| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin İlk Görüşmesi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 32 |
| Tarih: | 11.12.2023 |
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; "..."* (HEDEP sıralarından alkışlar)
Merhaba değerli arkadaşlar. (AK PARTİ ve MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri... Bir dakika arkadaşlar, ne söyleyeceğimi ben bilirim. Sizden mi öğreneceğim ya. Bir dakika durun, bir Meclis Başkanına saygı gösterin.
Anayasa'mızın 3'üncü maddesine göre devletin resmî dili Türkçedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkçeden başka dil kullanılmaz. Sayın hatip bu konuşmasını yapar yapmaz, bu cümlesini söyledikten sonra konuştuklarını arkadaşların ve Meclisin anlaması için Türkçeye çevirecektir.
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (Devamla) - Bu coğrafyanın gerçekliğine yakışan Meclis benim temsil ettiğim Kürt halkının, benim temsil ettiğim Alevi halkının ana dili olan Zazacanın burada yaşayabilmesinin güvence altına alınmasıdır ve ben burada bir merhaba dedim, bu coğrafyada yaşayan bütün halklara saygı ve selamlarımı gönderdiğimi ifade ettim, dolayısıyla bu Meclisin, bu coğrafyanın gerçekliği olan bütün dillere açık olması gerekiyor; buna dair yıllardır mücadele yürüttük, bundan sonra da mücadelemiz devam edecektir. (HEDEP sıralarından alkışlar)
Başta saygıdeğer halklarımız olmak üzere, bizleri ekranları başında takip eden ve cezaevinde olan tüm arkadaşlarımı en içten duygularımla selamlıyorum. Ayrıca bugün bize bıraktıkları mirasla yaşamı yeniden inşa ettiğimiz ve bugün aramızda olmayan tüm mücadele arkadaşlarımızı saygıyla anıyorum.
2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi görüşmelerinin açılışında partimiz Demokratik Bölgeler Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan önce, bugün hiç kimsenin gündemleştirmediği bir olaydan bahsetmek istiyorum. Ahmet Gün, Şırnak Uludere Şenoba beldesinde -bizim siyasi geleneğimizin bütün partilerinde görev almış, emek vermiş bir çalışan arkadaşımız- bugün oğlu Abdurrahim Gün'le birlikte araçları silahla tarandı. Sevgili Ahmet Gün hayatını kaybetti, oğlu Abdurrahim Gün ise ağır yaralı. Biz, arkadaşlarımızın, katledilen Ahmet Gün'ün yaşamış olduğu bu olayın iktidarın kutuplaştırıcı, inkârcı hatta Kürt halkının bireylerinin tek tek yaşamlarını tehdit eden siyasetinden bağımsız olmadığını ifade etmek isteriz. Aynı şekilde, güvenlikçi politikalar sebebiyle ve bu politikalardan beslenen çeteci anlayışın bir sonucu olarak Ahmet Gün arkadaşımız katledilmiştir. Ahmet Gün arkadaşımıza Allah'tan rahmet, Gün ailesine başsağlığı ve tüm Şırnak halkına başsağlığı dileklerimizi partimiz adına ifade etmek isterim. Oğlu Abdurrahim Gün için de acil şifalar diliyorum.
Değerli Genel Kurul üyeleri, küresel siyasalda çok önemli gelişmelerin yaşandığını biliyoruz. Öyle ki geçen yıl kabul edilen konsept ya da trilyon dolarlık girişimler bu yıl yerini bambaşka olay ve olgulara bırakmış durumdadır. Özellikle Hindistan'da gerçekleşen son G20 Zirvesi ve burada genelde Çin, özeldeyse denklem dışında bırakılan Türkiye ve Türkiye gibi ülkeleri tamamen kuşatacak yeni bir enerji koridoru projesi siyasetin çehresini kökten değiştirmeye adaydır. Bildiğimiz İpek Yolu'nu bitiren bu hamle bazı siyasal ve toplumsal anlayışlarımızı paranteze alacak, bazılarını da dışarıda bırakacaktır. Özetle, küresel siyasette küresel tekeller arasında yeni ilişki ve çelişkiler kamplaşma yoluyla devam edecektir. Son bir yılda sadece Orta Doğu'da gerçekleşen ittifak ve görüşme trafiğinin, diğer bir deyişle benzemezlerin yan yana gelişlerini okuduğumuzda yanı başımızda devam eden darbelerin de savaşların da nasıl bir denklem içinde ele alındığını az çok görüyoruz. Kitlesel denetim ve baskı sistemleri, askerleşmiş birikim rejimi ve 21'inci yüzyıla özgü faşizm sadece tarihin değil savaşların da sürekli geri döndüğünü hatırlatıyor. Açık şekilde "tek yeryüzü, tek aile, tek gelecek" temasıyla yürütülen küresel polis devleti çabalarının ilk hedeflerinin kadınlar olması da tesadüf değildir. Merkezine erkek egemenliğini ve beyazlığı alan, kadın düşmanlığı üzerinden yükselen aşırı sağ siyaset demokrasi ve çözümden de kaçışın adıdır. Hikâyesi arama ve kaybetme arasında sallanan, hâlâ iktidar eksen kaymalarından ibaret olan Türkiye, inkâr retoriğiyle girdiği 2'nci yüzyılın şafağında küresel arenada yaşananlardan azade değildir.
