GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İslam İşbirliği Teşkilatı Çalışma Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:25
Tarih:23.11.2023

CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Uluslararası anlaşmaların, sözleşmelerin görüşülmesi tabii, bize de milletvekillerine de ülkemizin dış politikası hakkında, karşı karşıya bulunduğumuz uluslararası sorunlar hakkında fikir beyan edebilme, bir tartışma başlatabilme imkânını sağlıyor. Ve tabii, yine hatırlatmak istiyorum, bizim milletvekili olarak en temel görevlilerimizin arasında da aslında denetim görevi yer alıyor.

Şimdi, geçtiğimiz günlerde yaşadığım bir deneyimi Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, bir olay var, basında geniş şekilde yer aldı; meseleyi çok açmayacağım ama önce olayın ne olduğunu hatırlatmak ve sonra niye önemli gördüğümü açıklamak istiyorum. Şu anda Cakarta Büyükelçisi olarak görev yapan eski bir Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilinin, Sayın Talip Küçükcan'ın geçtiğimiz haftalarda bir sosyal medya paylaşımını gördük. Bu paylaşımda, Sayın Küçükcan'ın, geçmişte mensubu olduğu, milletvekili olduğu partinin, Adalet ve Kalkınma Partisinin Adana'nın farklı ilçelerinde göreve getirilen ilçe başkanlarına ve yönetim kurulu üyelerine yönelik tebriklerini gördük yani daha doğru bir ifadeyle, sosyal medya üzerinden bu tebrikleri paylaşmasını gördük. Yanımda getirdim, "Yeni atanan ilçe başkanlarımıza başarılar diliyoruz, bayrağı devreden başkanlarımıza da özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ediyoruz. Yeni-eski demeden, hep beraber, Türkiye Yüzyılı için bayrağı en yukarıya taşıyacaklarına inanıyoruz." şeklinde, Adana eski Milletvekili olarak Sayın Küçükcan'ın paylaşımlarını gördük.

Şimdi, bu olayın tabii, çok yanlış olduğu... Bir büyükelçinin, büyükelçilik görevi yapan bir kamu görevlisinin, bir partinin mensubu olarak, o partinin göreve gelen heyetlerine başarı diliyor olması kelimenin tam anlamıyla bir skandaldır arkadaşlar ama ne yazık ki Türkiye'de devletin tahrip edilmesine, kurumsal bir devlet anlayışının ortadan kaldırılmasına yönelik girişimler bununla sınırlı değil.

Şimdi, ben bir milletvekili olarak bu durumu gördüğüm zaman ne yapabilirim arkadaşlar? Anayasa'nın bize vermiş olduğu denetim görevini yerine getirmek için Sayın Dışişleri Bakanına bu konularla ilgili sorular yönelttim geçtiğimiz günlerde; Sayın Büyükelçiye bir uyarı yapıp yapmadıklarını, bundan sonra böyle olaylar gündeme gelirse ne yapmayı planladıklarını, Sayın Büyükelçiyi geri çekmeyi düşünüp düşünmediklerini, daha önce büyükelçilerin siyasi partilerin il ve ilçe başkanlarını bu şekilde tebrik ettiği örneklerin bulunup bulunmadığını içeren kimi sorular yönelttim değerli arkadaşlarım. Şimdi, bakınız, bu soruların ardından Dışişleri Bakanlığının -üzülerek belirtmek istiyorum- yine skandal kapsamında bir yanıtıyla karşılaştım. 14 Kasım tarihli yanıtında Dışişleri Bakanlığı "Devlet Memurları Kanunu'nun 59'uncu maddesi çerçevesinde Bakanlığın ihtiyaçlarına göre nitelikli kişiler atanmaktadır." diye bir yanıt verdi bana. Yani bakınız, değerli arkadaşlarım, ben bu soruları bir milletvekili olarak şahsi merakım nedeniyle sormuyorum. Açıkçası, Sayın Büyükelçinin bu görüşleri ya da tebrik niyetleriyle de hiç ilgilenmiyorum ama bir büyükelçinin bir siyasi partinin mensuplarını sosyal medya üzerinden tebrik etmesini çok ayıp buluyorum. Dışişleri Bakanlığının bununla ilgili ne yaptığını merak ediyorum, bu soruyu soruyorum; aldığım yanıt "Biz atamalarımızı yasanın şu maddesine göre yapıyoruz."dan ibaret. Şimdi, arkadaşlar, yani ciddi bir devlet yönetiminde böyle bir yanıt verilebilir mi? Biz, şimdi, Dışişleri Bakanlığının diğer bakanlıklara kıyasla milletvekillerinin sorularına daha yüksek oranda yanıtlar veriyor olmasından memnun olduğumuzu birçok defa söyledik burada. Ama arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; yanıtlar böyle olursa o zaman bu soru mekanizmasına ne gerek var? Yani Cumhurbaşkanına soru soramıyoruz biz, Anayasa öyle yazılmış; Cumhurbaşkanına soru soramıyoruz. O zaman rica ediyorum bakanlara da soru sormayı ortadan kaldırın yani sorulara bu yanıtlar verilecekse eğer bakanlara da soru sorulması usulünü Anayasa'dan kaldırıverin canım. Yani bir görevi, bize Anayasa'yla verilmiş denetim görevini yerine getirmek için ne yapmamız lazım arkadaşlar? Ne yapalım yani Bilgi Edinme Kanunu kapsamında mı müracaat edelim, CİMER'e mi yazalım? CİMER'e mi yazalım, ne yapalım biz milletvekilleri olarak? Son derece önemli konularla ilgili sorularımıza bu yanıtları alacaksak ne yapalım değerli arkadaşlar? Lütfen, çok merak ediyorum iktidar grubunun bu sorulara yanıtlarını.

