Konu: | Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 76 |
Tarih: | 30.04.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA DOĞAN DEMİR (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'deki madencilik faaliyetlerinin doğaya ve özellikle zeytinliklere verdiği zararları görmek isteyenler, Muğla Milas'a bağlı Ören'e, Akbelen'e gidebilir. "Rezerv alanı" diye belirlenen sahada çok düşük rezerv olmasına karşın zeytinlikler nasıl heba edilmiş gidip görebilirsiniz. Üstelik bölgede yeterince maden de çıkmıyor ve her ay Soma'dan yüzlerce kamyon kömür takviyesi yapılıyor. Tamam kabul, günümüzde madencilik sektörü ekonomik kalkınma için önemli bir rol oynamaktadır ancak bu faaliyetlerin çevresel etkilerini de göz ardı edemeyiz. Özellikle zeytinlikler son yıllarda madencilik faaliyetlerinin doğrudan hedefi hâline gelmiştir ve yok edilmektedir. Madencilik sektörünün ülke kalkınmasındaki kritik önemi fazla miktarlarda maden üretip yurt dışına satarak döviz elde edilmesinden ziyade yerli sanayiye düşük maliyetle kaliteli mal üretmektir.
Değerli arkadaşlar, zeytinliklerimiz sadece ekonomik açıdan önemli değil, aynı zamanda çevresel açıdan ve geleceğimiz açısından son derece kıymetlidir. Bu alanlar biyolojik çeşitlilik açısından zengin ekosistemlere ev sahipliği yapıyor ve su döngüsü üzerinde olumlu etkilere sahiptir ancak madencilik faaliyetleri bu değerli alanlara ciddi zararlar veriyor, ekosisteme zarar veriyor. Cennet vatanımızın yüzlerce yıllık ağaçları düşük rezerve sahip maden sahalarına yapılan maden arama faaliyetleri yüzünden yok ediliyor; kısacası, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmiyor.
Kontrollü ve bilinçli bir şekilde yapılmayan madencilik faaliyetleri su kaynaklarımızı da kirletiyor. Buradan soruyorum: Özellikle termik santrallerin bulunduğu denize yakın yerlerde su arıtma tesisleri ne derecede kontrol altında? Ayrıca madencilik faaliyetlerinin kontrolsüzlüğü yer altı suyunu kirletiyor, bu durumun gayet tabii sonucu olarak tarımsal faaliyetler de olumsuz etkileniyor. Maden sahalarında atık depolama tesisi olarak bilinen devasa yığınlar oluşuyor. Yakın süreçte İliç'te yaşanan toprak kaymasından 9 işçimizi kaybettik, 7 işçimiz hâlâ çıkarılamadı. Ailelerin feryadını duymuyor musunuz? 7 işçimizin bir mezarı bile yok.
Değerli arkadaşlar, İliç'te yaşanan bu facia ne bir kaza ne de bir doğal afettir. İliç'te yaşanan, kontrolsüz bir şekilde madencilik faaliyetlerini yapanların, ihmal edenlerin ve buna göz yumanların işlediği bir cinayettir; kaza değildir, katliamdır.
Öte yandan, madencilik faaliyetlerinin atmosferik etkileri de göz ardı edilmemelidir. Madencilikte kullanılan patlayıcılar ve diğer işlemler hava kirliliğine neden olabiliyor, bu da çevredeki bitki örtüsünü ve havadaki oksijen seviyelerini olumsuz etkiliyor.
Nakliye sırasında kamyonların çıkardığı tozlar sonucu yol kenarında bulunan tarlalardaki mahsullerin durumu içler acısı. Vatandaş ekim yapıyor, emek veriyor, dahası bu mahsuller bizim soframıza kadar geliyor. Yine önlem yok, yine kontrol yok, yine ihmal, yine ihmal... Tüm bu zararlar göz önüne alındığında madencilik faaliyetlerinin doğaya ve özellikle zeytinliklere, narenciye bahçelerine, tarım alanlarına olan etkileri ciddi bir endişe kaynağı hâline gelmiş durumdadır. Bu nedenle sürdürülebilir madencilik yöntemlerinin geliştirilmesi ve çevresel zararların en aza indirilmesi bizim burada alacağımız kararlara bağlı. Madencilikten elde edilecek ekonomik gelişme doğuracağı çevre sorunlarıyla bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bu konudaki düşüncemiz, ekonomik gelişmenin sürekli ve korunabilir olması olmalıdır. Madenciliğe ilişkin çevre kirlenmesi, işletme öncesi, işletme süresi ve sonrası için planlanan ve etkili yönetim çerçevesinde yürütülen uygulama ve denetimle önlenebilir, asgari bir düzeye indirilebilir. İşletilmekte olan maden sahalarında madenden artakalan malzemenin depolandığı pasa sahalarının dönüştürülmesi veya farklı bir amaç için kullanılması yönünde planlamalar yapılmalıdır.
