GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Şehit olan Piyade Üsteğmen Abdullah Köse'ye, Karadeniz'deki fırtınada irtibatı kesilen "Kafkametler" adlı gemiye, Zonguldak, Batman ve Diyarbakır'daki sel felaketlerinde hayatını kaybedenlere, Gazze'deki katliama, İsrail ordusuna silah taşıyan uçakların Adana'dan kalktığı iddiasına, Almanya'ya iltica talebiyle başvuran Türk vatandaşlarına ilişkin rapora, Genel Kurul gündemindeki 76 sıra sayılı Kanun Teklifi'ne, emeklilere verilecek 5 bin liralık ikramiyeyi çalışanların ve emekli olan çiftçilerin alamamasına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının asgari ücretle ilgili açıklamasına, Yunanlıların Ege adalarında yaptıkları yerel seçime ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:23
Tarih:21.11.2023

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dün Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde terör örgütü PKK'yla ve YPG'yle çıkan çatışmada Piyade Üsteğmen Abdullah Köse şehit olmuştur. Ben şehidimize Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum, ailesine ve milletimize de sabırlar ve başsağlığı diliyorum.

Karadeniz'de biliyorsunuz bir fırtına oldu, fırtınada Türk bandıralı "Kafkametler" adlı bir gemiyle irtibat kesildi, 12 Türk mürettebat kaybolmuştu. Bugün AFAD'dan bir açıklama geldi "Yeri tespit edildi." diye. 1 mürettebatın cesedine ulaşıldı, diğerleriyle ilgili henüz haber yok. Ben ailelerine sabırlar diliyorum, kendilerine de Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum.

Yine, Zonguldak, Batman ve Diyarbakır'da sel felaketleri nedeniyle 8 vatandaşımız hayatını kaybetti. Aynı şekilde bütün vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum.

Gazze'de katliam devam ediyor, bunu bütün konuşmalarımızda sürekli dile getiriyoruz ancak bir şey daha oluyor değerli arkadaşlar: Ben iki hafta önce burada bir iddiayı gündeme getirdim, henüz Hükûmetten herhangi bir ses gelmedi. Bu neydi? "Seaviolet" adlı tanker, Türkiye'de Adana Ceyhan üzerinden hareket ediyor, bizim limanlarımızdan akaryakıt yüklüyor ve İsrail'e ulaşıyor yani Gazze'de İsrail, hastaneleri bombalıyor, oraları elektriksiz bırakıyor, aç susuz, ekmeksiz bırakırken Tel Aviv'in enerjisinin en azından bir kısmı Türkiye'den gidiyor. Şimdi, bu, doğru mu, yanlış mı dedik, buna sükût edildi. Tabii, sükût ikrardandır anlamında bunun doğru olduğunu kabul ediyoruz. Bu, çok vahim bir durum.

Şimdi, ikinci vahim bir durum, daha da vahimi İsrail kamuoyunda şöyle bir iddia var arkadaşlar. Buradan yine Hükûmete, Millî Savunma Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığına soruyoruz: Bunlar doğru mudur? İsrail ordusuna silah, teçhizat ve asker taşıyan "C-130 Hercules" isimli Amerikan askerî nakliyat uçağı, 5 Kasım tarihinde Adana İncirlik Hava Üssü'nden kalkıyor; önce Kıbrıs'a, Kıbrıs'tan da İsrail'e ulaşıyor. Bu, doğru mudur? Yani şimdi buradan hepimiz kınıyoruz, değil mi? AK PARTİ'li milletvekilleri de kınıyor Hükûmet de kınıyor ama bu, kınamakla falan olmuyor. Bir yandan kınarken -hakikaten biraz dürüst olmak lazım- bir yandan İsrail'deki sivillere, masum insanlara, çocuklara bomba atan uçaklar, bizim topraklarımızdan kalkıyorsa bu uçaklar, silah taşıyan uçaklar, burada bizim bir sorumluluğumuz yok mu? Bunlar doğru mudur, yanlış mıdır, bunlarla ilgili biz Hükûmetten bir cevap bekliyoruz. Soru çok net: Doğru mudur, yanlış mıdır? Yani bütün dünya bunları konuşuyor, Türkiye'de tabii, medya büyük ölçüde iktidarın kontrolünde olduğu için bunların konuşulduğu yok fakat bunlar çok vahim, çok acı olaylar.

