Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 75 |
Tarih: | 24.04.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ŞENOL SUNAT (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına, Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'yle ilgili değerlendirmelerimizi ve görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Evet, bugün Hakk'ın rahmetine kavuşan eski Spordan sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Yılmaz Beyefendi'ye Allah'tan rahmet diler, ailesine ve sevenlerine başsağlığı dilediğimi de buradan ifade etmek isterim.
Evet, değerli milletvekilleri, madencilik sektörü ülkemiz için önemli bir fırsat sunmaktadır fakat bu fırsattan faydalanmak için mevcut yıkıcı politikalardan vazgeçmek ve sürdürülebilir bir madencilik modeli geliştirmek şarttır. Madenlerimiz gelecek nesillerimiz için bir mirastır; kaynakları vahşice çıkararak doğayı katletmek ve büyük kısmını yabancı şirketlere vermek kimsenin hakkı da değildir haddi de olmamalıdır.
Gelecek nesillere temiz bir çevre ve yaşanılabilir bir dünya bırakmak bizim sorumluluğumuzdur. Mevcut madencilik politikaları ormanların tahrip edilmesine, su kaynaklarının kirlenmesine ve hava kirliliğine yol açmaktadır. Madencilik projeleri vatandaşlarımızın topraklarından ve yaşam alanlarından kopmasına da neden olmaktadır. Bu durumun sosyal çatışmalara ve gerginliklere de yol açtığını zaman zaman yaşıyoruz. Madencilik projelerinde şeffaflık eksikliği ve hesap verebilirlik sorunu giderek artmaktadır. Maşallah, yolsuzluk ve rüşvetle bu ülkede her şey artık yapılabilir hâle gelmiştir. Mevcut politikalar kısa vadeli çıkarlar gözetilerek uzun vadeli sürdürülebilirlik ilkelerini göz ardı etmektedir. Bu durum gelecek nesiller için ağır bedeller doğuracaktır. Madencilik faaliyetlerinden elde edilen gelirlerin bir kısmının bölgesel kalkınma ve çevrenin korunması için ayrılması gerekir. Kanadalı ve diğer yabancı şirketlerin Türkiye'yi mesken tutmalarının nedeni muhtemelen ahbap çavuş düzenidir. AB yasaklamışken Türkiye'de altını siyanürle çıkarmanın çekiciliği yabancı firmaları ülkemize çekmektedir. Bir de Türkiye'de ucuz işçilik... Hatırlayın, Kaz Dağları'nda ağaç katliamı yapan, 350 bin ağacı kesen Alamos'un CEO'su şöyle söylüyordu: "100 milyon dolar yatırım yaptık, 6 milyar dolar kazandık. Türkler hafriyat ve taş taşımada çok iyiler."
Sayın milletvekilleri, Tema Vakfı 2022 yılında bir çalışma yapmıştı, 24 ilde yaklaşık 20 bin maden ruhsatı verildiği yani illerin yüz ölçümlerinin yarısından fazlasının maden ruhsatlarına bölünmüş durumda olduğu ortaya konulmuştu. Bu illerde bulunan ormanların ortalama yüzde 60'ı, tarım alanlarının ortalama yüzde 57'si, meraların ortalama yüzde 55'i, korunan alanların ortalama yüzde 57'si madenlere ruhsatlı durumdadır. Anadolu topraklarının yerli ve yabancı sermayeli maden şirketleri arasında paylaşılması büyük ölçekli mülksüzleştirme ve kaynak transferi stratejisini ortaya koyuyor. Ya, iktidar mensupları, pek ilgili değilsiniz ama siz mirasyedi misiniz, biz sömürge miyiz? Eğer çıkaracaksak madenlerimizi biz çıkarmalıyız. Sayın milletvekilleri, endüstriyel ve enerji ham maddeleri, metalik madenler, doğal taşlar gibi yer altı kaynaklarının tarafımızdan çıkarılması ve tarafımızdan işlenerek uluslararası pazara açılması sağlanmalıdır. 