Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının bölge ülkelerinin kara suları dışında olmak üzere Aden Körfezi, Somali açıkları, Arap Denizi ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle mücadele amacıyla görevlendirilmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92'nci maddesi uyarınca 10/2/2024 tarihinden itibaren bir yıl süreyle izin verilmesine ilişkin tezkeresi (3/826) münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 50 |
Tarih: | 17.01.2024 |
CHP GRUBU ADINA YUNUS EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Ben de sözlerimin başında hain terör örgütünün saldırısı neticesinde kaybettiğimiz şehitlerimize rahmet diliyorum, kederli ailelerine başsağlığı diliyorum, milletimize başsağlığı diliyorum, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, tabii, bu tezkere önemli bir metin. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları çerçevesinde oluşan uluslararası misyonlara, o misyona asker gönderme tezkerelerine öteden beri biz de olumlu oy kullandık, bu tezkereye de olumlu oy kullanacağız ancak benden sonra konuşacak iktidar partisi milletvekillerinin belli konularda bilgi vermesini istiyorum, o kapsamda da belli konuları hatırlatmak istiyorum.
Birincisi, 2 tezkere arasında yani şu anda görüşmekte olduğumuz 2024 tezkeresi ile 2023 tezkere metinleri arasında önemli bir farklılık var. O da Bahreyn'deki Birleşik Deniz Kuvvetleri Karargâhında altı aylık dönemler için irtibat personeli görevlendirilmesiyle ilgili ilki. İkincisi ise Türk Bayraklı, Türkiye bağlantılı ticari gemilere saldırı olmamasının, kaçırma eylemi olmamasının bir başarı olarak sunulduğu bölümle ilgili. Bu bölümler yeni tezkerede bulunmuyor; bunu nasıl yorumlamak gerekiyor? Bu yıl yapılan bir saldırı var, kasım ayında Yemen açıklarında Türk mürettebatının da bulunduğu bir gemiye yapılan saldırı var. Acaba bununla ilgili midir? Bunu sormak istiyorum.
İkincisi ise tezkerenin başlığında belirtilen deniz haydutluğu, silahlı soygun eylemleri ve denizde terörizmle mücadele vurgusunu hatırlatarak şunu sormak istiyorum: Bildiğiniz gibi, bu bölgede önemli bir çatışma potansiyeli bulunuyor. Yemen'deki çatışmalar, Husiler bakımından gündeme gelen çatışmalar şu olayı da beraberinde getirdi; Amerikan basınında yer alan haberlere göre buradaki hareketlerin terör örgütü olarak sınıflandırılacağı kararların alınacağı anlaşılıyor. Özetle bu metinde geçen terörizmle mücadele kapsamında yarın öbür gün Türkiye açısından bir sorumluluk oluşturulabilir mi, Türkiye oradaki çatışmaların içine çekilebilir mi; bu konularla da aydınlatıcı fikirler ortaya konulursa memnuniyet duyacağımızı belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, başlangıçta da söyledim, biz öteden beri bu tezkereye ve bu kapsamdaki uluslararası görevlere olumlu oy kullanıyoruz. Ve tabii, bir süredir gerek partimizde gerek Türkiye'de topyekûn muhalefete karşı büyük bir haksızlık yapılıyor iktidar tarafından. Biz bu örnekte de bundan önceki başka birçok örnekte de Türkiye için faydalıysa, bir uluslararası meşruiyet problemi yoksa olumlu oy kullanıyoruz. Dışişleri Komisyonunda kabul edilen birçok uluslararası anlaşmada, sözleşmede olumlu oy kullandık. Genel Kurulda birçok anlaşma, sözleşmeye yine olumlu oy kullandık. Özetle biz muhalefet olarak -Cumhuriyet Halk Partisi adına, tabii, konuşuyorum- gerçekten Türkiye'nin menfaati neyse, bir uluslararası meşruiyet problemi yoksa hep olumlu oy kullanıyoruz, yardımcı olmaya çalışıyoruz.
