GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:60
Tarih:14.02.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA ALİ FAZIL KASAP (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Erzincan'ın İliç ilçesinde maden kazasıyla ilgili... "Geliyorum." diyen bir kazaydı; bu bir katliam ve göz göre göre geldi. Erzincan'a ve Türk milletine buradan sabırlar diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; bununla ilgili, İliç katliamından önce -"katliam" diyeceğim, göz göre göre gelmiş idi- biz Kütahya Gediz'in Murat Dağı'nda, Simav'ın Örencik beldesinde altın madeni çıkarılması engellensin diye girişimlerde bulunduk, yaklaşık iki yıl da onun üzerinde uğraştık ama bugün bize "Gerçek dışı beyanatta bulunuyor." diyen "Cumhuriyet Halk Partisi eski Milletvekili, Saadet Partisi yeni Milletvekili" diyen ve bazı şeylerde gerçekten kendileri gerçek dışı beyanatta bulunan veya cesurca "Ben dedim." diyemeyen... Ben burada Hasan Bitmez'in adına konuşuyorum ve cesur yüreklilikle "Ben bunu dedim." diyebilecek bir tek AK PARTİ milletvekili çıkmadı, biliyor musunuz? Aynı şekilde, bugün gıyabımda sataşmada bulunan eski Belediye Başkanını, aynı zamanda AK PARTİ Kütahya Milletvekilini bu madenlere, Simav'ın Örencik beldesinde, Kütahya'nın Murat Dağı'ndaki bu beldelere -maden izni, altın madeni arama izni veren oluşumlar gerçekleşirken o dağlarda- beklerdim ama kendileri gelmediler. Bugün timsah gözyaşı dökebilirler, biri o.

İkincisi, AK PARTİ iktidarları döneminde neden siz İş Kanunu'nda, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nda değişiklik yapmadınız? "Kovboy" dediğiniz Amerika'da 1920'lerden beri ve 1980'lerden beri iş sağlığı güvenliği uzmanları hiçbir zaman patrondan maaş almıyor. Ve bir havuzdan, aynı yapı denetim firmaları gibi... Bununla ilgili düzenlemeler yapmadığınız müddetçe ve çevreyi koruma değil rantı korumaya meylettiğiniz müddetçe bu kazalar olacaktır. Bakın, bunların hepsi altın madeni haritası ve her geçen gün pıtrak gibi yenilerine izin verilmesini sağlıyorsunuz. Neymiş? Kütahya Murat Dağı. Arkadaşlar, bugün Gediz'deki Murat Dağı'nda emin olun bir tek facia olsa Gediz Nehri perişan oluyor. İzmir, yol üzerinden geçen Uşak perişan oluyor. Aynı şekilde Simav Örencik'teki madende bugün aynı kaza meydana gelse Bursa ve Balıkesir perişan oluyor ama bu konuda bir tek Allah'ın kulunu, bir tek AK PARTİ'li milletvekilini, bir tek AK PARTİ'li belediye başkanını bu dağlarda göremedik. Çevreyi ve insanımızı korumak için siz neredesiniz?

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Sen göremezsin, sen yoktun.

ALİ FAZIL KASAP (Devamla) - Göremeyiz, gelmezsiniz çünkü, gelmeye ihtiyacınız yok.

Gelelim bu sizin yine getirdiğiniz sağlıkla ilgili çorba kanun teklifine. Arkadaşlar, ben sağlık sisteminin içindeyim, otuz, otuz beş yıldır varım. Sağlıkta hedeflenen 2 tane temel kriter var: Bir tanesi sağlığa erişim, bir tanesi de kalite. Sağlığa erişim çok ama çok zor hâle geldi, şu anda insanlarımız sağlığa erişemiyorlar. Peki, kalite var mı şu andaki sağlık sisteminde? Eski Bakan da burada değil bu dönem. "Kalite" derseniz o da yerlerde sürünüyor şu anda. Beş dakikalık muayene süreleriyle insanlarımızı tanıştırdınız, beş dakika. Acil servislerde şu anda kuyruklar var, telefonda kuyruktan bahsetmiyorum. Şimdi, siz ilk önce nereden başlamıştınız? "Sağlıkta Dönüşüm Programı" diye başlamıştınız. Aile hekimleri... Daha önceden bir sağlık ocağı sistemi vardı ve bu sistemde sevk sistemi çalışıyordu; binaları aile hekimliğine, sağlık ocağı hekimine ait değildi ve kamunundu, devletindi, bu binalarda hizmet sunuluyordu. Siz ne yaptınız? Bu sistemi kaldırdınız ve aile hekimliği sistemini getirdiniz. Popülist politikalarınıza aile hekimliği sistemini alet ettiniz. Sevk zinciri olmayınca hastanelerde kuyruklar arttı. Acillerde hastalar şu anda numaratörle muayene oluyor. ASM'ler, kamuya ait olması gereken binalar; derme çatma binalarda, binaların zemin katlarında, bodrum katlarında aile sağlığı merkezleri kurdurdunuz ve bunların kiralarını, elektriğini, suyunu -ondan sonra- diğer tüm giderlerini, personel gideri de dâhil, bunları aile hekimleri kendileri düzenlemeye çalışıyorlar ve bu kirasıyla hekim, hastadan çok...

LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Cari gider ödeneği...

ALİ FAZIL KASAP (Devamla) - Bakın, oranın kömürü, doğal gazı, elektriği, suyu hekim tarafından ödeniyor ve bunlar hasta bakmakla meşgul olacaklarına kafalarında sürekli "Bu ay acaba çıkabilir miyiz?" var. Antalya'da, bazı beldelerde, şehir merkezlerinde, metropollerde bu aile sağlığı merkezlerinin kirası, biliyorsunuz... Yani siz "yüzde 25" demişsiniz ama ticari binalarda öyle bir şey yok ve bunlarla hekim arkadaşlarım uğraşmak zorunda kalıyorlar.

Yine, bu aile sağlığı merkezlerinde kamu dışı aile sağlığı çalışanları var. Bunlar asgari ücretin de altında çalışıyor biliyor musunuz? Ebeler, hemşireler, sağlık memurları. Çünkü saatlik anlaşma, saatlik sözleşme yapıyorsunuz ve gerçekten, asgari ücretin yarısına çalışan kamu dışı aile sağlığı çalışanları var. Bu da sizin getirdiğiniz bir sistem; kamu hizmeti sunulan yerde kamu dışı sağlık personeli çalıştırıyorsunuz ve asgari ücretin gerçekten de altında. Deprem bölgesinde görev yapan aile sağlığı merkezleri ve bu aile hekimlerinin mağduriyetinden zaten haberdar değilsiniz. Onlara, biliyorsunuz, nüfusa göre bir ödeme yapılıyor ama bunların nüfusları göç ettiği için şu anda bu arkadaşlar çok mağdur durumda. Bunlarla ilgili iyileştirme yapılmasını beklerdik, bir yıl geçti ama yaptığınız hiçbir şey yok.

Bir de bu kanun teklifiyle getirdiğiniz farklı bir şey var, normalde bunlar kamu personelidir, aile hekimleri, 657'ye mi tabi, yoksa sizin getirdiğiniz, Demokles'in kılıcı gibi sürekli başında gezinen bir cezalandırma sistemiyle mi bu hekim arkadaşlarımızı cezalandırıyorsunuz? Eğer bu şekilde bir cezalandırma, disiplin yönetmeliğiyle burada getirilen -belki okumamışsınızdır ama- bu kanun teklifiyle getirilen ikinci disiplin suçu ve parayla hekim arkadaşları, çalışanları imtihan etmek ancak size yakışırdı, onu da yaptınız. Böyle bir sistem yok, bu, zorbalık, despotluktur. 2 yargılama sistemi olmaz, 2 disiplin cezası olmaz. Kamuda çalıştım o kadar süre.

Siz, ek ödeme vesaire, bunlarla ilgili performansa dayalı bir sistem kurdunuz bu hastanelerde, bu sağlık kuruluşlarında. Bu, disiplin cezası olsun, diğer unsurlar olsun, zaten emekliye yansımayan bir ücretlendirme politikanız var. Bunlar da yanlış.