2013 yılında Başbakanlık görevi sırasında Erdoğan'ın "Bütün bu maden işlerini kendime bağladım." dediğini hatırlatırım. "Ne olursa olsun, ister mermer ister altın ister bakır ister çinko, bizzat göreceğim." sözlerini hatırlıyorum. Uluslararası maden şirketleri sektöre doğrudan girdiği gibi ya ortaklıklar ya da yerli şirket uzantılarıyla faaliyet yürütüyor. Çok sayıda uluslararası madencilik şirketi doğrudan veya yerli ortaklar aracılığıyla Anadolu coğrafyasını paylaşmış. Madencilik sektörünün Afrika ülkelerinde olduğu gibi sömürge alanlarına dönüşüm hızını belirleyen başlıca faktörler, sermaye lehine yasal düzenlemeler, teşvik politikaları, ruhsat, ÇED raporu gibi bürokratik işleri azaltan yahut tamamen ortadan kaldıran politikalar ortaya koymaktan mı bahsetmişti Sayın Tayyip Erdoğan? 19 Temmuz 2023 tarihinde, Birleşik Arap Emirlikleri Hükûmetiyle Enerji ve Doğal Kaynaklar Alanında Stratejik Ortaklık Çerçeve Anlaşması yapıldı, hatırlayınız. 8'inci maddesinde yer alan "Türk tarafı, Türkiye Cumhuriyeti'nin yürürlükteki kanun ve yönetmeliklerine uygun olarak projelerin uygulanması için izinlerin, ruhsatların ve çevresel etki değerlendirme sürecinin alınmasında kolaylık ve destek sağlayacaktır." ifadesiyle siz neyin önünü açmak istediniz? Yıllardır Türk yatırımcılarının kan ağlayarak dile getirdiği kanunları Birleşik Arap Emirlikleri istiyor diye önümüze getirip alelacele yürürlüğe koymaktaki amacınız nedir? Türkiye'de son yıllarda madencilik faaliyetleri büyük bir hızla artarken, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün verilerine göre 2008-2023 arasındaki son on beş yılda ruhsat sayısı 386 bin; Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisinin aktardığı bilgiye göre ise Türkiye'de 2004 yılında sadece 138 olan uluslararası maden şirketi sayısı bugün 773'e çıkmış durumda. Evet, Yatırım Ofisi, Türkiye'nin madencilik sektöründeki şirketlere sunduğu avantajların iş gücü, lojistik, sondaj maliyetleri, cazip devlet teşvikleri ve oldukça rekabetçi vergileri de içerdiğini belirtiyor. Madencilik sektöründe yüzlerce yabancı şirket faaliyet yürütürken altın madenciliğinde de Türkiye'de pek çok yabancı şirket faaliyet gösteriyor. Bugün Türkiye'de 19 adet altın madeni bulunuyor, bunun 9'unu sadece Kanadalılar işletiyor. Değerli milletvekilleri, merkez verilerine göre, önceki üç yılda yaklaşık 120 ton altın üretildi, bundan 3 ton altın karşılığı devlet hakkı alındı. Yani 2018-2022 arasında sadece 2,5 milyar lira devlet hakkı tahsil edildi.
Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ülkemiz maden ve enerji ihtiyacı yönünden dışa bağımlı durumda olup cari açığımızın çok büyük kısmını maden ve enerji alımı oluşturmaktadır. Evet, madenleri ve enerjimizi artırmanın bütün yollarını denemek durumundayız. Bu teklifin ilk 3 maddesiyle, Maden Kanunu kapsamında yer alan madencilik faaliyetlerine ilişkin raporlamalarda ulusal maden kaynak ve maden rezerv raporlama koduna uyum zorunluluğunun 4'üncü grup madenler dışında kaldırılması amaçlanmaktadır. Türkiye'deki madencilik sektöründeki dinamikleri ve mali kısıtlamaları göz önüne alarak yapılan kanun teklifi metal madenler dışındaki madenler için standartlara uyum zorunluluğunu kaldırmayı amaçlıyor. Bu sektördeki büyük oyuncuların yanı sıra, özellikle krom madenciliği gibi çoğu firma hâlâ Türkiye'de küçük ölçektedir. Bu durum öngörülen on yıllık uyum süresinin sona ermesiyle küçük firmaların ciddi sorunlar yaşamasına neden olabilir. Denge sağlanmalıdır Sayın Bakan.
