GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 2'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:34
Tarih:13.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nde yer alan Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Nükleer Düzenleme Kurumu, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü ve Türkiye Enerji, Nükleer ve Araştırma Kurumunun 2024 bütçe teklifi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu arada, dün meydana gelen hadiseden dolayı şu anda hastanede tedavi edilen Hasan Bitmez kardeşimize de buradan acil şifa diliyorum.

Evet, Biz Türkiye Cumhuriyeti'nin 100'üncü onur yılındayız. Türkiye Cumhuriyeti'nin 2'nci yüzyılına gururla adım attığımız bu dönemde birilerinin dilinden hiç düşmeyen bir iddia vardı: "Lozan'ın 100'üncü yılı; Lozan'ın 100'üncü yılı geçecek, biz madenlerimize kavuşacağız."

Sayın Bakanım, Lozan geçti, madenler geldi mi? Çıka çıka bir jelibon biliyorum ben -aklımda kaldı- başka da maden bilmiyorum. Gabar'da petrol ve doğal gaz çıkarıyorduk, devam ediyor muyuz? Peki, onlara da ben değineceğim çünkü benzin istasyonlarının bundan, bu çıkan benzinlerden, mazotlardan haberi yok. Benzin 20 lira, mazot 19 liraydı; Gabar'da petrol çıktıktan sonra benzinin litresi 32 liraya, mazotun litresi 35 liraya çıktı yani işimize yaramadı bu çıkan petrol.

"Gabar'daki petrol benzin fiyatlarını düşürmüyor." diye hep düşünüyorduk ama baktık ki Gabar'daki rezerv ne kadar? 150 milyon varil. Türkiye'nin günlük petrol ihtiyacı ne kadar? 1 milyon varil. Yani o şaşaa yaptığımız Gabar Türkiye'nin sadece yüz elli günlük ihtiyacı, onun dışında bir şey yok.

Bu petrol, doğal gaz ve yer altı kaynakları işini seçimden seçime ele alma huyunu lütfen terk edin, komik olmaya başladı. Meseleyi siyasete malzeme yapmak yerine kalıcı bir devlet politikası olarak devam ettirmenin çok daha faydalı olacağını düşünüyorum. Bu faydası sayesinde belki 2027, belki de 2028 merkezî bütçelerini de petrol ve doğal gaz gelirlerimizden elde edeceğimiz miktarla çok daha fazla konuşabiliriz.

