GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Kuzey Atlantik Antlaşmasına İsveç Krallığının Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:51
Tarih:23.01.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; İsveç'in NATO üyelik süreciyle ilgili Saadet Partisi adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle sizi ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hazreti Peygamber "Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir; kızdığına da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir." buyurmuş. Bu kaide sosyal hayatta nasıl geçerliyse aynı şekilde uluslararası ilişkiler için de öylece geçerlidir. Şimdilerde ülkemizin dış politikası maalesef asgari tutarlılık noktalarında bile zafiyet göstermektedir. Bugün düşman olarak tanımlanan yarın kolayca dost olabilirken bugün dost olan ise yarın çok rahatlıkla düşman ilan edilebilmektedir. Aynı zamanda, özellikle konum ve tavır belirlenirken sürekli "kırmızı çizgi" söyleminin kullanılması da ayrı bir sıkıntı olarak ortaya çıkmaktadır. Tavır değişikliği o veya bu gerekçeyle gündeme geldiğinde, daha önce hakkında büyük laflar edilen konular, sorunlar ve başlıkların yani "kırmızı çizgi" olarak tanımlanan başlıkların hiç hatırlanmaması içeride ülke yönetiminde ne kadar güvensizlik doğuruyorsa dışarıda da ülkemize o derece büyük zararlar vermektedir.

Türkiye dış politikayı salt bir pazarlık aracı hâline dönüştürmüştür. Bu, kısa vadede Türkiye'nin sorunlarını çözen, uzun vadede Türkiye dış politikasında derin yaralar açan bir yaklaşımdır. Böylesi bir yaklaşımın Türkiye'ye hiçbir faydasının olmayacağı çok açıktır. Bütün bu tartışmalarda hiçbir bağı yokken F-16'ları getirip İsveç'e bağlanmasına sebep olacak yanlışları yapan bu iktidar, süreci olması gerektiği gibi yönetememiş ve maalesef, yine gerçekleri değil, algıları öne çıkarmayı seçmiştir.

Değerli milletvekilleri, aslında İsveç'in NATO'ya girmesi, ittifakın basit bir genişleme eylemi değildir -teşbihte hata olmaz- belki de İsveç'in NATO'ya girmesi, Avrupa'yı yakacak ikinci soğuk savaşın ayak sesleridir. Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, Batı dünyası için hiç beklenmedik yeni fırsatlar doğurmuştur; Putin'in Doğu Avrupa'yı ateşe attığı bu işgal, ABD'nin Avrupa'da güçlenmesi için yeni bir aşama oluşturmuştur. Ukrayna savaşıyla birlikte, tıpkı 1950'li yıllarda olduğu gibi Rusya, Korkunç İvan; Amerika ise Avrupalıları Moskova'dan koruyan -tırnak içinde- merhametli Sam Amca'ya dönüşmüştür. Tıpkı soğuk savaş döneminde olduğu gibi Rusya'yı çevreleme politikası uygulayan Amerika, 2022 yılından bu yana hem Doğu Avrupa'da askerî varlığını hiç olmadığı kadar artırmakta hem de Finlandiya ve İsveç'in korkusunu kullanarak Rusya'yı kuzeyden kapana kıstırmaya çalışmaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, doğa olaylarında çok iyi biliyoruz ki dolan enerji patlamayı da beraberinde getirir. İşte, Batı'nın Rusya'yı bu sıkıştırma stratejisi, Doğu Avrupa ve Karadeniz bölgesini çok büyük bir çatışmaya, hatta nükleer savaşa bile itebilir çünkü Rusya ne bugün ne de yarın Amerika'nın bu çevreleme politikasını kabul etmeyecek, buna itiraz edecektir. Moskova'nın Ukrayna sonrası için neler planladığı meçhul, lakin çizilen yol haritaları Doğu Avrupa veya Baltık bölgesinde yeni bir savaşa işaret etmektedir. Bu bölgede, özellikle NATO ve Rusya arasında çıkacak bir savaş herkesten önce Türkiye için çok ciddi olumsuz sonuçlar doğurabilir. O nedenle, Türkiye, Batı'nın bu kuşatmasına hem kendi çıkarları hem de küresel barış için "hayır" demelidir çünkü Türkiye, İsveç üzerinden ciddi bir Amerikan tuzağına çekilme tehdidiyle karşı karşıyadır. Yunanistan'ın, İsrail'in, Hindistan'ın ve Ermenistan'ın Çin ve Rusya'dan aldığı silahları görmezden gelen, lakin Türkiye'ye Patriot'ları vermeyen, Çin'den almayı düşündüğümüz hava savunma sistemlerine engel olan ancak zaruri sebeplerle aldığımız S-400'ler nedeniyle bize ambargo uygulayan Amerika, F-16'lar üzerinden şimdi kirli bir oyun kuruyor. Bir taraftan İsrail'e ve Yunanistan'a F-35 satarak bölgedeki dengeleri bozan Beyaz Saray, diğer taraftan Türkiye'ye gecikmiş F-16'ların satışını yapmayı taahhüt ederek İsveç konusunda pazarlıkta elini güçlendirmeye çalışıyor.

Öncelikle, biz, Amerika'nın verdiği sözlere asla güvenemeyiz. Elimizde F-16'ları alacağımızın garantisi yoktur. Yarın herhangi bir meselede, bunun dışındaki bir meselede restleşme olduğunda F-16'lar için yeni bir şart sürmeyeceğinin garantisi de yoktur. Biz, Amerika'yı Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası bize uyguladığı ambargolardan tanırız, çuval hadisesinden tanırız, 15 Temmuz darbe kalkışmasından tanırız, Amerika'nın sınırlarımızda terör örgütlerine verdikleri desteklerden tanırız. Bu nedenle, Amerika'nın Türkiye'ye F-16'ları satacağı meçhuldür.

