Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 65 |
Tarih: | 28.02.2024 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Dünden kalan bir teşekkür borcum var Sayın Başkana, Genel Kurul kapandığı için dün teşekkür borcumu ifa edememiştim, kürsüden benim hastalığımla ilgili geçmiş olsun dileklerini Genel Kurulumuzla paylaşma inceliği gösterdi, hem kendisine hem de geçmiş olsun dileklerini paylaşan milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, -biraz önce hatip arkadaşlarımız anlattılar- sekizinci yargı paketini görüşüyoruz. Dışarıda, özellikle iktidar çevresi, paketi savunanlar, iktidara yakın olanlar, bu paketin kerameti olduğunu iddia edenler bunu bir "yargı reformu paketi" diye de ifade ediyorlar ancak paketin gerekçesinde "yargı reformu" ismi, ifadesi kullanılmamış. Doğru olarak kullanılmamış çünkü bir yargı reformu yok ortada, öyle anlatıldığı gibi bir yargı reformu yok. Ne var? Bir paket var, torba paket var her zaman olduğu gibi. AK PARTİ'nin bu zamana kadar Anayasa'ya aykırı biçimde, hukuki güvenliği ortadan kaldıracak biçimde -hatta hukukçu olanlar çok yakından bilir- uygulamada uygulamacıların neyi nerede bulacağını bilemedikleri tuhaf bir sistem yaratan torba yasa sistemiyle bu toplanan maddeleri bir paketin içine koymuşlar, bir çuvala, bir torbaya atmışlar. Şimdi, merak ediyorum... Yargıyla ilgili hükümler getiriliyor, bu hükümlerin bir kısmı Anayasa Mahkemesinin iptal kararları neticesinde ortaya çıkan boşluğu doldurmak için zaruri olarak Meclisin, yasama organının yapması gereken düzenlemeler; onun talebi doğrultusunda, onun istekleri, talimatları, tespitleri doğrultusunda yapılmıyor -onu anlatacak arkadaşlarımız maddelerde- ama bu bir gereklilik. Bir kısmı bu. Bir kısmı Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlama açısından zorunluluk denerek getirilenler, bir kısmı hiç bununla ilgisi olmayan, emekliler için bayram ikramiyesinin artırılması, bir diğeri deprem bölgelerindeki yardımlara ilişkin.
Allah için, değerli milletvekilleri, vicdanınıza soruyorum: Bunları niye bir araya getirdiniz, niye bir araya getirdiniz? Emeklilere bayramda verilecek ikramiyeyi şu Türkiye Büyük Millet Meclisinde bağımsız hareket ettiğinde, parti aidiyeti ya da iktidar aidiyeti altında hareket etmediğinde artırma konusunda vicdanında herhangi bir rahatsızlık duyacak bir milletvekili var mı? Yok. Hemen geçiririz bunu. Tek bir madde getirirsiniz, üç gün içerisinde, bir günde komisyondan geçer, gelir Genel Kurula, kimse muhalefet etmez, geçiririz. Bu paketin içinde ne işi var bunun, ne işi var? Bu bir ihtiyaç değil. Emekli ikramiyelerini artırmak ihtiyaç ama onu bu paketin içerisine sokmak bir tuzak. Şimdi bu bir.