Söz konusu Türkiye'nin sahip olduğu her türlü yer altı kaynağı olduğunda, çıkarılmasına ve bu zenginliğin milletimizle paylaşılmasına her zaman sonuna kadar destek oluruz, her türlü katkıyı da sunarız, bunda hiçbir beis yoktur hatta Türkiye -burada övünülecek bir şey daha söyleyeceğim- Avrupa'da petrol arama faaliyetlerinin en yoğun olduğu ülke konumunda. Bu özveriden dolayı da ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir mensubu olarak gurur duyuyorum, emeği geçenlere de teşekkür ediyorum ancak bazı gerçekleri de milletimizle paylaşmak boynumuzun borcu. Bu kürsüde, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağımıza dair yeminimiz var. O yüzden doğal gaz konusunda Doğu Akdeniz'de zafiyete uğrayan bazı egemenlik haklarımızdan bahsetmek istiyorum size Sayın Bakan. Öncesindeyse Doğu Akdeniz'deki gazı kamuoyuna unutturmaya çalışan Karadeniz gazına da bir değinmek istiyorum. Seçim öncesi Karadeniz'de kameralardan gördüğümüz kadarıyla doğal gazın ateşi yakıldı, ateşin ne kadar süre yanmaya devam edeceğini hep beraber takip ediyoruz. Evet, Karadeniz'deki gazı çıkaralım ama fazla vakit kaybetmeden de Akdeniz'deki doğal gaza sahip çıkalım. Karadeniz'deki gaz rezervinin 710 milyar metreküp olduğunu ifade ettiler, aynı yetkililer zaman içerisinde farklı rakamlar da telaffuz ettiler ancak ifade edilen en yüksek miktar 710 milyar metreküp. Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü verilerine göre ise Türkiye'de mümkün olan doğal gaz rezervi 27 milyar metreküp yani bir tarafta 710 milyar metreküp telaffuz ediliyor, bir tarafta 27 milyar metreküp çok ciddi bir tenakuz var. Burada hangisinin gerçek olduğunu milletimiz bilmek istiyor. Ayrıca, Karadeniz gazı için "Türkiye'nin on iki yıllık ihtiyacını karşılar." diyen de var, "otuz yıl" diyen de. Arkadaşlar, bu konuyu gerçekten daha ciddi ele almamız lazım. Size kesin olarak bir şey söyleyeyim mi? Doğu Akdeniz'deki rezervlerse Türkiye'nin tam beş yüz yetmiş iki yıllık rezervini karşılıyor, ihtiyacını karşılıyor. Doğu Akdeniz'de 8 milyar varil petrol rezervi, 7 trilyon metreküpten fazla da doğal gaz rezervi var ve bunlar şimdilik keşfedilen rezervler, çok daha da fazlası olduğu düşünülüyor. Ekonomik olarak daha büyük olan, Türkiye'nin geleceğinin teminatı Doğu Akdeniz doğal gaz rezervlerini Karadeniz'deki gibi aramaya da gerek yok, bütün dünya gazın yerini, noktalarını biliyor hatta Doğu Akdeniz'deki ülkeler, Yunanistan dâhil o gazın pay edildiği masada yer alıyor. Masada Güney Kıbrıs Rum kesimi var, İsrail de bulunuyor, darbeci Sisi de var, hatta 15 Temmuzun finansörü Birleşik Arap Emirliği de var ama nedense Doğu Akdeniz'de en uzun kıyı şeridine sahip olan Türkiye masada yok yani bu denklemde yer almıyor Türkiye. Filistin yönetimi bile hak iddia ederek o masaya oturmuştu, ta ki -son G20 zirvesinde açıklanan- yeni ticaret yolu olan Hindistan-Avrupa güzergâhını oluşturan köprülerden biri olan İsrail, tüm vahşetiyle Akdeniz kıyısındaki Gazze'ye göz dikene kadar. Çünkü, uluslararası kamuoyunun adına "savaş" dediği... Ama İsrail devlet terörünün böyle de bir arka planı var. İsrail'le birlikte aynı ticaret projesinin diğer ortağı Suudiler, Gazze'de insanlar can çekişirken bu yüzden mi müzik festivali düzenlediler, onu da ben bilmiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yeri gelmişken siyonizmin kirli ajandasını, doğal gaz dâhil Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki çıkarlarını nasıl tehdit ettiğini de biraz anlatmak istiyorum. Kuzey Kıbrıs parsel parsel satılıyor -ne kadar farkındasınız bilmiyorum- sata sata satacak toprak kalmadı, oradaki emlakçılarla konuştuğunuzda bunu çok rahat anlatırlar size. Siyonistler, Kuzey Kıbrıs'ta binlerce dönüm Türk toprağını satın alarak sessiz bir işgal yapıyorlar. Adadaki uzantıları sayesinde sitelerden oluşan yüzlerce konutu, devasa arazileri satın aldılar. Görüyoruz ki birileri yavru vatanı büyük İsrail yapmanın, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde ikinci bir İsrail kurmanın peşine düşmüşler. Rumlar bile yarın müzakere masasına oturmaları gerektiğinde karşılarında muhatap olarak Türkler yerine İsraillileri bulacaklarından endişe duymaya başlamışlar.

