Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 52 |
Tarih: | 24.01.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller; saygıyla selamlıyorum.
Ekranları başında bizleri izleyen halklarımızı ve cezaevlerindeki arkadaşlarımızı da sevgiyle selamlıyorum.
Bu teklif üzerine konuşurken esas itibarıyla iki temel konu üzerine odaklanacağım. Birincisi, istihdamı desteklemek bahanesiyle işverenlere İşsizlik Sigortası Fonu'ndan finansman sağlanması meselesi. İkincisi de âdeta bir utanç oyununa dönmüş olan emeklilerin maaş artışı meselesi. Şimdi, birinci konuya gelince, neden sermayeye bu Fon'dan ısrarlı bir şekilde destek sağlanıyor? Bugünkü konjonktürde böyle bir şeye ihtiyaç var mı gerçekten, buna bakmak gerekiyor. Bu iktidar, sermayeye destek, teşvik ve muafiyet sağlanırsa ekonomi rayına oturur diye düşünüyor. Gerekçede, bu kanun teklifinin gerekçesinde "İşverenlerin iş gücü maliyetlerini düşürmek için bu yasa teklifine ihtiyaç duyulduğu." belirtiliyor; yani aynı teraneye devam ediliyor ancak sizler de görüyorsunuz ki ekonomi düzelmiyor böyle yapıldığında. Özellikle son yıllarda sermayenin artan kârlarına baktığımızda âdeta şaha kalkmış bir durum görüyoruz, rekor üzerine rekorlar kırılıyor kârlılıkta yani sermayenin bu desteğe, bu Fon'dan destek almaya ihtiyacı yok aslında.
Birkaç veriye değinmek istiyorum. Bir tanesi gayrisafi yurt içi hasıla verisi; 2018 yılında iş gücüne yapılan ödeme faslına baktığımızda emeğin aldığı pay yüzde 33,5'ten, 2022 yılında yüzde 26,3'e düşmüş vaziyette yani büyük bir düşüş var emeğin aldığı payda. Yani şu tabloya baktığınızda bunu net olarak görüyorsunuz; şu fark, timsah ağzı gibi açılmış, bu sermayenin aldığı, bu da emeğin aldığı fark, aradaki açı gittikçe büyüyor. Kimin payı artıyor burada? Evet, sermayenin payı artıyor. Sermayenin millî gelirden aldığı pay 2022 yılında yüzde 53,7'ye yükselmiş vaziyette, makas sermaye lehine açılmış. Demek ki sermayenin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan destek almaya ihtiyacı yok.
TÜİK'in açıkladığı 2022 yılı gelir dağılımı verilerine baktığımızda ne görüyoruz? En yoksul yüzde 20'lik kesimin toplam gelirden aldığı pay azalıyor, en zengin yüzde 20'nin ise toplam gelirden aldığı pay artıyor. 2022 yılında en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay yüzde 6'ya gerilemiş. Müthiş bir gelir dağılımı adaletsizliğini bu iktidar yaratmış ve son on altı yılın -ciddi fark- zirvesine çıkmış aradaki fark. Yani bu ülkenin en zenginlerinin, sermayenin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan pay almasına ya da onlara bir destek yapılmasına ihtiyacı yok.
Servet eşitsizliği de var bu ülkede, hem de çok büyük. Çeşitli ulusal ve uluslararası raporlara baktığımızda bu ayan beyan ortada. Toplam 1 trilyon 41 milyar dolarlık servetin yaklaşık yüzde 40'lık kesimi sadece yüzde 1'lik bir kesimin elinde. Nasıl bir adaletsizlik? Böyle bir servet eşitsizliği varken zenginlerin ya da sermaye sahiplerinin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan desteklenmeye ihtiyaçları var mı? Elbette ki yok.
Sayın vekiller, bir başka veri var; sermayenin emekçiler aleyhine obez hâline geldiğini ortaya koyuyor. TÜİK ve Merkez Bankası verilerine baktığımızda, sektör bilançolarına ve raporlarına baktığımızda 2022 yılında şirketlerin net dönem kârlarında yüzde 423'lük bir artış görülüyor. Çok büyük bir artış, geçtiğimiz yıllarla karşılaştırırsak gerçekten zirve yapmış vaziyette. İşçilere, emekçilere, emeklilere baktığımızda onların gelirlerinde böyle bir artış oranı görüyor musunuz? Elbette görmüyorsunuz. Banka kârlarına baktığımızda da aynı durumu görüyoruz. 2023 yılı Ocak-Eylül dönemi net kârlarına baktığımızda inanılmaz bir artış var banka kârlılığında, enflasyonun çok üzerinde bir kâr elde etmiş bankalar ama emeğiyle geçinen herhangi bir yurttaşımızın böyle bir gelir artışı olduğunu görüyor musunuz? Görmüyorsunuz.
