GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN?UN UYGULAMALARINDAKİ AKSAKLIKLARIN ARAŞTIRILMASI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA 26/3/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 27/03/2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASI VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:83
Tarih:27.03.2013

ADİL KURT (Hakkâri) - Teşekkür ederim.

           Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Meclis araştırması önergesi üzerine lehte söz almış bulunuyorum, hepinizi selamlıyorum.

Tabii ki düşünce ve fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü denince bence, böyle suların durduğu noktaya geldiğimizi hepimizin algılaması gerekiyor. Türkiye'de düşünce, fikir özgürlüğü ekseninde basın özgürlüğünü değerlendirdiğimiz zaman, birçok sorunumuza çözüm bulma konusunda, demokrasinin ivme kazanması konusunda çok nirengi bir noktada süreci yakaladığımızı ya da hassas bir noktaya parmak bastığımızı görmek durumundayız. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisinin bu araştırma önergesi önemlidir ve baştan ifade edeyim, destekliyoruz.

Ancak, güncel kimi verilere ve donelere dayalı olarak verilen bu Meclis araştırması önergesinin yetersiz olduğunu düşünüyoruz. Bir bütün olarak Türkiye'de basın özgürlüğünün ihlali konusunda köklü bir araştırmaya, köklü bir incelemeye ihtiyaç vardır. Bizi basın özgürlüğü konusunda özgürlükçü yasaların yapımına sevk edecek, daha kapsamlı, daha geniş bir araştırma yapmaya teşvik edici bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.

Şimdi, Türkiye'de basın özgürlüğü hep tutuklu gazeteciler üzerinden ifade edildiği için ve tutuklu gazeteciler üzerinden polemikler geliştirildiği için, esasında sorunun mahiyeti, büyüklüğü çok anlaşılır olmuyor. Bu konu son bir yıl içerisinde, yanılmıyorsam, 5'inci defadır Meclis gündemine geliyor, basın özgürlüğü sorunu, tutuklu gazetecilerin durumu. Evet, böyle bir sorun vardır. Bir vekil arkadaşım dedi ki: "En fazla gazeteci ziyaret etmiş milletvekiliyim." Ben de şunu açıkça ve rahatlıkla ifade edebilirim: Şu anda cezaevinde en fazla arkadaşı, gazeteci arkadaşı olan milletvekiliyim ben de. Bunu çok rahatlıkla ifade edebilirim.

Peki, neden böyle? Şimdi, Adalet Bakanlığının verilerine baktığınız zaman, esasında Türkiye cezaevlerinde böyle, düşünce ve fikir özgürlüğünden kaynaklı, mağduru içeride çok kişi yok ama zaten sorun buradan kaynaklanıyor. Gazeteciye gazeteci gibi yaklaşılmayan, gazeteciyi gazeteci gibi görmeyen bir yasal düzenleme var orta yerde. Gazeteciyi "terörist" diye algılayan, gazeteciyi Hükûmeti, düzeni, sistemi eleştirdi diye potansiyel tehlike olarak görüp cezaevine tıkan bir zeminde biz bu sorunu konuşuyoruz. Meseleyi buradan kurtarmak lazım.

2004 yılında mevcut Hükûmetin çıkardığı Basın Kanunu Türkiye'de hiç kimsenin özgürce yazı yazamayacağını çok açık ve net olarak ortaya koymuştur. Ama bu ihlaller süreci, antidemokratik yasal düzenlemeler 2004'temi başlıyor? Tabii ki değil, öncesi var, evveliyatı var ama şunu çok açık, rahatlıkla ifade edebilirim: 2004 yılında çıkarılmış Basın Kanunu Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kötü, en antidemokratik basın kanunudur. Bu Basın Kanunu'na dayalı olarak hiç kimse düşüncesini özgürce ifade etme şansına sahip değil.

Şimdi, biz düşüncelerini özgürce ifade edip şu anda cezaevlerinde olanları konuşuyoruz. Esasında otosansürü konuşamadığımız için ya da konuşmadığımız için Türkiye'deki düşüncelerin önüne kurulan barikatların büyüklüğünü görme şansına sahip olmuyoruz. Bu ciddi bir sorundur. Dolayısıyla, sadece bu yakın dönemi ilgilendiren bir araştırma değil, bir bütün olarak Türkiye'de basın özgürlüğü sorununu inceleyen ve köklü çözüm bulan bir yaklaşımla, evet, bir araştırma komisyonu kurulması ihtiyaçtır. Düşünebiliyor musunuz? 2004 yılında çıkan Basın Kanunu 1993'te 94'te çıkan Basın Kanunu'ndan çok daha antidemokratik.