Kadın düşmanlığı, sığ, popülist siyaset, kayyum rejimi, Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere halklara dönük tahammülsüzlük rejimin ana kodlarıdır. Avrasyacı, Ergenekoncu, Kızılelmacı, NATO'cu, milliyetçi ve ulusalcı yapılar arasında güç savaşlarıyla ayakta durmaya çalışan, dış siyasi politikada "haysiyetli duruş" adı altında her türlü akıl dışılığı normalleştiren; Kobani kumpas davasında görüldüğü üzere, komploları devlet felsefesi hâline getiren bu iktidar aklı, rasyonalitesini kaybetmiştir.
Durmadan ekonomik mucizeden, siyasal istikrardan bahsedip çalarak karınlarını doyuranlar; yetmiyor, açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyorlar. "Kederli ruhların propagandasını yapmak için bir despota ihtiyaçları olduğu gibi, despotun da amacına ulaşmak için ruhların kederlenmesine ihtiyacı vardır." tespitinde olduğu üzere, kederlenmiş ruhlar ülkesi inşa ediliyor. Ya kurban ya da gardiyan olmanın dayatıldığı, endişe ve tedirginlik üzerinden devlete bağımlılığın yaratıldığı, hepsinin ötesinde, her şeyi güvenlikle çözmeye çalışan bir rejim var karşımızda.
Değerli arkadaşlar, bakın, son yüz yıldır tüm hükûmetlerin kaza yaptığı, kimsenin dönüp sorunun ne olduğuna bakmadığı, çözümün ne olduğuna bakmadığı bir viraj var; bu virajın adı "Kürt sorunu." Bu virajda, Kürtlerin ne istediğini anlamak için Kürtlerden nelerin alındığını bilmeniz gerekir; varlığının tartışmaya açılması, politika yapmasından korku duyulması, ekonomik adaletten yoksun bırakılması, yerel demokrasisinin kayyumlar eliyle gasbedilmesi, eğitim hakkı ve bugün tahammülsüzlüğün yaşandığı ana dilinden koparılması, hukukun dışında bırakılması, mücadele araçlarının terörize edilmesi ve en önemlisi de gömülme hakkının elinden alınmasıyla karşı karşıya olduğumuz bir süreci yaşıyoruz. (HEDEP sıralarından alkışlar) Tüm bunlarla yüzleşmek yerine Kürt'ü hâlâ küçük harflere indirgeyenler, az önceki konuşmalarda açığa çıkan Alevilerin taleplerini su ve elektrik faturasına indirgeyenler çözümü de ancak tecrit gibi insanlık suçlarında görüyor. Tecrit, devletçi akıl ve uygarlığın ince bir uygulamasıdır. Tecrit altında tutulan Sayın Öcalan, Aralık 2010 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanlığına yazdığı bir dilekçede "Eğer anlattıklarımı inceleme fırsatı bulursanız peşinde koştuğum dava temelinde neyi savunduğumu, şahsımda hedeflenen Kürtlerin kim olduklarını, tarih boyunca nasıl bir toplumsal yaşam içinde günümüze kadar geldiklerini, modernite çağında nasıl kültürel bir soykırımla karşı karşıya bulunduklarını rahatlıkla görebileceksiniz." der. Burada ifade edildiği üzere tecrit, bir halkı ve davayı da anlama aracına bürünebilir. İşte, bugün mutlak şekilde süren tecridin ağırlığı buradan gelir. Bahsettiğimiz şey sadece bir aile, bir avukat görüşü değil elbette ki; hukukun kara deliğidir, tüm hukuksuzlukların toplamıdır, bir halka reva görülenlerin temsilidir. Açıkça ifade edelim, nasıl ki 12 Eylül faşizminin gerçek yüzü Diyarbakır zindanında açığa çıkmışsa bugünkü siyasal İslamcı, milliyetçi, cinsiyetçi iktidar blokunun gerçek yüzü de İmralı'daki politikalarla açığa çıkmıştır. Yine aynı açıklıkla sözü bağlayalım; İmralı Cezaevi kapatılmalı ve bu insanlık dışı işkence sistemi son bulmalıdır. (HEDEP sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer arkadaşlar, ekonomide bir kuraldır; çözümsüz kalan her şeyin maliyeti de artarak büyür. Sosyolojik ve toplumsal bir sorunu matematiğe indirgeyemezsiniz. Daha önce savaşın her anını canlı yayınlayan iktidar artık savaşı toplumdan saklıyor fakat unutmamak gerekir, hakkında konuşulmayan her şey kendini gösterme kudretine sahiptir.