Şimdi, Almanya'da Hükûmetin bir raporu oldu, eyaletler yönetiminin bir raporu oldu. Bu rapora göre ekim ayında 9 bin Türk vatandaşı, iltica talebiyle Almanya'ya müracaat etmiş. Kaçak giriyorlar tabii, bu Doğu Avrupa sınırlarından girip iltica... Şimdi, rapor şunu söylüyor: "1'inci sırada Türkiye." diyor. Yani savaşın, iç savaşın olduğu, bölünmeyle yüz yüze olan ülkelerden giden Suriyeli ve Afgan'dan bile daha fazla Türk vatandaşı, Almanya'ya iltica talebinde bulunuyor değerli arkadaşlar. Bu sayının geçen yıl 40 bini aştığı, bu yıl da 100 binin üzerine çıkacağı ifade ediliyor. Tabii, bunun nedenlerini kestirmek çok zor değil, geçim sıkıntıları -özellikle bunların bir kısmının genç olduğunu kabul edersek- gençlere değer verilememesi, insanların iş bulamaması, açlık, sefalet, felaket, demokrasinin olmaması, hukukun olmaması insanlarımızı bu noktalara kadar itti. Bu, çok vahim bir durumdur. Yani Suriye'den, Afganistan'dan daha fazla Türk vatandaşı Almanya'ya iltica talebinde bulunuyorsa Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Hükûmetinin şapkasını önüne koyup düşünmesi lazım.

Hükûmet ne yapıyor? Kök nedenlerine inmek yerine şimdi bu hafta da görüşmesine devam edeceğimiz "Aile ve Gençlik Fonu" diye bir kanun teklifini önümüze getiriyor. Arkadaş, bu kanunu niye getiriyorsunuz, bu kanunda ne var? Yani aileyle ilgili, gençlikle ilgili ne yapıyorsunuz? Zaten bütçeden yapılma imkânı olan harcamaları bütçe dışına kontrolsüz, daha esnek ve daha denetimsiz bir alana çıkarmanın dışında ne yapıyorsunuz? Yeni bir kaynak yaratıyorsanız bize söyleyin. "Evet, biz ilave kaynak yaratıyoruz ve bu kaynakları da gençlerimizin ve ailelerin korunması için, onların ihtiyaçları için harcayacağız." deyin. Öyle bir şey yok.

Şimdi, bakıyorsun, bakın, önümüzde harcama programları var. Bütçe, şu anda Plan Ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. "Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi" adlı bir harcama programı var arkadaşlar, 63 tane harcama programından bir tanesi. Verilen kaynak ne kadar biliyor musunuz? 11,9 milyar lira veya gençlikle ilgili programa sadece 8,5 milyar lira bir kaynak verilmiş ama faize ne kadar kaynak veriliyor? 1 trilyon 254 milyar lira; şimdi, bunu düşünmek lazım. Yani paranızı başka yerlerde harcayacaksınız, ondan sonra sanki bütçe içerisinden bizim ailenin ve gençliğin korunmasıyla ilgili iş ve işlemleri veya politikaları yürütmemiz için bir engel varmış gibi kaynakları bir taraftan alarak -yine bunlar da kamu kaynakları, var olan kamu kaynakları- öbür tarafa götürerek hiçbir sorunu çözemezsiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Ben merak ediyorum, Mehmet Şimşek buna ne diyor? Çünkü Mehmet Şimşek'in yazdığını bildiğimiz orta vadeli programda kamu maliyesi politikaları bölümünün 38'inci maddesinde "Biz fonları kaldıracağız, gözden geçireceğiz." diyor. Bir yandan, gönderdiğiniz bir doküman "Fon kaldıracağım." diyor, öbür doküman fon kuruyor. Bu çelişkileri nasıl gidereceksiniz? Böyle bir ülkede güven olur mu? Böyle bir ülkede istikrar olur mu? Bunu anlamak mümkün değil. Dolayısıyla yani hakikaten, işleri düzgün yapmak lazım. Kamu kaynaklarının böyle rahat kullanılmasının, istismar edilmesinin dışında başka hiçbir şey yaptığınız yok. Biz reform beklerken -çünkü Sayın Başkan, biliyorsunuz, 2000 yılında Türkiye Cumhuriyeti devleti 60 tane fon kapattı ve bunu da "reform" adı altında yaptı- şimdi, peyderpey, bu fonlar değişik isimler altında tekrar kuruluyor. Bunları kabul etmek mümkün değil, meseleleri biraz böyle görmek lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Usta, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Şimdi, dün, Kabine toplantısı sona erdi, Sayın Cumhurbaşkanı açıklama yaptı, emekli vatandaş bir haber bekledi -maaşlarının düzeltilmeyeceğini anladılar da- "Emekli ikramiyeleriyle ilgili bir açıklama olacak mı?" diye. Şu verilen 5 bin liralık ikramiye, biliyorsunuz, çalışanlara verilmiyor; rakam çok düşük zaten, bir defa, 100'üncü yılda verilecek, 2'ncisinin de 200'üncü yılda verileceğini varsayıyoruz. Böyle bir ikramiyeyi bile vatandaşa, emeklilerimize doğru düzgün vermekten âciz bir Hükûmet var bugün.

