GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:45
Tarih:24.12.2023

DEM PARTİ GRUBU ADINA ZEYNEP ODUNCU (Batman) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de sayısı resmî olarak bilinmeyen ama 10 milyonun üzerinde olduğu bilinen engellilerin temel hakları yok sayılıyor. Aileleriyle birlikte ele aldığımızda toplumda her 2 kişiden 1'ini doğrudan ilgilendiren engellilik meselesi birçok toplumsal mesele gibi yok sayılmaktadır. "Nerede yok sayılmaktadır?" derseniz, şimdi üzerinde konuştuğumuz 2024 bütçesinde yok sayılmaktadır. 10 milyon engelli için ayrılan pay yıllardır yüzde 2 bile değilse bu iktidar engellileri yok sayıyor demektir. Engelliler kamu hizmetinin sunulması sırasında yok sayılmaktadır, işe alımda ve kariyerde yok sayılmaktadır.

Değerli halkımız, birçok verisi eksik olan TÜİK'e göre bile Türkiye nüfusunun yüzde 12'den fazlası engellidir ancak sokakta, iş yerinde, okulda, siyasette, medyada ve yaşamın herhangi bir alanında bu oranda engelli göremiyoruz çünkü hep söylediğimiz gibi, bu ülke tecrit cehennemine dönmüş bir ülkedir. İktidarın yandaşı, rantçısı değilseniz size kamu hizmeti gelmez, yokluk ve yoksullukla sınanırsınız. Şu an en az 1 milyon engelli ve yaşlı, gözlerini tavana dikmiş bir şekilde, yoksul bir evin çatısı altında tecrit koşullarında yaşamaktadır. Sokağa çıkamayan, okula, işe gidemeyen milyonlarca engellinin durumu tecrit olarak ele alınmalı ve bu tecridi kırmak için geniş kapsamlı bir politika ve söylem değişikliğine gidilmelidir.

Engelliler bu ülkede tam bir yurttaş sayılmamaktadır; büyük bir azınlık gibi, temel hakları hep bir lütufmuş gibi gıdım gıdım verilmektedir. Engellilerin siyasal temsili için gerekli mekanizmalar kurulmadığı gibi, sağlamcı ideoloji tam bir ayrımcı tutum içerisindedir. Evet, sağlamcılık, tıpkı ırkçılık, kadın düşmanlığı ve ten renginin ayrımcılığı gibi ötekileştirilme ideolojisidir. Bu ideoloji, toplumun önemli bir kesimi olan engellilere yönelik sistematik bir yetmezlik düşüncesidir, engellinin bedenine ve canına yönelik bir saldırıdır. Engellileri okula almayan ebeveynler nasıl ayrımcılık suçu işliyorsa, otobüse almayan şoförler nasıl bir ötekileştirme suçu işliyorsa, siyasette de bütçede de engellilere alan açmayan egemen yaklaşım ayrımcılık suçu işlemektedir.

Değerli milletvekilleri, engelliler AKP iktidarının arka bahçesi değildir. Engellilere kamu bütçesinden nüfusları oranında pay ayrılmalıdır. Engelliler nüfus içerisinde yüzde 10'dan fazlasını oluşturuyorsa, bütçede de sınıfta da iş yerinde de sokakta da sinemada da ve bu Genel Kurulda da aynı oranda olmalıdır. Ancak, 2005 yılından bu yana ertelediğiniz bir erişebilirlik meselesi var. Yollar, kaldırımlar, alt-üst geçitler, kamu binaları, toplu taşıma araçları, asansörler, lavabolar, hastaneler, okullar ve aklınıza gelebilecek her türlü mekân tam olarak erişebilir değildir. Bir düşünün, tekerlekli sandalyeli bir engelli Ankara'da bile kaç restorana sorunsuz bir şekilde gidebiliyor? Özel işletmeleri geçtik, şu TBMM binasında bile tam bir erişebilirlik yoktur. Kamu binalarının ulaşım ve servislerinin böyle bir dönüşüm derdi de yoktur çünkü egemen olan zihniyet sağlamcılıktır. Engelliyi eve hapsetme, engelliden utanma, engelliden rahatsız olma yaklaşımı egemendir; apartmanda yöneticinin, okulda müdürün, iş yerinde daire başkanının, camide imamın tutumu budur.

Değerli halkımız, engelliyi hakları olan, eşit bir yurttaş gibi gören yaklaşım için birlikte mücadele vermemiz gerekiyor. Dilimizden başlayarak engellilere yönelik ayrımcı, ayrıştırıcı, aşağılayıcı, dışlayıcı tabirleri yaşamımızdan çıkarmamız gerekiyor. Engelliler vardır ve hakları temel insan hakları bağlamında ele alınmalıdır. Örneğin, ana dilinde kamu hizmetleri bağlamında işaret dili bir ana dili olarak tanınmalı ve tüm kamu hizmetlerine işaret diliyle erişim seçenekleri kısa sürede çoğaltılmalıdır.

Türkiye 2009 yılında Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'yi çekincesiz bir şekilde imzalamış ve onaylamıştır ancak AKP iktidarı orada taahhüt edilen birçok hakkın gereğini aradan geçen on beş yıla rağmen yerine getirmemekte ve ihlal etmektedir.