Diğer yandan, Türkiye'nin hakkı F-35'ler neden gündeme gelmiyor da sadece F-16'larla yetiniyoruz, açıkçası buna bir anlam verebilmiş değilim. Bu kadar emek verdiğimiz, üreticisi olduğunu söylediğimiz F-35'lerle ilgili sadece ödediğimiz 1,4 milyar doların geri iadesiyle beraber bu dosyayı kapatacak mıyız? Niçin F-35'lerle ilgili taleplerimizi yüksek sesle dile getirmiyoruz? Bakınız, değerli milletvekilleri, bir ülkenin gücü ekonomisi, askerî potansiyeli ve diplomatik başarılarının yanı sıra en önemli tavrı "hayır" diyebilmesinden geçer. Unutmayınız, "hayır" diyebilmek çok önemlidir, "hayır" diyebilmek iradeyi kendi ellerinde tutabilmektir. Çağımızın usta siyasetçilerinden ve Batı'nın oyunlarını çok iyi kavrayabilen isimlerden olan Malezya Eski Başbakanı Mahathir Muhammed kendisinin yazdığı ve Batı ile Güneydoğu arasındaki hassas ilişkiyi ele aldığı "Hayır Diyebilen Asya" kitabında şahsiyetli dış politikaya atıf yaparken ülkelerin neye "evet" neye "hayır" demesi gerektiğini halkın yararına ve halkın çıkarlarıyla uyumuna bağlıyor. Soruyorum: İsveç'in NATO üyeliğine "evet" demek sadece F-16'ları almakla bu ülkenin çıkarlarına uygun hareket etmek midir? Mahathir Muhammed'in sözlerinden yola çıkarak ifade edelim ki Batı'nın Türkiye ve bölgemiz için uyum teşkil etmeyen politikalarına "hayır" demeliyiz, geç kalınsa da bunu yapmalıyız. Eğer Irak'ın işgaline karşı Amerika'ya "hayır" denilseydi Irak'ta 1,5-2 milyon kişi katledilmeyecekti. Eğer Büyük Orta Doğu Projesi'nin Arap Baharı oyununa "hayır" denilebilseydi Türkiye milyonlarca mülteciyi kabul etmek zorunda kalmayacak ve bölge terör örgütlerinin cirit attığı bir alana dönüşmeyecekti. Eğer bu Hükûmet İsrail'le ticarete ve reel politiğe gür sesle "hayır" deseydi Gazze'de siyonistler bu kadar rahat soykırım yapamayacaklardı. Merhum Abdülhamit Han der ki: "Tarih değil, hatalar tekerrür eder." İşte, tüm bu acı tablo bu kez farklı şekilde tezahür etmesin diye İsveç konusunda Amerika'nın tuzağına düşmemeliyiz. Avrupa Polis Teşkilatı Europol'ün Avrupa Birliği Terörizm Durumu ve Trendi 2023 Raporu'nda İsveç'in terör örgütlerine rahatça lobi faaliyeti yaptığı ve para topladığı yer olduğu ifadesi yer alıyor. Nitekim, 2023 yılı boyunca İsveç'in terör sempatizanları defalarca Türkiye'yi hedef alan mitingler düzenlemiş, hatta İsveç Parlamentosunda ilişkide olduğu milletvekilleri eliyle kara propagandaya bile yeltenmişlerdir.

Peki, bugün, İsveç söylediği gibi terörle ilişkisini kesecek mi? Hayır. Türkiye'nin Avrupa Birliğine destek verse bile bu desteğin sonuca bir etkisi olacak mı? Hayır. İslamofobi yine İsveç'te boy gösterecek mi? Evet. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan partisinin bir grup toplantısında "İsveç boşuna uğraşmasın, biz mukaddes kitabımıza saldıranların NATO'ya girişine izin vermeyiz." demişti. Değerli arkadaşlar, soruyorum: Ne değişti, Sayın Cumhurbaşkanının bu sözü ettiği grup toplantısından bu tarafa hangi değişiklikler oldu?

Saygıdeğer milletvekilleri, Sayın Başkanım; önemli bir tarihî görevinizi sizlere hatırlatıyorum. Aynen 1 Mart 2003 tezkeresinde yaptığınız gibi, dışarıdaki tartışmalar ne olursa olsun, burada 1 Mart 2003'teki gösterdiğimiz iradeyi göstererek bu tezkereye, İsveç'in NATO'ya girişine "hayır" demeliyiz. İradenin bizim elimizde olduğunu, bu Parlamentonun bu noktada geçerli bir gücü olduğunu, yeterli bir gücü olduğunu bütün dünyaya ilan etmeliyiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

MUSTAFA KAYA (Devamla) - Kapalı kapılar ardında verilen sözlere... Komisyonda oturan arkadaşlarımızın samimiyetinden şüphe etmiyorum ancak şunu net olarak söyleyeyim: Komisyona verilen bu sözlerin hiçbir anlamı yoktur, burada irade bu millettedir, milletin vekillerindedir; "hayır" diyerek gücümüzü gösterelim; İsveç'in NATO üyeliğine karşı durarak aslında ne tür oyunların kurulduğu gerçeğini ortaya çıkaralım diyorum.

Saadet Partisi olarak kararımızın "hayır" olacağını buradan ifade ediyor, Genel Kurulu ve Sayın Başkanım, sizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)