| Konu: | Sağlıkla İlgili Bazı Kanunlarda ve 663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 61 |
| Tarih: | 15.02.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına uzun zamandan sonra ilk defa gelen bir temel kanun hakkında görüşlerimi ifade edeceğim. Çorba, torba kanun hakkında konuşmaya o kadar alışmışız ki temel kanun hakkında görüşmeyi de özlemişiz. Bu arada, bunu da bir not olarak belirtmek istiyorum.
Meclis Genel Kuruluna getirilen bu kanun teklifi, sağlık sektöründe birtakım sorunları çözmek için hazırlanmış.
Ben öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Ben, Sayın Sağlık Bakanıyla alakalı çok objektif görüşler belirtmekte zorlanabilirim ama bu, kötü giden şeyleri söylememe de engel değil. Benim kızım Türkiye'nin ilk Covid vakası, ilk ve yetmiş iki gün karantinada kaldı. O yetmiş iki gün boyunca, bir anne-baba olarak ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Böyle bir hastalıkla tanışmamış Türkiye, akıbeti hakkında birtakım endişeleriniz var ve o gün Sayın Sağlık Bakanı -ilk o aradı duyunca- yetmiş iki gün boyunca görevlendirdiği bir Sağlık Bakan Yardımcısı ile Sayın Profesör Sema Hanımefendi'nin -o da ayrıldı Bakanlıktan- vasıtasıyla günübirlik her gün kızımın o sürecini takip etti. Oradan bir vefa borcumuz var, bunu da söylemek benim vazifemdi ama bu kanunla ilgili kanaatlerimi belirtmeme de engel değil, bunu da ifade etmek istiyorum.
Sağlık sistemimizde yaklaşık on yılda ciddi bozulmalar var farkındaysanız. Bunların en başında randevu... "Artık hastanelerde kuyruk kalmadı." diyorlar ya, doğru, artık kuyruklar evde. Giriyorsunuz bilgisayara, yedi ay sonraya endokrin muayenesi için gün alıyorsunuz. Yedi ay sonra endokrin muayenesi yapıldıktan sonra "Size bir MR çekmemiz lazım..." Ne zaman? O da yedi ay sonra, on dört ay. Ben hekim değilim ama etrafımızda cereyan eden olaylardan bakıyorum. Hasta eğer bir tiroit CA'sıysa on dört ayda birinci evreden dördüncü evreye geçmiş, hasta lillahil Fatiha. Niye? Yedi ay sonraya randevu verdiniz, bir yedi ay sonra da MR randevusu verdiniz, hastanın ölümünü bekleyeceksiniz, başka çareniz yok.
Kocaeli'den örnek vereceğim. Seçmenlerle alakalı en çok talep, son üç senedir özellikle, muayene randevusu almaktan geliyor. Bize gelen telefonların yüzde 90'ı ya yoğun bakım talebi veyahut da hasta randevusu. Şehir hastanesi açıldı, şehir hastanesi henüz tam düzene oturamadığı için yoğunluk var.
Esas yoğunluk nereden kaynaklanıyor, ben size söyleyeceğim. Türkiye'nin bir problemi var, hiç kabul etmeseniz de Türkiye'de ciddi bir sessiz istila var, göçmen var. İstilacı bir güruh, Türkiye'ye 15 milyonu getirdi attı. Bütün sağlık sistemi Türkiye'nin nüfusuna göre organize edilmişken ilave bu 15 milyona, -ve bunlar da çok önemli merkezlerde biriktiler- onlara sağlık hizmeti vermeye yetişemiyor Sağlık Bakanlığı. Birileri diyor ki: "Ya, onlar bedava oluyor." Hayır, bedava olmuyor, onu ben biliyorum, Avrupa Birliği bunların sağlık hizmetlerine karşılık bir para ödüyor. Yahu, arkadaş, Avrupa Birliğinin parayı ödediğini siz muayene ediyorsunuz, sigortasından prim kestiğiniz hastaya bakamıyorsunuz; kendi Türk vatandaşınıza randevu veremiyorsunuz. Sığınmacı deposu yaptıkları Türkiye'de sağlık sistemini çökerten bir ciddi sessiz istilayla karşı karşıyayız.
Kendi bölgeme ait bir şey söyleyeceğim. Ben Kocaeliliyim. Kandıra, bizim en eski ilçelerimizden biri. Kandıra'da doktorumuz yok. Hangi doktor yok? İki haftada bir kardiyoloji doktoru geliyor. Kandıra'nın 96 tane köyü var. Köylerde yaşayanları da biliyorsunuz, yaş olarak yaşları ciddi ilerlemiş insanlar artık köylerde mukim. Bu insanların en çok ihtiyaç duyduğu doktor kardiyolog fakat kardiyolog iki haftada bir geliyor.
Bağırganlı Köyü'nde Mustafa, bizim Muhtar Mustafa bir kalp krizi geçirse ne olacağını anlamadan gider. Niye? Onu muayene edecek doktor yok; iki haftada bir geliyor Kandıra'ya, bizim Mustafa'ya sıra gelmeden Mustafa köye geri dönüyor. Sadece o mu? Göz doktoru haftada bir gün geliyor, kulak burun boğaz doktoru arada aklına eserse geliyor, çocuk doktoru yok. Böyle sağlık sistemi içerisinde Sağlık Bakanlığının iyi yaptığı şeyleri söylerken yapmadığı şeyleri de anlatmak istiyorum.
