Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 52 |
Tarih: | 24.01.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sayın milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun teklifi hakkında görüşlerimizi paylaşmadan önce ekranları başında bizleri izleyen tüm halkları saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Eğer ekonomik kriz varsa, krizde artan bir ivme söz konusu ise elbette bunun bir de faili vardır. Bugün yoksulluğun ve yoksunluğun tek müsebbibi AKP iktidarıdır ve AKP'nin reel ekonomik düzlemden uzaklaşan politikalarıdır. Saray ve AKP şürekâsı zihinlerinde kurdukları enflasyon, faiz formülünü doğru çıkarmak için ülkenin ekonomisini maalesef batırdılar. Yüksek enflasyon kalıcılaşırken döviz kurları yükseklere demir attı, emekçinin kazandığı üç beş kuruş ise maalesef çöp oldu, gitti. Buna rağmen işçinin, emekçinin, emeklinin, memurun zaten hakkı olan ücret artışını bile bir lütuf gibi sunabilen bir siyasi iktidar aymazlığıyla maalesef karşı karşıyayız. Bu tablo karşısında Hükûmetin, AKP'lilerin en büyük handikabı patronların, sermayenin işlerinin düzelmesiyle ekonominin de düzeleceğini varsaymalarıdır. Öyle ki işçilerin artık grev bile yapamadıklarından övünebilen bir anlayışla karşı karşıyayız ama "ekonomi" denilince ilk akla gelmesi gerekenin patronlar değil, üretenler olması gerektiği de çok iyi bir şekilde bilinmelidir. Dolayısıyla Urfa'da Özak Tekstil işçileri direnişteyse, Trendyol depo işçileri eylemdeyse, emekçiler mutlu değilse; patronları mutlu ederek, mutlu bir azınlık için çalışarak ekonomiyi düzeltemezsiniz. Her gün sendikal hakların gasbedildiği, yargının muhaliflere karşı bir sopa gibi kullanıldığı, demokratik değerlerin yok edildiği, Kürt sorununda güvenlikçi politikaların sürdürüldüğü bu koşullarda ekonomiyi rayına oturtmanız mümkün değildir.
Sayın milletvekilleri, AKP iktidarı yıllardır karşımıza torba tasarılar çıkarıyor, torbaya ne varsa dolduruyor. Ne Türkiye'de ne de dünyada böyle bir yasa tekniğini temel bir usule oturtan başka bir iktidar yok. Her torbada Cumhurbaşkanının yetkilerinin artırılması zaten banko bir şekilde karşımıza çıkıyor. Âdeta şaşmaz bir kural hâlini aldı bu. Bu nedenle "yetki" denince çoğulculuğu değil çoğunluğu esas alan, muhalefetin komisyon sürecinde verdiği önergeleri, sunduğu görüşleri dikkate almayan bir iktidar duvarı maalesef her defasında karşımıza çıkıyor. Komisyonda işsizliği açıkça anlattık, emekçilerin koşullarını söyledik, emekliler için yapılacak düzenlemede yoksulluk sınırının baz alınmasını özellikle söyledik, altını çizdik. Ne yazık ki yine sokağın sesi şatafat köşelerinden, lüks dünyalardan duyulmadı ve duyulmuyor. Bu sebeple, AKP Türkiyesinde emeğiyle geçinenler içinde yıkımdan en çok etkilenenlerin başında emekliler gelmektedir çünkü emekliler, AKP iktidarları boyunca daha da yoksullaştırılmıştır.
Bugün verilere bakıldığında en düşük emekli maaşının asgari ücrete oranı 2003 yılından bu yana en düşük seviyede karşımıza çıkmaktadır. 2003 yılında en düşük 4/A emekli maaşının asgari ücrete oranı 1,47 yani en düşük emekli maaşı asgari ücretin yaklaşık 1,5 katıydı. AKP iktidarının ilk yılında net asgari ücret 226 lira iken 4/A en düşük emekli maaşı ise 332 liraydı. Bir de bugüne bakalım: 2023 yılının ikinci yarısında bu oran 0,66'ya kadar gerilemiş durumda. Bunun anlamı şu: En düşük emekli maaşı bir asgari ücretin sadece üçte 2'si tutarında bir şekilde karşımıza çıkmaktadır.
Son yirmi yıldaki resmî verilere göre emekliler için en kötü yıl 2023 yılı olmuştur. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonunun verileri de bu gerçeği net bir şekilde ortaya koymaktadır. Buna göre Aralık 2002'de ortalama Emekli Sandığı aylığı asgari ücretin 2,7 katı seviyesindeyken Temmuz 2023'te bu oran 0,9'a kadar maalesef gerilemiştir. İşte bu yüzden milyonlarca emeklinin duygularına tercüman olmak için haykırıyoruz. AKP emekli düşmanı, emekçi düşmanı bir partidir çünkü açlık sınırının 14.331 lira olduğu bir düzende en düşük emekli aylığını 7.500 liradan 10 bin liraya çıkarıp bununla övünmek tam anlamıyla bir vicdansızlıktır, milyonları sefaletle baş başa bırakmaktadır. DEM PARTİ olarak bunu kabul etmedik, Komisyonda da en azından en düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyinde olsun dedik ama maalesef bu önergemiz de yine AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi.
