Konu: | Millî Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, Pençe-Kilit Harekâtı bölgesinde gerçekleşen terör saldırılarına ilişkin Yürütme adına gündem dışı açıklamaları nedeniyle Saadet Partisi Grubu adına konuşması |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 49 |
Tarih: | 16.01.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm şehitlerimize rahmet dileyerek sözlerime başlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz ve aziz milletimiz, maalesef, yine büyük ve derin acılara düçar edildi. Ateşin düştüğü ocaklardan büyük bir hüzün, derin bir çaresizlik yükselirken en çok da metanet ve asaletin ete kemiğe büründüğü anne-babalardan, eş ve çocuklardan "Vatan sağ olsun." sözleri dudaklardan döküldü.
Geçen hafta sonu 12 ve en son bir ay içerisinde ise 25 vatan evladımızı hangi amaca hizmet ettiği belli olan teröre kurban verdik ve elbette bu evlatlarımızdan sorumlu olan zevatın, karar vericilerin varsa ihmalini konuşacağız. Ama nihai amacı ve niyeti belli olan terörün karanlık dehlizlerinde pusu kurmuş olanların Anadolu insanının çelik vicdanına çarpacaklarını hatırlatmak istiyorum. Sadece yüreklere acı vermekle sözde bir davaya hizmet ettiklerini zanneden güruhun bilmesi gereken tek bir yalın gerçek var ki o da şehit ettikleri o askerlerimizin, yavrularımızın da bir anne ve babanın evladı, birilerinin eşi ve babası olduğu gerçeğidir; tıpkı kendilerinin de bir anne-babanın evladı olduğu gibi. Kimden ve nereden gelirse gelsin, faili ve azmettirenleri kim olursa olsun, terörün her türlüsüne lanet olsun ve gereken de yapılsın ama gel gelelim, niye bu acı ve kavga bir türlü bitmek...
(Uğultular)
BAŞKAN - Sayın Özdağ, bir saniye...
Değerli arkadaşlar, Mecliste çok yoğun bir uğultu var. Lütfen hatibi dinleyelim, bu uğultuyu da keselim.
Buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Meselenin vahameti arkadaşlarımızı konuşmaya itiyor herhâlde, dinlemeye değil de konuşmaya sevk ediyor.
Değerli milletvekilleri, kırk yılı aşkın bir süredir hep aynı şeyleri yaparak farklı bir sonuç elde edilemediği için mi bitirilemiyor bu terör? Öncesinde niye yapılmadığı eleştirileri gargaraya getirilip her şehit haberinin sonrasında "Biz de şu kadar terörist öldürdük, misliyle karşılık verdik." denildiği için mi bitirilemiyor? Terörle mücadele etmek yerine sadece terörist öldürüldüğü için mi bitirilemiyor? Terörü besleyen her icraatın altına imza atıp, sulayıp, gübreleyerek büyütülen bataklığı kurutmak yerine sinek avlamakla övünüldüğü için mi bitirilemiyor?
Değerli milletvekilleri, halkımız bu iktidarın kendisine dayattığı derin bir kanıksama hastalığına maruz bırakılmış durumdadır. İktidarın politikaları yüzünden ciddi siyasi ve ekonomik bir kriz yaşıyoruz. Uzunca bir süredir her konuda art niyetli ve bilinçli bir zamana yayma ve kanıksatma politikasını uyguluyorlar. Bu yöntemi başarılı kılmak için ise milletimiz günbegün fakirleştiriliyor, borçlandırılıyor, hayat pahalılığına boğuluyor ve -burasına dikkat edin- terör gibi, mafya ve çetelere açılan alan gibi olgularla güvenlik tehdidi altında yaşamak zorunda bırakılarak kırk satır mı kırk katır mı çaresizliğine itiliyor; toplum karnını doyurup, ay sonunu getirebilmekten başka bir şey düşünemez hâle getiriliyor ve öyle bir hâle gelindi ki her gün yapılan zamlar gibi yine günaşırı gelen şehit haberleri bile vakayıadiye olarak görülüyor. Birileri de diyebilir ki: "Yahu, sen ne anlatıyorsun? Daha bir sene olmadı, on binlerce insanımız yaşadıkları evlerinin, şehir ve köylerin altında can verdi. Onu bile kanıksadık, hatta unuttuk." Ben de tam olarak bunu söylüyorum işte, her şeyi kanıksayan bir toplum yarattı bu iktidar.