İki: Miktar belli, ya, 3.000 lira, el insaf, 3.000 liraya çıkarıyorsunuz 2.000 lirayı. Bir kere, bu projenin sahibi biziz, Cumhuriyet Halk Partisi. 2015 yılı Haziran ayında Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu seçim bildirgesiyle beraber çıktı ve dedi ki: "Emekliye Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı'nda birer maaş ikramiye..." Birer maaş, 1.000'er lira değil. Kıyamet koptu, AK PARTİ dedi ki: "Bütçeyi talan edersiniz. Nasıl olur, nasıl verilir?" Haziran seçimleri kaybedildi, ondan sonra kasım seçimlerine gidince "Biz de vereceğiz." demeye başladılar ama her zaman olduğu gibi kopyayı bile düzgün çekmiyorsunuz. Onu doğru çekseniz, hiç olmazsa bir maaş ikramiyeydi, "1.000 lira." dediler o zaman. O günden bu yana, 1.000 lira gele gele şimdi 2.000 lira olmuş da 3.000 liraya çıkarmaya çalışıyoruz. Komisyondaki arkadaşlarımız burada; Komisyon sırasında önerge verdiler: "17.002 lira yapalım." Nedir 17.002 lira? Asgari ücret. Ya, emekliye bayram günü asgari ücretten ikramiye vermekten neden kaçtınız? Değerli AK PARTİ'li ve Milliyetçi Hareket Partili milletvekilleri, Komisyon üyeleri; neden kaçtınız? Gelin, burada düzeltelim. Millete şikâyet ediyorum, sizleri emeklilere şikâyet ediyorum: 17.002 lira... Ya, 3.000 lira; 1 kilo baklava ortalama 1.000 ila 1.500 lira olmuş. Ramazan Bayramı'nda, ayıp değil mi, 3 kilo baklava... Yaptığınız zam 1 kilo baklava parası, yaptığınız zam -yarın övüneceksiniz ya, nasıl övüneceksiniz onu da bilmiyorum- 1 kilo baklava parası.
Diğeri; deprem yardımları, depremde yapılacak destek. Ya, buna kimsenin itiraz ettiği yok ki. Keşke bir senedir, depremin yaralarını sarma konusunda atmanız gereken adımı atmış olsaydınız. Bir sene geçti, şimdi bunu da bunun içine sokuşturuyorsunuz. Ya, ayrı bir kanun maddesi, tek madde getirin ve üzerinde ciddi ciddi konuşalım, çıkaralım. Ama mesele o değil, mesele bir şeyi yapmak değil, yapıyormuş gibi görünüp aslında üstünü örtmek.
Evet, Türkiye'nin bir yargı reformuna ihtiyacı var; bir yargı paketine değil, bir yargı reformuna ihtiyacı var. Aslına bakarsanız, iktidar partisi milletvekilleri, Cumhur İttifakı ortağı milletvekilleri kendi müktesebatlarına baksalar bunun dayanaklarını görürler. Ben getirdim buraya, 3 tane kitap getirdim. AK PARTİ milletvekili arkadaşlarımıza söylüyorum: 3 tane kitap.
Birincisi, 2019 yılı Yargı Reformu Stratejisi. Bakın, burada "Türkiye'nin bir yargı reformuna ihtiyacı var." diyor, bu kitapta söylüyor. Şimdi, bunun içinde, şöyle açtım, neye ihtiyacı varmış -bakın, 2019'da çıktı bu kitap- Türkiye'nin? İnsan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesine, yargıya güvenin artırılmasına, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesine, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesine, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesine, adalete erişimin kolaylaştırılmasına hukuki güvenliğin güçlendirilmesine ihtiyaç varmış. 2019'da "Bunu ne zaman yapacağız, ne zamana kadar bitireceğiz?" diyorlar. 2023 yılına kadar, 2023 yılı yargı vizyonu... 2024 yılına geldik, bu ihtiyaç hâlâ devam ediyor; bunların hiçbiri yapılmadı. Nerede vizyon? Şimdi, bu kitap benim kitabım değil, bu kitap AK PARTİ'nin kitabı; bu, AK PARTİ'nin 2019 yılında yayınladığı kitap, işte sayfa sayfa.