Değerli milletvekilleri, AKP iktidarı sadece emeklinin değil, ayrıca işçinin de düşmanıdır çünkü üreten emekçileri, çarkları çeviren işçileri dikkate almayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Sırf patronlar üzülmesin diye sendikal haklarını dahi gasbetmekten çekinmeyen, işçileri gaza boğup gözaltına alabilen bir anlayış gerçekliği var. Hâl böyle olunca işsiz için bir güvence olması gereken İşsizlik Sigortası Fonu hiçbir zaman yağmalanmaktan kurtulmadı, kurtulmuyor. Görüşülen yasa teklifinin de daha ilk cümlesi "İşverenlerin iş gücü maliyetlerini düşürmek." şeklinde. Açıkçası bu cümle, tasarının kimin için olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor, ele veriyor. Bununla asgari ücret desteğinin aylık 500 liradan 700 liraya çıkarıldığı belirtiliyor. Bunun meali de şudur: İşçiden kesinti yapmak suretiyle patronun masrafını azaltmak. Özcesi, 2024 yılında İşsizlik Sigortası Fonu'ndan sadece asgari ücret desteği kapsamında patronlara 56,5 milyar lira aktarılmış olacak. Evet, İşsizlik Sigortası Fonu diyoruz ama Fon'un serencamına bakıldığında işsizden ziyade işveren faydalanmış. Bakın, işverene teşvik ve destek ödemeleri 2023 yılında ciddi bir artışla 40 milyar civarında. Buna karşın işsiz kalan yurttaşlara ödenen tutar 21 milyar 673 milyon lira çünkü Fon'a başvuran işsiz sayısı çok ama buna hak kazanan insan sayısı az. Öyle şartlar isteniyor ki esas amacın işsizi Fon'dan yararlandırmamak olduğu net bir şekilde anlaşılıyor. Mesela patron ne derse odur; aksi takdirde, kendi istek ve kusuru dışında işsiz kalan işçiye maalesef fon da olmayacak. 2023 yılı baz alındığında işsizlik ödeneği için başvuran 1 milyon 483 bin kişi yani yüzde 46. Peki, maaş bağlanan işsiz sayısı ne kadar? Sadece 673 bin kişi. Zaten, bu yüzden Fon'un işsiz lehine kullanılmadığını ifade ediyoruz. Esas amaç emekçiler olmayınca Fon'un sermayedarlara peşkeş çekilmesi de maalesef kaçınılmaz oluyor. Oysaki bu Fon işsizlik için sigorta olma işlevi görebilirdi, tabii, eğer 2008 yılında AKP tarafından müdahale edilmeseydi, döviz kuruna müdahale etmek için bile Fon'un kaynaklarını kullandınız. Emekçinin hakkı olan 10 milyonlarca liralık fon "kaynakların daha etkin kullanılması" adı altında kamu bankalarına aktarıldı. Eğer denetlenebilir, şeffaf bir süreç işletilmiş olsaydı reel anlamda Fon'un nasıl zarara uğratıldığını da net bir şekilde hepimiz görebilirdik. Esas yapılması gereken şey, işsiz kalmış yurttaşların işsizlik ödeneğine ulaşmasını daha da kolaylaştırmaktır, işini kaybetmiş insanların bu Fon'dan daha fazla faydalanmasını sağlayacak adımların atılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, emeklinin ve işçinin hakkı tanınmıyorsa, bunun Hükûmetin politik tercihleriyle ilişkisini de analiz etmemiz gerekmekte. Çağdaş demokratik değerlerin sindirildiği, yargının bağımsız olduğu ve toplumun kutuplaştırılarak manipüle edilmediği koşullarda bir iktidar bu kadar rahat bir şekilde davranamazdı. Özellikle Kürt sorununda çözümsüzlük tüm toplumu derinden etkilemektedir. Bu sebeple, onlarca cezaevinde yüzlerce siyasi mahpusun elli dokuz gündür sürdürdüğü açlık grevine Meclisin kulak vermesi gerekmekte. Aynı şekilde, Van, Mersin, Adana, Mardin ve İstanbul'da Barış Anneleri öncülüğünde başlatılan adalet nöbeti de söz konusu. İmralı'da Sayın Abdullah Öcalan üzerinde tecridi derinleştirerek, ağır hasta mahpusların infaz erteleme talebini reddederek bugüne kadar bir yere varmadınız, bugünden sonra da bir yere varamayacaksınız. 77 yaşındaki çok hasta ve yaşlı Hanife Arslan'ı ve diğer hasta mahpusları cezaevinde tutan kötülüğün, emekliyi ve işçiyi düşünmesi de mümkün değil elbette. Toplumsal refahın sağlanması için kaynaklarımızın silaha değil bir an önce barışın inşasına harcanması gerekiyor diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)