Özellikle son haftalarda karşı karşıya bulunduğumuz bu, bildiri konusuyla ilgili görüşmelerde de aynı problemle karşılaşmıştık. Türkiye'nin menfaatine olmayan, Türkiye'nin zor durumda bırakılacağı bazı anlaşmalar olursa, bazı gündemler olursa bunlarla da tabii, iktidarla aynı noktada bulunmuyoruz. O bakımdan bunu belirtmek istedim.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu tartışmaların ötesinde, kamuoyunda son birkaç gündür gündeme gelen önemli bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Biliyorsunuz, Somali Cumhurbaşkanının oğlunun Türkiye'de karıştığı bir trafik kazası neticesinde bir vatandaşımızı, "Yunus Emre Göçer" isimli bir kardeşimizi, bir motokurye kardeşimizi kaybettik. Şimdi, bu, tabii, tezkere Aden Körfezi ve Somali açıklarıyla ilgili olduğu için bir yandan da bu olayı hatırlatmak ve Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum çünkü dün yapılan yargılama sonucunda, 27.500 lira adli para cezasıyla -ki 1.000 dolar bile değil- bu dava dosyasının kapatıldığını gördük.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye açısından utanç verici bir durum olduğunu belirtmek istiyorum çünkü bakınız, bu konuyla ilgili, bu elim hadiseyle ilgili bir Adli Tıp raporu var ve bu Adli Tıp raporunda Cumhurbaşkanının oğlunun yüzde 75 kusurlu olduğu rapor hâline geliyor, raporlanıyor ve yine, bu Adli Tıp raporu dava dosyasında bulunuyor ve savcılığın da esas hakkındaki mütalaasına temel teşkil ediyor. Peki, ne oluyor? Yani yüzde 75 kusurlu olan Somali Cumhurbaşkanının oğlu iki buçuk yıl cezaya çarptırılıyor, en alt sınırından cezaya çarptırılıyor ve bu da adli para cezasına çevriliyor.
Değerli arkadaşlarım, hatırlatmak istiyorum: Adli Tıp raporunda, otomobil sürücüsü Mahmut'un, motosikletin hızını azaltıp sağ şeride yönelen manevrası karşısında frene basmadığı ve takip mesafesini korumadığı vurgulanıyor. Değerli arkadaşlar, bakın, elinizi vicdanınıza koyun; yüzde 75 kusurlu Cumhurbaşkanının oğlu bu durumda, bu olayda; bu, Adli Tıp raporuyla kayıt altına alınıyor ve bir gün bile cezaevi görmeden -daha önce de biliyorsunuz, tutuklu yargılanmamıştı- 27.500 lira adli cezayı ödeyip elini kolunu sallayarak Türkiye'de, dünyada gezmeye devam ediyor. Bu hak mıdır arkadaşlar, vicdanınız bu durum karşısında sızlamıyor mu? Bakın, eşinin şikâyetçi olmadığını söylüyor Sayın Bakan. Bugün, Sayın Bakana, Adalet Bakanına bu soru soruluyor, "Taksirle işlenen suç, mahkemenin takdiri; şikâyetçinin vazgeçmiş olması da böyle bir sonuç doğurdu." diyor.
