| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Kolluk Eğitimi İş Birliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 80 |
| Tarih: | 09.05.2024 |
İRFAN KARATUTLU (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün Sayın Sağlık Bakanı Merkezi Hekim Randevu Sistemi'ndeki aksaklıkları çözmek için birtakım çözümler açıklamaya çalıştı basın toplantısında. Öğrenci olarak başladığım hekimliğin yaklaşık kırk yıldır içerisindeyim. Kırk, elli yıl içerisinde hükûmetler, iktidarlar sağlıkla ilgili ne zaman bir genel sorun yaşasa muhakkak halkın önüne hep hekimleri atmışlardır, onları suçlu gösterip halkı hekimlerle karşı karşıya getirmeye çalışmışlardır. 12 Eylül askerî vesayette de aynı şekilde olmuş; tabip odalarının örgütlenmelerinde hekimlere kısıtlılık getirmişler, hekimlere mecburi hizmet koyarak baskıyla hizmet ettirme yoluna gitmişlerdir. Neyin mecburi hizmetiydi bu? Neyin karşılığıydı bu? Öğrenciyken burs, kredi mi verdiniz, barınma için onlara bir destek mi yaptınız? Hayır, hiçbirini vermediler. Tabii, hukukun askıya alındığı dönemde bu antidemokratik tasarrufu yapmak kolaydı. Sonra gelen hükûmetlerin hoşuna gitti, pratisyen hekimlere bir yıl verdiler, "Başarılı olan, uzman olan hekimlere bir yıl daha veriyoruz." dediler, "Üst ihtisas yapanlara bir yıl daha koyuyoruz." dediler, sistemi böyle götürmeye çalıştılar. Tabii, bilmeyenler için söylüyorum, mecburi hizmeti bitirmeyen bir hekim Türkiye'de ne özelde ne muayenehanede hiçbir şekilde mesleğini icra edemez. 2002 yılına geliyoruz, AK PARTİ Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı uygulamaya başladı. Hekimler açısından bu programın en olumsuz yönü, sağlık hizmetlerinin karar mekanizmasında hekimlerin tamamen devre dışı bırakılmasıydı. Bu dönemde büyük binalar yapıldı -şehir hastaneleri- teknolojik aletler alındı, bakılan hasta sayısıyla övünüldü, övünüldü ama sonuçta -gelinen nokta- kalitesi düşük, sayılarla övünülen bir sağlık hizmeti oluştu yani anlayacağınız, sağlıkta bedene ruh üflenemedi. Baştan beri hekimlerin temsilcisi yani tabip odaları ve hekim sendikalarıyla Sağlık Bakanlığı hasmane bir tutum içine girdi, iletişim kurulamadı, kurmak istemediler. Özellikle Sağlık Bakanlığında -yaklaşık otuz üç yıldır bu işin içerisindeyim- bürokratik, teknokrat ağırlıklı bir düşünce sahip. Bunlar "Hekimlere nasıl tahakküm ederiz, sert, idari ve hukuki cezalarla nasıl baskı altına alırız?"ın peşindeler. Görüyorsunuz, Sağlık Bakanlığı yine sayılarla uğraşma peşinde: "Hekimlere yedi gün yirmi dört saat nasıl poliklinik yaptırırız?" Yok, "Tele hekimliği nasıl yaptırırız?" Kalite yerine sayılarla uğraşma peşinde. Hekimler ne yapıyorlar? Arkadaşlar, hekimler defansa çekildiler, top çevirmekle meşguller. Onun için, bu Merkezi Hekim Randevu Sistemi'nde, yok, "Beş dakikaya bir hasta." Olmadı, "İki dakikaya bir hasta." Yok, "100 hasta veriyorum, 200 hasta veriyorum." İstediğiniz kadar bu işlerle uğraşın, hekimler defansa çekildiler ve top çeviriyorlar. Ha, salgın durumlarında, felaket durumlarında, depremde gördük, tabii ki özveriyle sahaya indiler ama her zaman halkı hekimle karşı karşıya getirmeyi marifet sanan idare, hekime karşı şiddet oluştuğunda derhâl lakayıt bir tutuma geçiyor ve "tweet" atarak bu işi çözmeye çalışıyor.
Bu arada, Sağlık Bakanlığındaki hekimlerin özerk ve itaat etmeyen tavrından hoşlanmayan bir grup bürokrat kişiler var dedik. Bunlar ne yapıyorlar? "Hekimlerin sayısını artıralım, okulları artıralım, yetmedi, uzman sayısını artıralım." Bina arttı mı? Hayır. Alet edevat arttı mı? Hayır. Hoca arttı mı? Hayır ama "Uzmanlık öğrenci sayısını 5-10 kat artırabiliriz." diyorlar ve kaliteyle hiçbir zaman ilgilenmiyorlar. Mecburi hizmetle kamunun üzerinden hekimlere baskı yapıyorlar, özel hastanelerde -dediğim gibi- kadroyla bu işlerle ilgileniyorlar. "Giderlerse gitsinler." deyip ülkede hekimlerin varlıklarına dahi tahammül edemedikleri bir dönem oldu. Tamamen hekimlerin emeğini ucuzlatmak için alternatif yollar arıyorlar maalesef. Bakın arkadaşlar, özellikle son beş on yıldır "sağlıklı yaşam merkezi" "yaşam koçluğu" "terapi merkezi" "şifa merkezi" "danışmanlık" adı altında Sağlık Bakanlığından ruhsatsız on binlerce merdiven altı yerin açılmasına Sağlık Bakanlığı müsaade etti. Buralarda öyle ya da böyle hasta tanı ve tedavisi yapıldı. Anayasa'nın 56'ncı maddesinde Sağlık Bakanlığı bunları denetler diyor. Tababet ve Şuabat Kanunu'nun 1'inci maddesi tıp fakültesi mezunu olmayan adam tanı ve tedavi koyamaz diyor. Bu, bu kadar açıkken Sağlık Bakanlığı bunlara maalesef müsaade ediyor, fiilî durum oluşturuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Karatutlu.
İRFAN KARATUTLU (Devamla) - Tüm bu yerler belediyelerde büro şeklinde açılıyorlar. Ticaret Bakanlığı bunların sağlık reklamı yapmasına müsaade ediyor, ceza kesmiyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı maalesef bu yerlere pilates yeri, efendim, spor yeri diye... Buralarda serumlar takılıyor, ilaçlar veriliyor, tedaviler yapılıyor ve bunlarla ilgili bir cezai yaptırım yok. Organize bir şekilde halkın sağlıksız, ruhsatsız yerlerde merdiven altı hizmet almasına müsaade ediliyor. Son günlerde, Sağlık Bakanlığında küçük bir bürokrat grubunun birkaç dernekle birlikte bu yerlere ruhsat vermenin yönetmeliğinde ve buradaki arkadaşlarımıza bir doktor gibi nasıl davranır şeklinde yetkiler çıkarmaya çalıştığını duyuyoruz. Tek amaçları hekimlerin mesleki özerkliğini yok etmek. Buradan bütün hekimlere sesleniyorum: Hekim haklarına karşı bu kalkışmaya asistanıyla, uzmanıyla karşı çıkın. Tabip odalarını bu işe çağırıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP, DEM PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)