Sayın milletvekilleri, bir önemli konuyu da Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum: Geçtiğimiz günlerde Çanakkale Milletvekilimiz Sayın Özgür Ceylan'ın yine bir sorusu oldu Millî Savunma Bakanlığına. Bu soru gerçekten skandal mahiyetinde bir olayla ilgili. Tuzla Piyade Okulunda gerçekleştiği öne sürülen birtakım olaylar var, çok acı olaylar. Devletimizin kurucusu Büyük Atatürk'ün resminin bir teğmen tarafından yakasına takılmadığı, sonra efendim, birtakım tatsız hadiselerin meydana geldiği yönünde. WhatsApp yazışmaları Sayın Vekilimize ulaştırılıyor, kendisi bunu bir soru olarak soruyor.

Tabii deneyimli Gazeteci Sayın Saygı Öztürk Sözcü gazetesinde bu konuyla ilgili çok daha detaylı bilgilere ulaşmış araştırmacı bir gazeteci olarak, bunları paylaştı ve değerli arkadaşlarım, Kara Kuvvetleri Komutanlığının da bu olayla ilgili bir idari soruşturma başlattığı ortaya çıktı. Bahsi geçen teğmenin "Ben darbedildim." diye doktora müracaat ettiği, darp raporu almak istediği ama ortada darp bulunmaması nedeniyle böyle bir raporun da verilmediği ortaya çıktı. Ayrıca teğmenin bu tavrı karşısında tepki duyan başka teğmenlerin kendisinin odasının kapısına Atatürk resmini astığı, sonra Atatürk resminin oradan indirilmiş olduğu gibi olaylar bütün tafsilatıyla Sayın Saygı Öztürk'ün yazısında bulunuyor.

Sayın milletvekilleri, asker yemin törenlerine gittiğinizde birçok yerde ay yıldızlı bayrağımızı görürsünüz ve yine birçok yerde Büyük Atatürk'ün şu ifadesini görürsünüz: "Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir." Bakın, Atatürk'ün Türk Silah Kuvvetlerinin mensuplarına, Türk askerine, Mehmetçik'e nasıl baktığını gösteren çok veciz bir ifadesi. Şimdi, kendi içinden çıktığı ordusunu bu gözle gören, onu öyle tanımlayan, askerini öyle tanımlayan ve bu devletin kurucusu olan Büyük Atatürk'ün "Resmini takmak istemiyorum." diyen bir teğmen manzarası var. Büyük Atatürk'ün resmini odasının kapısına tepki olarak asan diğer teğmenler var -hepsinin de gözlerinden öpüyorum- bunun karşısında o resmi indiren "Beni dövdüler." deyip savcıya şikâyete giden bir teğmen manzarası var. Arkadaşlar, bunun karşısında da suskunluk var. Dehşet verici. Ya, bu, Allah aşkına, basit bir olay mı? Yani efendim " Bir Silahlı Kuvvetler mensubunun disiplinsizliği." falan diyebileceğimiz "Bir yanlış davranışı." falan diyebileceğimiz basit bir olay mı bu, basit bir olay mı bu? Yani Türkiye için bu kadar önemli bir kurumumuzdan bahsediyoruz, Türk Silahlı Kuvvetlerinden bahsediyoruz ve onun Ebedî Kumandanı Mustafa Kemal Atatürk'e yapılan bir saygısızlıktan bahsediyoruz. Ya, orta yerde hiçbir ciddi bir açıklama yok. Bakın, günler geçiyor, hiçbir ciddi açıklama yok. Duymak istiyoruz, merak ediyoruz; ne olmuş? Belki yanlış bilgiler de servis ediliyor, bilmiyoruz ama Allah aşkına birisi çıksa şu olayın ne olduğunu anlatsa. Acaba, bu kişi hâlihazırda yine Silahlı Kuvvetlerin bir mensubu mu? Bunları bilmek istiyoruz ve bu acaba gerçekten münferit bir olay mıdır, yoksa geçmişte olduğu gibi, FETÖ hadiselerinde olduğu gibi birtakım tarikatlar, cemaatler cumhuriyete, Atatürk'e, devlete düşman birtakım kesimler ordunun içerisine sızma faaliyetleri yürütüyorlar ve açıktan bunları ortaya koyabilecek bir cesaret düzeyine mi eriştiler acaba? Sayın milletvekilleri, bunların yanıtlarını duymak istiyoruz. Ancak -tekrar ifade ediyorum- bütün ciddi olaylarda olduğu gibi, bu olay karşısında da büyük bir suskunlukla karşı karşıyayız. İlk anlattığım olayda da -Sayın Dışişleri Bakanıyla ilgili- bu olayda da temel meselemiz Türkiye'de devletin tahrip edilmesidir arkadaşlar -adını koyalım- kurumsal devlet işleyişinin ortadan kaldırılmasıdır. Milletvekillerine, halkın temsilcilerine hesap vermeme, hesap vermekten kaçma anlayışıdır değerli arkadaşlarım.

Tabii, çok konuşulacak olay var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YUNUS EMRE (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

YUNUS EMRE (Devamla) - Teşekkür ederim.

Süremin sonuna geldim.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin; biz bu anlayıştayız. Bu parti devleti düşüncesinden lütfen kurtulunuz. Türkiye Cumhuriyeti devletini seçimlerle bir heyet idare etmek üzere geliyor ama o heyet ya da o cumhurbaşkanı devlet demek değil.

Değerli arkadaşlarım, bu parti devleti zihniyetinden kurtulunması Türkiye bakımından çok kritik bir hadisedir; bunun altını çizmek istiyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar