Konu: | Saadet Partisi Grubunun isteklerini ve eleştirilerini haklı bulduklarına, Cumhurbaşkanının ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının asgari ücretin yılda bir defa belirleneceğine dair açıklamalarına ve İYİ Parti olarak asgari ücretin belirlenmesi hususunda yaptıkları çalışmaya, PISA sonuçlarında Türkiye'nin yerine ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yabancılara yapılan taşınmaz mal satışına ilişkin açıklaması |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 30 |
Tarih: | 06.12.2023 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gündemime geçmeden önce, dün de söyledim, bugün de tekrar söylüyorum: Saadet Partisinin talebi ve eleştirileri haklıdır, biz de kendilerini bu anlamda destekliyoruz.
Şimdi, Türkiye ve özellikle çalışanlar tabii, Asgari Ücret Tespit Komisyonundan çıkacak kararı bekliyor. Fakat tabii biraz da kaygılanmaya başladık çünkü başlangıçta Çalışma Bakanının, daha sonra Cumhurbaşkanının bir açıklaması oldu yani asgari ücretin yılda bir defa yapılacağına ilişkin bir açıklama. Üstelik böyle, hani insanlarla dalga geçer gibi bunun enflasyona karşı çalışanları korumak amacıyla olduğu söylendi; bu, akla, bilme, her şeye aykırı bir şey.
Değerli arkadaşlar, enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde bu tür maaş, ücret ayarlamalarının daha sık yapılması söz konusudur yani çünkü hızlı enflasyon var, refah kaybı oluşmasın diye. Biz "2 yetmez, bu 4 olmalı." derken -Sayın Cumhurbaşkanının- bunun bir defa olacak olmasını anlamak mümkün değildir, hele hele gerekçesinin enflasyon... Sanki enflasyon yüzde 3'lere, 5'lere düşmüş de "Bir defa ayarlama yapalım." diyor, böyle bir şey olamaz; bunu bir defa kabul etmemiz mümkün değil.
Şimdi, zaten bu... Bakın, 2 defada bile nasıl bir fark oluştuğunu şimdi size rakamlarla ifade edeceğim: 2023 yılı içerisinde arkadaşlar, biliyorsunuz, asgari ücret Ocakta 8.500 liraydı, Temmuzda 11.500 lira yapıldı. Ocakta 8.500 liranın işte, biliyorsunuz, iki ay öncesinde falan bu tespit ediliyor, tespit edildiğinde bile bakın, Ocak ayında bile asgari ücret -geçen yıl için söylüyorum- 8.507 lira olan asgari ücret 8.864 lira olan açlık sınırının altında kaldı. Ya, böyle bir vicdansızlık olabilir mi? Daha ilk ayında, artışın verildiği ilk ayda açlık sınırının altında bir asgari ücret; ondan sonra tabii asgari ücret ve açlık sınırının da farkı açıldı, açıldı, en son geldiğimiz noktada, haziranda bu fark 1.866 liraya ulaştı. Güya temmuzda zam yaptık, temmuzda zamdan sonra bile açlık sınırının 256 lira altında oldu asgari ücret ve yılın sonunda da 3.072 lira altına gelecek değerli arkadaşlar. Açlık sınırının 3.072 lira altında bir asgari ücretle insanlar çalışıyor.
