Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 29 |
Tarih: | 05.12.2023 |
HEDEP GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz (2/1812) esas numaralı Yasa Teklifi hakkında konuşmadan önce, Genel Kurulu saygıyla selamlarken önemli bir hususa da dikkat çekmek istiyorum. Türkiye'de demokrasi yoksunluğu, hukukun aşındırılması, özgürlüklerin kısıtlanması beraberinde ülkeyi içinde bulunduğumuz noktaya getirdi maalesef. Öyle ki AKP ve ortakları beğenmedikleri kurumlara saldırıp kayyum atayabiliyor, belediyelerde halkın iradesini gasbedebiliyor. Son olarak Türk Tabipleri Birliğinin Merkez Konseyi görevden alınıp kayyum atandı. Bunun adı "faşizm"dir, bu faşizmi şiddetle kınıyor ve Türk Tabipleri Birliği camiasıyla dayanışma içinde olduğumuzu belirtiyoruz.
Bugün, cezaevlerinin hıncahınç siyasilerle dolması, cezaevlerinde artan işkence, kötü muamele ve hak ihlalleri de bundan bağımsız gelişmiyor. Özellikle başta ağır hasta mahpusların durumu olmak üzere, hasta mahpuslara yönelik Hükûmetin yaklaşımı kabul edilemez çünkü bugün tespit edilebildiği kadarıyla 650'si ağır 1.520 hasta mahpus ciddi bir risk altındadır. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği verilerine göre 2022 yılı içerisinde aralarında hasta mahpusların bulunduğu en az 83, 2023 yılı içerisinde ise 22 hasta mahpus yaşamını yitirmiştir. Yaşanan bu ölümlerin bir kısmının sebebi cezaevinde yaşamını idame ettiremeyecek kadar hasta olmalarına rağmen Adli Tıp Kurumunun bunu görmezden gelip "Cezaevinde kalabilir." raporu vermesidir. İşte, tam da bu nedenle altını çizerek söylüyorum: Ağır hasta mahpusları cezaevinde tutmak cinayete teşebbüstür. Bakın, Van'da Makbule ana var, Makbule Özer; 81 yaşında, yüzde 60'ın üzerinde engeli var, birçok kronik hastalığa sahip ama ATK'nin marifetiyle cezaevine götürülmek isteniyor Makbule ana. Yaşlı ve hasta bir insanı hapsederek başınız göğe mi erecek, devleti mi kurtaracaksınız bu şekilde? Daha dün Cemal Tanhan hayatını kaybetti, o da 68 yaşındaydı, ağır hastaydı. Birçok kez yapılan başvurulara, uyarılarımıza rağmen infazı ertelenmedi Cemal Tanhan'ın; felç geçirip ölüm döşeğine geldiği anlaşıldığı zaman tahliye edildi ama kırk üç gün içerisinde maalesef hayatını kaybetti. Hukuk, yasalar, hamasetiniz bir tarafa, bu açıkça zulümdür, vicdansızlıktır, cinayettir.
Değerli milletvekilleri, AKP'nin önümüze koyduğu torba teklife baktığımızda, en çok dikkatimizi çeken nokta Cumhurbaşkanına Anayasa'nın tanıdığı yetkilerin çok üzerinde yetkinin verilmesidir çünkü birçok vergi kaleminde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a oranları artırma ve azaltma yetkisi veriliyor. Dolayısıyla torba yasanın bir özelliği de yetki devrinin birçok maddeye yerleştirilmiş olmasıdır. Bu torba yasa yetki devrinin giderek hızlandırıldığını ve yasama faaliyetlerine içkin bir hâle getirildiğini göstermektedir. Bu sebeple söz konusu torba yasa bir yönüyle Cumhurbaşkanı yetkilerinin artırılması hakkında bir yasa teklifi görüntüsü taşımaktadır. Komisyonda buna yönelik itirazlarımızı dile getirdik, 2024 yılı merkezî yönetim bütçesini görüşürken de aynı şeyleri yaşadık maalesef. Öyle ki sarayın yaptığı teklifin bir virgülünü bile değiştirmeye bu Meclisin gücünün yetmediğini fark ettik. Bu durumun tüm toplumsal kesimlerin karar alma süreçlerine katılımını engellediği açık bir şekilde ortadadır.
