Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 38 |
Tarih: | 17.12.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2024 yılı bütçesi hakkında Gelecek-Saadet Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken, bu kürsüden, konuşmasının sonunda geçirdiği rahatsızlık sonrasında üç gün önce vefat eden Kocaeli Milletvekilimiz Hasan Bitmez ağabeyimize Allah'tan rahmet diliyorum. Kendisi bir cihat meydanında şehit olmaktan başka ancak böyle bir veda dilerdi Rabb'inden, o da kendisine nasip oldu; Mevla rahmet eylesin.
Değerli milletvekilleri, bugün aslında bir bütçeyi değil tedbir alınmazsa nasıl bir çıkmaz yola gireceğimizi hatta girdiğimizi konuştuğumuz gün. Gelir adaletsizliğinin bu kadar yüksek olduğu bir ülkede rakamları konuşmak anlamsız olsa da en zengin yüzde 20'lik kesimin toplam gelirden aldığı payın en yoksul yüzde 20'lik kesimin aldığı paydan 7,7 kat daha fazla olduğunu, en alttaki 15 milyon insanın toplam gelirden aldığı payın yüzde 6,2 olduğunu, en yüksekteki 15 milyon kişinin ise gelirin yüzde 46'sını paylaştığını, nüfusun en zengin yüzde 10'unun servetten aldığı payın yüzde 70 olduğunu, ülke servetinin yüzde 40'lık kısmının nüfusun sadece yüzde 1'lik kesiminin elinde tutulduğunu anlatmakta fayda var.
Kuzulara şah olan kurdun bile yapamayacağı taksimi bu iktidar yapıyor maalesef, yoksulluğumuzu da kabul etmiyor üstelik. Bir Bakan çıkıp Türkiye'de aşırı yoksulluğun olmadığını söyleyebiliyor mesela. Biz bu Bakanlarla aynı ülkede yaşayıp yaşamadığımızı teyit etme ihtiyacı duyuyoruz.
Sonra Aile Bakanlığımızın verilerine bakıyoruz, yardım alan aile sayısının dört yılda 4 kat arttığını görüyoruz. 11 milyon 370 bin kişinin yani nüfusun yüzde 13,3'ünün yardıma muhtaç hâle geldiğini görüyoruz. Nisan ayında 3,3 milyon olan yardım giden aile sayısının ağustosta 3,7 milyona çıktığını görüyoruz. 2019'da 688 bin hane derinleşen yoksulluk yüzünden sosyal yardım alırken bu hanelerin 2020'de yüzde 68'lik artışla 1 milyon 154 bine çıktığını, 2021'de yüzde 145 artışla 2 milyon 830 bine, 2022'de 3 milyon 472 bine ulaştığını görüyoruz. Elektrik fatura ödeme başvurularının 2019'da 1 milyon 141 binken 2023'ün ilk altı ayında 4 milyon 141 bine ulaştığını görüyoruz. Açlık sınırının 15 bin TL'ye dayandığını, yoksulluk sınırının en düşük memur maaşının 2, asgari ücretin 4, emekli maaşının ise 6 katına ulaştığını görüyoruz. Allah aşkına bırakın ücretliyi, çalışanı, emekliyi, memuru, sadece yardım alan hane sayısına bile baksanız nasıl bir yoksulluk sarmalı içinde olduğumuzu görürsünüz ve bu gördüklerimiz karşısında ülkemizde yoksulluğun olmadığı iddiasına karşı konuşmak zorunda kalıyoruz. Emeklisi, asgari ücretlisi, memuruyla milyonlarca vatandaşımızın bu gerçekliğini görmezden gelen bir zihniyetle yönetildiğimizi anlatmak zorunda kalıyoruz.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2022'de yoksullukla mücadele ve sosyal yardımlaşmaya 62 milyar 742 milyon 375 bin TL harcadı, 2023 yılı ödeneği yaklaşık yüzde 50 artışla 91 milyar 582 milyon oldu. Son beş yıl içinde yaratılan bu korkunç tabloya karşılık zaman zaman Hükûmet yetkilileri yaptıkları yardımlarla övünüyorlar. Önce enflasyonla, rant düzeniyle, inatla yürütülen yanlış ekonomi politikalarıyla halkı fakirleştirip ardından yardım alanları katlamanın sosyal devlet olmakla bir alakası yoktur arkadaşlar. Peki, neyle ilgisi var? Bir yandan dar bir zümreyi zengin ederken bir yandan da itirazları bastırmak ve seçim dönemlerindeki tepkileri azaltmak için insanlara ölmeyecekleri kadar nefes aldıran rehin alma politikalarıyla alakası var. Yardımları yürüten Bakanlığın iyi niyetli bürokratları konumuz dışıdır ancak hakikat gün gibi ortadadır. Bir yandan fakirleştirip diğer yandan büyüyecek tepkileri azaltmak için cüzi yardımlarda bulunmak halkın hazinesini bir tür har vurup harman savurmaktır. Sizler izlediğiniz kötü politikalarla enflasyonu azdırıp, ülkeyi faiz cenneti hâline getirip kötü