Şimdi devam edelim. Bunun giriş kısmında bir tespit yapılıyor, 2019 yılında bir Türkiye tespiti. Uzun da okumayacağım, siz sonra bulur, okursunuz, kütüphanede var, alırsınız. Diyor ki: "Hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının güçlendirilmesi -ne kadar tanıdık değil mi, ne büyük ihtiyaçlar hâlâ- yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının güçlendirilmesi, sistemin şeffaflığının artırılması, yargısal süreçlerin basitleştirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, savunma hakkının güçlendirilmesi ve makul sürede yargılanma hakkının daha etkin korunması" 2019 yılı. Şimdi, AK PARTİ bu belgeyi yayınladığında on yedi yıllık iktidar partisiydi, dikkat edin, on yedi yıldır Türkiye'de tek başına iktidardı, millet hemen hemen hiçbir iktidara bu imkânı vermemişti. On yedi yıllık tek başına iktidar, kendi belgesinde Türkiye tablosu çiziyor "Buna ihtiyaç var." diyor. Doğru. Peki, yıl 2019, o günden bu yana beş sene daha geçti, hâlâ bunlara ihtiyaç var. Söylediklerim çok tanıdık değil mi? Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmadığı, bugün bir gazetecinin yaptığı haber nedeniyle hapis cezası aldığı, dün İstanbul'da Cumartesi Annelerinin evlatlarının katillerini bulalım diye, mücadele ettiler diye, direndiler diye, hak aradılar diye mahkemelere çıkıp hesap vermek zorunda kaldığı bir Türkiye'de 2019 yılındaki belge, on yedi yıllık AK PARTİ iktidarının belgesi, beş yıl geçmiş, hâlâ buna ihtiyaç var.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu bitmedi, bundan sonra, 2020 yılında ikinci bir belge çıkardılar. Yani, uygulama değil ama belge konusunda bir hayli maharetli bir iktidar pratiğiyle karşı karşıyayız. 2020 yılında da bu belgeye bağlı olarak bir Yargı Reformu Stratejisi Eylem Planı çıkardılar, burada da diyorlar ki: "Bu Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde söylediklerimizi bu plan dâhilinde yapacağız." Bu da uzun bir şey, bunu da açar okursunuz, ben 2 tane örnek vereceğim yani birkaç örnek vereceğim burada. Şimdi, birincisi şu, burada diyor ki, şurada söylüyor: "Bu yaptığımız işleri planladık, her sene neleri yaptığımızı Adalet Bakanlığının sitesinde yayınlayacağız, kamuoyu da şeffaf bir şekilde bunu takip edecek." Ben merak ettim. Bu, 2020 yılında çıktı, hangi yıldayız? 2024. Buna kadar en azından 3 tane çıkması lazımdı; 2020, 2021, 2022, 2023, hatta 4 tane. Üşenmedim internete girdim yani ne yapmış, Bakanlık neyi çıkarmış diye. İnternette karşınıza çıkan bu, merak ederseniz siz de girin bakın, Google'a girin bakın. Ne diyor burada biliyor musunuz? Okuyamıyorsunuz oradan, burada diyor ki: "Yargı Reformu Stratejisi Uygulama Raporu: Yargı Reformu Strateji Belgesi Uygulama Raporu Belge'nin uygulama dönemi sona erdiğinden dönem sonunu da kapsayacak şekilde güncellenmektedir." Günlerdir bu çıkıyor, başka bir şey yok; 2020'deki rapor yok, 2021'deki yok, 2022'deki yok. Niye yok? Çünkü sizin gündeminizde hukuk yok, adalet yok, sizin gündeminizde yargı reformu yok. (CHP sıralarından alkışlar)
Bitmedi, başka şeyler de var. Yine bu plandan söylüyorum, bakın, sizin belgeniz. Birçok şey planlamışlar "Şunları yapacağız." diye de ben 16'ncı sayfadan bugünkü gündemle ilgili 3 tane örnek seçtim, şurada, bakın, 3 tane örnek. Bakın, birincisinde diyor ki, 2020 yılında planlamış: "2021 yılına gelindiğinde -yılını da koymuş buraya, '2021'de bitecek bu.' diyor- Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular üzerine verdiği ihlal kararlarını usul kanunlarında iadeimuhakeme sebebi yapacağım; kanun değişikliği yapacağım. Yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak hem Ceza Muhakemesi Kanunu'na hem İdari Yargılama Usulü Kanunu'na hem Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na getireceğim." diyor. "Anayasa Mahkemesi bir ihlal kararı verirse iadeimuhakeme sebebi olarak yazacağım." diyor. Geldi mi? Yok, hâlâ yok; hâlâ iadeimuhakeme sebebi gelmedi. Yedi yargı paketi çıktı, sekizincisi bugün geliyor, bugünkünde de yok; bunun içinde var mı? O da yok. Hani sözünüz? 2021'de bitecekti bu. Bu, bir.