Çok ilginç, şimdi "çorba" dedim, size farklı bir şey getireceğim. Geçen sene şubat ayında Sağlık Bakanlığı "Uzaktan Sağlık Hizmetlerinin Sunumu" diye bir yönetmelik çıkardı. Değerli arkadaşlar, bu yönetmelik ne biliyor musunuz? Haberiniz var mı bilmiyorum da uzaktan cep telefonuyla veya bilgisayar ekranında bir hekim -kim olduğu belli değil, aile hekimi çoğunlukla- sizi muayene ediyor, telefonla muayene oluyorsunuz ve telefonla yapılan on beş dakikalık muayene sonunda... Şu anda birçok aplikasyonları da var ve Sağlık Bakanlığı buna izin vermiş. Baktınız ki çözemediniz sağlıktaki randevu sistemini, sağlıktaki kuyrukları, dediniz ki: "Biz uzaktan sağlık hizmeti sunalım." Ya, on beş dakikalık uzaktan sağlık hizmetiyle, telefonla sağlık hizmetiyle muayene oluyorsunuz ve bu muayenenin sonunda oradaki hekim size e-reçete -elektronik reçete- yazıyor ve bunun daha ilgincini de söyleyeyim size: Ve bu elektronik reçeteyi, Şubat 2023'te çıkardığınız yönetmelikle SGK kabul ediyor. Öbür tarafta, muayenehane açmış, serbest olarak çalışan hekimlerin yazmış olduğu reçeteyi SGK kabul etmiyor; var mı böyle bir dünya? Siz dumanla haberleşmeyi, muskayı, üfürükçülüğü resmen artık reel hâle getirdiniz ya. Size diyorum, AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarım; sizin Bakanlığınız, sizin Hükûmetiniz, sizin icraatınız... Üzerinize alınmayın, Bakandınız.

Değerli arkadaşlar, şimdi, 190 lira ödüyorsunuz, hiçbir tetkik yok, hiçbir tahlil yok, hastaya dokunma yok ve siz buna para ödüyorsunuz. Kime rant sağlıyorsunuz? Neden? Hekim yüz yüze muayene etti, elini tuttu, derdini dinledi, hastayı dinledi ve reçete yazdı ve siz bu reçeteyi kabul etmiyorsunuz SGK olarak; böyle bir dünya ancak AK PARTİ iktidarında olur. Kızılderililer gibi acaba dumanla mı haberleşeceksiniz, reçeteyi dumanla mı yazsaydınız ya! Geçin bunları, geçin. Siz SGK... Bakın, bu kadar ikiyüzlülük olur, bu kadar düzenbazlık olur, bu kadar... Bilmiyorum, yanlış tabirler kullanmak da istemiyorum ama görmeden reçete yazdırmak sizin döneminize mahsus ya. Böyle bir dünya var mı! SGK buna onay veriyor, yönetmeliği var.

Şimdi, afiliye hastanelerle ilgili çok ciddi sıkıntılar var, bunları dile getirmek de istiyorum. Afiliye hastaneler normalde devletin zarara uğramaması için, devlet imkânlarının düzgün bir şekilde kullanılması içindi ama maalesef onda da başhekimlerin zorbalıklarıyla... Bu afiliye hastanelerde emin olun -şurada 3-5 kilometre ilerimizdeki Bilkent Şehir Hastanesi dâhil- tetkikini yaptırın, araştırmasını yaptırın -ben yaptırdım- yüzlerce hekim bir tek poliklinik yapmadan, bir tek cerrahi müdahale yapmadan maaş alıyor, biliyor musunuz onu? Bunlar kimler, lütfen araştırın. Şehir hastaneleri gerçeğine geleceğim.

Şehir hastaneleriyle ilgili Bakanlık sürekli olarak söylemişti ki: "Sözleşmelerimizde hasta garantisi yok, sistem zarar etmiyor." vesaire. Bakın, Türkiye'de şehir hastaneleri için kredi veren bir Çin bankası, ICBC bankası teşekkür ediyor size "thank you" diye. Bu kendi sözleşmeleri, "web" sayfalarında var. Hani gizliydi ya, ticari sırdı ve Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca dedi ki: "Hiçbir hasta garantisi yok." Hasta garantisi yok, yatak doluluk garantisi var, yenmeyen yemeğin parasını verme var, catering hizmetlerinde var, çarşafların temizliği, vesairede; her şeyde hastane yüzde 70 doluluk oranıyla çalışıyor, Türkiye'deki hastanelerin doluluk oranı yüzde 50'yi geçmiyor, yüzde 50-55 bandında ama siz o hastanede hasta yatmasa dahi parasını ödüyorsunuz. Bakın, Çin Bankasının "web" sayfasında yer alan sözleşme, diyor ki: "Doluluk oranı yüzde 70 garanti edilmiştir. Görüntüleme sistemi yüzde 70 garanti edilmiştir. Catering hizmetleri..." Yani yatmayan hastanın yememiş olduğu yemeğin parasını veriyorsunuz. Bu sisteme ancak kim teşekkür edebiliyor? Bir tanesi size kredi veren Çin bankası, bir tanesi de Avrupa Kalkınma Bankası; bu hastaneleri, şehir hastanelerini kredilendiren kurumlar; onlar size teşekkür ediyor.

