| Konu: | Saadet Partisi Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 27 |
| Tarih: | 29.11.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; televizyonların "off prime" zaman dilimine denk gelen gündüz kuşağında akademik ifadesiyle kriminal konuları çözüme kavuşturan, halk tabiriyle gündüz kuşağı ama aslında skandallar kuşağı olarak ifade edilen programların bireye ve topluma verdiği zararların araştırılmasına dair önergemi paylaşmak üzere Gelecek ve Saadet Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
RTÜK'ün aldığı yoğun şikâyetler üzerine özel hayat, kişilik hakları, ihlal ve toplumsal ahlak dürtülü müdahalesiyle geçtiğimiz yıllarda evlilik programlarına son verilmişti. Bu yeni formatı yani kriminal sorunları çözüme kavuşturma formatını diğerinden daha masum görüyorsanız kendinizi aldatmaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Tamamen özel hayatlar üzerine kurulu bu programlar ne yapıyor? Yargı dağıtıyor. İzleyiciler karşısında suçları eleştiriyor, soruşturmayı yürütüyor ve hatta bulup cezasına karar veriyor. Masum insanlar bile fotoğraflarıyla, isimleriyle suçlanıyor, toplumun içine çıkamayacak hâle getiriliyor. Gerçek mahkeme sonuçlanıp beraat ettiklerinde ise o programı izleyen milyonların haberi dahi olmuyor. Lekelenmeme hakkının ihlali ilkesine atıf yapmak ise verilen tahribatın karşısında hafif kalıyor. Bu garabet değil mi? Mahkemelerin düzgün işlemediği, yargıyı görevini yapmaya zorladıkları ima ediliyor. Hukuk işlerse, yasalar etkin kullanılırsa kimse adaleti televizyon ekranlarından aramak zorunda kalmaz mesajı veriliyor. Bir TV programı soruşturma bürosu ya da ceza mahkemesi yerine geçiyor. Yasa uygulayıcıları, program sunucularını kahraman ilan eden bu çarpık düzenden hicap duymuyorlar mı?
Bu programlar başka ne yapıyor? Toplumun hayret eşiğini yükseltiyor. İnsanlarda "Bu da olabiliyormuş, normalmiş demek ki." diyerek kabullenme, içselleştirme eğilimi yaşatıyor. Sosyal normlar yok oluyor, toplumsal yozlaşma hızlanıyor. Bu programlar, hastalık belirtilerini beş on yıl içerisinde gördüğünüz, o vakte kadar vücudu saran mikrobun farkına bile varamadığınız virüs gibi, AIDS virüsü gibi âdeta. Ortaya çıktığı zaman ise iş işten çoktan geçmiş oluyor. Bu sosyal virüs, kötücül duyguları zehirli balla uyandırıyor. Girdiği bünyeyi yavaş yavaş tahrip ediyor. Bu programlar şiddeti artırıyor, normalleştiriyor. Şiddeti tüm detaylarıyla vererek, failleri karşımıza çıkarıp bahaneleri anlattırarak hatta sunucusu tarafından kadın cinayetlerine dair yapılan yorumlarla şiddete meşruiyet kazandırıyor.
Yüce Meclisimizin Dilekçe Komisyonunun yıllardır bu programlara yönelik şikâyetlerle dolu olduğunu ama o malum kanalın meşhur programına değerlerimize darbe vurma pahasına söz söyleme cesareti gösterilemediğini hepimiz biliyoruz.
Değerli milletvekilleri, bugün ısrarla kendini yerlilik ve millîlik kavramları üzerinden anlamlandıran, hatta neredeyse kutsayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Sayın Cumhurbaşkanımız her fırsatta aile kavramının öneminden bahsediyor, elhak doğru da söylüyor. Aile kurumumuzun varlığı, bizim bu topraklardaki varlığımızın kıyamete değin sürmesinin yegâne güvencesidir. Vatandaşlarımız da tam bu sebeple, her türlü ekonomik sıkıntıyı görmezden gelerek, sizin millî ve manevi değerlerimizi koruyacağınıza inanarak "Biz gerekirse aç kalırız." dercesine oylarını verdiler size.
Allah rızası için sizlere sormak istiyorum: Bu programlarda her gün televizyon ekranlarında sahnelen rezaletler sizlerin kanınızı dondurmuyor mu? Sizler ailenizle, evlatlarınızla birlikte oturup bu programları izleyebiliyor musunuz? Bu programların devam ettirilmesinde vebaliniz olduğunu düşünmüyor musunuz? Böyle mi sahip çıkacaksınız, koruyacaksınız aileyi; böyle mi olacak yerli ve millî iktidarın yerli ve millî medya politikası? Şimdi, çok merak ediyorum "Medya özel sektördür." mü diyeceksiniz? Diyecekseniz eğer o özel sektörün içinde çok özel yeri olan o malum kanala oluk oluk reklam parası akıtılıyor. Kamu bankalarının reklamlarından aslan payını alırken ki hâlleriyle pek de özel görünmüyorlar. Hadi diyelim çiftçiye verilmesi gereken krediyi tüpçüye verip aldırdığınız ve bir kuruş kredisini hâlâ geri ödemeyen medya kuruluşuna sözünüz geçmemişti vaktiyle, öyle olduğunu varsayalım; peki, Sayın -damat- Bakanının ağabeyinin başında olduğu medya kuruluşuna da mı sözünüz geçmiyor? Birçok kanal, ceza korkusundan bu program formatına geçememiş ama bu kanal, bu programları hız kesmeden çifter çifter devam ettiriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Silkin Ün, lütfen tamamlayalım.
SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - O kanalda "gündüz kuşağı" adı altında yayınlanan ifsat edici içerikler sizi rahatsız etmiyor mu? Yerli ve millî medya maskesi altında aile kurumumuzun ta içine kadar girmiş bu yapıya, biliyorum ve anlıyorum, kudretiniz yetmiyor. Bu vebalden beri olmayı Allah'tan dilemeye de mi cesaretiniz yok? Bunu ikrar etmeye de mi cesaretiniz yok?
Sayın milletvekilleri, Ziya Paşa'nın Terkîb-i Bend'inde sizlerin bu ahvalinizi, içinde bulunduğunuz durumu anlatan bir beyit bulunur: "Onlar ki verir lâf ile dünyâya nizâmât/Bin türlü teseyyüb bulunur hanelerinde."
Allah'tan sizleri bu yaman çelişkinizden en kısa zamanda kurtarmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)