Değerli milletvekilleri, 1 ya da 2 şehit haberi aldığımızda kılını kıpırdatmayan, oynatmayan devletlüler 5, 10 şehit verdiğimiz zaman bir anda cevvalleşiyorlar ve cevvalleşiyorlar. Selam bile vermeye tenezzül etmedikleri muhalefete "Bildirilerimize imza atın yoksa hain ilan ederiz." deniyor ama bu durum ne hikmetse hep seçim zamanlarında oluyor. Seçimlerin olmadığı zamanlarda mesela ne kadar şehit verirsek verelim "Ne notası, müzik notası mı bu?" diye dalga geçmekten "Birkaç şehit verdik diye Türkiye Büyük Millet Meclisi mi toplanırmış?" diyene kadar pervasızlığın, lakayıtlığın ve sorumsuzluğun bini bir para maalesef ve maalesef şu sıralar şehit evlatlarımızın kanı üzerinden ikbal devşirmek isteyenlerin eteklerinin zil çaldığı günlerden geçiyoruz. Yapılan açıklama ve bühtanlara bakılırsa şehit haberleriyle birlikte devşirmeyi umdukları siyasi ikballerine kılıf hazırlamayı da ihmal etmiyorlar. En büyük kılıfları da kendilerinin dışında vatansever olmadığı ve geri kalan herkesin terör ve terörist sevicisi olduğu iftirasıdır.
Hangi toplum kesiminden ve görüşten olursa olsun millet olarak derin bir acı yaşıyoruz. Ülkenin Cumhurbaşkanı ise toplumu kucaklayıp birleştireceği böyle bir dönemde yine pişmiş aşa su katan bir siyaseti dayatmaktadır. Cumhurbaşkanı terör saldırısından sonra sadece 2 parti liderini aramıştır. Evet, doğrudur, onları araması doğru bir şeydir ama ana muhalefet partisi genel başkanını niçin aramamaktadır? Saadet-Gelecek Grubunun Genel Başkanlarını niçin aramamaktadır? Burada 15 parti var, 15 partinin genel başkanlarını niçin aramamaktadır? Niye Adalet ve Kalkınma Partisinin Cumhurbaşkanı oluyor da Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil edilen yüzde 95'lik, yüzde 100'lük kesimin Cumhurbaşkanı olmayı tercih etmiyor? O nedenle diyoruz ki: Gelin, böyle konularda bile birleşmeyi, birlikteliği, beraber olmayı önce siz yapın, siz birlikte bu işlere öncülük yapın diye sesleniyoruz değerli hazırun.
Aldığımız her şehit haberinden sonra özellikle yetkililerin ve sorumsuz sorumluların yaptığı açıklamaların ruhsuzluğu, tekdüzeliği değişmeyen klişeleri sadece öfkeyi artırıyor. Klişe hâline gelmiş bildiriler, retorik söylemler ve sorumluluğu kendinden başka herkese yükleyen ikiyüzlü, gayretkeş beyanlar terörü beslemekten, ona yol verip cesaretlendirmekten öte bir işe yaramamaktadır.
Değerli milletvekilleri, kimileri "Ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz, 300-500 terörist kaldı." diyordu ve bakıyoruz, teröristler devam ediyorlar. Eğer siz bataklığı kurutmazsanız, eğer siz burada bölücülükle uğraşmazsanız her zaman teröristle uğraşacaksınız ve Türkiye'yle de uğraşmak isteyen iç ve dış yapılar mutlaka bu tür konuları da istismar edeceklerdir.
