GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:21.12.2023

DEM PARTİ GRUBU ADINA BERDAN ÖZTÜRK (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2024 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve ekranlarından bizi izleyen halklarımızı saygıyla selamlıyorum.

Dışişleri Bakanlığının işleyişi ve kurumsal anlamda son yıllardaki negatif dönüşümü üzerine görüşlerimi belirtmeden önce Türkiye'yi dış politikada iflasa sürükleyen, saraydan belirlenen ve çıkmaz sokaklara ulaşan bu yol haritası üzerine birkaç söz kurmak istiyorum. Neden-sonuç ilişkisi bağlamında ayakları yere basmayan ve yeni Osmanlıcı bir anlayışla militarizmi diplomasinin önüne koyan bu yaklaşım Türkiye'yi istikrarsızlık üreten bir aktör konumuna getirmiştir. Libya'dan Kafkasya'ya, Somali'den Kıbrıs'a kadar bölgesel sorunlara ilişkin diplomatik girişimler yerine askerî yığınakların yapıldığı veya büyük miktarda askerî malzemelerin gönderildiği yerlerde Türkiye çözümün değil ve sorunun bir parçası hâline gelmektedir. Bir yerlere asker göndermeyi başarı gibi iç kamuoyuna pazarlamaktan vazgeçin diyoruz çünkü sonuçlar ortada. Libya'yı örnek alalım, oraya çok sayıda askerî personel ve askerî araçlar gönderdiniz, gönderilen emekçiler Libya'da büyük mağduriyetler yaşadı ve güç bela memleketlerine döndüler, dönebildiler. Bu askerî müdahalelerin ve ödenen bedellerin karşılığı nedir Libya'da? Libya'da çok övündüğünüz inşaat yatırımları zarara dönüştü. Libya'nın ithalat, ihracat verilerine bakın, Çin Libya'ya asker göndermediği hâlde Libya'dan yüksek miktarda petrol tedarik eden ülkeler arasına girdi. İtalya'nın, Almanya'nın, Fransa'nın, İspanya'nın iç savaştan önce olduğu gibi iç savaştan önce olduğu gibi iç savaştan sonra da Libya'dan petrol tedariği değişmeden devam etti. Türkiye kadar iç savaşa müdahil olmayan bu ülkeler daha mı saf ya da beceriksizler de Türkiye kadar iç savaşın doğrudan içine girmeyi akıl edemediler? Tabii ki hayır. Diplomasi ve sahip oldukları yumuşak güç kabiliyetleri üzerinden Libya'daki çıkarlarını koruyabildiler. Peki, Türkiye'nin Libya'yla hangi alanlarda ilişkileri gelişti? Bunu sormak gerekiyor. Libya'daki siyasal İslamcı kardeşleriniz olan İhvancılara oynadınız, onlar da Trablus yönetimindeki ağırlıklarını kaybedince yine en başa döndünüz. Trablus Hükûmetiyle yaptığınız Deniz Yetki Anlaşması'nı Meclise onaylamak üzere getirdiğinizde açıkça bu anlaşmanın olası risklerini ifade etmiştik. Bu anlaşma tam da öngördüğümüz üzere Mısır ile Yunanistan'ı Türkiye'ye karşı birleştirmedi mi? Sonuç ne oldu peki? Rabia işareti yaparak "Katil Sisi" dediğiniz dönemde yani 2019 yerel seçimlerinde İstanbul'da AKP'ye verilmeyen oyları Sisi'ye verilmiş sayan bu sakat yaklaşım boşa çıktı. Şimdilerde ise Sisi'yle yine kardeş olmak için her türlü tavizi vermeye hazır hâle geldiniz.

