Konu: | İslam İşbirliği Teşkilatı Çalışma Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 25 |
Tarih: | 23.11.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası sözleşmeler ile İslam İşbirliği Teşkilatı gündemiyle ilgili söz almış bulunuyorum grubumuz adına. Öncelikle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Gözümüzün önünde Gazze'de vicdanları sızlatan bir katliam yaşanıyor. Yüz binlerce çocuk, kadın ve yaşlı bombaların altında aç, susuz, ilaçtan mahrum, sudan mahrum, her türlü güvenlik tedbirinden mahrum bir şekilde yaşam mücadelesi veriyor.
İsrail'in on binlerce ton mermi yağdırdığı, bomba yağdırdığı Gazze'de bugün taş üstünde taş kalmadı. Sosyal medyada çocukların cansız bedenleriyle vedalaşan babaların görüntülerine şahit oluyoruz. Kırk altı gündür devam eden saldırılarda 4 bini çocuk, 7 bini kadın, toplamda 13 bin insan katledildi.
Arkadaşlar, zalim, zalimliğini yapmaya devam ederken bizler ne yapıyoruz? Bu soruyu her birimiz sormak mecburiyetindeyiz. 2 milyarlık İslam dünyası bu zulmü ne yazık ki sadece izliyor. Üstelik sadece izlemekle kalmıyor, zalimlerden medet umar hâle gelmiş bulunuyoruz.
İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Delegasyonu İngiltere, Fransa, İtalya vesair Batı ülkelerinde girişimlerde bulunarak sorunun kaynağının olduğu yerlerde çözüm arıyor. Ne garip ve üzücüdür ki işgalci İsrail'in en büyük destekçilerinden olan bu ülkelerden İsrail'e baskı yapmaları isteniyor. Peki, gerçekten İslam İşbirliği Teşkilatının kurulma amacı bu muydu?
Değerli milletvekilleri, tarihler 21 Ağustos 1969'u gösterdiğinde Denis Michael Rohan isimli azılı bir siyonist, Peygamber Efendimiz'in miraca yükseldiği, Müslümanlar'ın ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'da yangın çıkardı. Hazreti Ömer döneminden bu yana Müslümanlar'ın himayesinde olan Mescid-i Aksa'ya yönelik bu baskın tüm İslam dünyasında büyük bir şaşkınlık ve öfkeyle karşılandı. Bu, insanlığın sınırlarını zorlayan olayı görüşmek üzere Suudi Arabistan'ın merhum Kralı Faysal'ın aklına önemli ve aslında çözüm olan bir fikir geldi. Buna göre, Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'nda yenilmesinin ardından âdeta tespih taneleri gibi dağılan İslam âlemini aynı çatı altında toplayacak bir oluşum kurulacaktı. 1960'lı yılların durumuna göre, jeopolitik şartlarına göre Faysal ve ona inanan ekip olağanüstü bir yaklaşımla bu olayı, bu birlikteliği hayata geçirmeye çalıştı. 57 ülkeye heyetler gönderildi, Mescid-i Aksa'da yaşananlar ve İslam dünyasının maruz kaldığı diğer zulümler masaya yatırıldı. Yapılan bütün görüşmeler sonucu bir karar ortaya çıktı; İslam dünyası kendi göbeğini kendi kesecekti. Çünkü 1945'ten sonra dünyayı kendince iki cepheye bölen Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği için İslam âlemi ve aynı zamanda Müslümanların değerleri onlar için bir şey ifade etmiyordu. Tam aksine, bugün olduğu gibi o günlerde de dünya üzerinde kendi hegemonyalarını kuran güçler Filistin topraklarındaki işgalden çıkar sağlıyor ve işgalci siyonizme, İsrail'e destek veriyordu. Tüm diplomatik ziyaretlerin ve yürütülen görüşmelerin ardından 1969 tarihinde Fas'ın başkenti Rabat'ta, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 57 ülke bir araya geldi ve Birleşmiş Milletlerden sonra dönemin en büyük örgütünü kurdu. Mescid-i Aksa gündemiyle toplanan 57 ülke daha ilk günlerde net bir tavır almıştı. Teşkilata üye olan ülkelerin kahir ekseriyeti işgalci İsrail'e ambargo, siyonistlerle savaşan ülkelere de askerî, ekonomik ve insani destek kararı aldı.
İslam İşbirliği Teşkilatı ilk ciddi sınavını 1973'te başlayan Yom Kippur Savaşı'nda verdi. Teşkilata üye olan ülkelerin çoğu Mısır ve Suriye'ye askerî ve ekonomik destekte bulundu. Ateşkesin ardından fiilî baskı kurulması için İslam İşbirliği Teşkilatının üyeleri ABD ve İsrail'i destekleyen Avrupa ülkelerine petrol satmama kararı aldı. Kral Faysal'ın ayağına gelen, dönemin ABD Dışişleri Bakanı ve Batı tarafından "diplomasi dehası" olarak bilinen Henry Kissinger'ın hiç beklemediği bir tepkiyle karşı karşıya kalması o dönemde çok önemli bir gelişme olarak bütün dünyaya yansıdı. İslam ülkeleri ilk kez Birinci Dünya Savaşı'nın ardından ortak hareket ediyordu; Amerika, ne kadar para verse de 1 galon petrol dahi alamıyordu. Görüldü ki bu durum ilk kez Amerika ve siyonist İsrail'i zora sokmuştu.
