GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Savunma Sanayii Alanında İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:79
Tarih:08.05.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri ve ekranları başında bizleri izleyen değerli halklarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Son altı yıla baktığımızda Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun en yakıcı güncel sorunları ekonomiyle ilgili; bunu, burada defalarca konuştuk. Bütün kamuoyu araştırmaları "İlk 3 sorun nedir?" diye sorduğunda hayat pahalılığı, işsizlik ve yoksulluk meseleleri ön plana çıkıyor. Nitekim, 31 Mart seçimlerinin en önemli sonuçlarından biri de emekçi halkın, emeklilerin, asgari ücretlilerin, on milyonlarca insanın bu iktidara verdiği bir mesaj olarak şekillenmiş oldu. Yani kısacası -bilmiyorum farkında mısınız ama- halk "Sizin kemer sıkma politikalarınızı biz benimsemiyoruz ve size geçerli not vermiyoruz." demiş oldu bu iktidar ittifakına ama Hazine ve Maliye Bakanının aklı fikri uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarında. En son Standard&Poor's'un Türkiye'nin kredi notunu "B"den "B+"ya yükseltmesini değerlendiren Hazine ve Maliye Bakanı diyor ki: "Programımızın olumlu sonuçları kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarına yansıyor." Nedir bu olumlu sonuçlar acaba program açısından baktığımızda, halka yansıyan ne acaba buna baktığımızda? Ne görüyoruz? Emeğiyle geçinen yurttaşların daha da yoksullaşmasını görüyoruz. Büyük şirketlerin kâr patlamasını görüyoruz, servet eşitsizliklerinin derinleşmesini görüyoruz, gelir dağılımının daha da bozulmasını görüyoruz, bankaların kârlarına kârlar eklenmesini görüyoruz; işte o programın olumlu sonuçları bunlar yani halk açısından, emekçi halklar açısından burada bir şey yok.

Son beş yılda, baktığımızda, veriler ortada; son beş yılda emeğin millî gelirden aldığı pay 7,2 puan düşmüş vaziyette, emeğin millî gelirden aldığı pay. Peki, ne olmuş, sermayenin millî gelirden aldığı pay ne olmuş? 4,2 puan artış göstermiş yani emeğin millî gelirden aldığı pay ile sermayenin millî gelirden aldığı pay arasındaki makas sermaye lehine 11,4 puan açılmış. Durum vahim aslında yani bu veriler sizin de hepinizin elinde olan veriler; vahim. Peki, çare diye ne öneriyor bu iktidar? Şimdi, çarelerden bir tanesi, birinci karşımıza çıkan, bugünlerde karşımıza çıkan çare, fahiş fiyata ceza; buyurun. Sanayi ve Teknoloji Komisyonunun gündeminde bir yasa teklifi var. Teklifin en öne çıkan düzenlemesi, fahiş fiyatlara ve stokçuluğa getirilecek cezalara ilişkin düzenleme. Teklife bakınca AKP-MHP iktidarının halkı manipüle etmeye devam ettiğini gerçekten görüyoruz. Enflasyonun kalıcı hâle gelmesine sebep olan kendi tercihleri değilmiş gibi, kendi politik kararları değilmiş gibi enflasyona esnaf ve küçük üretici sebep oluyormuş diye düşünüyorlar, düşündürmeye çalışıyorlar ve cezai yaptırımları artırarak sorunu çözeceklerini iddia ediyorlar; inanılır gibi değil! Hadi diyelim ki fahiş fiyat artışlarına gittikleri için ve stokçuluk yaptıkları için esnafı, satıcıyı cezalandırdınız; o zaman enflasyon sorununu çözmüş mü oluyorsunuz, gerçekten buna inanıyor musunuz? Doları düşürebilecek misiniz bu sayede, euroyu düşürebilecek misiniz bu sayede, üretimin ithalata bağımlılığı sona erecek mi bu sayede? Yo, bunların hepsi yapısal sorunlar ama bunların hiçbirine çözüm değil. Sorun ne esnafın zammı ne de stokçuluk; asıl sorun, iktidarın ekonomi politika tercihlerinden kaynaklanıyor. Fahiş fiyat uygulayanlara cezai yaptırım uygulanmasına elbette karşı olmayız böyle bir durum varsa ama karşı olduğumuz şey, bunun bir enflasyonla mücadele programı gibi sunuluyor olması; bu, açık bir manipülasyon. Teşhis yanlış olunca tedavi sonuç vermez sayın milletvekilleri. Türkiye'de yüksek enflasyonun sebebi fahiş fiyatlar değildir. İktidar uyanıklık yaparak sorumluluğu üzerinden atmaya çalışıyor ama politik tercihlerinizi geliştirmeniz gerekiyor enflasyonla mücadele etmek istiyorsanız.