Türkiye'nin gayrisafi millî hasılasına çok önemli bir destek veriyor Kocaeli. Belki de Sağlık Bakanlığı bütçesinin tamamını Kocaeli ilinden alınan vergilerden karşılıyor ama Kocaeli'ye sağlık hizmeti vermiyor. Kocaeli'de bir şehir hastanesi açtılar, Kandıra'ya 50 kilometre mesafede, herhangi bir köyüne 100 kilometre mesafede. İzmit'te ve Derince'de araştırma hastanelerimiz var, onları da "2024 yılında yatırım programına aldık, yıkıyoruz." dediler. Cumhurbaşkanlığı yatırım programında bu hastanelere ait hiçbir ödenek yok ama şehir hastanesine hasta yaratmak için o merkezdeki hastaneleri yıkmaya başladılar, yatırım programında da böyle bir hastane yok.
Evet, ben, hekimlerin durumundan bahsetmek istiyorum. Hekimler beş dakikada bir muayene etmek zorundalar. Bu beş dakika bazen yetmiyor, iki dakikaya düştü muayene süreçleri. Ya, iki dakikada siz dişlerinizi fırçalayabiliyor musunuz? Bir hekim bir hastayı iki dakikada nasıl muayene edecek, nasıl teşhis koyacak, mümkün mü böyle bir şey? Türkiye'de sağlık sistemini konuşurken insan odaklı düşünmek gerektiğini düşünüyorum. Biraz kazanca yönelik, ticarete yönelik düşünüldüğü zaman, insan odaklı olmayan bu sağlık sisteminde, insanların, ölümünü beklemekten başka hiçbir çaresi kalmıyor.
Bir sorun da sağlıkta şiddet meselesi. Gün geçmiyor ki bir hastanede Vandalların birisi bir doktora saldırmasın. Bunlar da gerekli cezayı almadıkları için hiç kimse de bundan imtina etmiyor. Artık doktorlar hasta gördüklerinde korkarak çıkıyorlar. Ben gece nöbetlerine gidiyorum bizim devlet hastanelerinde, Kocaeli'de, hekimler acilde alkollü birisi gelir veyahut da kalabalık bir hasta gelir diye muayeneye çıkmaya korkuyorlar, acilde müdahale etmeye korkuyorlar "Ya ölürse... Ölürse ben de ölürüm." "Niye sen öleceksin?" diyorum. "Baksanıza, çok kalabalık gelmişler, bunlar bize saldırır." diyorlar. Bunu söyleyen hekimler, bu ülkeye hizmet etmek için analarının, babalarının yanlarından ayrılıp senelerce eğitim gören, daha sonra devletin gösterdiği yerlerde hizmet etmeye çalışan genç hekimler ve biz bu hekimlerin kıyılmasına göz yumuyoruz. Bu hekimlerin önemli bir kısmı da, özellikle tıp fakültelerini bitiren öğrencilerin önemli bir kısmı da yurt dışına çıkmak için ciddi yollar arıyorlar. Sayın Sağlık Bakanı para yüzünden olduğunu söyledi ama para değil, mobbing yüzünden, kendilerine uygulanan şiddet yüzünden, kendilerine verilmeyen değer yüzünden. Biraz da burada Sağlık Bakanlığıyla beraber toplumu da duyarlı olmaya davet ediyorum. Hekimlerin gördüğü şiddet konusunda sadece hükûmetin yaptırım yapmasından ziyade, toplumda bireylerin de bu konuda yeterli tepkiyi göstermediğini düşünüyorum.
Bir konu da, 6 tane ana bilim dalından yan dal olarak yoğun bakım yan dalı yapma fırsatı vardı, 2011 yılında bu yasa çıkmıştı, hatırlıyorum. Şimdi, acil bakımdaki doktorları da yan dal olarak, 7'nci dal olarak vermişler. "Su gelince teyemmüm bozulur." diye bir şey var. Kocaeli Üniversitesi Rektörü Sayın Sadettin Hülagü de geldi, burada ama ben yine de söyleyeyim: Acil bakım doktoru, eğer iç hastalıklarıyla ilgili herhangi bir eğitim görmediyse yoğun bakımda yetersiz kalır. Bunu kim diyor? Başkanlığını yaptığım vakıfta 3 bine yakın hekim yetiştirmiş bir vakıf başkanı olarak öğrencilerimin söylediğini söylüyorum. ifade ettikleri şu: "Yoğun bakım doktoru öncelikle acil eğitimi gören doktorlardan olmaz, bunların iç hastalıkları konusunda bir eğitim görmesi lazım." Yoğun bakım doktorlarının bu konuda çok ciddi bir feryadı var; umuyorum, Sağlık Bakanımız onların bu feryatlarına kulak verir.
Bir meselemiz de Türk Silahlı Kuvvetlerinin eksiği olan askerî hastaneler. Bakın, kahraman Mehmetçik'in yaptığı operasyonlar sonucu yaralıların doğu ve güneydoğuda tedavileri sırasında bazı aksamaların, bazı duyarsızlıkların var olduğu kulaklarımıza geliyor. Askerî hastanelerinin yok olmasıyla beraber harp cerrahisi diye bir mesele ortadan kalkmış. Harp cerrahisi farklı bir cerrahi, kendine ait başka bir eğitim uzmanlığı gerektiren bir şey. Cerrahları harp cerrahisine yönlendirmekle oradaki Mehmetçiklerin ölümüne yol açarsınız. Bu konuda Sağlık Bakanımızdan en büyük talebimiz şudur: Askerî hastanelerin yani GATA'nın, Ankara'daki GATA'nın, İstanbul'daki GATA'nın, diğer doğudaki ve güneydoğudaki askerî hastanelerin tekrar hizmete açılması Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılabilecek en büyük hizmetlerden bir tanesi olacaktır.
Ben bu kanun teklifinin iyi niyetle hazırlandığını ama yeterli hizmeti verecek maddeler içermediğini düşünüyorum.
Saygılarımla. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)