GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:65
Tarih:28.02.2024

MUSTAFA KAYA (İstanbul) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesiyle ilgili grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Rahmetli Durmuş Hocaoğlu, 2006 yılında Türk Yurdu dergisine verdiği bir mülakatta "Bir devlet, dört şartı yerine getirdiği takdirde eski terimle tebaasının veya modern terimle vatandaşlarının devlete olan sadakatini devlet ile toplum arasındaki bağın sıkılığını pekiştirir. Bu dört şart da adalet, hürriyet, emniyet ve mülkiyettir." demişti. Üzülerek ifade etmeliyim ki bizler bugün devlet ile toplum arasındaki bağın zedelenmesi tehdidiyle karşı karşıyayız. Öyle bir iktidar düşünün ki bir seçime giderken dahi tehdit dili kullanabiliyor. Öyle bir iktidar düşünün ki bütçe yaparken, kanun teklifini komisyonlara getirirken muhalefet partilerinden hiçbir milletvekilinin ortaya koyduğu kanaati dikkate almıyor. Yani burada milletvekilleri arasında, muhalefet milletvekilleri içerisinde, gerçekten uzman olan, alanında gerçekten fikrine icabet edilmesi gereken isimler var. Hiçbir cümleyi, hiçbir teklifi dikkate almadan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nden gelen kanun teklifi neyse komisyonlarda iktidar yetkililerine ancak bu kanun teklifini sonuna kadar savunmak düşüyor ama muhalefet partilerinden bir kişinin bile -ya doğru olabilir, belki istifade edilebilir- fikrini hiçbir şekilde dikkate almıyor ve bu iktidarla beraber biz bir kanun teklifini daha yapıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Bernard Shaw diyor ki: "Akıllı insan aklını kullanır, daha akıllı insan başkalarının aklını kullanır." ama bu iktidar, maalesef, başkalarının hakkını kullanarak ülkeye hizmet etmek yerine sadece kendi aklını esas alarak bir mantıkla yol almaya çalışıyor.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Abdullah Bey, olmuyor mu? Abdullah Bey...

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Mustafa Bey, biraz bekle, arkadaşların işi bitince devam edersin.

GÖKHAN GÜNAYDIN (İstanbul) - Abdullah Bey, olmuyor mu?

BAŞKAN - Sayın Kaya, sürenizi ona göre uzatacağım otuz saniye.

Buyurun Sayın Kaya.

MUSTAFA KAYA (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Burada turizmle ilgili kanun yaptık, kentsel dönüşümle ilgili kanun yaptık, sağlıkla ilgili kanun yaptık ama ne başında ne sonunda sağlık, ne başında ne sonunda kentsel dönüşüm, ne başında ne sonunda turizm vardı. Yani, bundan önce yaptığımız gibi aynı "yargı paketi" dediğimiz paketin içerisinde de yargıyla başlayan yargıyla biten bir şey yok. Mutlaka içinde ilave bir şey var ve bu mantıkla beraber biz bu kanun tekliflerini gecenin bu saatinde gerginliklerle beraber çıkarmaya çalışıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, şu gerçeği de burada ifade etmem gerekir: Sorumluluk mevkisinde bulunan bir iktidar, bu şekilde hareket ederse en büyük kötülüğü devlete yapar. Adaleti gözetmeyen, yarın adaletsizliklerin mağduru olur. Kimseyi bir şeyle itham etmiyorum ama bazı gerçekleri de paylaşmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, devleti ele geçirme dürtüsü, patolojik bir hastalıktır. Bu hastalığın zirve yaptığı noktayı bu millet 15 Temmuz kalkışmasında görmüştür. Hiç kimse devleti ele geçirmek gibi hastalıklı bir ruh hâliyle hareket etmemelidir. Millî bir devlet ancak hürriyet, adalet, emniyet ve mülkiyet üzerinde yükselir. Kim bu ilkeleri terk eder ve kendince bir yol haritasıyla "Ben artık devletim." diye bir yanılgıya düşerse büyük hata yapar. Kuşattım zanneder, kuşatılır; farkına varmaz. Devlette ehliyet ve liyakat esastır. "Benden olsun, çamurdan olsun; benim dediğim olsun, ne olursa olsun." diye yapılan her şey ve emaneti yandaşlara peşkeş çekmek, tüyü bitmemiş yetimin hakkına girmiş olmak anlamına gelir. Yanlış, kim yaparsa yapsın yanlıştır. Her yaptığından hesaba çekileceğine inanmak esastır. Şeffaflık ve denetlenebilir olmak, istisnasız her yöneticinin talep etmesi gereken bir mekanizmadır. İstişare etmeyen; kaybeder, yolunu şaşırır. Sadece kendi akıllarını kılavuz kabul edenler, vehmin ürkütücü labirentlerinde yollarını bulamaz olurlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.

MUSTAFA KAYA (Devamla) - Milletin kendisine hizmet etmesi için verdiklerini kendi çıkarları için kullananlar, hem madden hem de manen en büyük felaketlere kapı aralamışlar demektir. Makamlar emanettir, her şey gibi onlar da geçicidir. Şurası da bir hakikattir ki kim ne yaparsa kendisine yapar. Etrafında sadece kendilerini alkışlayanları tutanlar, bunları tek dost kabul edenler, nasıl bir hata yaptıklarını anladıklarında iş işten geçmiş olur. Dost, acı söyleyendir ama aynı zamanda muhatap olan dost ise söylenen acıyı zor da olsa doğru anlamaya çalışandır. Kendi çıkarları için yalanı, iftirayı, hakareti fütursuzca kullanmakta bir beis görmeyenler, yalan üzerine binalar inşa etmiş olurlar. Öyle bir an gelir ki sonrasında, sonunda yıkılması kaçınılmaz olan o binaların enkazları altında kalırlar. Bu devlete, bu millete verdikleri zararları toparlayalım diye ifrat ve tefrit arasında hareket edip bir türlü orta yolu bulamayanlar, bu millete verdikleri zararları toparlamak düşüncesiyle hareket edenler "Devleti kurtaracağız." diye, Allah korusun, devletin zarar görmesine sebep olabilirler.

Değerli milletvekilleri, bu yargı paketinde de net olarak görüyoruz ki maalesef, aklıselimin hâkim olmadığı ve sürekli torba yasalarla beraber, sürekli torba yasalara ihtiyaç olan bir mantıkla bir süreci hep beraber yaşıyoruz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)