Siyanürle altın üretimi basit, etkili, ekonomik olmasından dolayı altın madenciliği endüstrisinde yaygın olarak kullanılan bir tekniktir. Yaklaşık yüz yıldır kullanılan siyanürle altın çıkarım tekniklerinde seyreltik siyanür çözeltileri kullanılmaktadır. Atıkların uzun süreli depolanması, sızıntıyla yer altı suyu kirlenmesi olasılığını artırmaktadır. Buna ek olarak, bizim ülkemizde bu depolanan sahaların denetlenmemesi bu riski daha da artırmaktadır. Metal madenciliğinin yapıldığı maden sahalarında ise özellikle siyanür kullanılan yerlerde atık depolama tesislerinde bu tesisler içerisinde bulunan göletlerin sızdırmazlıkları çok iyi bir şekilde denetlenmelidir. Çünkü atık depolama tesislerinde oluşturulan göletlerden yer altı sularına karışan veya akarsu yataklarına karışan kimyasal maddeler kanser başta olmak üzere birçok hastalığa doğrudan sebep olabilmektedir. Maden sahalarının denetlenmesi maden şirketlerinin inisiyatifine bırakılmamalı, devlet eliyle sık sık ve özenli bir şekilde periyodik denetlemeler yapılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde maden işletmelerinde özellikle açık işletmelerin olduğu yerler işletme sonrasına talan edilmiş bir hâlde bırakılıyor. Maden arama veya işletme süreleri sonrasında çalışma yapılmış sahaların maden şirketleri tarafından çevresel düzenlemeleri etkisiz yapılmaktadır. Çevresel zararların en aza indirilerek bölgenin doğaya tekrar kazandırılması zorunlu hâle getirilmeli ve bu konu yine devlet eliyle çok sıkı bir şekilde denetlenmelidir.
Bu kanun teklifinde, maden aramaları için yetkili kişilerden oluşan komisyonun hazırladığı, Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu olan UMREK'in rapor hazırlama şartı kaldırılmakta, böylece maden mühendisleri arasında yetkili, yetkisiz ayrımı sonlanmaktadır. Ulusal Maden Kaynak ve Rezerv Raporlama Komisyonu (UMREK) koduna göre raporlama zorunluluğu sadece 4'üncü grup maden işletme ruhsatları açısından devam etmekte, böylece diğer maden grupları açısından bu zorunluluk ve mevcut taksir yaptırımı kaldırılmaktadır.
Ayrıca, bu kanun teklifinde 4'üncü grup maden sahaları için alanların taksir edilme süresi on yıl olarak kalmış, bununla ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Bu durum özel sektör ruhsat adaylarının birden fazla alan için başvurarak on yıl boyunca hiçbir faaliyette bulunmadan muhtemel rezervleri kendileri için bloke etmelerine neden olacaktır, aynı zamanda madencilik sektörünün gelişiminin yavaşlamasına sebep olacaktır. Bu, açıkta bir yer tutmadır ve ranttır. Bu sürelerin, bu süreç şartlarının yeniden ele alınması gerekiyor, herkes için şeffaf, eşit şartlarda, gerçek madencilik ile kâğıt üzerindeki madencilik faaliyetlerinin birbirinden ayrılması ve yer tutmaların, rantların önüne geçilmesi gerekiyor.
Doğanın ve zeytinlikler gibi değerli ekosistemlerin korunması sadece bugünkü nesiller için değil, gelecek kuşaklarımız için de hayati öneme sahiptir, madencilik faaliyetlerinin çevresel etkilerini azaltmak, bu değerli alanları korumak için atılması gereken önemli adımlardan biridir. Burada bulunan tüm milletvekillerini ülkemize, doğaya, geleceğe ve gelecek kuşaklara bırakabileceğimiz yeşil bir Türkiye hayalimize sahip çıkmaya davet ediyorum. Bugün, bu koltuklarda alınacak her karar gelecek nesillerimize başka bir Türkiye ve başka bir gelecek tablosu sunacaktır. Yaşanabilir bir ülke, temiz bir çevre, doğasıyla ve tüm ekosistemiyle güzel bir ülke hayal değil. Dünya, iklim krizine karşı savaş açmışken bizim ülkemizde hâlâ zeytinliklerimiz, Akbelen Ormanı ve daha bir sürü yaşam ortamları birilerine peşkeş çekiliyor. Genel Kurulumuzda bulunan her milletvekili arkadaşımızı geleceğe sahip çıkmaya, rant karşısında geleceği savunmaya davet ediyorum.
Bu vesileyle, 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı'nı kutluyorum, yaşasın emek ve dayanışma diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)