Elbette cumhuriyetin kuruluşundan bugüne yurttaşların yönetime doğrudan katılımı daima sınırlı kalmıştır, özellikle Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte halkın karar alma süreçlerindeki sınırlı varlığı da âdeta sonlandırılmıştır. Gelinen noktada da tek adam rejiminde alınan kararların siyasi ve ekonomik alanda büyük yıkımlara sebep olduğunu maalesef yaşayarak görmekteyiz. Bir tarafta saraylılar sefa sürerken milyonlar yoksulluğa mahkûm edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte, parlamenter sistemin üzerine inşa edildiği kuvvetler ayrılığı ilkesi büyük oranda işlevsizleştirilmiş, denetim mekanizması görevi gören kuvvetler ayrılığı ilkesi pratikte ortadan kaldırılmış, tüm yetkiler tek bir adamda toplanmıştır. Özerk ve birbirini denetleyen kurumlar olan yasama, yürütme ve yargının kuvvetler ayrılığı ilkesi önemli oranda ortadan kaldırılmış, Parlamento neredeyse devre dışı bırakılmıştır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Meclis, yetki ve görevlerini hızlıca kaybederek kısa sürede işlevsizleştirilmiştir. Böylece, halk iradesini temsil eden Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama faaliyeti yürüten bir merci olmaktan maalesef çıkmıştır. Meclis, sadece partili Cumhurbaşkanının talimatlarını yerine getiren bir onay makamına dönüşmüştür. Saray tarafından yapılan torba yasalar Mecliste sadece şekil şartıyla görüşülmektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin uygulanmaya başlanmasıyla birlikte, Türkiye, ekonomik buhranın daha da derinleştiği bir ülke olmuştur. Yasalar, toplumsal ihtiyaçlar gözetilerek rasyonel bir zeminde değil, iktidarın çıkarının devamlılığı veya belirli bir grubun faydası gözetilerek çıkarılmıştır. Tek adam rejiminin bu yeni iktisadi politikası sonucu sınıflar ve bölgeler arası ekonomik ve sosyal adalet uçurumu gittikçe derinleşmektedir.
Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle birlikte kurumların birbirlerinin yetkilerini açıktan gasbettiği Türkiye tablosu açığa çıkmıştır. Bu tabloda bir taraftan birbirlerinin yetki ve görev alanlarını ihlal eden kurumlar, diğer tarafta ise devletin bütün imkânlarından faydalanan zengin yandaş grubu ile kronik ve derinleşmiş yoksulluğun içinde yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan milyonlarca yurttaş bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; torba yasa teklifi jet hızıyla hem de 2024 genel bütçesi Genel Kurula henüz gelmeden önce, araya sıkıştırılarak Plan ve Bütçe Komisyonunda bir oldubittiye getirildi. Bu, kabul edilebilir bir durum değildir; yasama süreci hıza kurban edilemez. Toplumun pek çok kesimini bir biçimde ilgilendiren yasal düzenlemeler "Zaten teknik mevzular." denilip geçiştirilemez, yasama süreciyle ilgili taraflar ve toplumsal kesimler de dâhil edilerek gerçekleştirilmelidir. Toplumun dışarıda bırakılması suretiyle sarayda hazırlanan ve tıpkı bir hazır giyim, konfeksiyon ürünü gibi Meclise düzenleme getirilmesi yasama kalitesizliğini de maalesef beraberinde getirmektedir. 