Terör günümüzde birçok ülkenin sorunudur, özellikle etnik terörün beslendiği sosyolojik bir taban da vardır. Örgütü taşere eden uluslararası güçler ve devletleri es geçmeyelim. Ayrıca, bu yapıların ideolojik bir yanı da var ki bununla mücadele etmek ciddi bir kararlılık ve hazırlık ister. Bu mesele sadece bir güvenlik meselesi de değildir, ekonomik bir meseledir, sosyal ve kültürel bir konudur, tarihî ve sosyolojik kodları ve gerçeklikleri vardır, hele ki etnik terörün dayandığı toplumsal bir tabanı da oluşmaktadır. Bütün bir toplumun topyekûn hissetmesi gereken bir acı ve dolayısıyla bizatihi milletin katılımının yani 85 milyonun beraberce bu mücadelenin içerisinde olması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, hissedemediğin acıların yaralarını iyileştiremezsiniz derken ben biraz önce bütün bu şuur eksikliğinin bizleri bir ahtapot gibi sarmasından bahsediyorum. Her defasında "Acımız büyük; şehitlerimize rahmet ve yakınlarına başsağlığı" diye "tweet"ler atarak bu yaralar asla iyileşmez. Şehitlerimiz ölmüyor, elhak, iman ettik ve dahi ilan ediyoruz. Şehitlerimiz ölmüyor; evet ama vatan evlatlarımızın kanı üzerinden siyaset yapan, ikbal devşiren ne kadar ikiyüzlü karanlık figür varsa maalesef bu milletin umutlarını öldürüyor. Pek umursayacağınızı sanmıyorum ama yine de sizi ciddiyete davet ediyorum. Her konuda olduğu gibi, terörle mücadele konusunda da bir şey yapmak yerine, yapıyormuş gibi görünmekten vazgeçin artık. Sınır ötesinde, dağ başında eksi 20 derecede yalap şalap çadırlarda beklettiğiniz vatan evlatlarının buralarda beklemesinin tek bir gerçekliğini söyler misiniz lütfen? Bu çocuklarımızı teröristlerin açık hedefi hâline getirip sahipsiz bırakılmasının tek bir sorumlusu çıkmayacak mı Allah aşkına? Ölen öldüğüyle mi kalacak? "Askerlik yan gelip yatma yeri değil. O da bu mesleği seçmeseydi." mi diyeceksiniz yine? "Şehit ailelerine maaş bağlıyoruz ya, ne diye bağırıp çağırıyorsunuz?" mu diyeceksiniz hep? Buradan iktidar başta olmak üzere Millî Savunma Bakanından Genelkurmay Başkanına sesleniyorum: Eleştirinin olmadığı, yapılamadığı yerde hatalar, suistimaller gizlenir; kurumlar profesyonellikten uzaklaşır, keyfîlikler başlar. Milletimizin değerleri üzerinden kendinize kutsal kaleler oluşturmaktan vazgeçin artık. Hükûmet ve Türk Silahlı Kuvvetleri yetkilileri mızrağın çuvala sığmadığının farkına varsın ve şehitlerimizin hesabını versin istiyoruz; bu işi beceremiyorsanız istifa edin ve yapabilenlere yol verin diye sesleniyoruz.
