Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 79 |
Tarih: | 08.05.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan, son yerel seçimlerden sonra ülke siyasetinde olağanüstü değişiklikler ve gelişmeler olmaya başladı. Ülkemiz yöneticileri ve liderliği bir gün öncesi mevcut olan ne kadar antidemokratik uygulama varsa rafa kaldırdı. Ekonomik olarak bir anda şaha kalkmaya başladık. Emeklilerimiz, çalışanlarımız insanca yaşayacakları bir gelire kavuşurken işsiz vatandaşlarımız ise istedikleri işte çalışma imkânı buldular. Kaldırılan mülakat uygulamasıyla gençlerimizin ülkeye aidiyeti arttı ve kimse yurt dışına gitmekten bahsetmiyor artık. Kaçak ve sığınmacı sorunu da tarihe karıştı. Bölgemizde ve dünyada ne diyeceği dikkate alınan bir devlet hâline geldik ve her şeyden önemlisi, ülkeye gökten zembille indirildiğini düşündüğüm adalet sayesinde, suçsuz yere cezaevlerinde ömür tüketen insanlar özgürlüğüne kavuştu. Beraat eden, takipsizlik alan ve hiçbir soruşturmaya uğramadığı hâlde işlerine iade edilmeyerek hakları gasbedilen insanlar görevlerine iade edilmeye başlandı. Peki, bunlar nasıl oldu? Elbette, yumuşama sayesinde. Zannımca az biraz Vernel, iki doz da Yumoş sayesinde bu yumuşama mümkün oldu ki ne mutlu bizlere.
Değerli milletvekilleri, söylediklerime bir kısmınızın acı acı gülümsediğinin ve bir kısmınızın da "Ne diyor bu adam?" dediğinin farkındayım. Ben, ironi içeren bu giriş konuşmasının gerekçelerine geçmeden önce, yaşadığımız bu realitenin bizi buralara nasıl getirdiğini birkaç cümleyle anlatmaya çalışacağım. "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denilen sistemsizlikle başlayayım: Ülkemiz 16 Nisan 2017 tarihinde bir referandumla tanıştı, daha doğrusu başkanlık sistemi geldi, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi yürürlüğe kondu. Ülkemiz siyasi tarihinin ve esasen yakın tarihimizin en marazlı yanı, parlamenter demokratik sistemin askerî veya sivil görünümlü vesayet odakları tarafından müdahalelerle kesintiye uğratılması, ardından yaşanan antidemokratik süreçlerin ülkemize ve milletimize yaşattığı siyasi, ekonomik ve toplumsal travmalardır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye siyasi tarihi bir bakıma darbeler ve müdahaleler tarihidir. 1960, 1971 darbesi, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan e- muhtırası ve esasen bugün yaşadığımız hukuk ve kanun tanımaz uygulamaların bir nevi gerekçesi hâline getirilen 15 Temmuz darbe teşebbüsü; aziz milletimiz bu darbeye karşı koymuş, söz konusu darbe teşebbüsünün sahiplerinin bir Gülenizm devleti inşa etmelerine fırsat vermemiş ancak ardından yaşanılan hukuk dışı uygulamalarla inşa edilmeye çalışılan tek adam yönetimine ise maalesef mâni olamamıştır. Bu sözümüzün delili olarak, iktidar yetkililerinin kamuoyuna deklare ettiği "Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz; beğenin, beğenmeyin bu devletin kurucusu da Erdoğan'dır." beyanatının da bu gerçeği ifade ettiğini hatırlatırım. Olağanüstü hâl yönetimiyle halkımız maalesef susturuldu, korkutuldu ve ötekileştirildi. Terörist ve hain ilan edilme yaftası yememek için vatandaşlarımız ne hakkını savunabildi ne de hakkını arayabildi. Darbeyi önleyen milletimizin talebi ve beklentisi insan hak ve özgürlüklerinin alanının genişletilmesi ile daha demokratik bir Türkiye iken darbe teşebbüsünü fırsat gören iktidar bunu Allah'ın bir lütfu olarak görmeye başladı, 2017 yılında bu garabet, nevzuhur sistemi tumturaklı vaat ve sözlerle maalesef ülkemizin bağrına paslı bir hançer gibi sapladı. Ardından askerî vesayetin yerini tek adam vesayeti aldı. Sadra şifa olmasa da görece idare eden ekonomi tepetaklak oldu, dış siyasette "ülkem" yerine "şahsım" politikaları devreye sokuldu. Kamuoyu önünde "ey" çekilen ülke ve yöneticileriyle masa altından tavizkâr politikalar uygulandı. Bu durumun en yakın ve acınası örneği iktidarın İsrail konusunda yürüttüğü çelişkili ve ikiyüzlü politikalar olduğunu acıyarak görüyoruz ve gözlemliyoruz.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle halkımıza ve ülkemize ne vaat edilmişti?
1) Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanacaktı.
2) "Makul sürede yargılama hakkı temin edilecek." diye tarih verilmişti.