Şimdi "Çalışanlara verilmeyecek." dendi fakat daha sonra bir gerçek daha ortaya çıktı yani emekli olan çiftçilerin de yüzde 75'i emekli olduğu için bu ikramiyeyi alamayacak. Bu insanlar üretiyor arkadaşlar. Bu ülkede üretmek suç mu? Bakın, tarım ürünlerini ithal eden bir ülke hâline geldik. İnsanlar üretiyor yani 1 dönüm arazisi nedeniyle ÇKS'ye kayıtlıysa -1 dönüm araziden elde edilecek net gelirin ne kadar olduğunu hepiniz biliyorsunuz- bundan dolayı "Ben bu 5 bin lirayı bu insanlara vermiyorum." demek kadar büyük adaletsizlik, büyük yanlışlık olamaz; bunun mutlaka düzeltilmesi lazımdı. Dünkü Kabine toplantısında düzeltilmedi, önümüzdeki günlerde umut ederim düzelir.

Şimdi, Çalışma Bakanının bir açıklaması oldu yani bu yanlışlıklar, hatalar üst üste geliyor değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Usta.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.

Çalışma Bakanı dedi ki: "İşçilerimizi, çalışanları enflasyona ezdirmemek için -eski Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız da burada- asgari ücreti yılda 1 defa belirleyeceğiz." Allah, Allah! Ya, arkadaş, bütün iktisat teorisine aykırı bir lafı Çalışma Bakanı konuşuyor. Enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde bu tür düzenlemeler 1 defa değil, 2, 3, 4 defa yapılır. Biz "2 defa yetmez, bunun çeyrekler itibarıyla 4 defa olması lazım." derken... Bir de amaca da bak, amaç: "Enflasyona ezdirmemek için bunu yılda 1 defa yapacağız." diyor. Böyle bir şey olabilir mi ya? Bu kadar mantıksız bir açıklamayı bu devletin bir bakanı nasıl yapabilir?

Burada yapılacak iş belli tabii, sebepsiz değil bu. Şimdi, bir defa yapılacak; ocak ayında biraz yüksek, beklentinin belki bir miktar üzerinde zam verilecek asgari ücrete fakat ondan sonra yıl içerisinde on iki ay boyunca eritilecek gidecek. Niye? 31 Martta seçim var çünkü. Böyle popülist olmayın lütfen yani bu, hem özel sektörü yanlış etkiler hem de milletin alım gücünü daha da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, bitireceğim.

BAŞKAN - Koray Bey de oturuyor, buyurun.

ERHAN USTA (Samsun) - Evet, Koray Bey'in hatırı için de iki dakika verirsiniz.

Şimdi, dolayısıyla, bu yanlışlardan dönmek lazım değerli arkadaşlar, buradan Hükûmeti uyarıyorum: Yüksek enflasyon var, enflasyonla mücadele açısından da vatandaşı enflasyona ezdirmemek açısından da özel sektöre aşırı yük yüklememek açısından da bunun 2 defa değil, 4 defaya çıkarılması gerekirken 1 defaya düşürülmesi hiçbir şekilde anlaşılamaz. Sadece bunun altında bir popülizm var fakat bu popülizmin hem ekonomiye hem vatandaşa hem çalışana, herkese de ciddi zararı olur.

Son konu olarak da biliyorsunuz, bu Yunanlar Türk adalarını işgal ettiler, 2004'ten beri bir işgal süreci var burada fakat şimdi, yeni bir şey daha oldu: Bu Ege adalarındaki şeyler 8 Ekimde bir yerel seçim yaptı. Türkiye'de bunu hiç gündeme getiren de yok, Hükûmetten bu konuda bir ses de yok. Bakın, adalar belli; İzmir Koyun Adası, Aydın Hurşit Adası, Aydın Eşek Adası, Küçük Çuha Adası ve Gavdos Adası'nda yerel seçim yapıldı değerli arkadaşlar, Yunanlar yerel seçim yapıyor. Bu doğru mudur, yanlış mıdır? Dışişleri Bakanlığı bu konuda ne diyor? Sayın Cumhurbaşkanı bu konuda niye sessiz kalıyor? Bu konuda da Hükûmetten biz bir açıklama bekliyoruz İYİ Parti Grubu olarak.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.