Tekrar söylüyorum: Bakın, Bakanın söylediği gerçek dışı beyanatın dışında görüntüleme hizmetlerinde yüzde 70, laboratuvar hizmetlerinde yüzde 70, sterilizasyon, dezenfeksiyon ve atık yönetiminde yüzde 70, çamaşırhane hizmetlerinde yüzde 70 ve catering hizmetlerinde yüzde 70... Yani yatmayan hastanın parasını siz ödüyorsunuz, biz ödüyoruz değerli milletvekili arkadaşlarım.

Şimdi, Erdoğan'ı da bu arada siz şehir hastaneleriyle ilgili ve özellikle de Kütahya için kandırıyorsunuz, aldatıyorsunuz. 28 Martta Kütahya'da şehir hastanesinin kurdelesi kesilip hizmete sunulacak ama o hastane bitmedi, biliyor musunuz arkadaşlar? Sembolik bir makas kesme olayı yapılacak. Gerçi şimdi uzaktan butonla yapıyorlar ama onu söyleyeyim, o hastane bitmedi. 28 Martta Sayın Erdoğan Kütahya'ya gelecek, o hastane bitmedi, sembolik bir açılış yapılacak. Neden biliyor musunuz? Çok yakında galiba bir seçim var, yerel seçim öncesi göz boyamak için yapıyorsunuz ve bu hastane şu anda çalışmıyor. 29'unda da ben özellikle randevu almaya çalışacağım, hastaneden randevu alamayacağız çünkü değişen bir şey yok, hastane açılmadı, açılmayacak da.

Şimdi, beş dakikalık hasta muayeneleriyle ilgili -hiç başınıza geldi mi, bilmiyorum- siz beş dakikalık bir muayeneyi insani buluyor musunuz? Beş dakikalık bir muayene süresinde derdinizi anlatabilir misiniz? Beş dakikalık bir muayene süresinde soyun, giyin, derdini anlat, ondan sonra hekimin reçete yazması için zaman olsun veya olmasın. Beş dakikalık muayene sistemini siz getirdiniz, dünyada örnek o konuda. Bu da sağlığa erişimle ilgili kalitenin yerlerde süründüğünün bir göstergesidir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir de hekimler ve sağlık personeli, sağlık çalışanları neden yurt dışına gidiyor ve bu ülkeyi terk ediyor? Acaba Recep Tayyip Erdoğan'ın söyleminden dolayı mı? "Giderlerse gitsinler, biz asistanlarla sağlık hizmetini sürdürürüz." Asistan arkadaşlarımı küçük görmüyorum bu konuda. Geçen sene giden hekim sayısı 3.500'ün üzerinde, tıp fakültelerinden mezun olan öğrenci sayısı 11.500 ve bu sistemde her 3 hekimden 1'i şu anda yurt dışına gitmeyi gözüne koymuş ve gidiyorlar. Peki, neden? Siz değersizleştirdiniz. "Onlar iğne yapmasını bile beceremez." dediniz, "Giderlerse gitsinler." dediniz. Şiddete maruz kaldılar. Sağlıkta şiddete maruz kalan, ölen, yaralanan arkadaşlarımızla ilgili Sağlık Bakanlığının bir tane doğru dürüst bir icraatı yok. Hastanelerde x-ray cihazı yok vesaire ve Sağlık Bakanı sadece bu konuda "tweet" atmakla meşgul, "tweet"le başsağlığı, "tweet"le geçmiş olsun temennilerinin dışında hiçbir şey yok. Siz değersizleştirdiniz. Saçma sapan bir mecburi hizmet sisteminiz var. Bakın, bir hekim mezun olduğunda beş yüz günün üzerinde bir mecburi hizmete tabi; uzman oldu dört yıllık, beş yıllık uzmanlığı tamamladı, bir beş yüz gün daha mecburi hizmete tabi; bir de üzerine yan dal ihtisası, yan dal uzmanlık sınavına girdi, kazandı ve tekrar uzman oldu bir beş yüz gün daha. Bir hekime bin beş yüz gün ve üzerinde mecburi hizmet, adı üzerinde zorunlu hizmet ancak sizin döneminizde mümkün olabilirdi. Hekimleri tutamıyorsunuz olduğu yerde, Türkiye'de hiç tutamıyorsunuz.