86 maddeden oluşan bir yasa teklifi, kapsamlı bir yasa teklifidir, dolayısıyla bu kapsama ve ciddiyete uygun bir biçimde görüşülmeliydi ama AKP ve MHP iktidarının neden bu kadar acelesi var, neden bu kadar acele ediliyor açıkçası merak ediyoruz. Kaldı ki ülkenin acil çözüm bekleyen sorunları orta yerde durmaktadır. Bu torba yasa ülkenin hiçbir acil sorununa çözüm getirmeyecek cinsten bir yasa. Ülkenin öncelikli çözüm bekleyen sorunları bunlar değil. Ülkede resmî enflasyon yüzde 62'ye, bağımsız kuruluşların yaptığı araştırmalara göre yüzde 126'ya dayanmış, emekliler 7.500 lira gibi sefalet ücretine mahkûm edilmiş, asgari ücret açlık sınırının altında kalmış, özellikle büyük kentlerde kiralar fahiş seviyelere ulaşmıştır. Bu süreçte, engelliler kamuda istihdam edilmiyorken, öğrenciler barınma sorunu yaşıyorken, on binlerce öğretmen atama bekliyorken bu sorunlar yokmuş gibi böyle bir torba yasa teklifi getirmek AKP ve MHP iktidarının yasama önceliğini net bir şekilde ortaya koymaktadır, iktidarın ekonomide denklemi nerede kurduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. AKP ve MHP iktidarının yasama önceliği, emeğiyle geçinen on milyonlarca yurttaş ve onların geçim sıkıntısı olmadığını da gayet iyi bir şekilde teyit ediyor çünkü AKP ve MHP iktidarı sermayenin iktidarıdır.
Bu torba yasa teklifinin genel gerekçesinde ülkeye döviz girdisi sağlanmasından ve TL'nin güçlendirilmesinden söz edilmektedir. Daha düne kadar AKP iktidarı "yüksek döviz kuru, düşük TL" formülüyle, adına "Türkiye ekonomisi modeli" dedikleri safsatayla ülkeye döviz yağacağını iddia ediyordu, şimdi ise hem ülkeye döviz girdisi sağlanmasından hem de TL'nin güçlendirilmesinden söz ediyor. Ülke ekonomisi yapboz değil, deneme tahtası hiç değil. AKP-MHP iktidarının aldığı ekopolitik kararlar toplumun her bireyinin yaşamını doğrudan etkilemektedir. Bedelini toplum öderken, fatura Türkiye halklarına kesilirken "Dün canım öyle istedi 'yüksek döviz kuru, düşük TL' formülü uyguladım; bugün canım öyle istedi, rasyonel politikalara dönüyorum, TL'yi güçlendireceğim." diyemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Milletvekili.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Bu sebeple, Türkiye ekonomi modelinin artık bir safsata olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz ancak kulak asmadınız, şimdi de hiçbir şey olmamış gibi Türkiye ekonomi modelinden vazgeçiyorsunuz. Bunun hesabını vermek zorunda olan halklar değil, AKP iktidarının ta kendisidir. Ülkeyi yirmi bir yıldır yöneten AKP iktidarı ekonomideki denklemi yanlış kurduğunu kabullenmeli artık çünkü sermayenin her istediğini yapınca ekonominin düzeleceğini zannetmesinin rasyonel hiçbir tarafı yoktur. Dolayısıyla, siyasi iktidar, sermayenin çıkarının tüm toplumun çıkarı olduğu manipülasyonunu terk etmelidir; sermayenin çıkarı tüm toplumun çıkarı demek değildir. Öte yandan, tekrar altını çizmek gerekirse, mevcut ekonomi politik bağlamda ne kadar demokrasi varsa, o kadar ekonomi vardır gerçeği kavranmalı; demokrasinin rafa kaldırıldığı, hukukun iptal edildiği, en temel insan haklarının ortadan kaldırıldığı, Kürt sorununun çözülmediği, tecridin devam ettirildiği bir sistemde ekonominin düzeleceğini düşünmek irrasyonel bir durumdur diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HEDEP sıralarından alkışlar)