GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İslam İşbirliği Teşkilatı Çalışma Merkezi Tüzüğünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:25
Tarih:23.11.2023

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İsrail'in yetmiş beş yıllık zulüm ve soykırımının ardından 7 Ekimde artış gösteren saldırılarda yarıya yakını çocuktan oluşan binlerce sivil hayatını kaybetmiştir. Yıkımın altında kalmış ve kayıp olarak değerlendirilen imkânların yetersizliğinden dolayı ulaşılamayan binlerce insan vardır. 7 Ekim öncesi ve sonrasına gidersek... "Niye 7 ekim oldu?" diye "terör eylemi" diye özellikle Batı basınında bu sürekli öne sürülüyor. Bu konuda şunu söyleyeyim: Arkadaşlar, 93'teki Oslo Anlaşması sonrasında, bildiğiniz gibi, anlaşmanın uygulanmasını bizzat İsrail engellemiştir. Batı Şeria'da illegal yerleşim yerleri kurarak bu anlaşmayı hükümsüz hâle getirmiş ve ikinci intifada sonrasında bu saldırılarını artırarak ve son iki yılda sadece Hamas'ın kontrol ettiği Gazze'de değil, sadece Batı Şeria'da yani Filistin otoritesinin kontrol ettiği Batı Şeria'da toplam olarak bildiğiniz gibi 200'ün üzerinde insan öldürmüştür. Ama 7 Ekimdeki Aksa Tufanı Harekâtı'nı bu anlamda bir terör eylemi olarak değerlendiriyorlar. Bildiğiniz gibi, 7 Ekim sonrasında, şu ana kadar 17 bin civarında insan hayatını kaybetti yani İsrail saldırıları sonunda öldürüldü. Bu sayıyı şöyle kıyaslayalım: Son kırk beş günde bu kadar insan öldü, oysa yaklaşık iki yıllık Rusya-Ukrayna savaşında toplam sivil ölüm sayısı 10 bin.

Saldırının ilk günlerinden beri Amerika ve Batılı devletler bu katliamı meşru müdafaa çizgisine çekmeye çalışmakta ve bu soykırımı aklamak için ellerinden gelen gayreti göstermektedirler. Biz, Batılılarla, Batılı diplomatlarla, siyasetçilerle temas ettiğimizde sürekli iki şey söylüyorlar: "Hamas bir terör örgütü." ve "İsrail'in kendini savunma hakkı var."

Arkadaşlar, İsrail, bildiğiniz gibi, işgalci bir devlet. İşgal ettiği Filistin topraklarında direnen örgütler var. Ne var? Gazze'de Hamas, öbür tarafta El Fetih. Bu direniş uluslararası hukuka göre meşrudur çünkü Cenevre Sözleşmesi'ne göre toprağı işgal edilen insanlar direnme hakkı kullanabilirler. Dolayısıyla bunu unutturarak, sadece Hamas'ı suçlayarak İsrail'in kendini savunma hakkını gündeme getirmek tam bir ikiyüzlülüktür. Buna benzer bir hadise; bildiğiniz gibi, Rusya Ukrayna'yı işgal ettiğinde, orada Ukrayna'nın işgalini protesto eden, Rusya'nın çekilmesini isteyenler, aynı tür bir işgalde bugün işgal edileni yani direneni suçluyorlar. Uluslararası kamuoyunda ve Batılı devletlerde İsrail'in yapmış olduğu lobi faaliyetlerinin etkisiyle bu anlamda birçok yazı çıkmakta. Bununla birlikte, birçok fikir insanı, sanatçı ve aktivist Filistin'e destek açıklaması yaptı biliyorsunuz. Batılı devletlerin bu tutumuna karşılık birçok kentte, Batı'nın başkentinde halk Filistin için yürüyüşler yaptı ve hâlen de yapmaya devam ediyor ve İsrail'i lanetlediler. Çatışmaların başladığı ilk güne nazaran, İsrail, dünya kamuoyundan aldığı sınırlı desteği giderek kaybetmektedir. Vicdanlar İsrail'i şimdiden yargılamaktadır.

Kıymetli milletvekilleri, Filistin'e destek veren ve İsrail'in yapmış olduğu katliamlara susmayanlar elbette sadece halklar değildir. Dünyadan birkaç örnek vermek gerekirse, Güney Afrika'nın yapmış olduğu açıklamalardan biliyorsunuz, İsrail'le diplomatik ilişkileri tamamen sonlandırdı ve temsilcilerini geri çekti. Güney Afrika Parlamentosu İsrail Elçiliğini daimî olarak kapatma kararı aldı. Güney Afrika gibi geçmişinde aynen İsrail'in Filistin'e yaptığı Apartheid uygulamalarına benzer bir uygulamaya maruz kalmış bir ülkenin atmış olduğu bu adım çok kıymetlidir. İrlanda, Brezilya gibi bazı ülkeler de bu adımlara devam ediyorlar ve o ülkeler de yaptırımlara katılmaya başladılar. Yapılan yardım ve boykot kampanyalarıyla desteğini her alanda insanlar göstermeye çalışıyor. Bu arada, biliyorsunuz, Türkiye'de insanlar ellerinde alışveriş listeleriyle İsrail ürünlerini boykot etmeye ve bu konuda kendi ellerinden geleni yapmaya çalışmaktadırlar.

