GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 6'ncı Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:38
Tarih:17.12.2023

DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımızı ve cezaevlerinde rehin tutulan tüm yoldaşlarımızı saygıyla sevgiyle selamlıyorum.

Bildiğiniz üzere, otuz dört aydır İmralı'da süren hukuksuz bir mutlak tecrit söz konusu. Bu nedenle, 100'ü aşkın cezaevinde "Sayın Abdullah Öcalan'a özgürlük, Kürt sorununa barış" şiarıyla mahpuslar açlık grevinde; yine, Van, Diyarbakır, Mersin ve Adana'da anneler adalet nöbetinde; onları da buradan selamlayarak duyarlılık çağrısında bulunmak istiyorum.

Plan ve Bütçe Komisyonunda otuz altı gün boyunca 2024 yılı bütçesini tartıştık. Adaletsizlikleri anlatıp hukukun üstünlüğünü hatırlattık. Savaş politikalarınızı teşhir ederek barışın önemini anlattık. Size engellileri, işçileri, kadınları, çocukları, ekolojiyi hatırlatarak emekçi halkın bütçesi çağrısında bulunduk. Buna rağmen, AKP iktidarının halkın üstün yararını esas alan eleştirileri ve itirazları görmezden geldiğine şahit olduk. Çünkü çoğulculuğu değil, çoğunluğun gücünü esas alan bir iktidar karşımızda.

Özellikle Millî Eğitim Bakanlığı söz konusu olduğunda ortada âdeta bir yıkım tablosu görüyoruz. Çünkü AKP iktidarlarında en çok Bakanın değiştiği, her gelenin öncekinin getirdiklerini ortadan kaldırdığı, öğrenci ve velilerin mağdur edildiği, eğitimde bölgesel eşitsizliklerin derinleştirildiği ve eğitimin yapboza dönüştürüldüğü bir Bakanlıktan bahsediyoruz. Tablo hiç de parlak değilken, gençler geleceksizlik kıskacında iken 2002-2023 yılı karşılaştırmaları üzerinden hikâye yazmaya gayret edildiğini görüyoruz. Gelişen dünya ve değişen çağ elbette beraberinde yirmi bir yılda birçok nicel gelişmeyi de getirebilir, bunun şaşılacak hiçbir tarafı yok. Bu durum, eğitimin getirildiği nitelik kaybını, kronik yapısal sorunları maalesef ortadan kaldırmış değil.

Sayın milletvekilleri, 6 Şubat 2023 tarihinde 11 kenti etkileyen Pazarcık ve Elbistan depremleri büyük bir yıkıma ve on binlerce can kaybına neden oldu. Bu vesileyle, yitirdiğimiz tüm canları tekrar rahmetle anıyorum. Kış koşulları başlamasına rağmen depremzedelerin maalesef birçok sorunu hâlen çözülmüş değil.

Buradan hareketle biraz da eğitime geçmek istiyorum. Bilindiği üzere Millî Eğitim Bakanlığına bağlı 56.259 eğitim kurumunun yaklaşık yüzde 21'i deprem bölgesinde bulunuyor. 11.699 eğitim kurumuyla birlikte pansiyon, spor salonu, atölye gibi eklentileri de dâhil ettiğimizde toplam 20.340 bağımsız yapı depremden etkilenmiş durumda. Sayın Bakanın Komisyondaki açıklamasına göre deprem bölgesindeki 119.200 derslikten 107.081 dersliğin durumunun ya yıkıldığı ya yıkım kararı alındığı ya da güçlendirilmesi gerektiği şeklinde. Her ne kadar Sayın Bakan 45 bin dersliğin bakım ve onarımının yapıldığını ifade etmiş olsa da biz bu tablonun çok daha kötü olduğunu biliyoruz.

Burada herkesin, şu kış günlerinde kendini deprem kentlerinde konteyner ve çadırlarda yaşayan öğrencilerin yerine koymasını istiyorum. Bu nedenle Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda, deprem bölgesinde çocukların eğitim gördükleri alanların denetlenmesi, psikososyal destek başta olmak üzere beslenmeden sağlığa, ulaşımdan barınmaya tüm ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinin artırılması önergesini verdik. Buradan halklarımıza ihbar ediyorum, çünkü bu önergemiz AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi.