parayı davet ederken yatırımcıyı ve sermayeyi kaçırıp, istihdamı azaltıp ülkenin üretim habitatını daralttıktan sonra insanları bu yardımlara muhtaç hâle getirmekten sorumlusunuz. Bu tablo, övünülesi değil utanılası bir tablodur arkadaşlar. Ne acıdır ki, Hükûmetin bir bölümü milletin ocağına incir ağacı dikerken diğer bölümü yine milletin parasıyla bu açıkları kapatmaya çalışıyor ve kara delik her geçen gün büyüyor, dikiş tutmuyor. İktidar mensupları her fırsatta aile bütünlüğünü korumanın mücadelesini verdiklerini ifade ediyor. Bu iddia, boşanmalar hız kesmezken, aile içi şiddet artarken ve sebepleri ortadayken, Bakanlık büyük bir yardım kuruluşuna çevrilerek nasıl gerçekleşecek? Hükûmetiniz o aile içinde geçim derdi yüzünden yapılan kavgalardan, aile bütünlüğüne zarar verici sonuçlar doğuran şiddetten sorumlu olmamış mı oluyor? Enflasyonda gerçek rakamlar ortaya konmayıp vatandaşın maaş zamlarından yani kesesinden kırpılınca aileye haksızlık yapılmamış mı oluyor? Milyonlarca insanın aylık ücretini asgari ücret seviyesine kadar düşürürken ve âdeta yoksulluğu tabana yayıp ülkenin yüzde 70'ine yakın nüfusunu aylıkta eşitlerken, bunun ailenin korunması politikalarına vereceği zarar hesap edilmiyor mu? Yama misali yapılan yardımlarla insanları minnet altında bıraktığınız hâllerin aslında bu insanların kendi haklarının, kendi alın terlerinin, kendi emeklerinin karşılığı olduğunu hiç düşündünüz mü?
Aileyi korumak referandumlarla değil, çocuk yapmayı azaltan, boşanmaları artıran, aile içi şiddeti katmerleyen sebeplerin üzerine gidilmesiyle olur. Vatandaşı insanca yaşamdan mahrum eden politikalar düzeltilmezse yarın milletimizin dörtte 1'i yardıma muhtaç hâle gelecek ve biz yardım yaptığımız için övüneceğiz. Hâlbuki bu Hükûmet berbat enflasyonist politikalarla bu milletin mutfağına, sofrasına, cebine musallat olmasaydı Bakanlığınız da böylesi bir yükün altına girmemiş olacaktı. Milyonlarca aileyi yardıma muhtaç hâle getirip ardından yardımlar kesilmesin korkusuyla oy istemenin nesi adil, nesi sevinilesi, nesi hakkaniyetli, sorarım size. Eğer bu siyaset değilse, önceden planlanmış değilse, o hâlde ülkeyi bu hâle soktuğunuzu size haber vermek zorundayım. Âdeta bir yoksullaşma politikasını seçim süreçlerinin kazanç iklimi hâline getirdiniz. Yoksullaşma sebeplerini dış güçlere, pandemiye bağladınız ama aynı yoksullaşmanın nimetlerinden de faydalandınız. Milleti "Ya, bunlar giderse ve yardımlar kesilirse." travmasına soktunuz. Bu bir siyaset değilse bile siz söylemlerinizle, propagandalarınızla bunu siyasete çevirdiniz; sorarım size vicdanlarınız rahat mı?
Servet transferleri hepimizin gözlerinin önünde yasal güvencelerle gerçekleşti. "Kur korumalı mevduat" adı altında alın teri âdeta sakıncalı hâle getirilip faiz düzenine kırmızı halılar serildi. Kerameti kendinden menkul malum holdinglere verilen muafiyetler, vergi afları, övündüğünüz sosyal yardımların kaç katına tekabül etti. Böyle bir iklimi armağan ettiğiniz bu güzel ülkede Anadolu Kaplanları yetişir mi? Yetişmez. Böyle ekmeğini taştan çıkarmak isteyen vatan evlatlarına insan onuruna yaraşır bir istihdam ortaya çıkar mı? Çıkmaz. Bu iklimden sadece yoksullar ordusuna yazılmayı bekleyen fertler yetişir. Sizler de ancak bu rakamlardan dolayı kendinizi sigaya çekmek yerine çıkıp övünürsünüz.
Bugün sizlere, AK PARTİ Grubuna Sayın Cumhurbaşkanının 2003 yılında kurduğu bir cümleyle sözlerime son vermek istiyorum. "Biliniz ki mutfak tezgâhında annelerimizin yüzü gülmeden bize rahat yoktur." Mevcut Hükûmet ve AK PARTİ Grubu bu misyonunu unutmuş olabilir hatta terk etmiş olabilir ama biz Gelecek-Saadet Grubu olarak bunun kavgasını vermeye devam edeceğiz; tarlada çiftçinin, mutfakta annelerin yüzü gülmedikçe, babalar akşamları evlerine başı dik girmedikçe bize rahat ve huzur yoktur. Bilinmesini isterim ki biz burada durdukça da size rahat ve huzur yoktur. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)