Diğer yandan, 1974 yılında dünyada petrol ambargosu devam ederken Türkiye Kıbrıs'a Barış Harekâtı düzenlemiş ve Batının tepkisini üzerine çekmişti. Batı, İslam dünyasının Türkiye ise Batı'nın ambargosuna maruz kalmıştı. İşte, tam da bu noktada Barış Harekâtı'nı yapan CHP-MSP koalisyonunun kurucularından dönemin Başbakan Yardımcısı Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocamız, bütün Batı'yı petrol ambargosuyla diz çökerten Faysal'ı ziyaret etmiş ve Türkiye için petrol almayı başarmıştı.
Değerli milletvekilleri, işte, o gün Türkiye ve İslam dünyası arasında yaşanan bu dayanışma hem zor günde kimin dost kimin düşman olduğunu göstermiş hem de bir ve beraber olmanın ne kadar büyük bir güç doğurduğunu ortaya koymuştu. Lakin, 1975'te merhum Faysal'ın bir suikastla katledilmesi ve ardından İslam İşbirliği Teşkilatını parçalamayı amaçlayan işgalci İsrail'le normalleşme furyasının başlatılması, maalesef İslam dünyasını işlevsiz ve G7 ülkelerinden medet umar hâle getirmiştir. İşte, 1974'te İslam İşbirliği Teşkilatının dayanışma gücünü gören millî görüş hareketi 1999'da iktidara gelir gelmez İslam dünyasını yeniden bir araya getirecek; siyasi, ekonomik ve askerî alanda süper güç oluşturacak D8 Teşkilatını kurmuştur. D8 Teşkilatı, 8 ülkeden müteşekkil, nüfusları 1 milyarın üzerinde olan, dünyanın farklı kıtalarında etkili, yer altı, yer üstü zenginlikleriyle bütün dünyadaki ekonomik dengeleri bu birliğin lehine kullanacak bir altyapıyla kuruldu. Maalesef, D8 de 28 Şubat komplosu ve Erbakan Hocamızın hukuksuzca görevden uzaklaştırılmasıyla işlevsiz hâle getirildi. Ezcümle, işte bu zor günler de hem İslam İşbirliği Teşkilatını hem de D-8'i yeniden ayağa kaldırma zamanıdır.
Değerli milletvekilleri, Saadet-Gelecek Grubu milletvekillerimiz zaman zaman burada İsrail'e taşınan petrollerden şikâyet ediyor, bunu Genel Kurulun gündemine getirmeye çalışıyor, AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımızın bunu hassasiyetle dikkate alması gerektiğine dair açıklamalar yapıyor. 1978 Yom Kippur Savaşı'nda gösterilen irade neyse, bugün o irade gösterilmediği takdirde, emin olunuz İsrail bunların hiçbirinden bir karşılık bulmadan yoluna devam edecek, hiçbir tepki bulmadan devam edecek.
Sözlerimi toparlarken şunu söylemek istiyorum: İki tane önemli kuruluşumuz var. Bu iki önemli kuruluşumuz, 90'larda kurulan D8 ve sonrasında kurulan Türk Devletleri Teşkilatıdır. Bu ikisinin birlikte hareket etme potansiyeli oluşturulduğu takdirde emin olunuz, Türkiye istemediği takdirde bu bölgede kuş uçmaz, dolayısıyla bizim buna dikkat etmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Ayrıca, Şii, Sünni, Türk, Kürt, Alevi, Arap vesaire gibi tartışmaların farklı boyutlarıyla Hindistan'da yaşandığı gerçeğini hepimiz biliyoruz. "Hint alt kıtasında Hindular ve Müslümanlar ne zaman İngiliz kolonisine karşı ortak hareket etmeye başlasalar hemen birileri bir gece, bir inek kesip ölüsünü Hinduların geçtiği yola atardı, bunun üzerine insanlar onları bırakıp birbirlerine saldırırlardı." diyor Gandi yani Hint alt kıtasında Hinduların ve Müslümanların nasıl birbirine düşürüldüklerini söylüyordu. Bizim de İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri olarak, Türk Devletleri Teşkilatı üyeleri olarak yapmamız gereken şey, birbirimizin arasındaki etnik ve mezhepsel farklılıkları düşmanlık sebebi saymadan İslam İşbirliği Teşkilatını daha aktif, daha canlı hâle getirerek 1974'te ortaya koyduğumuz o kararlılığı göstererek bugün Gazze'deki katliamı durdurmaktı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KAYA (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA KAYA (Devamla) - Bunun dışında bu sorunların çözülme şansı yoktur. İslam İşbirliği Teşkilatı şu anda sadece bir kınama organına dönüşmüştür. 57 tane ülkenin yer altı, yer üstü zenginlikleriyle ortaya koydukları potansiyel dünyadaki dengeleri değiştirecek önemdedir. Bu önemi hissederek, üzerimize düşeni yaparak, kendi medeniyetimizin gücüne inanarak, kendi topraklarımızın gücüne inanarak ve buna göre hareket ederek ancak biz bu sorunları aşabiliriz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, size de saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)