Diğer bir konu, çocukların dengeli ve yeterli beslenmesi sorunu. Bakın, TÜİK'in hazırladığı çocuk yoksulluk ve yaşam verilerine göre Türkiye'de 0-17 yaş arası 9,4 milyon çocuk yani neredeyse her 2 çocuktan 1'i, yoksulluk koşulları içinde yetersiz beslenmekte ve sosyal dışlanma riski altında. Yine AKP Türkiyesi, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda 2'nci sırada yer alıyor. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı'nın 2022 yılı açlık haritasında 5 yaş altı çocukların yüzde 1,7'sinin akut yetersiz beslenme; yüzde 6'sının ise kronik yetersiz beslenme yaşadığını ortaya koyuyor. Ortada acı bir tablo var, ortada bir çözüm ihtiyacı var sayın iktidar ve Sayın Bakan. Sağlık Bakanı Sayın Koca da bir Twitter hesabında şunu söylemişti: Çocukların dengeli ve yeterli beslenme için 3 ana ve en az 2 ara öğün olacak şekilde beslenmesi gerektiğini belirtmiş. Hadi bizleri dinlemiyorsunuz, bari kendi Bakanınızı dinleyin, ona göre hareket edin çünkü önemli bir kısmının kahvaltı dahi yapamadan okula gittiği ve okulda yemek yiyemeden bir günü bitirdiği çocukların ülkesiyiz maalesef. Söz konusu 19 milyon öğrenciyken Sayın Bakan yazılı cevabında 1 milyon 778 bin 245 öğrenciye beslenme desteği verildiğini söylüyor, bunu asla yeterli görmüyoruz; yeterli görmediğimiz için derinleşen bu yoksulluk şartlarında, eğitimin tüm aşamalarında ücretsiz okul yemeği verilmesi için önerge verdik. Halklarımıza tekrar ihbar ediyorum: Çünkü bu önergemiz de AKP ve küçük ortağının oylarıyla reddedildi.

Yirmi bir yılda AKP'nin eğitimin niteliği ve öğrencilerin performansı konusunda başarısız olduğu apaçık bir şekilde ortada çünkü 2002 yılıyla, sayı, rakam, oran kıyaslaması yaparak bir başarı hikâyesi yazılamaz. Bunun en önemli nedeni, AKP'nin eğitimin temel değerlerini aşındırıp dindar ve kindar nesil yetiştirme gayesi taşımasıdır. Bugün okullar, öğrenciler, öğretmenler ve velileri de kapsayacak şekilde dinî dernek, cemaat ve vakıflarla birçok protokol imzalanıyor. Bunun pedagojik ve eğitimin bilimsel ilkeleriyle bağdaşır hiçbir tarafı yok. Yine, ÇEDES ve benzeri uygulamalarla, projelerle "değerler eğitimi" adı altında öğrenciler âdeta cemaatlerin ve tarikatların insan kaynağına dönüştürülmüş durumda. Plan ve Bütçe Komisyonunda Sayın Tekin'e de bunları anlattık, tekrar ediyoruz. Yazılı cevabında şunu ifade etmiş: TÜRGEV'le üç yıl geçerli protokol imzalanmış, süre bitince de vakfın istemi üzerine Kasım 2024'e kadar bu protokol uzatılmış. Bakanlığa göre bunun tek amacı eğitimin ve öğrencilerin desteklenmesiymiş. Yine, Sayın Tekin verdiği yanıtlarda kendilerinin STK'lerin fikir dünyaları veya ideolojilerine göre davranmadıklarını iddia ediyor ama her ne hikmetse, 1-2 vakfı saymazsak iş birliği yaptığı tüm çevreler sadece zihin dünyasıyla uyumlu olan çevreler. Millî Eğitim Bakanlığı, eğitimi ve okulları kendi ideolojisinin arkabahçesine dönüştürmek yerine eğitimin dışında kalan veya okul dışında kalan yüz binlerce çocuğun akıbetiyle ilgilensin.