Lafı çok uzatmadan şunu bir kez daha söyleyeyim: Sadece işverenlere, sermayeye, patronlara vergi indirimleri ve afları getirerek, teşvikler ve sigorta primi destekleri vererek ekonomi düzelmiyor. Bu, onların ekonomisini düzeltiyor; işçinin, emekçinin, dar gelirlinin, ücretli çalışanın, çiftçinin, emeklinin ekonomisinde herhangi bir düzelme olmuyor, bunu bir kez daha özellikle vurgulamak istiyorum. Bu nedenlerle, İşsizlik Sigortası Fonu'nun sermayeyi desteklemek üzere kullanılıyor olması bir ihtiyaçtan kaynaklanmıyor, bir tercihten kaynaklanıyor, bu iktidarın tercihinden kaynaklanıyor, esas mesele bu. Bu tutum, bir alışkanlığın devam ettirilmesi anlamına geliyor ve aslında İşsizlik Sigortası Fonu'nun sermayeye peşkeş çekilmesi anlamına geliyor, peşkeş çekilmesi. Gelin, bu fonun adını değiştirelim, İşsizlik Sigortası Fonu demeyelim, diyelim ki "sermaye sigortası fonu" yani aslında sermayeye sigorta oluyor bu fon ve ilk defa yapılan bir şey değil, yıllardan beri bunu söylüyoruz, bir kez daha bu kanun teklifinde aynı şeyle karşı karşıya kalınmış vaziyette. "İşçiden alıp patrona verme fonu" diyebiliriz aslında bu fona.
Şimdi, sayın vekiller, geçtiğimiz yıl fondan patronlara yaklaşık 40 milyar lira ödenmiş, İşsizlik Sigortası Fonu'na başvuru yapanların yarısı işsizlik ödeneği almaya hak kazanmamış. Geçen yılın ilk on bir ayında 1 milyon 483 bin başvuru olmuş işsizlerden, sadece 673 bin kişiye maaş bağlanmış yani ödenek için başvuranların yalnızca yüzde 45'i ödeneği hak etmiş, geri kalanı hak edememiş. Yani, işverene teşvik ve destek ödemeleri kapsamında yapılan ödemelere baktığımızda ne görüyoruz? 2022'de 28 milyar 594 milyon, 2023'te yüzde 39 artış olmuş, sermayeye aktarılan fondan 39 milyar 932 milyona yani 40 milyara çıkmış neredeyse. Şimdi, durum bu yani veriler ortada; "peşkeş" dediğimiz bu işte. Fon işsizler dışında her yere kullanılıyor ve bu iktidarın gözü de, eli de emekçinin alın teriyle biriktirilmiş olan Fon'da esas itibarıyla; ayıptır ya, utançtır, bunu bir kez daha vurguluyoruz. Buna ihtiyaç olduğu için yapmıyorsunuz; tercihiniz bu, tercihiniz sermayeden, patronlardan yana olduğu için bunu yapıyorsunuz.
Sayın vekiller, şimdi gelelim ikinci konuya; emeklilerin haklarına ve durumuna. Şimdi, nasıl oluyorsa her şeye kaynak bulunuyor ama bir türlü emeklilere kaynak bulunamıyor ve emeklinin taban maaşı 7.500 liradan sadece 10 bin Türk lirasına çıkarılıyor. TÜRK-İŞ'in açıkladığı veriler ortada, açlık sınırı 15.000 liraya yaklaşmış vaziyette ve siz emeklilere 10 bin lirayı uygun görüyorsunuz. Her ay ortalama yüzde 5 artış olsa, haziran ayına geldiğimizde açlık sınırı 20 bin lira olmuş olacak, emeklilerin aldığı para 10 bin lirada kalacak; durum bu.