YÜKSEL TAŞKIN (İzmir) - Mehmet Uçum unutmuş onu!
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - İki tanesini bu pakete koymuşsunuz, onları da söyleyeceğim, şimdi haksızlık etmeyelim, bu pakete koymuşsunuz. Bir tanesi, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, Avrupa Birliği müktesebatı çerçevesinde gözden geçirilecek ve uyumlaştırma çalışmaları yapılacak. "2021'de yapacağız." demişsiniz, 2024'teyiz ancak bugün gelmiş. Onda da çok ciddi sorunlar var; onu da arkadaşlarımız o maddede anlatacaklar, o benim işim değil, maddesi gelince Komisyonda anlattılar, burada da anlatacaklar. Üç sene de bunda rötarlısınız, onu da koyduk.
Bir başkası, "Makul sürede yargılanma hakkının ihlali konusundaki başvuruları incelemek ve tazmin etmek üzere etkili bir mekanizma kuracağız." demişsiniz. Ne zaman? "2021'de bitecek bu." demişsiniz, bugün 2024, bu pakette bu da var. Onu da yanlış koydunuz; o da Tazminat Komisyonuyla ilgili. Benden önceki arkadaşların bir kısmı ciddi eleştiriler yaptılar, benden sonra da yapacaklar, zaman bulursam ben de kısmen bu konuya değineceğim.
Değerli arkadaşlar, şimdi kendi belgeleriniz üzerinden gidiyorum. 3 tane belge; belge güzel, görüntü güzel, icraat sıfır, icraatta bir şey yok. Şimdi, gelinen noktada, bugün hangi Türkiye'ye geldik? Şuradaki yazılan ihtiyaçların daha da ağırlaşarak devam ettiği bir Türkiye, hukuki güvenliğin olmadığı bir Türkiye, hak ve özgürlüklerin olmadığı bir Türkiye, yargının talimatla karar almak zorunda kaldığı bir Türkiye, Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmadığı bir Türkiye, Yargıtayın Türkiye Büyük Millet Meclisine talimat verdiği ve ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisinin o talimata şanına yakışır bir şekilde cesaretle cevap veremediği bir Türkiye; böyle bir Türkiye. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, bakın, Can Atalay kararı; Türkiye hukuk, siyaset ve demokrasi tarihinin utancı olarak geçecek; olacak şey değil. Kararın okunması ayrı bir garabet, Anayasa Mahkemesi kararını tanımamak ayrı bir garabet. Sayın Cumhurbaşkanının daha üç gün ya da dört gün önce Danıştayın verdiği karar nedeniyle "Bundan hesap soracağız." demesinin anlaşılabilir, hukuk açısından izah edilebilir ya da şu belgelerde izah edilen anlayışla, tarif edilen anlayışla bağdaştırılabilir bir yanı var mı? "Hâkimlik teminatı" diye bir şey kalmamış, yandaş hâkimlerin ödüllendirildiği bir Türkiye.
Değerli arkadaşlar, bakın, bunun Türkiye'yi getirdiği yerin çok sayıda istatistiği var. Hani biraz önce diyordu ya: "Yargıya güvenin artırılması." Yargıya güven bugün yüzde 18. Yargıya güven yüzde 18; OECD'nin bilgileri bunlar, rakamları. 2010 yılında yüzde 59, 2020 yılında yüzde 37, inmiş; 2022 yılında yüzde 33, bugün 2023 yılında yüzde 18. İstikrarlı bir düşüş var, istikrarlı bir düşüş. Sizin şu belgeleri yayınladığınız tarihten bu yana yüzde 15 düşmüş yargıya güven ve bugün yüzde 18'lerde.