Değerli arkadaşlarım, hepimizi yaralaması gereken esas mesele şudur: Bakın, bu kardeşimiz, Yunus Emre Göçer'in eşi, eşini kaybetmiş bir insan olarak, daha önceden şikâyette bulunan bir kişi olarak acaba niye şikâyetini geri çekiyor? Değerli arkadaşlar, niye şikâyetini geri çekiyor? Yani basındaki bilgiler doğruysa, Somali Cumhurbaşkanının ailesi tarafından kendisine bir yardım yapıldığı anlaşılıyor. Zaten bunu da Somali Cumhurbaşkanının oğlunun avukatı duruşma sırasında şu sözlerle ifade ediyor: "Müvekkil tarafından olay sonrasında mümkün olduğunca müşteki tarafın acıları paylaşılmaya çalışılmış, yaraları sarmak için elinden gelen gayret gösterilmiştir." Biz Türkiye olarak, kendi vatandaşımızın, onun ailesinin, çocuğunun, eşinin yaralarını demek ki saramadık arkadaşlar. Bu vatandaşımız, eşini kaybettiği bir ortamda çocuğunu yetiştirecek, okutacak imkânının olmadığını, maalesef, düşündüğü için, eşini kaybettiği bir ortamda kendisinin muhtaç hâlde kaldığını, kalacağını gördüğü için, düşündüğü için böyle bir anlaşmaya razı oluyor ve şikâyetini geri çekiyor. 21'inci yüzyıl Türkiyesi için bir utanç manzarası değerli arkadaşlar, bu gerçekleşiyor ve tekrar ifade ediyorum: Yüzde 75 kusurlu olan, suçlu olan kişi bu raporlarda orta yerde bulunurken elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyor. Bunu, nasıl içinize sindirebiliyorsunuz? Ve yine Sayın Bakana seslenmek istiyorum: Ya, Türkiye'de gazeteciler hapse giriyor, tutuklu yargılanan, adaletsiz yere cezaevine konulan birçok yurttaşımız var, günahsız arkadaşlarımız Gezi davasından cezaevinde yatıyor; bütün bunların olduğu bir ortamda raporlarla suçu, kusuru ortaya konan bir kişi sırf Somali Cumhurbaşkanının oğlu olduğu için ve anlaşılan belli mali yardımları yaptığı için elini kolunu sallayarak gezmeye devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, biz bundan çok utanıyoruz, biz Türkiye adına utanıyoruz; bunda bir sorumluluğumuz yok ama şu Gazi Meclisin bir üyesi olarak, bir milletvekili olarak 21'inci yüzyıl Türkiyesi için ben bundan büyük bir utanç duyuyorum, Türkiye'nin bunu hak etmediğini düşünüyorum. Demek ki biz Türkiye olarak eşini kaybetmiş bir vatandaşımıza, bir kardeşimize ve onun evladına sahip çıkamıyoruz; bu vatandaşımız onun geleceğinden emin değil, çocuğunun ne olacağından emin değil, böyle bir manzara önümüze çıkıyor. Ayrıca, hem Adalet Bakanına hem bu kararda imzası bulunan yargı heyetine seslenmek istiyorum: Ya, hatırlayacaksınız, bu kişi Türkiye'den kaçtı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.
YUNUS EMRE (Devamla) - Arkasından, işte, belli sözler verildiği anlaşılınca yargılama sonucunda 27.500 lirayla kendini kurtardı. Değerli arkadaşlar, Sayın Adalet Bakanının bir yanıtının olması lazım: Böyle bir kişiye, Türkiye'den kaçan bir kişiye niye indirim uygulanıyor? Yani, üst sınırı altı yıl olan bu yargılama sonucunda böyle bir kişiye, kötü niyeti ortada olan, Türkiye'den kaçmış olan bir kişiye niye indirim uygulanıyor; biz bu soruyu sormayacak mıyız arkadaşlar?
Ayrıca, bu kadar hızlı bir yargılama sürecine şahit oldunuz mu? Ya, bu neyin acelesi, neyi kaçırmaya çalışıyorsunuz, bu ne hız? Türkiye'de filmlere konu olan olaylar yok mu, yıllarca süren yargılamalar yok mu? Ya, utanmıyor muyuz arkadaşlar? Birkaç gün içerisinde 27.500 lira karşılığında bir canımızla ilgili şu dosya, dava dosyası kapatılıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUNUS EMRE (Devamla) - Sayın Başkanım, selamlayacağım.
BAŞKAN - Selamlayalım lütfen.
YUNUS EMRE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, tekrar ifade ediyorum: Türkiye açısından bir utanç manzarası, Türkiye bunu hak etmiyor. Biz, kendi insanımıza, kendi vatandaşımıza demek ki Türkiye'de eşinizi kaybettiğinizde başınız dik bir hayatı yaşayabileceğiniz, çocuğunuzu yetiştirebileceğiniz bir ortam vardır hissini verememişiz arkadaşlar, bu hissiyatı verememişiz ki böyle bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz.
Son olarak şunu eklemek istiyorum: Bu kadar büyük adaletsizliklerin olduğu bir ülkede, uzun tutukluluk sürelerinin olduğu bir ülkede, yıllara yayılan yargılamaların olduğu bir ülkede birkaç günde bu dava dosyasının bu şekilde kapatılmış olması Türkiye açısından bir utanç manzarasıdır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)