Şimdi, bütün bunlar yaşanırken... Biz bunları ilk defa bugün tartışmıyoruz, kaç yıldır bunu tartışıyoruz; özellikle geçtiğimiz üç-dört yıla baktığımızda, TÜİK'in verileriyle ilgili tartışmayı sürdürüyoruz. Ne yaptı TÜİK? Hissedilen enflasyon açıklaması yaptı. Okudunuz mu, gördünüz mü? Yani yıllardır bizim söylediklerimizin doğru olduğu TÜİK'in bu açıklamasıyla ortaya çıkmış oldu. TÜİK'e göre enflasyon verileri vatandaşlarca 2 kat daha yüksek hissediliyormuş. TÜİK'in hesaplamalarına göre yüzde 64 olan 2023 enflasyonu vatandaşlarca neredeyse yüzde 130 dolayında hissediliyormuş. Yani TÜİK'in açıklamalarına göre hissedilen enflasyon açıklanan enflasyondan 2 kat yüksek olmuş. E, zaten biz de bunu söylüyorduk hep. Yani TÜİK diyor ki: "Tüketicilerin gelir seviyelerinin, harcama kalıplarının ve tüketim alışkanlıklarının kişiden kişiye farklılık gösterdiğini görüyoruz." Günaydın. Hissedilen enflasyon bu nedenle daha yüksek oluyormuş; günaydın. E, zaten biz hep bunu söyledik. Emekçi, işçi, emekli ancak doymak için, yaşayabilmek için çaba harcıyor. Tüketim alışkanlıkları elbette ki belli ve sınırlı, bunu söylüyorduk yıllardan beri ve TÜİK'in gerçek olmayan enflasyon verileriyle işçinin, emekçinin, emeklinin hakkını yediğini anlatıyorduk yıllardan beri ve gerçek olmayan verilerle maaş ve ücret artışlarının düşük tutulduğunu ve TÜİK'in çok büyük beddualar aldığını anlatıyorduk yıllardan beri. E, şimdi, TÜİK buna "Evet, böyleymiş." dedi. Yani şimdi haklı çıktık sayın vekiller, TÜİK üzerine bu Mecliste geçtiğimiz yıllarda söylediğimiz ne varsa hepsi haklı çıktı. Hissedilen olan gerçek olandır, bu bir itiraftır ve "TÜİK'in verilerinin hiçbir güvenilirliği yoktur." derken biz de tam bunları anlatıyorduk işte. Öyle görünüyor ki TÜİK bile artık kendi verilerine inanmıyor.
Emekliler açısından meseleye baktığımızda söyleyecek söz bulamıyoruz çünkü onlar gerçek olanı yaşıyorlar. Çarşıya, pazara gittiklerinde ne alıp ne alamadıklarını görüyorlar, yaşıyorlar. Bu rakamlarla oynayarak algı yaratma oyunu, bu iktidarın çok sevdiği bir oyun ama bunun sonucunda emeklinin, emekçinin, işçinin hakkı yeniyor; bunu bir kez daha söyleyelim. Çok eleştiriliyorsunuz ve yaptığınız değişikliklerin arkasında bile duramıyorsunuz bu haklı eleştiriler karşısında, değişiklik yapıyorsunuz. Çalışma Bakanının sosyal medya paylaşımlarına bakalım, yani ergenler gibi maşallah, atıyor: "Çalışmayan emekliye 5.000 lira ödedik." Çok güzel, hayırlı olsun. Arkasından tepkiler geldi tabii ki ve muhalefetin ısrarlı talepleri sonunda çalışan emeklilere de 5.000 lira ödeme. Hoop, Çalışma Bakanı bir tane daha "tweet" attı: "Hayırlı olsun, çalışan emeklilere de verdik bunu." Maşallah, yetmedi "SSK ve BAĞ-KUR emeklilerine yüzde 42 zam, hayırlı olsun." diye Çalışma Bakanı "tweet" attı, arkasından tepkiler yükseldi "Ya, büyük eşitsizlik, emekliler arasında büyük eşitsizlik!" diye tepkiler yükseldi. Seçim de geliyor tabii, iktidar tepkileri de görünce hemen Çalışma Bakanı bir "tweet" daha atıyor, diyor ki: "Yüzde 49 oldu, herkes eşitlendi." Sevindirik bir hâl, şaka gibi bir Çalışma Bakanı var, şaka gibi. Şimdi, kaynak yoksa en başta da yok, varsa neden ilk önce gerekeni yapmıyorsunuz, insanların ekmeğiyle oynuyorsunuz, alay ediyorsunuz emeklilerle yani emeklileri aldatmaya tevessül ediyorsunuz, niyetleniyorsunuz; böyle bir iktidar. Yani emeklileri enflasyona ezdirip pestil ettiniz, sonra da emekliler yılı ilan ettiniz 2024 yılını. Yani aslında emeklilerin canına okuma yılı. Ayıptır ya! Biraz insan utanır ama yok, bu iktidarda böyle bir utanma duygusu kalmamış.