Bunun dışında -şimdi "yardımcı sağlık personeli" lafından arkadaşlar gocunuyorlar ama ben özür diliyorum, bu cümle yanlıştı- tüm sağlık personeli ve sağlık çalışanları neden gözünü yurt dışına dikiyorlar? Hak ettiklerini vermiyorsunuz; küçük görüyorsunuz, hakir görüyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Giderlerse gitsinler." Gitmeleri gereken başkaları ama onlar duruyorlar. Bu bin beş yüz günlük zulüm ancak sizin döneminizde gerçekleşti.

Şimdi, çok ilginç bir şey, bu şehir hastanelerini kurdunuz ya, tıp eğitimi, uzmanlık eğitimi nasıl yerlerde sürünüyor, size onu anlatayım. Ankara Bilkent Şehir Hastanesinde çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanlık ihtisası yapan 200 civarında hekim arkadaşımız var ve burada öğretim üyesi yok. Neden? Çünkü öğretim üyelerinin hepsi hastanede ders vermiyorlar, verdi görünüyorlar ve bugün yapmış olduğum Twitter paylaşımlarında arkadaşların şeyi şu: "Biz kesinlikle hiç öğretim üyesi görmeden buradan mezun oluyoruz, ihtisas alıyoruz." diyorlar. 4 tane ana branşın; çocuk, dâhiliye, kadın doğum, genel cerrahi branşlarının şu anda talep görmediğini ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı'nda tercih edilmediğini Bakan biliyordur inşallah.

Bir de değerli milletvekili arkadaşlarım, diş hekimlerinin performansla ilgili bir sıkıntısı var. Bir diş hekimine zorunlu olarak günde 18 randevu yazılıyor Merkezi Hekim Randevu Sistemi'nden ve bir hastaya yarım saat bile düşmüyor. Bir hastanın dişinin uyuşmasının bile on beş yirmi dakika aldığı bir sistemde bu zulmü onlara da yapıyorsunuz, her şey göz boyamak için. Bu afiliye hastanelerde, ortopedi, genel cerrahi, beyin cerrahisi ve diğer branşların büyük bir çoğunluğunda sizin getirdiğiniz sistemle öğretim üyeleri şu anda hastanede uygulama yapmıyor, ameliyat yapmıyor, eğitim vermiyor. Çok yakın bir hastaneden asistan arkadaşlarım ve tıp fakültesi öğrencilerinin bir sözü var, diyorlar ki: "Hoca görmeden mezun oluyoruz." Bu da sizin sisteminiz.

Değerli arkadaşlar, şehir hastaneleri de başta olmak üzere, aile sağlığı sistemi de dâhil olmak üzere sistem göçmüş durumda. "Sağlıkta dönüşüm" çok afili bir isim ama sağlıkta çok çok gerilere düştünüz. Demin de demiştim ya, uzaktan sağlık sistemi sunumu dünyada olan "telemedicine"in çok çok farklısı. Onlarda giydirilmiş teknoloji kullanılır, EKG cihazı, uzaktan bazı testler vesaire yapılabilir ve hastaya danışma olur ama yabancıların sisteminde asla "reçete yazma" diye bir kavram yok. Siz muskanın da ötesinde, muska ve üfürükçüler bile herhâlde muhataplarını görüyorlar ama görünmeyen bir sistem yarattınız, böyle bir sistem oluşturdunuz ve sağlığı perişan ettiniz, sağlığı bitirdiniz. Benim merak ettiğim bir tek şey var değerli arkadaşlar: "Sağlıkta dönüşüm" dediğiniz bu programa, bu sisteme siz gerçekten inanıyor musunuz? Bu kadar yalanı, bu kadar gerçek dışı söylemi nasıl oluyor da kitlelere, insanlara anlatabiliyorsunuz, insanları ikna edebiliyorsunuz veya kendiniz ikna olabiliyor musunuz? Şunu söylemek istiyorum: Bu, maalesef, Türkiye'de sosyolojinin ve psikolojinin alanına giriyor, çok iyi bir inceleme yapılması gerekiyor.

Teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)