsüyle mücadele eden ve cezalandırılan birçok değerli subaylardan biri de İstanbul Milletvekilimiz Engin Alan Paşa'dır. Engin Alan, çoğu Kürt kökenli olmak üzere 40 binden fazla vatandaşımızın şehit edilmesi ve katledilmesinin sorumlusu bebek katilinin bir sıçan gibi alınıp devletimize teslim edilmesinin baş aktörü ve kahramanıdır. Kendisi Balyoz davası diye bilinen davadan tutuklanmış, haksız ve hukuksuz yere yargılanmış ve ceza almıştır. Şu anda Sincan F Tipi Cezaevi'nde kalmaktadır. Dava devam ederken, kendisini tutuklayanın aslında AKP Hükûmeti olduğunu, talebin ise PKK'dan geldiğini bildiği için tahliye talebinde bile bulunmamıştır. Şimdi cezaevinde, 40 bin kişinin katili bebek katiline verilen imkânların kendisine verilmediğini çok iyi biliyor. Hatta okuyacağı kitaplar, giyeceği kıyafetler için de sınırlamalar getirilmiş olmasına aldırmıyor. "Bomba gibiyim." diyor. Biz de ziyaretine gittik, gerçekten de bomba gibiydi, zıpkın gibiydi. Bize "Bölücüler dışarı çıkmasın, bir ömür boyu burada kalırız." dediğinde "Çıkamayacak paşam, rahat ol." diye cevap verdik.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; HSYK'yı kontrol altına almak için yasal düzenleme yapan Hükûmet, bunun nimetlerinden hem muhaliflerini sindirmek için yararlanmakta hem de ceza davalarından kurtulmak için yararlanmaktadır. Örneğin, kamuoyunda "MİT davası" diye bilinen dava geçen hafta savcının takipsizlik kararı vermesiyle sonlandı. Soruşturma dosyasına yeni bir bilgi, belge girmeden açılan soruşturmanın kapatılmasındaki tek fark, savcının değiştirilmesiydi. Başbakanın sıkıntıya düştüğünü gören yetkili kurul ve şahsiyetler savcıyı değiştirerek bu konuyu hallettiler. Aslında Başbakana, eski Genelkurmay Başkanı dâhil şikâyetçi olduğu diğer tutuklamalarda neden savcıları ve hâkimleri değiştirmediğini de sormak gerekiyor.
Türkiye son birkaç yılda neden bu duruma geldi? Toplumda neden bir korku ve endişe düzeni hâkim oldu? Neden korku imparatorluğunun birer yurttaşı hâline evrildik? Bütün bu sorulara verilecek cevaplar aynı noktada kesişmektedir. Dönüştürülen yargı toplumun dönüşümünü de tetiklemiştir. Evet, yargı dönüşmüştür, değişmiştir. Yargının beslendiği kaynaklar ve önemsediği değerler, kutsallar değişmiştir, öncelikler farklılaşmıştır. Değişen yargının ideolojisi ve koruduğu değerler olmuştur. Anayasa değişikliği sonrasında evrensel değerlerin yerini "iktidar ünsiyeti", "ideolojik farklılıkların meşruiyeti ve üstünlüğü", "ideolojik üstünlerin doğuştan haklılığı", "korunmaya en fazla mazhar kesimler", "kanun devleti" ve "hikmeti hükûmet" gibi kavramlar almıştır.
Ülkemizdeki son gelişmeler göstermektedir ki yargının içerisinde bazen siyasal iktidarla paralel hareket eden, bazen de siyasal iktidarla çatışan yeni bir iktidar odağı oluşmuştur. Bu odağın hem yargıdaki atama ve terfilere hem de yargının aldığı kararlara müdahale ettiği şüphesi giderek yoğunlaşmaktadır. Bunun bana göre en somut göstergesi, gerek Cumhurbaşkanının gerekse Başbakanın, Adalet Bakanı ve Meclis Başkanının uzun tutukluluk sürelerinden ve gereksiz tutuklamalardan şikâyet etmelerine rağmen yargının tutumunu değiştirmemekte ısrar etmesi, bulunduğu yerden geriye adım atmamasıdır.