2023 yılı için öngörülen savunma ve güvenlik bütçesi 468,7 milyar TL iken 2024 için şimdiden öngörülen bütçe ise 1 trilyon 133,5 milyar TL. Bir yandan işsizlikten, atanamamaktan intihar edenler, rekor düzeydeki enflasyon, ülkeden her gün göçenler "Barınamıyoruz." diye isyan edenler; diğer taraftan devasa bir yıkım bütçesi ve emeklinin geçinemediği üç kuruşuna göz dikenler... Bir yandan kürdistandaki yoksulluk, asimilasyon siyaseti, eşitsizlik; diğer yandan bu yoksulluğu derinleştiren ve her şeyi güvenliğe sıkıştıran bir insan dışılaştırma çabası... Devletin kendi içindeki krizi şudur: "Devlet aklı" dediğimiz şey devletin yasalarının ve davranışlarının toplamı ise ve bu akıl bir partinin suretine ve bir şahsa indirgenmeyecek ise herhangi bir yönetime nasıl tahvil edilecek, nasıl görünür olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (Devamla) - Bugünkü görünen şeklin olmadığı ve olamayacağı açıktır. Hâliyle, gelinen aşamada devlet aklı bir tercihe gitmek zorundadır; ya onurlu bir demokrasi ve barış ya da trajik bir çöküş... Biz, gerçek yolun demokrasi ve barış yolu olduğunu kırk yıldır kesintisiz olarak ifade ettik, bunun ağır bedellerini ödüyoruz ve artık yeter diyoruz.
Sözlerimi bitirirken bugün Sincan Cezaevi kampüsünde duruşmasına tanıklık ettiğimiz sevgili Sebahat Tuncel'den ve duruşmasından bahsetmek isterim. Bu iktidarın "Kobani davası" dediği ve bizim "kumpas" dediğimiz, yine, bu iktidarın dayattığı hukukun "tutuklu ve hükümlü" dediği ama bizim "rehine" dediğimiz arkadaşlarımız... Özellikle Sebahat Tuncel'in bugünkü duruşmasına katıldığım için kendisinden bahsediyorum. Burada bütçe görüşmeleri yapılırken sevgili Sebahat Tuncel ki Meclis çok iyi tanıyor Sebahat Tuncel'i... (HEDEP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Evet, teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri...
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sayın Başkan, bir dakika daha uzatabilirsiniz, Genel Başkan...
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Bir dakika daha sözlerini tamamlaması için...
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (Devamla) - Sevgili Sebahat Tuncel, inkâr edilen Kürt halkının tarihini ve mücadelesini sizin atadığınız mahkeme salonunda anlattı. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilerek katilleriyle baş başa bıraktığınız kadınların mücadelesini böyle savunmayı bu mahkeme salonunda anlattı.
SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan, duyamıyoruz.
ÇİĞDEM KILIÇGÜN UÇAR (Devamla) - Yok etmeye çalıştığınız adaleti ve demokratik siyasetin mücadelesini tek tek o mahkemenizde anlattı. Ve size şu mesajı verdi: "Diz çökmedik." Biz de buradan cezaevinde olan bütün arkadaşlarımıza ifade edelim: Sizin mücadeleniz bizim yolumuzdur, demokratik siyaset bu coğrafyada tamamen hayat buluncaya kadar mücadelemiz devam edecek.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (HEDEP milletvekillerinden zılgıt çekmeler, ayakta alkışlar)