Türkiye bugün uluslararası arenada hayati bir mücadele veriyor, her tarafta. Etrafımız Türkiye'nin geleceğini şekillendirecek olaylarla çevrili. Böylesi bir zamanda Kıbrıs konusunda yapılacak en ufak bir hata Türkiye'ye gerçekten çok pahalıya mal olacaktır. Unutmayın, Kıbrıs'a sahip olan Doğu Akdeniz'e ve Orta Doğu'ya sahip olur, zira Kıbrıs'ı kaybedersek başta Doğu Akdeniz olmak üzere birçok alanda Türkiye geri adım atmak zorunda kalacaktır; tüm bu riskler ortadayken Ayşe bir daha tatile çıkabilir mi, vallahi orası muallak. En büyük kayıplarımızdan biriyse Doğu Akdeniz'deki hakkımız olan doğal gaz ve petrol rezervleri olur, o yüzden Türkiye olarak bu siyonist işgale bir an önce "Dur!" demek zorundayız. Doğu Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölgelerinde, iktidar, hakkımızı korumak zorunda ve sahip çıkmalı, o rezervler kurtlar masasına teslim edilmemeli. Emin olun, Doğu Akdeniz'deki rezervlere sahip çıkarsak ve bu zenginliğimizi milletimizle bölüşürsek ne bütçedeki kara delikleri kapatmak için vatandaşın sırtına verdiğiniz vergi yüküne ne de -geçen dönem yaşadığımız gibi- ek bütçeye ihtiyaç duyarız, yeter ki ekonomik adımları doğru atalım. Bu iş sadece sondaj gemilerine "Piri Reis" "Oruç Reis" isimlerini vermekle de olmaz, onu da hatırlatayım size. Mavi vatanın tarihteki kahramanları gibi bu işin üstüne cesaretle gitmek lazım. Doğu Akdeniz'de daha çoğu varken Karadeniz'deki gibi daha azına razı olmayacağız; konunun İYİ Parti olarak da bizzat takipçisi olacağımızdan emin olun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerjide Türkiye'yi bekleyen bir diğer sorun ise ülkemizdeki nükleer enerjinin geleceğidir. Mersin'de bir inşaat sürüyor, Akkuyu Nükleer Güç Santrali; bu santral enerji üretiminde kullanılacak. Taze nükleer yakıtın getirildiği açıklandı. Buna göre, tesis, nükleer santral statüsüne kavuşarak teknik anlamda da açıldı. Fakat Akkuyu'da yapımı devam eden nükleer santralin inşaatı Türkiye için mi yoksa Rusya için mi tamamlanıyor Sayın Bakan? Biz bilmiyoruz, zira bu konuda kafalar karışık. Akkuyu Nükleer Santrali'nin yapımı, başlangıcından şu ana dek Rusya'ya verilen bir kapitülasyon görüntüsünde âdeta. Hatırlayın, geçen sene Sayın Cumhurbaşkanının Putin ziyareti öncesinde Ruslar 400 işçiyi kapının önüne koydular, eşyalarını almak için bile o işçiler santrale giremediler. Santralin inşaatı için kurulan konsorsiyum da Rosatom tarafından feshedildi. Türk yüklenici IC İçtaşın tesiste kalan vinç, dozer ve bunun gibi milyonlarca lira değerlerindeki ekipmanları da şantiye içinde kaldı, alamadılar. Düşünebiliyor musunuz; kendi ülkenizde şantiye var, müteahhit ortağı firmanın makineleri içeride ve alamıyorlar. Mahkeme kararıyla, firma, ekipmanları mühürletti; Rus şirket ise mühürleri kırdı, âdeta Türkiye Cumhuriyeti'ne meydan okudu. Yanlış olmaz diyorum çünkü Ruslar da Akkuyu Nükleer Santrali'nin kendilerine ait olduğunu gizlemiyorlar. Yani Akkuyu Nükleer Santrali'ne, Rusların dediği gibi "Rusların Türkiye'deki nükleer santrali." mi diyeceğiz yoksa "Bu, bizim yerli ve millî nükleer santralimiz." mi diyeceğiz; buna bir karar vermek lazım, insanların ve bizlerin kafası karışık. Akkuyu Nükleer Şirketinin CEO'su ve Yönetim Kurulu Başkanı var; Anastasia Zoteeva, ne diyor biliyor musunuz? "Bu santral kendi toprağımızda değil ama kendimiz için inşa ediyoruz. Bu nükleer santral Rusya'ya ait. Bu bizim santralimiz, başka ülkenin topraklarında bulunan bizim santralimiz." Sayın Bakan, umarım bugünkü konuşmanızda bu konuya bir açıklık getirirsiniz. Bu gerçek Türk milletinden saklanmaya gelmez, saklanmaya kalkılırsa da arşivler ortada duruyor. 6 Ekim 2010 günü Resmî Gazete'de yayınlanan milletlerarası anlaşmada her şey apaçık yazıyor. Akkuyu'daki hisselerin tamamının Rusya'ya ait olmasına rıza gösterilmiş orada, nükleer santral konusunda ulusal güvenliğimiz yabancı bir ülkeye emanet edilmiş.

Kimse Rusya bu santrali bir gün Türkiye'ye devredecek sanmasın, santral ömrünü tamamlayana kadar Rusya'nın malı. Santralin ömrü altmış yıl, yirmi yıl daha ömrü uzatılabiliyor; etti mi size seksen yıl, neredeyse bir asır; bunu bir başarı olarak sunmak da büyük bir gaflettir. Akkuyu Nükleer Santrali bu hâliyle Rusya'nın Türkiye'ye yerleştirdiği bir atom bombasıdır, teknoloji ve bilgi transferi olmadığı sürece de öyle kalmaya devam edecektir. Bu nükleer santral Doğu Akdeniz ve sınırlarımızın güneyinde bir şantaj silahına dönüşmek üzeredir. Bölgedeki gelişmeler doğrultusunda yarın karşımıza geçen Ruslar santralin güvenliği bahanesiyle askerî taleplerle gelecekler. Mersin açıklarında donanma dahi bulundurmak isteyebilirler santralin güvenliği için.