Bu ekonomi politikalarınız devam ettikçe ekonomi düzlüğe çıkmaz çünkü ekonomide denklemi yanlış kuruyorsunuz. Pek çok saygın iktisatçı araştırmalar yaptı, bunları sizler de okumuşsunuzdur inşallah diyorum. Dediler ki: Türkiye'de enflasyon, sermayeden ve onun yüksek kârlarından kaynaklanıyor. Yani "Türkiye'de kâr itilimli bir enflasyon var." dediler ama siz sermaye sınıfının ayağına taş değmesin diye elinizden geleni yapıyorsunuz, emekçileri yoksullaştırıyorsunuz. Enflasyonun nedenini asgari ücret ve ücret artışlarında, emeklilerin maaşlarında arıyorsunuz yani yanlış yerde arıyorsunuz; bunu bir kez daha söyleyelim.

İkinci çare diye bulduğunuz şey ne peki? Tasarruf, kamuda tasarruf. Kamuda tasarrufa gidileceğini sürekli dile getiriyorsunuz, evet. "Tasarruf" deyince de aklınıza ilk olarak makam araçları, kâğıt, kalem gibi tutarları bütçeyle kıyaslandığında çok ama çok küçük kalemler geliyor; bunu Hazine ve Maliye Bakanı da biliyor, sizlerin de biliyor olması lazım. Şova döktünüz yani işi bir tür. Kamuda tasarruf böyle şov yapılarak, bu kalemleri öne sürerek gerçekleştirilecek bir şey mi? Esas itibarıyla, vergi ve harcama tercihlerini değiştirmekle olur kamuda tasarruf. Kalemle, kâğıtla, defterle, arabayla gerçek anlamda bir tasarruf sağlanamaz, olsa olsa yüzde 1 gibi bir oranda bütçeye etkisi olur bu tür tasarruf kalemlerinin. Peki, bunları yapın, israftan vazgeçin ama çözümün esası bu değil.

Size kamuda tasarruf edeceğiniz bazı kalemleri söyleyeyim ben. Yandaş şirketlere ödediğiniz milyarlarca dolarlık garanti ödemelerini durdurun. Kamuda tasarruf mu yapmak istiyorsunuz; saraya her gün neredeyse 40 milyon lira masraf ediliyor, bu masrafları kesin. Tasarruf mu yapmak istiyorsunuz -hani bir itibar da kalmadı ortada- tasarruf yapmak istiyorsanız 2024 bütçesinde sermayeden almaktan vazgeçtiğiniz 2,2 trilyon liralık vergi harcamalarını iptal edin, yıllık yaklaşık 40 milyar dolar tutarındaki silahlanma, savaş ve güvenlikçi politika harcamalarınızı barışçıl politikalarla azaltın, faiz lobilerine akıttığınız paraları kesin. Bakın, 2024 yılı bütçesinin 1 trilyon 254 milyarı faiz harcamasına gidecek yani bütçeden harcanacak her 100 liranın 11,3 lirası faize gidiyor. Kamuda tasarruf mu yapmak istiyorsunuz, işte, bu kalemlerde tasarruf yapın. Yanlış ekonomi politikalarından dönmediğiniz müddetçe bu konuda yaptığınız yanlışların faturasını halk ödüyor; yanlışı yapanlar değil, siz ödemiyorsunuz yani.

Şimdi vaktim yetmediği için bugün konuşamayacağım ama ilk fırsatta bunu konuşmak istiyorum, Merkez Bankasındaki kamu zararı kur korumalı mevduattan kaynaklandı; bunu konuşacağız daha, çok konuşacağız. Bu kürsünün sesi olsa, bu kürsünün dili olsa "O kur korumalı mevduat adımını atmayın." diye burada bütün muhalefet partileri defalarca anlattı size ama yaptınız, kara bir delik oluşturuldu. Ya, şimdi bu kamu zararını kim ödeyecek? Niye bu kamu zararını işçi, emekçi, emekli ödüyor, halk ödüyor, niye bunun faturası onlara çıkartılıyor? Hani gözleri ışıltılı bir Maliye Bakanı vardı, Nurettin Nebati, niye rücu etmiyorsunuz? Merkez Bankası Başkanı vardı, Kavcıoğlu, niye o kararları alan bürokratlara ve siyasetçilere rücu edilmiyor bu yanlış politikaların sonucu da halk ödüyor bu yanlışların sonucunu? Dolayısıyla bunların hepsini konuşmak gerekiyor ve yanlış politikalardan vazgeçilmesi gerekiyor.