Daha hangi endeksi verelim? Hiçbir endekste 140-160 ülkenin içerisinde 100'ün altına düşmemişiz; 140'ıncı, 160'ıncı, 150'nci. Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 142 ülkede 117'nciyiz. Hükûmetlerin Hukuka Bağlılık Endeksi'nde yine 142 ülkede 137'nciyiz yani hukukun üstünlüğünde gerideyiz ama o uymadığımız hukuka hükûmetlerin uymamasında daha gerideyiz yani "O hukuka da, tanımadığı hukuka da uymayan bir hükûmet pratiği var." diyor bu istatistik. Yani akademik özgürlük hak getire, 179'da 166'ncıyız, temel haklarda 142 ülkede 133'üncü sıradayız; İnsani Özgürlük Endeksi'nde 165 ülkede 128'inci sıradayız. Netice şu: Böyle bir kanun geliyor. Maddelerde arkadaşlarımız ayrıntılı açıklamalar yapacaklar.
Şimdi, önemli 2 maddeyle ilgili zamanım olursa kısaca şunu söyleyeceğim: Birincisi, 10'uncu madde, örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi cezalandırmayı düzenleyen madde... Anayasa Mahkemesi iptal etti, dedi ki: "Buna göre bir düzenleme yapın." "Ya, hiç olmazsa el insaf, ona göre bir düzenleme yapın." "Yok, öyle olmaz." O maddeden ifadeyi çıkarıp ayrı madde olarak aynı şeyi tekrar yazmışsınız. Tekrar yazdığınız şeyle "Bunu düzenledik." diyorsunuz. Bu, evrensel hukuk ilkelerine uygun değil, Anayasa Mahkemesinin bozma kararına, iptal kararına uygun değil ama mesele o değil, mesele sizin gerçekten bu alanda düzenleme yapma niyetiniz değil; mesele durumu kurtarmak.
Bir başka konu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunda (TMSF) kayyumlara koruma getirme. Yani daha önce arkadaşlarımızdan bazıları onun tarihçesini anlattı, ben oraya girmeyeceğim. Yani "Terör örgütüyle irtibatlı." diye bir laf sizin sihirli cümleniz. Bütün hukuksuzluğun gerekçesini buna dayandırabiliyorsunuz, bütün adaletsizliğin gerekçesini buna dayandırma hakkını, yetkisini kendinizde görüyorsunuz. Ya, şimdi, bir şirkete kayyumu tayin edeceksiniz, arkasından diyeceksiniz ki: "Ne yaparsan yap kardeşim, hukuki sorumluluğun yok, cezai sorumluluğun yok, idari sorumluluğun yok, mali sorumluluğun yok." İyi, herkes milletvekili olmayı bırakır, kayyum olmaya çalışır. Ne güzel iş, ne güzel iş yani.
GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Kayyum da güzelce yiyecek.
SIRRI SAKİK (Ağrı) - 5 maaş birden alıyorlar
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Evet, evet.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tezcan, lütfen tamamlayın.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - Bitiriyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bütün bunlarla ilgili maddelerde arkadaşlarımız ne gerekiyorsa söyleyecekler ama bu teklif bir kere daha gösterdi ki ne sarayın gündeminde ne AK PARTİ'nin gündeminde ne MHP'nin gündeminde yani Cumhur İttifakı'nın gündeminde Türkiye'de hukukun üstünlüğünü sağlamak gibi bir mesele yoktur, hukuk devletini kurmak gibi bir mesele yoktur, yargı bağımsızlığını sağlamak gibi bir mesele yoktur...
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Var, var.
BÜLENT TEZCAN (Devamla) - ...kul düzenini ortadan kaldırmak gibi bir mesele yoktur ama sandığa gidiyoruz ve inşallah, bu milletin gündeminde kul düzenini yerle bir etmek olacak.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)