Şimdi, dolayısıyla bu konu önemli bir konu, Asgari Ücret Tespit Komisyonuna buradan hem milletimizin talebi karşılığında bir öneri hem de Asgari Ücret Tespit Komisyonunu da yönlendirmesi açısından biz de bu konuyla ilgili son derece teknik bir çalışma yaptık. Çalışmanın bütününü değil de detaylarını burada açıklayacağım. Arzu edenlere de Bakanlığın arzusu olursa bütün teknik detayları kendilerine verebiliriz. Şu anda yıl sonunda açlık sınırı yaklaşık 14.475 lira olacak. Bir defa, birinci şartımız, ilk husus şu: Burada "yılda 2 defa" meselesi asgari olmalıdır, "1 defa"ya indirmeyi bir defa kesinlikle düşünmemeleri gerekir. İkincisi, baz alınacak yer 11.400 lira olan asgari ücret asla olmamalıdır. Bir defa, açlık sınırının altında bir asgari ücret kabul edilemeyeceğine göre, ilk hesaplara baz alacağımız şey ocak ayı için öngörülen açlık sınırı rakamı olmalıdır, bu ikinci husus. Üçüncü önemsediğimiz husus, tamam, manşet enflasyonu mu, gıda enflasyonu mu? Gıda enflasyonu, manşet enflasyonu fark ettiği için ve çalışanların da yani asgari ücretlilerin de gelirlerinin önemli kısmı gıdaya gittiği için burada esas alınacak enflasyon rakamı da gıda enflasyonu olmalıdır.
Son husus olarak da büyüme kadar da bir refah payı verilmesi lazım. Yani madem ekonomi büyüyor, herkes büyüyorsa niye çalışanların payında bir miktar artış yapmıyoruz? Şimdi, bütün bunları... Ve son olarak belki şunu da söylemek lazım: İlk yarıda -şimdi burada bir iki tane rakam söyleyeceğim ben ocak ve temmuz için- enflasyon, öngörülen enflasyonun üzerinde gerçekleşirse bu söyleyeceğimiz rakamın üzerine temmuzda ilave bir farkın da verilmesi gerekir. Bu çerçevede baktığımızda bizim hem işvereni hem de işçiyi koruyacak şekilde uygun olan asgari ücret rakamının ocak ayı için 17 bin lira olduğunu... Yani siyaseten çok daha yüksek şeyler söylenebilir ama hakikaten bu 17 bin liralık rakamın altı ay boyunca çalışanları en azından açlık sınırının üzerinde tutabilecek bir rakam olduğunu hesap ediyoruz çünkü ay ay açlık sınırı tahminlerimiz var. Dolayısıyla ocak ayı için 17 bin TL, temmuz ayı için de 20.500 TL'lik bir asgari ücretin artık asgari olarak hakikaten olması gereken bir ücret olduğunu İYİ Parti olarak buradan tekrar biz de ifade etmek istiyoruz. Bugün Sayın Genel Başkanımız grup toplantısında söyledi, ben de buradan Grup Başkan Vekili olarak tekrar etmek istiyorum. Dediğim gibi, eğer altı aylık dönemde enflasyon öngörülenin üzerinde giderse o zaman 20.500 liranın üzerine tabii diğer bir farkın da verilmesi lazım.
Şimdi, diğer bir konu, arkadaşlarımız da kısmen ifade ettiler, bu PISA sonuçları meselesi. Zaten genelinde baktığımız zaman yani OECD'nin yaptığı bu PISA çalışmalarında durum ortada, Türkiye maalesef çok felaket yani OECD ülkeleri olarak baktığımızda ortalamanın çok çok altında; işte, mesela matematik alanında Türkiye 37 OECD ülkesi içerisinde 32'nci sırada arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Bakın, yirmi bir yıllık bir iktidarı konuşuyoruz -hani bir yıllık, iki yıllık olursun, ne yapsın adam işte, iki üç yılda eğitimle ilgili şeyler değişmez- yirmi bir yıllık bir iktidar Türkiye'nin kaderini değiştiremedi. Ya, ben anlamıyorum, Millî Eğitim Bakanının "Orada 1-2 puanlık hafif artışlar var." deyip bununla övünmesini de anlamak mümkün değil. Türkiye'ye bunun layık görülmesi zaten en fazla eleştirmemiz gereken bir husus fakat şunu söyleyeyim: Okuma becerisinde 10 puan düşmüş, puanları da düşüyor fakat daha da kritik şey var, detaylara pek bakılmıyor. 2 tane detay vereceğim, vaktim çok sınırlı olduğu için fazla detaya giremeyeceğim. Şimdi, yüksek performanslı ve düşük performanslı çocuklarımız var. Bunlara baktığımızda hem yüksek performanslıların OECD ortalamasının pay olarak altında olduğunu yani yüksek performanslı çocukların toplamdaki payı OECD ortalamasının altında -hâlbuki bunun üstünde olması iyi bir şey- tam tersine performansı düşük olan çocukların da toplamdaki payı OECD ortalamasının üstünde yani tam bir felaket, onu söylemeye çalışıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Başkanım.
Şimdi, bu puanlara, sıralamalara filan çok fazla girmeyeceğim.
Dikkat çekmemiz gereken diğer bir detay da şu: Avantajlı ve dezavantajlı çocukların durumuna bakılıyor bu detaylarda. Avantajlı, dezavantajlının tanımı şu diyor: "Ekonomik, sosyal ve kültürel statüleri..." Yani ekonomik, sosyal ve kültürel statüleri itibarıyla avantajlı olan çocukların durumunda stabil gidiyor, iyileşme falan yok ama dezavantajlı durumda olan çocukların durumunda kötüleşme var arkadaşlar yani fırsat eşitliği anlamında zaten kötü olan durum giderek de kötüleşiyor. Millî Eğitim Bakanı bunlara baksın, bu detaylara baksın, bu detaylardan sonra eğer hâlâ "İşler iyi gidiyor." diyebiliyorsa, o zaman ona ayrıca başka bir şey, "case" olarak bakmak lazım, o zaman belki tıbbi bir olay vardır diye orada düşünürüz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Tamamlayacağım.
Şimdi, son konu da Sayın Başkan, bu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki taşınmaz mal satışları, yabancılara taşınmaz mal satışı meselesi. Özellikle burada son dönemde İngilizlerin ve İranlıların da çok fazla taşınmaz aldığını görüyoruz. Ülkelere farklılaşmış gibi gözüküyor fakat o farklılaşmaya kimse aldanmasın. Bunlar, aslında, tek bir merkezden yapılan alımlar. Yani farklı ülke vatandaşlıkları altında, Ukrayna adında alanın da Rusya vatandaşı olarak görünenlerin de esasında tek bir anlayış ve tek bir merkezden yönetilen insanlar olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla, KKTC'de inşa edilen yerlerin birçok alanı da İsrail firmaları tarafından finanse ediliyor, bu da önemli bir husus. Tabii, biliyorsunuz, KKTC toprakları, İsrail'in inandığı vadedilmiş topraklar içerisinde. Dolayısıyla, özellikle oraya yönelik bir şey var değerli arkadaşlar, farklı ülke vatandaşlıkları altında oraya bir akım var, oradan bir toprak alma meselesi var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, kusura bakmayın, konu çok önemli.
1948 yılında, Filistin topraklarında, Filistinlilerden toprak satın alarak İsraillilerin buraları işgal etmeye başladığı gerçeğini Türkiye'nin unutmaması lazım. Bu, endişe verici bir husustur.
Şimdi, arkadaş, kimisi diyor ki: "Efendim, İçişleri Bakanlığının ön iznine tabi." Efendim, Bakanlığın ön iznine tabi olsa da satışların tapu kayıtlarında bir değişikliğe gidilmeden sözleşmeyle gerçekleştirilmesi imkânı olduğu için yabancıların takibi de zorlaşıyor. Yani bir sözleşme yapılıyor, o sözleşme de hukuken geçerli dolayısıyla bu da yabancıların takibini bu anlamda zorlaştırıyor. Adanın yüz ölçümünün küçük olması, jeostratejik önemi açısından baktığımızda, bu mesele son derece önemli bir meseledir. Tabii, KKTC bunu önemsiyor ama bizim de Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bu işi önemsememiz lazım. Dolayısıyla, bunu bir kırmızı çizgi olarak, bir millî mesele olarak görmek ihtiyacı ortadadır. Bir farkındalık oluşması açısından tekrar ben bunu Genel Kurulun takdirlerine arz etmek istedim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.