Yunanistan Başbakanı Miçotakis'e geçen yıl genel seçimlerden önce bu ülkenin cumhurbaşkanı ne demişti? "Artık benim için Miçotakis diye birisi yok. Kendisiyle görüşme yapmayı asla kabul etmiyorum çünkü biz sözünde duran, onurlu siyasetçilerle yola gideriz." Bugün ise Miçotakis'i ziyaret edip samimi fotolar eşliğinde anlaşmalar yapmak zorunda kaldınız. Bakın, böyle büyük laflar ederek tüm Türkiye'yi temsil ettiğinizi düşünüyorsanız sadece kendinizi kandırıyorsunuz. Sisi'den Miçotakis'e, "Cemal Kaşıkçı'nın katili." dediğiniz Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman'dan Suriye Devlet Başkanı Esad'a kadar hepsini önce düşman ilan ettiniz, şimdi de hepsiyle yeniden barışmanın yollarını arıyorsunuz. Kiminle bilek güreşine girdiyseniz kaybettiniz. Siz bu Osmanlıcılık hayallerinizden dolayı bu ülkeyi kimlerle karşı karşıya getirdiyseniz hepsinde sonuç hüsran oldu. Aslında ayakları yere basmayan bu hayalleriniz yüzünden asıl kaybeden ülkenin halkları, yurttaşları oluyor çünkü kiminle kavga ediyor gibi gözükseniz de halkı bazı ürünleri protesto etme noktasında, kafelere saldırma noktasında, basmaya kadar kışkırtıyorsanız da yine bu sermaye sahipleri üzerinden bu ülkelerle ticaret yapmaktan vazgeçmiyorsunuz. Alın işte İsrail'de foyanız ortaya çıktı. İsrail limanlarında gemiciklerinizin eksik olmadığını görüyoruz. İşte, bu yüzden kuzuyla ağlayıp kurtla sofraya oturanlardansınız. İsrail-Filistin krizinde Hamas'ın başlattığı ve sivilleri hedef alan 7 Ekim saldırılarını onaylayan tutumunuzu tüm dünya siyasi aktörleri gibi biz de not ettik. Ancak Filistin'in yanında görünüyormuş gibi yapıp İsrail'le yoğun ticareti sürdürmenizi neyle açıklayacaksınız. Aslında bize göre senaryo çok net. Hamas, İsrail'e işgal gerekçesi yaratarak iktidarını kaybetmekle yüz yüze olan Netanyahu Hükûmetine Allah'ın lütfu gibi iktidarını uzatan yeni bir fırsat yaratmadı mı? Tıpkı Hamas'ın İsrail'e sağladığı imkânlar gibi AKP iktidarının önde gelenleri İsrail yayılmacılığını yıllarca demir ve çimento satışı yaparak desteklemedi mi? Türkiye'den İsrail'e giden demirle yeni İsrail yerleşim yerleri inşa edilmedi mi? Türkiye'den gönderilen çimentoyla Filistinlilerin toprakları kilometrelerce duvarlar örülerek parçalara ayrılmadı mı? Şimdi Filistin için gözyaşı döküyormuş gibi yapmayın sakın. Biz daha önce de olduğu gibi Hamas'ın karşısında, Filistin halkının haklı özgürlük davasının yanında olacağız. Aynı zamanda, yayılmacı ve saldırgan siyonizmin karşısında, bölge halklarıyla barış içinde yaşama iradesi gösteren Yahudi toplumunun da her zaman yanında olacağız. AKP iktidarının IŞİD'le sınır kapıları üzerinden resmî kayıtlı ticaret yaptığı gerçeğini de unutmayalım tabii. Ne zaman Suriyeli Kürtler o sınır kapılarını koalisyon güçleriyle birlikte IŞİD'den aldı, AKP iktidarı o gün sınır kapılarını kapattı. Açıkçası, "Sınır yönetimi ve dış ticaret konusundaki ilkesizliğin ve Kürt düşmanlığının nirvanası kimdir?" diye sorsalar cevabı bu açıklamalarımızdan da açıkça görülecektir.

Bir diğer konu ise Dışişleri Bakanlığında liyakatsizliğin giderek tavan yapmasıdır. Devletin tüm kurumlarında olduğu gibi Dışişleri Bakanlığı da kurumsal çürümenin ve liyakatsizliğin kritik merkezlerinden biri olmaktadır. Dışişleri Bakanlığından ziyade AKP içinden gelen partili büyükelçilerin sayısı giderek artmaktadır. Dışişleri Bakanlığı, hakkında yolsuzluk ve rüşvet suçlaması bulunan ve içinde eski vekillerin de olduğu milyon dolarlarla iş takip parası aldığı belgelenen kişilerle dolu uzunca bir listeye sahip. Bugün, Dışişleri Bakanlığı AKP Genel Merkeziyle tam iç içe geçmiş bir kuruma dönüşmüştür. Bildiğiniz üzere, liyakat yeterlilikle beraber etik ve erdem gibi değerleri de ifade etmektedir. Yirmi yıldan fazla iktidarınızda yapılanlara baktığımızda değerlerden kırıntı kalmadığını açık ve net bir şekilde görebiliyoruz. İktidara geldiğinden beri hemen her kurumu son zerresine kadar ele geçiren AKP, ezber bozma iddiasıyla gelip demokrasinin, adaletin, hukukun tabutuna son çiviyi çaktı.

Değerli arkadaşlar, bizler hem siyasetçiler olarak hem de Türkiye halkları olarak şunu çok iyi biliyoruz ki: İç siyasetteki tıkanmışlık, Kürt meselesindeki çözümsüzlük, Sayın Öcalan'a karşı başlatılan ağırlaştırılmış tecritle birlikte derinleşerek devam etti. Ülkede tüm herkes tecrit altındayken dış ilişkilere de baktığımız zaman Türkiye tecrit edilmiş bir konuma, bu politikasızlıktan, çözümsüzlükten yana olan anlayışlarından kaynaklı olarak tecride uğramış durumdadır.

Son olarak şunu söyleyelim: Tarihe baktığımızda, her zaman tarihi yazanlar direnenler olmuştur; dün de öyle, bugün de öyle, yarın da öyle olacak, zalimler ve zulüm edenler mutlaka tarihin kara sayfalarında yerlerini alacaktır diyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)