Türkiye'de engellilerin yüzde 99'u yoksuldur ve sürekli derin bir yoksulluğun kısır döngüsünde kalacakları bir sosyal yardım ve istihdamsızlık politikası uygulanmaktadır. Türkiye'de 10 milyon engelli vardır ama istihdamdaki engelli sayısı 250 bin kişi bile yoktur, bu sayıya kamudaki 68 bin kişi de dâhildir. 2024 yılı bütçesinde, 2024 yılında ilave engelli istihdamı planlanmamıştır. E-KPSS'ye giren 125 bin engelli iş beklerken, AKP bu bütçe teklifinde, 2026 yılı sonuna kadar sadece 2 bin kişilik bir alım yapacağını ifade ediyor. Kamudaki zorunlu istihdam kotası olan yüzde 3'ün yetersiz olduğu bilinmekle birlikte bu oranın bile doldurulması durumunda toplam istihdam daha fazla olacaktır. Öte yandan, kamudaki istihdam kotası engelli nüfus oranına eş değer olarak yüzde 10'a yükseltilmelidir. Türkiye'de mevcut durumda üniversite okuyan engelli kişi sayısı 60 bin iken iktidarın üç yıl içinde 2 bin atama hedefi ciddiyetsizliktir. Engelli istihdam hedefi her yıl 35 bin kişi olmalıdır, istihdam her engel grubundan yapılmalıdır, burada da ayrımcılık yapılmamalıdır. Türkiye'de engellilerin yüzde 99'u yoksuldur dedik çünkü AKP iktidarının engelliye reva gördüğü ödenekler çok sınırlı sayıda engelliye veriliyor. Verilen ödenekler ise insan onuruna yakışır düzeyde değildir. Türkiye'de engelli aylığı alabilmenin şartları âdeta imanın şartlarından daha fazladır, rapor almak bir işkenceye dönüştürülmüş durumdadır. Raporunuz olsa da bu ödenekleri almanız için ilave 8 şartı yerine getirmeniz gerekiyor. Bir şart var ki içler acısı bir durum; bu şarta göre, engellilerin ödenek alması için hane içerisindeki kişi başı gelir seviyesi asgari ücretin 1/3'den fazla olmamalıdır yani hane içindeki kişi başına düşen aylık gelir 3.800 TL'nin üzerinde ise AKP, engelliyi yardımsız, bakımsız ve çaresiz bırakıyor. Sanırsınız engelliye bir bağ bağışlayacak, yoksulluğunu önleyecek bir ödenek verecek; bir yıl için en yüksek engelli bakım aylığı günlük 5-6 dolardır. Bu mudur emekliye reva gördüğünüz değer? Sosyal devlet olmanın gereği kamunun üstlenmesi gereken bakım hizmetini çoğunlukla engelli anneleri, ebeveynleri yerine getiriyor ama iktidar onlara bir emeklilik hakkını da çok görüyor. Engellilik oranı yüzde 40 ve üzeri olan engelliye verilen ödenek, 4 kişilik bir aile için bir lokantada bile yemek yiyemeyeceği bir miktardır. AKP'nin enflasyonu, ülkedeki herkesi zora soktuğu gibi engellileri de daha derin bir yoksulluğa itmiş durumdadır. Bu gerçek görülmeli ve her engelliye, hane gelir durumuna bakmaksızın, en az asgari ücret tutarında temel bir yurttaşlık geliri ödenmelidir.

Yaşanan ekonomik kriz engellileri birçok açıdan vurmaktadır. Kur şokları, yüksek enflasyon nedeniyle engellilerin temel tıbbi medikallere, işitme cihazlarına, bazı ilaçlara erişimde güçlük yaşadıkları bilinmektedir. Hamasi nutuklarla, yerli ve millî teknolojinizden söz edenlere şunu söylemek zorundayız: Bugün SMA'lı aileler ithal ilaç alabilmek için sokak sokak dolanmaktadır, DMD kas hastaları muhatap bulamıyor, SSPE'li aileler evlatları ölmeden bir deva bulunsun diye uğraşmaktadır.

Bu hastalardan sadece birisiyle, binlerce hasta içerisinden birisiyle en son Batman'da görüştüğümüzde, DMD kas hastası olan oğlu Munzur için anne Melek Aslan "Henüz 3 yaşında ve her gün 'Oğlum bir sonraki gün acaba ölecek mi?' kaygısıyla uyanmaktan yoruldum." diyor. Sağlık Bakanlığının, bari küçük çocuklar noktasında, ilaç temini noktasında bir adım atması gerektiğini buradan bir daha tekrarlıyoruz.

Üstün millî teknolojilerinizi biraz daha akülü sandalye, koltuk değneği, işitme cihazı yapmaya, yerli ve etkili ilaç üretmeye yöneltin. Halkımızı, engellileri, yaşlıları, ilaç tekellerinin, uluslararası sermaye tekellerinin insafına mahkûm bırakmayın.

Değerli milletvekilleri, engellilik konusunun politik bir mesele olduğunu ve bir zihniyet dönüşümü gerektirdiğini bilmeliyiz. Ancak Türkiye cezaevlerinde engelli, yaşlı ve ağır hasta tutsakların durumu ortada iken bu zihniyet dönüşümünden söz edemeyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oduncu, lütfen tamamlayın.

ZEYNEP ODUNCU (Devamla) - Öncelikle, 65 yaş üzeri tüm tutsak engellilerin, yaşam ve sağlık haklarının korunması için serbest bırakılması gerekiyor. Yine, engellilere hizmet sunulurken milliyetine, etnisitesine göre ayrımcılık yapılmamalıdır. Engelli mültecilere yönelik hizmet sunumuna özen gösterilmelidir. "Rehabilitasyon ve bakım" adı altında engelli çocuklara yönelik yapılan şiddetin önüne geçilmelidir. Bakım merkezleri bir işkencehane olmaktan çıkarılmalıdır. Kadın engellilerin yaşadıkları çoklu ayrımcılıkla mücadele etmek için hem CEDAW'ın hem de Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme'nin gerekleri yerine getirilmelidir.

Saygılarımla Genel Kurulu selamlıyorum.