Alışkanlık hâline getirdiğiniz bazı refleksleriniz var. Emekçiler zam isteyince hemen "Kaynak yok." diyorsunuz, daha önce defalarca söyledik, sorun kaynak sorunu değil, tercih sorunu. Sorun gerçekten kaynak sorunu olsaydı sermayeye defalarca kıyak yapmazdınız, öyle ya kaynak yoksa kimseye yoktur; sadece birileri için var, birileri için yoksa sorun tercihlerdedir esas itibarıyla. Bakın, garanti ödemelerine bakın, iktidar tarafından "Cebimizden tek kuruş çıkmayacak." denilen ve yap-işlet-devret modeliyle geçiş garantisi verilen köprülere bakın, otoyollara bakın, o şirketlere her yıl milyarlarca dolar kaynak -dolar diyorum dolar- aktarıyorsunuz, "Kaynak yok." diyorsunuz. Yoksula vergi, sermayeye dolar garantisi değil mi? Mesele bu esas itibarıyla. Sadece 2024'te yap-işlet-devret modeliyle bütçeden aktarılanlara baktığımızda büyük bir kaynak aktarımı olduğunu görüyoruz. 4,7 milyar dolar, çevirin bakalım Türk lirasına, emekliler için kaynak var mı yok mu bunu görüyorsunuz; emekliye yok, yoksula, emekçiye, işsize yok ama sermayeye var; işin özeti bu.
Öte yandan, baktığımızda israf nereden başlıyor biliyor musunuz? Saraydan başlıyor, tüm kamu kurumlarına yayılıyor. Her gün söylüyoruz: Kaynak sarayın içinde, o israfın merkezinde. Geçen gün Hazine ve Maliye Bakanı valilerle yaptığı toplantıda söylemiş "Defterin son sayfasını kullanıyorum, beyaz sayfa bırakmıyorum, önlü arkalı kullanıyorum." diye. Baktım neden acaba Hazine ve Maliye Bakanı böyle şeyler söylüyor diye, kamu kurumlarındaki israf, Hazine ve Maliye Bakanının yayınladığı haziran ayındaki tasarruf genelgesine kamu kurumları uymamış, Hazine ve Maliye Bakanı bunun için çırpınıp duruyor. Şimdi, tasarruf genelgesine bir tek kendisi uymuş. Haziran-aralık arasında kırtasiye harcamaları kamu kurumlarında 7 kat artmış, temsil ağırlamada 17 kat artış olmuş; Hazine ve Maliye Bakanı tasarruf genelgesi gönderiyor. "Kaynak yok." diyorsunuz sonra. Kamu israfı asla durmuyor, israf artıyor sayın vekiller.
Şimdi, israf artıyor da kaynaklar açısından bir başka sorun daha var, Hazine ve Maliye Bakanı onu niye görmüyor? Görüyor da niye söylemiyor? Kendi yayınladıkları tablolara baktığımızda görüyoruz. Şimdi, 2023 bütçe gerçekleşmelerine bir bakın, geçen yıl 6,8 trilyon lira genel bütçe geliri tahakkuk ettirilmiş. Tahsilat ne kadar biliyor musunuz? 5,1 trilyon lira yani 1,7 trilyon lira tahsil edilememiş. Tahakkuk ettirilmiş 100 lira diyelim 75'i tahsil edilmiş, 25'i tahsil edilmemiş. Bu tahsil edilemeyenlere baktığımızda neyi görüyoruz orada? KDV tahsilatında durum vahim. Emeklisi, emekçisi gitmiş satın almış bakkaldan, süpermarketten, oradan buradan alışveriş yapmış KDV ödemiş. Bu KDV tahsilatı ne kadar olmuş biliyor musunuz geçtiğimiz yıl? Yüzde 61 yani Hazine ve Maliye parasal karşılığı 319 milyar Türk lirası olan yüzde 39'luk bir tahsilatı elde edememiş, alışveriş yapılmış arada kaybolmuş. Niye ödenmiyor bu KDV'ler? Hazine ve Maliye Bakanı soruyor mu belli değil. Gelir vergisi tahsilatı 128 milyar lira, kurumlar vergisi tahsilatı 112 milyar lira eksik var. "Kaynak yok." diyorsunuz. İşte, kaynak burada. Vergi cezalarını bile tahsil edememiş Hazine ve Maliye Bakanlığı; kaynak orada. Şimdi dolayısıyla emekçiye, emekliye geldiğinde "Kaynak yok." diyenler esas buralara bakacaklar. Kaynak var aslında ama sizin tercihleriniz yanlış.