İktidar Meclis çoğunluğuna sahip olmasına rağmen, özel yetkili mahkemelerin kuruluş, görev ve yetkileriyle uzun tutukluluk süreleri konusunda bir düzenleme yapamamaktadır. Hükûmet yargı karşısında bütün kabadayılığına rağmen acz içerisine düşmüştür. Yargıyı mezhepsel ve bürokratik vesayet altında olmakla suçlayan iktidar, kendi vesayetini kurmak için yaptığı anayasa değişiklikleri ile ideolojik bir tuzağa düşmüştür.
Yargıyı kendi vesayetine almak isterken yargı üzerindeki siyasal gücünü de kaybetmiş ve belirli bir kadro hareketinin vesayeti altına sokmuştur. Sözünü ettiğim yargısal iktidar, yürütme içerisindeki yandaşlarıyla birlikte artık siyasal iktidarı da tehdit eder hâle gelmiştir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; demokrasilerde zor kullanma tekeline sahip olan kolluk ve silahlı güçler terbiye edilmiş birer canavardır. Bu canavarın zincirleri ise hukuk devleti ve yargıdır. Yani yargı, bu canavarın kontrolünü elinde tutan güçtür. Eğer yargı bu canavarın zincirlerini serbest bırakırsa toplumu ne siyasal iktidar ne de yasama koruyabilir. Bugün yaşadığımız sorunun temelinde de bu vardır. Yargı, canavarın zincirlerini serbest bırakmış ve bu canavarın çekiştirdiği yere doğru savrulup durmaktadır.
Yargının kollukla iş birliğine ve yargının iktidarla iş birliğine dair şu üç olayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Hepinizce malum olduğu üzere "Ergenekon davası" diye bilinen, aslında "Ümraniye soruşturması" olan soruşturma çerçevesinde tutuklanan Teğmen Çelebi'yi hepiniz hatırlıyorsunuzdur. Teğmen Çelebi gözaltında iken telefonuna 139 adet Hizbullah mensubu bir kişinin telefon numaraları yüklenmiştir ve bu konuyla ilgili tespiti mahkemenin üye hâkimlerinden birisi yapmış, evli olmayan Teğmen Çelebi'ye kayınvalidesinin telefonunun ne gezdiği sorulduğunda olay ortaya çıkmıştır. Aslında mahkemedeki hâkimin bunu dikkatle mi, yoksa dikkatsizlikle mi söylediğini de ayrıca tartışmak lazım.
Bir başka husus da bu konuya örnek olarak, askerî casusluk ve şantaj davasında Rus ajanı olarak sınır dışı edilen "Vika" isimli bir kadınla konuşmalarının olduğu iddia edilen bir albayla ilgilidir. Bu albayın da konuşma tutanaklarının bu dosyanın içerisine sehven girdiği yönünde iddialar vardır, davası devam etmektedir.
Yargıyla iş birliği yapan kolluk güçlerinin kötü niyetli olması hâlinde, bu Mecliste oturan hepimiz dâhil, başımıza neler gelebileceğine dair iki çarpıcı örnektir bu olaylar.
Bir başka örnek de, Adana Büyükşehir Belediye Başkanının tutuklanmasına ilişkin yargı tarafından verilmiş bir karardır. AKP tarafından Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı olup, o dönemde işlediği bir suçtan dolayı, Milliyetçi Hareket Partisinden belediye başkanı olduktan sonra soruşturulan Aytaç Durak'la ilgili tutuklama kararına itiraza verilen cevap hepimiz için ibretlik bir cevaptır. Bu kararı sizin huzurlarınızda okumak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafında kapatıldı)
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Soruşturma evrakının tetkikinde, kamu kurum ve kuruluşlarının ihalesine fesat karıştırdığı söylenen Aytaç Durak'ın tutuklamaya itiraz olarak verdiği dilekçesine verilen cevapta, başkasına ait banka veya kredi kartının izinsiz kullanılması suretiyle yarar sağlama suçunu işlediğinden dolayı itirazı reddedilmiştir. Yargının düştüğü durum budur. Bu durumun müsebbibi iktidar partisidir. Bir gün adalete, iktidar partisi, bugün yaşayanlardan çok daha fazla ihtiyacı olacaktır. Adalet hepimize gerekli bir unsurdur.
Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)