Büyük fikir adamı, benim de çok takdir ettiğim rahmetli Dündar Taşer'in çok güzel bir sözü var: "Biz çadırımızı sırtlanların yolu üzerine kurmuşuz." Yani devletimizi ve vatanımızı sırtlanların yolu üzerine kurduk. Benim bir sözüm var: Yol üstünde bağı olan ile yâri güzel olanın başı dertten kurtulmazmış. Dünyanın en stratejik topraklarında yaşıyoruz ve bu topraklarda herkesin gözü var. Yol üstünde bir bağ burası, her geçen emperyalist güç veyahut da onların taşeronları bu bağdan izinsiz bir salkım üzüm kopartmak istiyorlar ama unutmasınlar ki bu bağın bağbanı 85 milyon kişidir. Aynı zamanda burası çok güzel bir sevgili; herkes bu sevgiliye sahipkâr olmak istiyor ama bu sevgilinin sahipkârı 85 milyon, biziz, aziz Türk milletidir. Değerli milletvekilleri, biz ne yârdan ne serden geçeceğiz ve Türkiye Cumhuriyeti devletini özgür, zengin ve mutlu insanlar diyarı yapıncaya kadar hep beraber çalışmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, bu topraklar çok kıymetli, zaten kıymetini de bu topraklar üzerinde yaşayanlara ve altında ölenlere borçlu. Ta ki Alparslan'dan itibaren, Selçuk Bey'le beraber, ardından Melikşah'la, daha sonra Fatih'le, ardından Enver Paşa, Esat Paşa ve Cevat Paşa'yla, daha sonra Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarıyla hep beraber bu toprakları vatan kılmak için mücadele verdik. Biz, imparatorluk bakiyesinin çocuklarıyız. İmparatorluklar yıkılırken çok etniklidirler ve imparatorluklar yıkılırken, ulus devletler inşa edilirken de bu topraklarda çeşitli etnik yapılarda beraberce yaşama iradesini göstermek zorundadırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin, buyurun.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Eğer bizler bu Anadolu topraklarında Türkiye Cumhuriyeti devletine Türk'üyle Türkmen'iyle, Laz'ıyla Çerkez'iyle, Alevi'siyle Sünni'siyle hep beraber sahip çıkarsak bu topraklara ve bu topraklara sahip çıkarken de "Devlet, millet için midir? Millet, devlet için midir?" "Devlet, millet içindir." şuuru içerisinde hareket edebilirsek ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletini demokrasiyle taçlandırabilirsek ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukukunu adaletle buluşturabilirsek, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletinin gücünü liyakat ve ehliyetle şahikalaştırabilirsek o zaman biz bu topraklarda rahat yaşayabiliriz. Elbette ki bu yüzyıl içerisinde, cumhuriyeti kurduğumuz andan itibaren çeşitli dönemlerde hatalar olmuştur ama bu hataları gündeme getirerek sürekli bir kan davası hâline getirmek yerine, hep beraber "Bu devlet bizimdir, ortak vatanımızdır, ay yıldızlı bayrak bizimdir ve İstiklal Marşı'nı hep beraber söylemek istiyoruz." diyenlerle hep birlikte, bu ülkeyi daha zengin, daha özgür ve daha mutlu insanlar diyarı yapmak hepimizin görevi olmalıdır. Ve aynı zamanda da dağın sözünü Türkiye Büyük Millet Meclisine, dağın sözünü Anadolu topraklarında yani "Bölüneceğiz, böleceğiz, özerklik ilan edeceğiz, federalizmi ilan edeceğiz." diyenlere de şunu söylüyorum: Asla başaramazsınız, başarmanız da mümkün değildir. Türkiye, hukuk devleti oldukça bu başarıların olmayacağını göreceğiz ve diyebilirsiniz ki: "Demokrasiyle yönetildiğimiz zaman, hukukun üstünlüğü olduğu zaman bunlar olmaz." Olur, arkadaşlar yine olur ama minimize edilir. Bu Quebec'te böyledir, Kanada'da bir dil ayrımından dolayı hâlâ problem yaşanmaktadır. Katalonya'da bu böyledir, hâlâ aynı şekilde bir dil ayrımından dolayı bunlar yaşanmaktadır ama onlarda özerkliği bile farklı olarak tanımlayanlara karşı Türkiye'de de bunu doğru tanımlamak gerekir diye düşünüyorum ve aynı zamanda Türkiye bir bütündür ve millî devlet olarak terörle hep birlikte, beraberce mücadele etmemiz gerektiğine inanıyorum. Bu mücadeleyi hukuk çerçevesinde yapmamız gerektiğine inanıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum ve yaşasın Türkiye Cumhuriyeti devleti diyorum! (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)