Ayrıca, madencilikte karşılaşılan diğer bir sorun olan yüksek arazi izin bedellerine de değinmek istiyorum. Bu bedeller birçok maden projesini fizibil olmaktan çıkarmış ve birçoğunu kârlılığını yitirerek kapanma noktasına getirmiştir. Bununla birlikte, birçok yeni yatırımcıyı ürkütüp mevcut yatırımcıların da belini bükmüştür. Madencilikte üretim çeşitliliğini ve sürdürülebilirliği artırmak için 6831 sayılı Kanun'a göre hâlihazırda on yıl süreyle yüzde 50'si alınan arazi izin bedeli teşviki uzatılmalı ve yatırımın önündeki arazi izin bedeli yükü hafifletilmelidir, bu yapılırken de tabii ki denetim şarttır. Bu adım sektördeki işletmelerin uzun vadeli planlamalarını güçlendirecek ve sürdürülebilir bir madencilik yaklaşımına imkân tanıyacaktır. Böylelikle istihdam yaratılmasına ve yer altı zenginliklerinin ülke ekonomisine kazandırılarak katma değer yaratılmasına vesile olacaktır.
Madencilerin bir diğer sorununa çözüm bulunması gereken konu tesis muafiyeti konusu. İzin süreçlerinde yaşanan sorun ve gecikmeler ortada. Burada ruhsat sahibini mağdur etmemek adına hâlihazırda işletme izinli sahalar özelinde uygulanan tesis muafiyeti konusu işletme izni aranmaksızın işletme ruhsatlı sahalarda uygulanmalıdır. Herhangi bir büyük yatırımcı elinde bulundurduğu işletme ruhsatlarında üretim termini planlayarak ona göre çalışma planı yapmakta olup bu arada uzun vadede çalışacağı ruhsatları elinde tutmak zorundadır. Bu durum yatırımcıyı sanal ÇED sürecine sevk edip kamuyu gereksiz şekilde yormaktadır.
Sayın milletvekilleri, 4'üncü maddeyle denizlerde, baraj göllerinde, suni göllerde, tabii göllerde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yenilenebilir enerji kaynak alanları ilan edilerek yenilenebilir enerji kaynağına dayalı tesislerin kurulmasına imkân sağlanmaktadır. Bu alanlarda hidrolik kaynaklara dayalı ön lisans veya üretim lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından yenilenebilir enerji kaynağına dayalı birden çok kaynaklı üretim tesisi kurulması amaçlanmaktadır. Ayrıca, tarımsal sulama amaçlı tesislerin elektrik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Devlet Su İşleri veya Devlet Su İşleri izniyle sulama birlikleri tarafından yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı lisanssız elektrik üretim tesisi kurulabilmesine imkân verilmektedir. Aslında ülkemizin enerji kaynaklarının tam kapasiteyle kullanılması önemlidir ancak madde metninde yer alan "imar planı yapılmaksızın" ibareleri yerel yönetimleri tamamen pasif bırakma ihtimalini taşımaktadır. Bu nedenle, tam aksine yerel yönetimlerin yenilenebilir enerji uygulamalarının içerisinde bulunması gerekmektedir.
Ayrıca, maddeyle tarımsal sulama amaçlı tesislerin elektrik ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı lisanssız elektrik üretim tesisi kurabilme yetkisi yalnızca Devlet Su İşlerine ve Devlet Su İşleri izniyle sulama birliklerine verilmektedir. Ülkemizdeki enerji kaynaklarının etkili kullanılması ve enerji açığımızın giderilmesi için, yetki verilen idari kuruluşların kapsamının genişletilmesi daha yararlı olacaktır. Şunu da belirtmeliyim ki lisanssız olmanın beraberinde getirdiği belirsizlikler ve uzun vadeli planlamada yaşanabilecek sorunlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle, lisanssız projelerin ilerleyen dönemde lisanslı hâle getirilip getirilmeyeceği konusu önemli bir soru işaretidir. Bu süreçte projelerin çevresel etkileri, teknik standartlara uygunluğu ve uzun vadeli sürdürülebilirlik gibi faktörler dikkate alınmalıdır. Ayrıca, bu değişikliğin nasıl denetleneceği, lisanssız projelerin uzun vadeli etkilerinin nasıl değerlendirileceği gibi konular da detaylı bir şekilde ele alınmalıdır.