Şimdi, bir başka konu, nasıl bu noktaya geldik, nasıl bu noktaya geldi Türkiye ekonomisi? Duymak istemiyorsunuz ama işte o sizin Cumhurbaşkanınızın "Faiz sebep, enflasyon sonuç." cümlesi vardı ya, o, bu ülkeyi bu hâle getirdi, bu ülkeyi bu hâle. Siz cesur olup söyleyemediniz ona "Yanlıştır." diye, söyleyemediğiniz için bu sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz. Birkaç kişi söyledi sizin aranızdan, onlar da görevlerinden uzaklaştırıldılar. Ama ne oldu sonunda? Yarın Merkez Bankası büyük ihtimalle 2,5 puan daha artıracak politika faizlerini, yüzde 45'e çıkacak. Niye yüzde 8,5'a düşürdünüz faizi? "Enflasyon sonuç, faiz sebep." dediğiniz için düşürdünüz ve bu ülkenin emekçileri, emeklileri, işçileri, bütün halkı ağır bir fatura ödedi bu yüzden. Bunu, irrasyonel yani akıl dışı ekonomi politikalarını siz yarattınız, şimdi onu düzeltmeye çalışıyorsunuz; faturasını halk ödüyor, sermaye kazanıyor. Mesele bu aslında, kaynak yok değil.
Şimdi, bir de bir konu daha var hiç duymak istemediğiniz; kur korumalı mevduat meselesi. Siz bunu yaparken dilimizde tüy bitti "Yapmayın, yanlış yapıyorsunuz, bunun faturası Hazineye ve Merkez Bankasına çok ağır olacak dolayısıyla topluma çok ağır bir fatura çıkacak; yapmayın, büyük bir kara delik yaratıyorsunuz." dedik, dinlemediniz, yaptınız. Şimdi o kara deliğin büyüklüğü 600 milyar mı, 700 milyar mı, 800 milyar mı siz bile tespit edemiyorsunuz "Nasıl bir an evvel bundan kurtuluruz?" diye uğraşıyorsunuz. İşte, kaynak arıyorsunuz ya, o kara deliğe aktardınız bütün kaynakları, siz yaptınız, sonra emekliye "Kaynak yok, 10 bin lirayla yetinin." diyorsunuz. Ya, bu kadar büyük adaletsizlik olabilir mi? Bu kadar büyük bir vicdansızlık olabilir mi? Bu iktidarın yarattığı adaletsizliğin ve vicdansızlığın özellikle emekliler açısından, emekçiler açısından ve işçiler açısından haddi hesabı yok. Bunu bir kez daha vurgulamış olalım sayın vekiller.
Yirmi iki yıllık iktidarın sonunda, cumhuriyetin 2'nci yüzyılında gerçekleşecek dediğiniz 2 trilyon dolarlık toplam millî gelir büyüklüğünün sadece yüzde 47'sine ulaşıldı, hedefinizin yüzde 47'sine ulaşıldı. Kişi başına gelir hedefinin yüzde 51'ine ulaşıldı, 500 milyar dolarlık ihracat hedefinin de yüzde 49 gerisindeyiz; durum bu. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecektiniz, arada "Faiz sebep, enflasyon sonuç."la bunu da kaçırdınız, daha da gelmez bu fırsat. Bu iktidar, bu ekonomiyi, bu hâle getirdi. Artan gelir ve servet dağılımı adaletsizliği, derinleşen yoksulluk, patlayan yolsuzluklar, hukuksuzluk, Anayasa tanımazlık, demokratik hak ve özgürlüklere, insan haklarına ilişkin yaygın ihlaller, haksız soruşturma ve tutuklamalar, Kürt halkına yönelik düşmanlık uygulamaları; ya, işte, bunlar yaşadıklarımız, ülkeyi bu hâle getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Sözlerimi bitirirken bugün 24 Ocak, 24 Ocak 2024, bundan kırk dört yıl evvel, 24 Ocak 1980 kararları açıklanmıştı, o dönemin IMF programıydı. Siz şimdi IMF'yi duymak istemiyorsunuz ama ben size şimdi bir şey söyleyeyim, bunu tartışmaya devam edeceğiz. Günümüz iktisatçılarında yaygın bir tespit var: "IMF'siz bir IMF programı uygulanıyor." diyorlar; doğrudur, aynen öyle yapıyorsunuz ve turpun büyüğü heybede. Halka bir kez daha sesleniyorum burada: Haziran 2023'ten sonra uygulanan politikalar IMF programı diyeceğimiz bir çerçeveye oturuyor ve esas itibarıyla Mart 2024'ten sonra dört yıl boyunca sürecek olan seçimsiz iktidar döneminde bu politikaları uygulamaya devam edeceksiniz. İşçileri, emekçileri ve emeklileri mağdur etmeye...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sürenizi uzattık, verdik.
HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Peki. (DEM Parti sıralarından alkışlar)