Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Burkina Faso Hükümeti Arasında Havacılık Hizmetleri Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 27 |
Tarih: | 29.11.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yine bir uluslararası sözleşmeyi konuşuyoruz. Uluslararası sözleşmeleri konuşurken tabii, yine, dış politikada yaşanan, bu zamana kadar yaşatılan, bu iktidar tarafından yaşatılan zikzakların ve zikzakların ülkemize dış politikada verdiği zararların farklı boyutlarını olabildiği ölçüde, zamanım yettiği ölçüde değerlendirmeye çalışacağım.
Değerli milletvekilleri, Hazreti Peygamber "Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir; kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir." diye buyurmuş. Bu kaide sosyal hayatta nasıl geçerliyse aynı şekilde uluslararası ilişkiler için de öylece geçerlidir. Şimdilerde ülkemizin dış politikası çoğu zaman asgari tutarlılık noktalarında bile zafiyet göstermektedir. Bugün düşman olarak tanımlanan yarın kolayca dost olabilirken bugün dost olan ise yarın çok rahatlıkla düşman ilan edilebilmektedir.
Aynı zamanda, özellikle konum ve tavır belirlenirken sürekli "kırmızı çizgi" söyleminin kullanılması da ayrı bir sıkıntı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu "kırmızı çizgi" söylemi, çıtayı sürekli yüksekte tutmak ve o kırmızı çizgiye atıf yaparken bir süre sonra o çizgilerin pembeleşmesiyle beraber aslında bir güven krizi de meydana getirmektedir. Tavır değişikliği o veya bu gerekçeyle gündeme geldiğinde, bir tavır değişikliği içine girilmek arzu edildiğinde çok daha büyük laflar ilan edilerek, hatta "bu can bu bedende olduğu sürece" gibi önüne cümleler ilave edilerek maalesef bu cümlelerin bir anlamda içinin boşaltıldığı bir süreç yaşatılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yakın zamanda Birleşik Arap Emirlikleri'yle olan ilişkimizin hangi boyutlarda seyrettiğini takip ettik. Suudi Arabistan'la neler yaşadığımızı bugün çok daha net olarak biliyoruz. Mısır'la her şeyin hangi noktadan nereye evrildiğini gördük. Amerika Birleşik Devletleri'yle stratejik müttefik ilişkisinden tutunuz, farklı tartışmaların içine girdik. Trump'ın varlığı Amerika'da egemen iken bir süre sonra "Keşke Trump kazansa da ilişkilerimiz devam etse." diye bir gün kendi kendimize söylendiğimiz o süreçte Trump'ın İbrahim Anlaşmalarıyla İsrail'i nasıl güçlendirdiğini gördük. Trump'ın aynı zamanda Tel Aviv'den Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs'e taşıyarak 90'lı yıllardan beri hiçbir Amerikan Başkanının cesaret edemediği şekilde Kudüs'e diğer ülkelerin de büyükelçiliklerini, elçiliklerini taşımak üzere girişimlerde olduğunu gördük.
Son olarak -biraz önce bir konuşmacı da ifade etti- bizim Dışişleri Bakanımızın, NATO'da İsveç Dışişleri Bakanına yakın gelecekte, haftalar içerisinde İsveç'in NATO üyeliğinin onaylanacağına dair bir taahhütte bulunduğu haberi bugün ajanslara düştü. Değerli milletvekilleri, şu anda Komisyonda süreci tamamlanmamış, süreci bitmemiş ve Komisyon kararı henüz Genel Kurula inmemiş bir süreç var ve burada bütün milletvekillerinin henüz masaya yatırmadığı, İsveç'le ilgili nasıl bir karar vereceğinin belli olmadığı bir ortamda bir Dışişleri Bakanı nasıl oluyor da bir Dışişleri Bakanına "Biz, sizin NATO'ya girişinizi haftalar içerisinde sağlayacağız." gibi bir sözü verebiliyor? Ben bunu anlamakta zorlanıyorum.
İşte bizim uzun zamandan beri söylediğimiz şey şu: Türkiye'nin dış politikasında kurumsal akıl ortadan kalkıyor. Kurumsal aklın olmadığı yerde maalesef biz kendimizi geleceğe taşıyamıyoruz. Mesela, bugün Amerika'yla bir F-16 süreci yürütüyoruz. F-16 sürecini yürütürken Amerika'da iyi polisin Biden tarafından oynandığını, kötü polisin de Temsilciler Meclisi tarafından oynandığını net olarak biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız Biden'le bir araya geldiğinde Biden'ın "F-16'ları aslında bizim vermek noktasında herhangi bir olumsuz düşüncemiz yok." ifadelerine Temsilciler Meclisini adres göstererek "Ama Temsilciler Meclisi, Amerika'nın yürütme sistemi, Amerika'nın devlet sistemi, bu kararın Temsilciler Meclisinden çıkmasını zorunlu kılıyor." diyerek aslında kuvvetler ayrılığı prensibinin bir ülke yönetiminde ne kadar önemli olduğunu bize hissettirmeye çalışıyor. Ama gelin görün ki biz, burada, yasama görevi yürüten Parlamento olarak maalesef şu anda bir meselenin, kendi gündemimize gelmemiş bir meselenin, yürütme tarafından söz verildiğine dair haberleri duyarak böyle bir gündem içine çekiliyoruz. İşte, bizim eleştirdiğimiz nokta bu. İşte, kuvvetler ayrılığının olmadığı noktada, yasamanın, yürütmenin, yargının birbirini denetleyemediği noktada, birbirini dengeleyemediği noktada hangi hükûmet krizlerinin çıktığını, dış politikaya bunların nasıl yansıdığını net olarak görüyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, ekonomik bağımsızlığınız yoksa siyasi bağımsızlığınız yoktur. Ekonomik bağımsızlık olmazsa olmazdır. Önümüzdeki bir yıl içerisinde Türkiye'nin ödemesi gereken toplam borcu 211 milyar dolardır. Ne turizm gelirleri ne ihracat gelirleri Türkiye'nin borcunu çevirmeye yeterli olmadığı için biz, bugün, maalesef, Londra'da finans merkezlerinin kapısında yüzde 8'le, 9'la borç bulabilmek için oraları su yoluna çevirmiş durumdayız.