Sayın Cumhurbaşkanının Hamas'ın terör örgütü olmadığı konusunda yapmış olduğu açıklamalar ve geçtiğimiz günlerde Almanya ziyaretinde kullandığı ifadeler kıymetlidir; kendisini bu hususta tebrik ediyor ve destekliyoruz fakat İsrail'le olan ticari ilişkilerimiz başta olmak üzere, yaptırım olarak niteleyebileceğimiz adımların henüz atılmamış olması üzüntü vericidir. İktidar grubundan ve Hükûmetten Sayın Cumhurbaşkanının açıklamalarını icraata dönüştürme konusunda çalışmalar yapmasını bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, Filistin hassasiyeti sadece retorik olarak konuşmakla, protesto etmekle gösterilmez, eylemle de gösterilir. Bu konuda Hükûmetten bir adım atmasını bekliyoruz.

Grup olarak, İsrail'in yapmış olduğu soykırım ve savaş suçlarına karşı atılacak önemli bir somut adımın da Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Netanyahu başta olmak üzere hükûmet ve ordu yetkililerinin yargılanması için çaba göstermek olacağını düşünüyoruz.

Uluslararası Ceza Mahkemesi daha önce Bosna Hersek'te yapılan katliamın faillerini yargılamış ve burada da yaşananların soykırım olduğunu karara bağlamıştır. Bildiğiniz gibi bunun sonucunda Miloseviç yargılandı ve hayatına kaldığı hücrede son verdi. Son Ukrayna savaşında yine Uluslararası Ceza Mahkemesi Putin'i savaş suçlusu olarak ilan etti biliyorsunuz.

Türkiye, Uluslararası Ceza Mahkemesinin yargı yetkisini tanıyan Roma Statüsü'ne taraf değildir ancak bu mahkemede yapılacak bir yargılama için çalışmalar yapılabilir çünkü biliyorsunuz Filistin taraf. Bilinmesi gerekir ki İsrail'in yapmış olduğu insanlık dışı saldırıların yalnızca biri bile bu yargılama için yeterlidir.

Değerli arkadaşlar, İsrail'in yaptığı ve savaş suçu olarak kaydedilen olayları birer birer zikredeceğim: Filistin halkının zorla topraklarından sürgün edilmesi; Gazze'nin resmî açıklamalarla abluka altına alınarak buraya elektrik, su, gıda ve sağlık malzemelerinin girmesine izin verilmeyeceğinin deklare edilmesi; camilerin, kiliselerin, hastanelerin acımasızca bombalanması; orada olduğu bilinen barış gücü personelinin kasten öldürülmesi; uluslararası anlaşmalarla yasaklanan beyaz fosfor bombası gibi silahların kullanılması gibi hususların hepsi ayrı ayrı hem soykırım hem insanlığa karşı suç ihtiva etmektedir.

Güney Afrika, Bolivya, Bangladeş, Komorlar ve Cibuti'nin başvuruları mahkemeye ulaşmıştır. Ayrıca Filistin'in taraf olduğu 2015 yılından beri başlayan bir soruşturma da hâlihazırda devam etmektedir. Bu noktada, İstanbul 2 No.lu Baroya bağlı hukukçuların şahsi gayretleriyle başlatmış olduğu girişimi de destekliyoruz.

Ülkemiz başta olmak üzere dünya genelindeki hukukçulardan toplanan imzalar ve Anadolu Ajansı gibi diğer basın organlarının arşivlerinden elde edilen delillerle oluşturdukları klasörleri teslim etmek için Lahey'e doğru yola çıkmışlardır.

Gazze'de geçici ateşkesin sağlanması şüphesiz önemli bir adımdır arkadaşlar, inşallah yarın sabah yediden itibaren başlıyor. Ancak İsrail'in katliamlarının durması, kalıcı ateşkes ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde iki devletli bir çözümün ve bağımsız Filistin devletinin ortaya çıkabilmesi için Türkiye'nin etkin bir rol oynaması gerekmektedir. Bu konuda da iktidardan bir adım bekliyoruz.

Bu duygularla Genel Kurulu saygılarımla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)