Köşe yazarları, Hükûmeti eleştirdi ya da birilerinin hoşuna gitmeyen bir şeyler yazdı diye ertesi gün işinden olabiliyor. İstediği kadar Hükûmet yetkilileri çıksın, desin ki: "Bizim öyle bir telkinimiz yok." Siz böyle bir telkini basına, yasaya koydunuz. Bir basın grubunu yüklü vergiler çıkarmak suretiyle ne hâle getirdiğinizi biliyorsunuz, buna herkes tanıklık etti. Yani sadece gazetecinin elindeki kalemi almak, onun kalemini kırmak düşünce ihlali anlamına gelmiyor. Bu, düşünce ihlali konusunda varılan son noktadır. Öncesi var, evveli var. Bir bütün olarak düşünce ve fikir özgürlüğü önündeki bütün barikatları kaldırıp ülkede demokrasinin zemin bulmasına olanak sağlamak gerekir. Bu yapılmadığı için problem yaşıyoruz.

Medyanın dizaynı konusu? Siz medyayı pozitif de dizayn etseniz olumsuzluktur, negatif de dizayn etseniz olumsuzluktur. Yani "İnsanlar iyi şeyler yazsın." Bunu demek bile basın özgürlüğü açısından bir handikaptır. Bırakın, bu alan nasıl görüyorsa öyle yazsın, nasıl algılıyorsa öyle yazsın. Zorlamayla "iyi yazın" dediğiniz zaman şunu da itiraf etmiş olursunuz, zorlamayla "kötü de yazın" demişsinizdir ki biz bunu biliyoruz, medya patronlarıyla yapılan toplantılar eleştirilmedi burada. Gazetelerin, televizyonların genel yayın yönetmenleriyle yapılan toplantılar eleştirilmedi. Andıçların üzerine gidilmedi ya da herkes kendi cephesinden, bir pencereden baktı, kendisini ilgilendiren boyutuyla bu konuyla ilgilendi. Bir bütün olarak Meclis, bu konuda bir ortaklaşmayı yaratıp sorunun köklü çözümüne katkı sunacak bir girişim içerisinde olmadı. Herkes, kendisine dokunduğu zaman buradan ses çıkarmaya başladı ama özü itibarıyla bu alandaki ihlaller, antidemokratik uygulamalar herkese dokunuyor. Bugün bize dokunan, yarın size dokunur ya da dün size dokunan bugün başkasına dokunuyor. Hiç kimse basını kendi arka bahçesi olarak görüp toplumu dizayn edici bir vasıta olarak görmemelidir. Türkiye'de basına böyle yaklaşıldığı için problem vardır. Türkiye'de siyaset maalesef sürekli olarak toplum mühendisliği yaptığı ve basını da bu toplum mühendisliği konusunda araç olarak kullandığı için sıkıntı vardır. Gelin, bundan vazgeçelim.

Bu araştırma önergesine "evet" oyu verdiğimizde, bilmeliyiz ki, Türkiye'de temel bir sorunun çözümü için bir kapı aralamış oluruz ama başta da ifade ettim, güncelle sınırlı tutarsak, bugün cezaevlerinde bulunan birkaç popüler isimle sınırlı tutarsak zikrimizi erken bitirmiş oluruz.

Zaten sıkıntı da şurada: Fikirsel bir tartışmanın zemini yaratılmadığı için, olmadığı için, zaman zaman, maalesef Meclis kürsüsü de fikir olarak addedemeyeceğimiz hakaretlerin zemini durumuna getirilebiliyor. Burada kim, neye hizmet eder? Burada sarf ettiğimiz her cümle insanların hassasiyetlerine dokunuyorsa, insanların damarına dokunuyorsa biraz daha ölçülü konuşmakta yarar vardır deriz.

Düşünce özgürlüğü, evet, olmak durumundadır. Şimdi, mevcut Hükûmet dördüncü yargı paketinde bir düzenleme getiriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL KURT (Devamla) - Ya, öneriyorum, bu dördüncü yargı paketi içerisindeki Terörle Mücadele Yasası'nın 6'ncı ve 7'nci maddelerini lütfen eskisi gibi bırakın, lütfen düzenlemeyin; bunu da "iyileştirme" diye topluma yutturmayın.

Biz, bu araştırma önergesine de "evet" oyu kullanacağız ve Meclisin bu konuda ortak tutum sergilemesini arzuluyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)