Saygıdeğer milletvekilleri, bir diğer konu da şu anda hâlihazırda "insani ateşkes" diye açıklanan bir sürecin Gazze'de yaşandığını görüyoruz. Ama bu gece itibarıyla bu süreç bitecek ve bu sürecin bitmesiyle beraber İsrail'in, Gazze'nin tamamını kontrol altına almak istediğine dair, kuzeyiyle güneyiyle her tarafı, Gazze'yi kendince -tırnak içinde- temizleme düşüncesiyle beraber hareket ettiğini görüyoruz. Genelkurmay Başkanının yaptığı açıklamalar, diğer İsrailli yetkililerin yaptığı açıklamalar bunu net olarak ortaya koyuyor.
Değerli milletvekilleri, hâl böyleyken şu anlarda "insani ara" şeklinde tarif edilen, Katar'da yürütülen bir süreç var. Katar'da yürütülen bu süreçte kimler var? Mesela, Katar Başbakanı, Katar Dışişleri Bakanı, İsrail Dış İstihbarat Servisi Başkanı, Amerika İstihbarat Servisi Başkanı, Mısır İstihbarat Servisi Başkanı var. "Kudüs'ün tapusu bizde." diyen Türkiye'nin orada herhangi bir yetkilisi yok, Türkiye ara bulucu olamıyor. Türkiye'de şu anda öyle de bir garip durum var ki maalesef, iktidarı desteklediğini düşünen kimi gazeteler 4 tane Taylandlının bırakılmasının Sayın Cumhurbaşkanının talimatıyla, emriyle olduğunu söyleyerek buradan bir başarı hikâyesi çıkarmaya çalışıyorlar. Bu kabul edilebilir değil, böyle bir dış politikanın bu ülkeye bir faydası olmaz arkadaşlar, aklımızı başımıza toplayalım. Bugün AK PARTİ iktidarda, yarın bir başkası olacak ama bu devlet varlığını sonuna kadar devam ettirecek. Biz, siyasi partiler olarak sadece milletin bize verdiği yetki döneminde o yetkiyi kullanma hakkına sahibiz. Devlet biz değiliz, devlet AK PARTİ değil, devlet Cumhuriyet Halk Partisi değil, devlet Saadet Partisi değil ama devlet, hepimizin oluşturduğu bir yapı. Biz, devletin kurumlarını olması gerektiği gibi koruyamazsak, kurumsal aklımızı geleceğe taşıyamazsak, kurumsal aklın bize sağladığı avantajları kullanamazsak işte "kırmızı çizgi" diye tarif edilen, sonra pembeleşen, sonra silinen, sonra ne olduğu belli olmayan bir döneme evrilen bir süreci maalesef yaşamak zorunda kalırız.
Saygıdeğer milletvekilleri, şunu da söyleyerek sözlerimi tamamlamak istiyorum. Bildiğimiz bir şey var, stratejide yaptığımız hatayı taktik planda çözemeyiz. Asıl önemli olan, stratejiyi doğru kurmaktır. Türkiye, hinterlandının karıştırılmasına verdiği doğrudan ve dolaylı desteklerle hayati bir stratejik hata yaptı. Taktikler ancak yeni oluşturulacak stratejiler için zaman kazandırabilir.
Saygıdeğer milletvekilleri, sürem doldu, şu son ifadeyi de söyleyerek sözlerimi tamamlıyorum. Biliyorsunuz, İsrail'in 2010 yılının 10 Mayısında OECD üyesi olmasına destek veren, veto etmeyen bu iktidardır. 10 Mayıstan yirmi gün sonra 31 Mayısta İsrail, Mavi Marmara'ya uluslararası sularda saldırarak 10 insanımızı şehit etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayınız.
MUSTAFA KAYA (Devamla) - Ve o süreçten bu zamana kadar gerek ticari faaliyetlerde gerek diğer bütün ilişkilerde Türkiye sadece sözlü anlamda sözü doğru söyledi ama uygulama sahasında buna 180 derece taban tabana zıt adımlarla iktidara geldiği ilk gün toplumdaki Filistin'le ilgili hassasiyetin bugün itibarıyla maalesef zarar görmesine sebep oldu. Bu durumu, bu süreci buradan karşıdaki iktidar yetkilisi arkadaşlarımıza söyleyerek, milletvekili arkadaşlarımıza söyleyerek... Lütfen, elinizi vicdanınıza koyunuz, burada muhalefet partililerin söylediklerini, her bir sözü doğrudan reddetme şeklinde bir hareketle bu olaya yaklaşmayınız ve söylenen doğruları lütfen alınız ve gereğini yapınız. Tarih bizi çok yakından takip ediyor.