Bakın, TÜİK'in yanlış enflasyon ölçümünü defalarca bu Mecliste konuştuk, konuşmaya da devam edeceğiz çünkü kritik bir önem taşıyor ve ekonomideki birçok hesaplama TÜİK'in doğru olmayan, güven vermeyen rakamlarına göre yapılıyor, bunları biliyorsunuz. Yani, şimdi bu TÜİK ne yaptı? Bu TÜİK Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı biliyorsunuz. Ne yaptı? İki yıl evvel aralıksız olarak on dokuz yıl boyunca yayınladığı madde sepeti ve madde fiyat listesi yayınını aniden kesti. Bunun üzerine mahkemeye gittiler; Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu mahkemeye gitti, dava açtı, TÜİK'in bu verileri gizlemesinin hukuka aykırı olduğunu söyledi ve mahkeme "Evet, doğru, haklısınız." dedi, bu yönde karar verdi. TÜİK açıkladı mı? Yok. Ne yaptı? İstinafa götürdü. İstinaf karar verdi, "TÜİK'in bu tutumu hukuk dışıdır." dedi; onu da dinlemediler, Danıştaya götürdüler "Kanun yararına bozsun Danıştay." diye, Danıştay da TÜİK'in başvurusunu reddetti. Yani hukuk alanında reddedilmiş 3 başvuru var ama TÜİK buna rağmen rakamları açıklamıyor. "Hukuk" diye konuşup duruyoruz ya, sizin Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı olan kuruluşunuz mahkemelerin kararlarını uygulamıyor ve yanlış verileri ortaya saçabilmek için, işçinin, emekçinin ücretine, maaşına ve emeklinin maaşına el koyabilmek için -aslında el koymaktır bu- bu sahte verileri yayınlamaya devam ediyor.

Şimdi, Hazine ve Maliye Bakanına buradan sormak istiyoruz: TÜİK'in bu tutumunu siz makul mu buluyorsunuz? Hani hukuktan bahsediyorsunuz, hani Türkiye'nin gri listeden çıkmasından bahsediyorsunuz, TÜİK'in bu yaptıklarına nasıl göz yumuyorsunuz? Niye bu mahkeme kararlarının yerine getirilmesi doğrultusunda TÜİK'e baskı yapmıyorsunuz? Yapmıyorsunuz çünkü işinize gelmiyor Sayın Bakan.

Şimdi, bugün bir "tweet" atmışsınız -yani iki cümle de buna söyleyeyim, zamanım tükendi ama- diyorsunuz ki: "Vatandaşlarımızın alım gücünü artırmak için her alanda çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz." Maşallah!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Oluç.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Teşekkür ederim.

Yani mesela, asgari ücret meselesinde, asgari ücretin temmuzda artırılması konusunda bu çalışmalarınıza devam ediyor musunuz ya da emeklilere verilen maaşlar konusunda devam ediyor musunuz? Değil, doğru değil, insanları yanıltmak için bu "tweet"leri atıyorsunuz.

Sonra, bir de bugün attığınız "tweet"inizde demişsiniz ki: "Vergide adaleti sağlama adımlarını atacağız." Çok güzel! Mesela, kur korumalı mevduatı çıkarıp servet transferi yaparak mı bunu sağlayacaksınız; hâlâ da devam ediyorsunuz buna. Kur korumalı mevduatta stopajı sıfırlayarak mı vergide adaleti sağlayacaksınız? "Vergi uzlaşısı" adı altında sizin yandaş şirketlerinizin ve holdinglerinizin vergi borçlarını sıfırlayarak mı vergide adaleti sağlayacaksınız? Dolaylı vergilerin oranını yüzde 70'lerde tutarak mı vergide adaleti sağlayacaksınız? Sayın Bakan, yapmayın; siz bu işleri bilen bir insansınız, bu tür manipülasyonlarla halkı kandırmaya çalışmayın, doğru politikalara yönelmek için bir an evvel adımlar atmaya başlayın.

Teşekkür ediyorum dinlediğiniz için. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)