GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN ?GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER? KISMININ 120'NCİ SIRASINDA YER ALAN ASGARİ ÜCRETİN ADALETSİZLİĞİNİN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN (10/224) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİ?NİN ÖN GÖRÜŞMELERİNİN, GENEL KURULUN 28 MART 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:84
Tarih:28.03.2013

HALİL AKSOY (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'nin en önemli sorunlarının başında gelen yurttaşların emek arzlarının karşılık bulması ve emeklerinin karşılığında insan onuruna yakışır bir hayat sürdürmeleri yönündeki umutlar Hükûmetin uyguladığı ekonomi politikaları nedeniyle her geçen gün daha da azalmaktadır. Türkiye'nin ekonomi politiğine yön veren Hükûmet politikaları, sadece sermayenin çıkarlarını baz alan bir noktada ilerlemektedir. Toplum, neoliberal politika uygulamaları altında daha da yoksullaşırken emekçilerin tarih boyunca elde ettiği kazanılmış hakları tek tek budanıyor, haktan ve hukuktan mahrum bırakılmak isteniyor.

Emeği her alanda sermayenin bir maliyet unsuru olarak gören, yatırım yapma kriterini ucuz emeğe indirgeyen ve emeği sadece bir meta olarak gören neoliberal dünya görüşünü içselleştirmiş bir AKP iktidarıyla karşı karşıyayız. Bugün geldiğimiz noktada iktidar, Türkiye'yi bir emek sömürü merkezine dönüştürmüştür. Bu bağlamda emek arzının fazlalığından kaynaklı olarak ücretlerin genel seviyesinde bilinçli olarak yıkıcı bir politika izlemektedir.

Değerli milletvekilleri, Asgari Ücret Yönetmeliği'nin "tanımlar" bölümünde asgari ücret "İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret" olarak tanımlanmaktadır. Açlık sınırının 1.100 TL'ye ulaştığı ülkemizde net 773 TL olan asgari ücret, bırakalım kültürel, sosyal harcamaları en temel gıda harcamalarını bile karşılayabilmekten oldukça uzaktır. Ekonomi büyüyor ise işçi ve emekçiler de büyümeden neden pay alamıyorlar, anlayamıyorum. Enflasyon iki haneli, ücret zamları yüzde 3'lerde ise bu nasıl bir durumdur, anlamak oldukça zordur. Elektriğe, doğal gaza, akaryakıta sürekli zamlar yapılırken, işçinin emeği ha bire küçülürken, ekmek fiyatı artışlarının gerisinde kalan bir asgari ücret artışı adil olabilir mi? Aileleriyle birlikte 20 milyonu aşan asgari ücretli işçiler 773 lira ile nasıl geçinir? Bunu bilen varsa lütfen çıkıp burada bize de anlatsın, bizi de ikna etsin.

Değerli milletvekilleri, ne yazık ki söz konusu iş ve işçi olunca konuşacak, tartışacak çok şey olur Türkiye'de. Bunlardan bir tanesi de kuşkusuz iş sağlığı ve güvenliği konusudur. Özellikle son yıllarda iş yeri denetimine yeterince pay ayrılmaması nedeniyle çok sayıda işçinin iş cinayetlerine kurban gittiği de bilinmektedir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yasal düzenlemeler yapılmasına karşın, bu alanda denetimlerin sağlıklı yapılmaması nedeniyle önümüzdeki dönemde yeni iş cinayetlerinin yaşanması kaçınılmaz görünmektedir. Fabrikalarda, atölyelerde, inşaatlarda, madenlerde, tarlalarda, kısaca her yerde işçi cinayetleri sürüyor. Son on yılda yaklaşık 12 bin işçinin öldüğü Türkiye'de, her yıl ortalama 1.081 işçi hayatını kaybediyor. Sermaye ve devlet, işçilerin sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarını hiçe saymaktadır.  Hükûmet tarafından ekonomik kalkınma ve büyümenin büyük başarısından söz edilmektedir ama tüm veriler göstermektedir ki ekonomi, işçilerin güvencesiz koşullarda, düşük ücretlerle, sendikasız, sigortasız çalışması üzerinden yükselmektedir. Güvencesizliğin en çıplak görüntüsü ise işçi ölümlerinin her yıl artarak devam etmesidir. İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin raporlarına göre, 2012'de en az 878 işçi yaşamını kaybetmiştir. Dolayısıyla, sigortasızların geçirdiği iş kazalarının birçoğu da kayıtlara yansımadığı için bu rakamlar daha da yüksek olarak ifade edilebilir. Meslek hastalıklarıyla ilgili bir çalışma ise mevcut değildir. Sosyal Güvenlik Kurumu, her yıl 400-500 civarı işçinin meslek hastalığına yakalandığını belirtirken, bazı yıllar meslek hastalığı kaynaklı hiç ölüm olmadığını da açıklıyor, nasıl bir işse. 1 milyon 820 bin iş yerinin ve 30 milyona yakın işçinin bulunduğu Türkiye'de 3 meslek hastalıkları hastanesi -bu sayı- Bakanlığın, Hükûmetin işçiyi meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı koruma amacını taşımadığını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, Kürt sorunu ve demokratikleşmeden sonra Türkiye'nin en önemli sorunu olarak karşımıza çıkan işsizlik sorunu her geçen gün daha da can yakıcı olmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre, Türkiye'de 1 milyon 500 bin özel iş yeri, 320 bin civarında da kamu iş yeri bulunmaktadır. Resmî verilere göre, Türkiye'de 25,5 milyon istihdam var ancak bunun sadece 18,5 milyonu sigortalı ve kayıtlı çalışmaktadır; 6,7 milyon kişi ise ev temizlik işlerinde, hasta, yaşlı bakımı hizmetlerinde, tarım, inşaat ve benzeri iş yerlerinde kayıt dışı olarak çalışmaktadır.