MEB günlerdir, açıklanan 2022 yılı PISA sonuçlarıyla övünüyor; aslında sonuçlar hiç de iç açıcı değil. Şu şekilde açıklayalım: Millî Eğitim Bakanlığının açıkladığı bu sonuçlar ve iktidarın övünç tablosu toplumu manipüle eden bir anlayış şeklinde açığa çıkıyor. Okullaşma oranları, eğitim kurumlarında geçirilen sürede artış olabilir ama uluslararası performans gerilerde, beceri kazandırma aşağılarda karşımıza çıkıyor. Tabii, geçmiş yıllara nazaran bir ilerleme kaydedilmesi için özgün ölçme ve değerlendirme projeleriniz de var. Buna rağmen Türkiye matematik, fen ve okumada hâlâ OECD ülkelerinin, o ortalamanın çok altında yer alıyor. Belirtilen tüm alanlarda ortalamanın altında, ilk olan ülkeyle aramızda ortalama 100 puan fark var dolayısıyla yapılacak daha çok iş var, yürünecek yol daha çok uzun. Bırakın övünmeyi de öğrencilerin ve eğitim emekçilerinin şartlarını iyileştirin, sorunlarını çözün. Ama böyle bir derdiniz yok. Niye böyle bir derdiniz yok? Özellikle Sayın Bakan Yusuf Tekin'in de bizzat günahkârı olduğu ve imzacısı olduğu birkaç yıl önce yayımlanan KHK'ler var. KHK'lerle bir zulüm avı başlattınız, darbe girişimini kendinize bir lütuf olarak gördünüz -gülersiniz tabii buna- milyonlarca insanı, milyonlarca aileyi mağdur ettiniz, KHK sopası icat ettiniz. KHK'lerle ihraç ettiğiniz 132 bin kamu emekçisinin 32 bini MEB personeliydi. Öyle bir örgütlü kötülük düzeni kurdunuz ki aileleri parçaladınız, insanları sivil ölüme terk ettiniz. Sözde bir OHAL Komisyonu kurdunuz ama bu bir oyalama komisyonuydu, bunun ötesine de gidemedi; başvuruların çoğunu geri çeviren bir ret mercisi görevini gördü bu komisyon. Bu süreçte en az 17 arkadaşımız görevine iade edildiğinde maalesef hayatta değildi. Bakın, Sayın Bakanın bana gönderdiği yanıta göre, ihraç edildikten sonra hayatını kaybeden eğitim emekçisi sayısı 29. Bugün de mahkeme kararı olmadan işinden, aşından edilen on binlerce insan adalet bekliyor. İnsanları "idari tasarruf" diyerek işinden ettiniz ama KHK'ler için adalet tasarrufu aklınıza bile gelmedi çünkü böyle bir derdiniz yok sizin.

Sayın milletvekilleri, Anadolu ve Mezopotamya birçok uygarlığın gelip geçtiği bir diller bahçesi dolayısıyla rengârenk bir mozaiği içerisinde barındırıyor. Buna karşın, uzay çağında dahi, hâlen "tek dil, tek millet, tek mezhep" anlayışının sürdüğünü açık bir şekilde görüp yaşıyoruz. Cumhuriyetin ilk yüzyılında diller yasaklandı, kimi diller yok edildi, kimi diller de bugün maalesef ölüm döşeğinde. Kürtçenin Kurmanci ve Zazaki lehçeleri de asimilasyon ve inkâr politikalarından fazlasıyla etkilenen diller arasında. Kültür ve Turizm Bakanı "Kürtçe kitap bastık." diyor ama bunun sembolik düzeyde olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Millî Eğitim Bakanı "Ana dilinde eğitim olmaz ama haftada iki saat seçmeli ders var." diyor. Bir halka kendi öz toprağında ana dilinin seçmeli olarak okutulmasının bir utanç olması bir yana, seçmeli Kürtçe dersler bile işlevsizleştirildiği için yedi yılda dersi seçen öğrenci sayısı 80 binden 23 bine kadar düştü. Burada da sizin yaptığınız bilinçli politikalar var.

Yine, AKP, TRT Kurdî'den bahsediyor, bunu da sadece Kürtçe kendi propagandasını yapmak için kullanıyor; bu çok net bir şekilde ortada. Bu kanal, dört parçaya bölünmüş, birçok sorunla boğuşan Kürtlerin hangi derdini verdi ya da hangi derdini verecek? Elbette Kürt halkının ve mücadelesinin politik ve kültürel kazanımları bizler açısından çok önemli, bunları da her şekilde sahipleniyoruz ama Kurmanci ve Zaza Kürtlerinin temel talebi Kürtçe ana dilinde eğitimdir. Ana dilinde eğitime tahammülsüzlük Kürtlere yönelik ontolojik bir düşmanlıktır çünkü yapılan saha araştırmaları da Kürtlerin amasız, fakatsız kendi dilinde eğitim istediklerini net bir şekilde ortaya koyuyor. Burada sadece AKP iktidarı değil, muhalefet de yüz yıllık paranoyalarından sıyrılmak zorunda. Eğer Anayasa'ya "12 Eylül darbesi eseri." diyerek karşı çıkıyorsanız Kürtçeyi de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Sayyiğit.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - ...bu zihniyetin tamamıyla yasakladığını unutmamalısınız, Kürt halkı bir yüz yıl daha ana dilinde eğitimden yoksun bırakılamaz. Bunun adı bir dilin katledilmesi olur. "..."(*) (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

EMRE ÇALIŞKAN (Nevşehir) - Anlayamıyoruz, Türkçe söyle.

GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Tercüman kadrosu istedik...