| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 3'üncü Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 21.12.2023 |
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Bingöl) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve değerli halklarımız; öncelikle cezaevinde bizleri izleyen tüm siyasi tutsakları selamlıyorum. Ayrıca, bugün 25'inci gününde olan, cezaevlerinde bedenlerini açlığa yatıran tüm siyasi tutsakları da saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, daha önce de bu kürsüden defalarca konuştum ama ilk defa AKP sıralarını bu kadar kalabalık görüyorum. AKP ancak oylama olduğu zaman bu kadar kalabalık geliyor.
SELMAN ÖZBOYACI (Konya) - Yanlış yere bakıyorsun, yanlış yere.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Sen kendi konuşmana baksana ya!
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Devamla) - "Ülkenin geleceğini nasıl karartırım?" diye bu kadar kişi bir araya nasıl geliyorsunuz, gerçekten onu çok merak ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
"Ülkenin geleceğini nasıl karartırım?" diye bir araya nasıl geliyorsunuz, merak ediyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri...
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Devamla) - Ha, bak bir şey söyleyeyim, bir de Bakanın elini tutmak için burada girdiğiniz kalabalık var, kuyruk var; bir de o zaman kalabalık oluyorsunuz.
MUSTAFA HAKAN ÖZER (Konya) - Sen millete hitap etmiyorsun.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ne demek o ya? Ayıp, ayıp!
ÖMER FARUK HÜLAKÜ (Devamla) - Başka da hiçbir dönem burada kalabalık olmuyorsunuz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekilleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde çok önemli kurumları içermektedir. Maalesef bütçe tahsislerine baktığımızda halktan toplanan vergilerin ülkemizde yaşayan tüm hakların kültürlerine eşit bir şekilde harcanmadığını görüyoruz. Tekçi zihniyetin ve asimilasyoncu yaklaşımın birçok alanda olduğu gibi Kültür Bakanlığı bünyesinde de somutlaştığını görüyoruz. Kürt'ten, Alevi'den, Arap'tan bilcümle halklardan toplanan vergilerle Türkçülük propagandası dünyaya taşınıyor. AKP-MHP iktidarı nasıl dünyanın neresinde bir Kürt kazanımı varsa, karşı çıkıp engelliyorsa aynı şekilde sadece Türk etnisitesi olan değerleri "ülkemizin değerleri" diye tanıtıyor. Hâlbuki bu ülkede milyonlarca Kürt var, Alevi var, Arap var. Anadolu ve Mezopotamya halklar ve inançlar bahçesi gibi, bu güzelliği teklemeye kimin hakkı vardır?
Değerli milletvekilleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesine bakacak olursak aslında bu bütçe işsizlik, sosyal güvencesizlik ve kayıt dışı bütçesizliktir. Ülkede sigortasız çalışan sayısı hâlâ 10 milyon kişinin üzerindedir. Bu bütçe, işçinin, emekçinin, yoksulun değil, rantın ve sermayeye teşvikin bütçesidir. İşçilerin primleriyle biriken İşsizlik Sigortası Fonu işsiz kaldıklarında onlara verilmiyor. İşsizlerin yüzde 85'i işsizlik sigortası almazken, Fon'dan yapılan harcamaların yüzde 85'i işverenlere teşvik olarak ödeniyor, bunun adı yoksuldan alıp zengine vermektir, bunun adı soygunculuktur. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Bu bütçeye göre, işçiye verilecek günlük asgari ücret 20 dolar bile olmayacaktır. İktidar, toplumun en mahrum ve muhtaç kesimlerini açlıkla terbiye politikasında ısrar ediyor. Açlık ve yoksulluk sınırları katlanarak artarken asgari ücret hep açlık sınırının altında kalıyor.
Çalışma Bakanlığının vebalini açıkça taşıdığı 2 önemli başlığı da ifade etmek istiyorum. İlki, bu ülkede her gün en az 6 kişi sabah işe gidiyor ama akşam evine cenazeleri dönüyor. Her gün ölenlerin isimleri ve tespit edilirse iş yerleri İSİG Meclisi tarafından açıklanıyor ama Bakanlıktan yine ses yok, tedbir alınmadığı ve sorumlular yaptırımsız kaldığı için her yıl binlerce emekçi iş yerlerinde ranta kurban ediliyor. İşsizlik güvencesi, yoksulluk sarmalında AKP iktidarı döneminde 15 binden fazla insanın iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini biliyoruz.
Diğer bir haksızlık rejimi ise, KHK düzeninin mağdur ettiği ihraçlardır. Faşizmin koşullarında keyfî bir şekilde işten atılan 152 bin kişi tam sekiz yıldır komisyon ve mahkemelerde olmayan adaleti bekliyor. Türkiye, faşizm koşullarından çıkmak istiyorsa önce bu özel yetkili mahkeme düzenine son vermelidir. 30'dan fazla KHK'li öldükten sonra işine mahkeme kararıyla iade edilmiş durumdadır. Dünya tarihinde örneği az görülen bu hukuksuzluk, AKP-MHP imzasıyla devam ettirilmektedir; ihraç birisine, ailesine ve çevresine o kişi öldükten sonra "pardon" demektir. İşe iade etmek nasıl bir adalettir? Binlerce KHK'li bu adaletsizliğin sonucunda, bu zulmün altında, AİHM ve AYM'e kararlarına rağmen bekletiliyor. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)