AKP Hükûmeti döneminde gerek özel sektörde gerekse kurallı çalışmanın kalesi sayılan kamuda taşeronluk ve atipik istihdam biçimleri hızla yaygınlaşmaktadır. Bu atipik istihdam türlerinden bir tanesi de geçici yani mevsimlik işçilerdir. Örnek olarak da Türkiye Şeker Fabrikalarında şu an 4.700 kişi geçici yani mevsimlik işçi statüsünde çalıştırılıyor. Seçim bölgem olan Ağrı Şeker Fabrikasında da 283 kişi geçici işçi statüsünde çalışmaktadır. Bu işçiler bir yılda sadece yüz yirmi gün yani dört ay çalışıyorlar. Bu yüz yirmi günü de parçalar hâlinde, değişik aylarda gerçekleşmektedir. En genci 40 yaşında olan ve otuz yıl çalışan işçiler var ancak sigorta gün sayıları hâlâ 2 bin - 3 bin gün civarındadır. Yani bunların emekli olabilmeleri için elli yıldan fazla çalışmaları gerekmektedir. Bu işçilerin başka işlerde çalışma şansları da yok ne yazık ki. İşçilerle birlikte aileleri de büyük mağduriyetler yaşıyorlar. Bu işçilerin de sorunlarının mutlak suretle çözülmesi gerekir. Bunların en yakın zamanda kadrolu yapılmaları gerekmektedir. Karayollarında ise bu rakam 10 bin civarındadır.

Değerli milletvekilleri, AKP'nin neoliberal iktisat anlayışı çerçevesinde sermaye sınıfının daha fazla kâr elde etmesini sağlamak amacıyla işçilerin reel ücret ve sosyal güvenliklerinden kısma politikaları on yıldır çeşitli düzenlemelerle beraber uygulanagelmektedir. AKP'nin restore ettiği devlet memurluğu statüsü toplumsal yaşamda 4 şekilde anlam bulmaktadır. 4/A, 4/B, 4/C ve devlet kurumlarında taşeron firmalar bünyesinde çalışan kamu çalışanları statü farkları ile her geçen gün sorunlarının derinleşmesiyle yüz yüze bulunmaktadırlar.

AKP'nin ortaya koyduğu özelleştirme süreçlerinden tutalım, kamu çalışanlarının reel ücret ve sosyal haklarının işveren lehinde aşındırılmasına kadar geniş bir yelpazede seyreden bir politikadır AKP politikası. Gerek özelleştirme mağduru olan 4/C'lilerin iktisadi açıdan yaşadıkları zorluklara gerekse de tüm emek gücünün hukuksal hak arama yollarının çıkarılan yasalarla önünün kesilmesine kadar da uzanmaktadır bu. Sayıları 50 bine ulaşan 4/C'li kamu emekçilerinden özellikle özelleştirme sürecine tabi tutulan kurumlardaki personellerden 4/C'ye geçenleri ciddi sorunlarla karşı karşıyadırlar. Özcesi, Türkiye'de çalışan işçilerin özellikle de asgari ücretle çalışanların ve çalışmayan işçilerin sorunları saymakla bitmez.

Tüm sorunların çözüm bulduğu, insanların onuruna yakışır bir yaşam sürdüğü bir Türkiye dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)