Santralle ilgili önemli, belki de en önemli problemden -ki problem demek hafif kalır- bir beladan daha bahsetmek istiyorum size: Sayın Bakanım, santral, saatte 1 milyon metreküplük soğutma suyuna ihtiyaç duyuyor; uluslararası nükleer standartlara göre denizden ya da nehirden aldıkları soğutma suyunun sıcaklığı 28 dereceyi geçemez. Örneğin, Fransa'da son üç yıldır deniz suyu sıcaklığının 28 dereceyi geçtiği dönemlerde santraller duruyor, çalışmıyor. Peki, Mersin'de deniz suyu sıcaklığı ne kadar, nereye dayandı? Tam 32 derece yani o da şimdilik. Küresel ısınmayı da düşünün çünkü küresel ısınmayla birlikte yaşanan iklim krizi yüzünden deniz suyu sıcaklığında 2 derece daha artış düşünülüyor, öyle bir beklenti var. Peki, bu şartlar altında on beş yıl elektrik alım garantisi verdiğimiz Akkuyu Nükleer Santrali çalışabilir mi? Yani ya bu konuda uluslararası anlaşmalara aykırı davranacaksınız... Akdeniz'in o ısınan suları Akkuyu'yu soğutamayacak zira, teknik olarak bu mümkün değil. Teknik olarak mümkün değil diyorum çünkü bilime kafa tutan iktidar, Türkiye'yi ikinci bir Çernobil faciasına doğru sürüklüyor.

Nükleer santral kurallara uymadığı için kuralları nükleer santrale uydurdular, her şey uluslararası mevzuata göre yapılıyor sanmasın hiç kimse. Deniz suyu sıcaklığı 28 dereceyi geçtiğinde bırakın santrali durdurmayı, santrali yavaşlatarak çalıştırmaya devam edecekler. Ayrıca, santralin suyu denize deşarj edilecek; bakın, bu da çok önemli. Uluslararası standartlara göre santralin suyu kıyı şeridinden itibaren 500 metrenin ötesine boşaltılmak zorunda. Oysa, burada bu da değiştirilmiş, "75 metre olarak" maddeye eklenmiş yani Türkiye'nin deniz suyu... Ne zaman patlayacağı belli olmayan bir atom bombasıyla karşı karşıya bıraktılar bizi. Rusya Türkiye'ye atom bombası atmak isteseydi hedefi Akkuyu kadar, bu kadar net tutturamazdı.

Evet, ikinci bir Çernobil için geri sayım başlamış, bundan sadece Türk milletinin haberi yok. Akkuyu Nükleer Santrali, bu hâliyle ikinci bir Ayastefanos Abidesi'dir, buradan söyleyeyim size. Nasıl ki 1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında, "93 Harbi" dediğimiz o savaş sonrasında Ruslar İstanbul Yeşilköy'e bir utanç abidesi diktiyse Akkuyu'daki nükleer santral de bu şartlar altında Türkiye için bir utanç abidesidir. Türk milletine değil Rusların çıkarına hizmet eden santraldeki tek taraflı şartnameleri de yarın silip atacağımıza hiç kimsenin şüphesi olmasın, burada Türk milletine sözümüz olsun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkkan, lütfen tamamlayalım.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Türkiye'nin enerji ve enerji kaynaklarına ihtiyacı var olmasına var da Sayın Başkan kalıcı yaz saati uygulamasına hâlâ ihtiyacımız var mı, bu saçmalığa artık bir son vermemiz gerekmiyor mu? Çocuklarımız var, torunlarımız var; ya sabahın köründe çocukları operasyona gönderir gibi karanlıkta kaldırıyoruz. Gecenin bir yarısı anneler, veliler okulların önünde o çocukları almak için bekliyorlar. Yani sabah uyanınca zaten ışıkları açıyoruz, çok bir şey de fark etmiyor. Özelleştirilen dağıtım şirketlerinin bu uygulamaya da ihtiyacı var gibi duruyor, ben öyle zannediyorum. Türkiye'nin şu an kullanması gereken saat dilimi İzmit'ten geçen saat dilimi. Nüfusun beşte 3'ü ve istihdamın çok büyük bir kısmı Türkiye'nin bu yöresinde yaşıyor ama biz saat dilimini Iğdır'a göre ayarlamışız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Türkkan, teşekkür ediyoruz.

LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Çocuklarımızın ve çalışanların çektiği bu zulmü bir an önce bitirmenizi sizden talep ediyorum.

Hayırlı uğurlu olsun bütçeniz, saygılar sunuyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)