| Konu: | Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 82 |
| Tarih: | 15.05.2024 |
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz bu Ticaret Kanunu Teklifi ticaretteki bazı aykırılıklara yaptırım getiriyor. Teklifi hazırlayan Adalet ve Kalkınma Partisine göre fahiş fiyat artışı ve stokçuluk ekonominin ritmini bozuyor; elhak doğrudur bu ama ben size ekonominin gerçek ritmini bozan şeyi söyleyeyim mi? Liberal ekonomilerde hukukun, adaletin, demokrasinin olmadığı yere para da uğramaz, yatırım da uğramaz; fiyat istikrarının ve stokçuluğun önlenebilmesini hiç aklınıza getirmeyin.
"Ne alakası var?" diyeceksiniz ama Sayın Mehmet Şimşek güzel bir laf söyledi: "Ekonomi, sadece ekonomi değil." Gerçekten öyle, hele adaletin o ana direği olan Anayasa'nın çiğnendiği, mahkeme kararlarının hiç tanınmadığı böyle bir ülkede ekonomide ne istikrar sağlayabilirsiniz ne de ticaret hayatını istediğiniz gibi düzene sokabilirsiniz; çok mümkün görünmüyor.
Hukuk, adalet dağıtmadığı için, hukuk devleti yerine parti devleti anlayışıyla yönetildiğimiz için ticaret hayatında ahlak ortadan kalktı. Gerçekten inanıyorum, böyle bir kanun gerekli ama kanunu, mevzuatı, yönetmeliği çiğneyenlerin yanına kâr kalan bir dönemden geçiyoruz, bunu da hatırlatmak istiyorum size.
Ticaretteki ahlaksızlıkların önüne kanunla değil, en yukarıdan en aşağıya kadar denetimi mümkün kılan, hesap verilebilen bir hukuk devletini devreye alarak geçebilirsiniz, hukuk devletini askıya alarak geçemezsiniz ama şimdi bakıyoruz ki hazırlanan o dokuzuncu yargı reformu paketi var. Toplumda adalet ve hak anlayışının derinden yıkıldığı, haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında sesini çıkaramayan, çıkaranların da cezalandırıldığı bir dönemden geçiyoruz şimdi. Bu yargı reformunu hazırlayan arkadaşlar bir yandan kendilerini eleştirenleri susturmayı amaçlarken bir taraftan da daha demokratik ve özgürlükçü bir anayasadan bahsediyorlar, ikisi birbiriyle tenakuz hâlinde. CIA'nın Orta Doğu Şefi vardı Graham Fuller, ondan kopya çekerek milleti çeşitlendirmeyi amaçlayan, sözde daha demokratik ve özgürlükçü denen o yeni anayasayı bence tartışmaya bile gerek yok. Yeni anayasayla Türk milletinin neyi beklediğinin fragmanı o Meclise gelecek olan dokuzuncu yargı paketinde zaten ortada. Sosyal medyayı sansürlediler, hatırlarsınız, burada hep beraber direndik dedik ki: "Arkadaşlar, siz Türkiye'yi karanlığa mahkûm ediyorsunuz." İstenildiği zaman fişi çekip sosyal medyayı kapattılar. O zamanki yargı reformları yetmemiş olacak ki dokuzuncu yargı paketinde bir sistemi daha kurmaya çalışıyorlar, ismi etki ajanlığı, böyle bir suç uydurmaya çalışıyorlar. Buna göre bu bir casusluk suçu, bu suç Türk Ceza Kanunu'na eklenmiş. Sosyal medya paylaşımları, televizyon, internet yayınları, köşe yazıları etki ajanlığı gözüyle denetlenecek bundan sonra yani bir tür zehir hafiyelik uygulaması hazırlanmış. Bugüne kadar ülkeyi yönetenler nedense bu FETÖ kumpaslarından, böyle muğlak suçlamalardan çok hoşlanıyorlar; başı, sonu, ortası, gerisi belli olmayan suçlamalar. O "Etki ajanlığı" dediğiniz suç o kadar geniş bir tarif ki bu yeni paketle birçok münevver, aydın, vatansever insan içeriye paketlenebilir, çok mümkün. Eleştirenleri susturmak, "Konuşanı yakarım." demek için cadı avı başlatmaya hazırlanıyor bu yeni paket.
Mesela "etki ajanlığı" diye uydurulan suça göre İsrail'le olan ticaretten, Gazze'de masumlara ölüm kusan o katil İsrail ordusuna Türk limanlarından gerçekleşen sevkiyattan kimsenin haberi olmayacaktı. Bu haberi yazmaya kalkan gazeteciler, bu kirli ticareti ortaya seren siyasetçiler ya da sosyal medya kullanıcıları casusluk suçlamasıyla tutuklanıp susturulacaktı.
Geçen hafta bir okul müdürünü silahla öldüren Iraklı birisi vardı, bunun Suriyeli olduğuna dair iddialar var; bu etki ajanlığı suçlamasıyla onun Suriyeli olduğunu dahi iddia edemeyeceksiniz. Bu iddiayı dile getirmek bile dokuzuncu yargı reformu paketinde etki ajanlığı suçuyla sizi içeri paket edecek. Size bir şey söyleyeyim mi, elli yıl sonra Türkiye'de Suriye uyruklu Türk vatandaşı sayısı 40 milyon; bunu ben demiyorum, doğrulayayım diye bir de yapay zekâya girdim, 37 milyon buldu ama o da Türkiye'de 5 milyon Suriyeli varsa. Hiç kimse 5 milyon Suriyeli olduğunu iddia edemez, çok daha fazlası var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Yapay zekânın bile basit bir hesapla ortaya koyduğu bu gerçeği dillendirmek bundan sonra etki ajanlığı suçlamasıyla suçlanmanıza sebep olacak.
Örneğin, adrese teslim ihaleler var, davet usulü. Bütçedeki o kara delik olan hasta ve yolcu garantili projeleri konuşmak, Türkiye aleyhine kara propaganda sayılacak bundan sonra ve karşılığında cezai müeyyideye tabi olacak yani sizin anlayacağınız aslında niyet ajan yakalamak değil, muhalefeti ajan olmakla itham edip cezalandırmak. Siyasette "yumuşama" dediğiniz şey yüz elli yıl önce istibdat döneminde uygulanan jurnalcilik ise çok kötü bir şey bu. İstibdat dönemindeki o jurnalcilik sopasıyla vatanseverleri zindanlara atan anlayışı hatırlatıyor. Yoksa, tarihe gömülen, benim de anamın, babamın kaçıp geldiği, amcamın idam edildiği o komünist rejimden ispiyoncu uygulamaları mı getirmek istiyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Başkanım, son bir dakika.
BAŞKAN - Buyurun.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - "Komünist" deyince bozuldu makine...
BAŞKAN - Evet, biraz öyle oldu.
LÜTFÜ TÜRKKAN (Devamla) - Bu milleti istibdat altına almanın mümkün olmadığı tarih kitaplarında örneklerle dolu. "Ya istibdat, ya hürriyet!" o basit bir slogan değil, Türk milletinin hürriyet parolasıdır. Unutmayın ki Türk milletinin hürriyet aşkı bu milletin cumhuriyetten önceki ilk devrimini gerçekleştirdi. Bu hakikat ortadayken etki ajanlığı suçlamasıyla yüz yıllardır mazlumun, ezilenin, haksızın yanında yer alan bu asil milleti susturmayı asla ve kata aklınıza getirmeyin.
Yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)