Anlıyoruz ki bu öneriyle su yüzeylerine de güneş enerjisi kurulumlarının önünün açılması amaçlanmaktadır. Türkiye yüz ölçümünde metrekareye düşen ortalama güneş enerjisi miktarı yılda Almanya'nınkinin 3 katı olmasına rağmen Türkiye'de ancak Almanya'dakinin sadece yedide 1'i kadar güneşten elektrik üretiyoruz. Enerji konusunda dünyanın çok gerisinde kaldığımızla ilgili buna benzer pek çok örnek verebiliriz. Bu yüzdendir ki ülkemizin menfaati için enerji konusunda atılacak her adımın destekçisi olduğumuzu bir kere daha vurgulamak isterim ancak bu tür projeler sürdürülebilir enerji elde etmenin teknolojik bir yolunu sunarken dikkate alınması gereken bir dizi önemli faktöre de sahiptir. Sizler, inşallah, ülkemiz için bu kadar kritik öneme sahip konularda uzman görüşü almadan bir adım atmazsınız ama ben çok ümitli olduğumu söyleyemiyorum.
Evet, kıymetli milletvekilleri, 7'nci maddeyle mevcut düzenlemede yer alan Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizmasından yararlanma şartlarına ilişkin kanuni zorunluluklar kaldırılmakta ve yetkinin tamamen Bakanlığa bırakılması teklif edilmektedir. Yarışma şartnamesinin hiçbir kanuni zorunluluğa bağlı kalmaksızın Bakanlık tarafından belirlenmesi ve yarışma neticesinde ortaya çıkan fiyatın Bakanlıkça belirlenen süre boyunca destekleme kapsamında olması hukuk devleti ilkesine zarar verecektir. Daha önce kanuni bir düzenlemeye konu edilmiş hususun kanundan çıkarılması aynı zamanda Parlamento yetkisinin idareye devredilmesi anlamını da taşımaktadır.
Kime ve neye hizmet adına çıkarılmak istenen 13'üncü maddede yer alan ve kanuna eklenmesi öngörülen geçici maddeyle enerji kaynak alanları yarışmaları sonucunda bağlantı kapasitesi hakkı tanınmış olan ve üretim lisansı, ön lisans ya da lisans başvurusu bulunan tüzel kişilerden yatırımları gerçekleştiremeyecek olanlara talep etmeleri hâlinde ilgili sözleşmeleri, lisansları, ön lisansları ve lisans başvurularını iptal etme hakkı ve teminatların ilgilisine iade edilmesi hedeflenmektedir. Değerli milletvekilleri, ancak bu madde öyle bir hüküm getiriyor ki sanki "çantacılık" denilen o oyunu daha da kolaylaştırıyor. Özetle, enerji kaynak alanlarındaki yarışmalarda hayalî vaatlerle dolu kâğıtlarla ihaleyi kazanan ancak gerçek yatırım yapmayan kişilere yatırımlarını gerçekleştiremeyenler için iptal etme hakkı veriliyor. Yani gerçek yatırımcılar çabalayıp, kazanıp, taahhütlerini yerine getirirken birileri sadece vaatlerle dolu çantalarla ortaya çıkıp kazandıkları ihaleyi istedikleri gibi iptal edebilecekler. Bu durumda sormamız gereken soru şudur: Neden böyle bir düzenleme yapılıyor? Bu, gerçek yatırımcılara değil de aracı, komisyoncu, çantacılara bir kolaylık sağlamak adına mı?
Değerli milletvekilleri, önerimiz açık; ihaleyi kazananların taahhütlerini yerine getirmemesi durumunda teminatlarının irat kaydedilmesi ve devir hakkının verilmeme hususunun maddeye eklenmesidir. Enerji sektöründe dürüstlüğü ve adaleti sağlamak adına atılacak bu adım sektörün geleceği için kritik bir öneme sahiptir. Bu yüzden, eksikleri, yanlışları, üzerinde durulması gereken birçok konu olduğu değerlendirildiğinde bu kanun teklifinin bu Genel Kuruldan böyle geçmemesi gerektiğini ifade eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)