3) Mağdur odaklı bir anlayışa geçilecekti ve umut dağıtılmıştı.
4) Reformlar devam edecek ve Yargı Reformu Stratejisi güncelleşecekti.
5) Güçlü ve etkili bir ülke olarak, Avrupa Birliği katılım hedefi sürdürülecekti.
Ekonomik büyüme ivme kazanacaktı; faizler, enflasyon ve cari açık düşecekti, Türkiye'nin yatırım cazibesi daha da yükselecekti, enflasyon ve döviz kurları stabil hâle gelecekti, vergi kanunlarında kapsamlı reformlara gidilecekti.
Ve en önemli vaatleri kuvvetler ayrılığı ilkesine geliyorum. Daha itibarlı bir Meclis, daha güçlü bir hükûmet, daha etkin, bağımsız ve güçlü bir yargı olacaktı; derli toplu, etkili yürütme fonksiyonları olacaktı; kuvvetler ayrılığının daha sağlıklı uygulanması sağlanacaktı. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle bürokratik engeller kalkacak, kararlar hızlı ve etkili bir şekilde alınacaktı değil mi? Mesela, bu ülkenin Hazine ve Maliye eski Bakanı, gözlerinden ışık saçan Bakan yurt dışındaki yatırımcılara ne diyordu? "Bürokrasiyi alaşağı ederiz, bizim öyle bir Cumhurbaşkanımız var ki sizi bürokrasiye ezdirmez." dememiş miydi, soruyorum size? "Bizim hukuk sistemimiz ve bağımsız yargımız var." diyeceği yerde bu üslupla konuşuyordu zatıalileri ve Türkiye'ye, dünyaya örnek olacaktı. Doğru, enflasyonda örnek oldu, insan hak ihlallerinde örnek oldu ve aynı zamanda hukukun üstünlüğüne örnekler oluşturmaya başladı!
Saygıdeğer Genel Kurul, muhalefetin oylarına ihtiyaç görmedikleri zaman Allah'ın selamını bile vermeyen iktidar yetkilileri, ne zaman anayasa değişikliği gibi sayılarının yetmediği bir durum olsa bir anda demokrasi havarisi kesiliyorlar. Sanki az Vernel, biraz da Yumoş katkısıyla yumuşamaya falan başlıyorlar "Gelin, mutabakat içinde sivil ve özgürlükçü bir anayasayı hep beraber yapalım." diyorlar. Komik desem komik değil, trajik desem trajik değil, valla ancak "trajikomik" kelimesi bunun karşılığını oluşturabilir. Yeni sivil ve özgürlükçü anayasa yapacaklara birkaç hususu daha hatırlatırım: Önergelerimize ve sorularımıza niye cevap verilmiyor? Demokrasiyi, İç Tüzük'ü, teamülleri, Meclisin saygınlığını, centilmenliği ve daha önemlisi milletimizin taleplerini konu alan, muhalefetin tek bir önergesine dahi "evet" demeyen bir iktidar pratiğiyle nasıl bir mutabakat sağlanabilir ve anayasa yapılabilir? Muhalefeti çoğu zaman düşman birlikleri, işgal kuvvetleri, hatta terörist, hain iş birlikçi, ajanlar gibi gören bir anlayışla ne çeşit bir anayasa yapılabilir? Bugüne kadar muhalefetin herhangi bir konuda tek bir doğru sözünün dahi olmadığını ispat edercesine tek bir araştırma ve soru önergemize olumlu yaklaşmayanlarla nasıl bir anayasa mutabakatı sağlanacak? Anayasa'nın 98'inci maddesi size bir şey ifade etmiyor mu sayın çok eyvallahsız Sağlık Bakanı? Onlarca soru önergesi veriyoruz, onlarca soru önergesi; ya, Sayın Bakanlar, niye cevap vermiyorsunuz? Şimdi, "Anayasa'yı çiğniyorsunuz." diyoruz, "Yok çiğnemiyoruz. Biz hukuk devletiyiz, hukuka riayet ediyoruz." diyorsunuz. Peki, hukuk devletiyseniz... Anayasa'nın 98'nci maddesi ne diyor? "Milletvekilleri soru önergesi verirler, yazılı soru önergesi, bakanlar on beş gün içerisinde cevap verirler." Veriyor musunuz? Yok. Nerede veriyorsunuz? Hiçbirine vermiyorsunuz, bazılarına cevap veriyorsunuz; verdiğiniz cevaplara kendiniz de gülüyorsunuz, bana mevzuat hazretlerini yazıp gönderiyorlar. Daha önce söyledim bu kürsüden, bütün milletime sesleniyorum, Adalet ve Kalkınma Partililere sesleniyorum: Önce, siz mevcut Anayasa'ya uyun, ona uymayı öğrenin, sonra, yeni bir anayasa yapmak için gelin, bu turnusol kâğıtlarından sınıftan geçin, ardından da bize "Yeni bir anayasa yapacağız." deyin, bunu söyleyin. Bakıyorum, Ulaştırma ve Altyapı Bakanına TÜVTÜRK'le ilgili yani araç muayenesiyle ilgili soru önergesi veriyorum, biliyordum, bana "Hazine ve Maliye Bakanını ilgilendirir." diyor, oraya gönderiyorum, aynı yer de o da bana yazıyor: "Hazine ve Maliye Bakanı bilir." O bana yazıyor "Ulaştırma ve Altyapı Bakanı bilir." diyerek, bu sefer Sayın Cevdet Yılmaz'a yazdım "Ya, hangisi yetkili?" diyerek, bana Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemindeki mevzuat hazretlerini yazmış, göndermiş. Yahu, Allah'tan kork ya! Buraya geliyorsun, burada o kadar güzel şeyler söylüyorsun ki vallahi Türkiye'nin her yerine seni göndersin Adalet ve Kalkınma Partisi, sen Türkiye'nin her yerinde Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarını yüzde 70'e çıkarırsın, sanki Türkiye güllük gülistanlık. Sonra da kalkmış, buraya Meclis Başkanı geliyor, grupları geziyor. Grupları gezerken de nereden başlıyor? Cumhuriyet Halk Partisinden başlıyor. Nereye gidiyor? Ardından bakıyoruz, DEM Parti'ye, ardından bize geliyor, Saadet-Gelecek Grubuna, ardından da İYİ Partiye gidiyor. Niye şimdiye kadar AK PARTİ'ye gitmedi? Niye gitmedi Milliyetçi Hareket Partisine, neden gitmedi? Niye burada 1 milletvekilinden başlayarak 264'e kadar çıkmıyor? 264'ten başlayıp 1'e kadar niye devam etmiyor? Burada teamüller yok mu? Buranın bir disiplini yok mu? Var. Bakıyorsunuz, burada bir Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı oluyor, Sayın Cumhurbaşkanı buraya geliyor, orada resepsiyonda bulunuyor, resepsiyonda bulunduktan sonra bir odaya geçiliyor. O odaya bakıyoruz, Sayın Cumhurbaşkanı oturuyor. Meclis Başkanı nerede? Kanepede. Yahu, Allah'tan korkun be! Hani hukuk devletiydi burası? Hani Avrupa Birliği sürecini yürütecektiniz siz? Kim oturuyor orada? Yürütmenin başı oturuyor. Yürütmenin başının yanına hiç olmazsa bir koltuk koyun da yasamanın başı olsun be! O da yanında otursun. Bir de bir koltuk daha koyun oraya, Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı otursun. Siz bu kadar saygısızsınız işte! Bu "saygı" kavramını öğreneceksiniz, siyasette saygı çok önemlidir.
Değerli milletvekilleri, mevcut Anayasa'nın neredeyse üçte 2'si değiştirildi değil mi? Ve bununla ilgili olarak "Bu 12 Eylül anayasasıdır, Kenan Evren anayasası." diyorsunuz. Vallahi, Kenan Evren anayasası falan değil, bu AK PARTİ anayasasıdır arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Özdağ.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Bu Anayasa'yla ilgili olarak da diyorsunuz ki: "Bunu değiştirelim." Hangi hükümlerini niye değiştiriyorsunuz bu Anayasa'nın? Mesela siz Türkiye'yi zengin yapmak istediniz de mevcut Anayasa'nın hangi maddesi engel oldu? Siz OHAL'le ilgili kanun hükmünde kararnameleri kaldırmak istediniz de hangi madde engel oldu? EYT'lilere, öbür taraftan emeklilere, öbür taraftan yardımcı hizmetler sınıfına, öbür taraftan taşeron işçilere siz kadro verecektiniz de hangi madde engel oldu? Hiçbir madde engel değil. Türkiye'nin zenginliğine, özgürlüğüne, mutlu insanlar diyarı olmasına, demokratikleşmesine, hukukun üstünlüğüne ve de aynı zamanda insan hak ve özgürlüklerini tam ve kâmil manada tesisine hiçbirinde mevcut Anayasa engel değil. Kalkıp şimdi yeni bir anayasayla beraber seçim mağlubiyetini unutturmak istiyorsunuz. "Yeni bir anayasa" diyerek de aynı zamanda Türkiye'deki yoksulluğu, yolsuzluğu, hırsızlığı, keyfîliği, hukuksuzluğu, bunları unutturmak istiyorsunuz, unutmayacağız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bu zokayı biz Gelecek-Saadet Grubu olarak yutmayacağız ve diyoruz ki: Gelin siz önce Türkiye'de mevcut Anayasa'yı değiştirmek yerine kanunlara uyun, beraat edenleri görevlerine döndürün, takipsizlik alanları görevlerine döndürün ve de "Soruşturmaya gerek yoktur." denilenleri görevlerine döndürün; görelim bakalım ne kadar demokrat olduğunuzu, ondan sonra anayasayla çıkın karşımıza.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)