| Konu: | KIRIKKALE MİLLETVEKİLİ RAMAZAN CAN VE 20 MİLLETVEKİLİNİN, TOPLUMSAL BARIŞI BOZAN OLAYLARI ARAŞTIRMAK VE ÇÖZÜM YOLLARI BULMAK AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ, ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLLERİ KAHRAMANMARAŞ MİLLETVEKİLİ MAHİR ÜNAL, GİRESUN MİLLETVEKİLİ NURETTİN CANİKLİ, KAYSERİ MİLLETVEKİLİ MUSTAFA ELİTAŞ, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ AYŞENUR BAHÇEKAPILI, ADIYAMAN MİLLETVEKİLİ AHMET AYDIN VE 187 MİLLETVEKİLİNİN, TERÖR SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK SÜRECİN BÜTÜN BOYUTLARIYLA DEĞERLENDİRİLMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİ VE BDP GRUBU ADINA GRUP BAŞKANVEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN'İN, KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜLMESİ, DEMOKRATİKLEŞMENİN GELİŞTİRİLMESİ, TOPLUMSAL BARIŞIN TESİSİ VE ÖZGÜRLÜKLERİN GENİŞLETİLMESİ AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİNİN ÖN GÖRÜŞMESİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 89 |
| Tarih: | 09.04.2013 |
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge sahibi olarak söz almış bulunmaktayım. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamı, anası Kürt, babası Türk olan on binlerce aileden birisi olarak yapıyorum.
Türk ve Kürt halkının Anadolu'da İslam ruhu, saygı ve hoşgörü temelinde bir arada kardeşçe yaşamasının bir sonucudur benim ailem. Dolayısıyla hem Kürt'ü çok iyi bilirim hem de Türk'ü.
Bildiğiniz gibi 1933 yılında birçok olay oldu, bir köyde de 33 kişi şehit edilmişti. Bu köy Erzurum'un Çat kazasının Yavi köyü. O köy benim köyüm. Akrabalarım ölmüştü o köyde, şehit edilmişti.
Bu iş benim için ayrı bir anlam ifade ediyor tabii. Aynı sene, köyümdeki olaylara benzer olaylar Sivas'ta ve Başbağlar'da da yaşandı. Uğur Mumcu öldü, Eşref Bitlis ve Bingöl-Elâzığ kara yolunda 33 er şehit edildi. Yaşanan birçok olay sonrasında terör sorunu içinden çıkılmaz bir hâl aldı. Özel Kuvvetler Komutanlığı devreye sokuldu, doğu ve güneydoğu illerinde olağanüstü hâl ilan edildi, koruculuk sistemi geliştirildi yani değerli arkadaşlar, siyasi çözüm devre dışı bırakıldı, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri rafa kaldırıldı, faili meçhuller devam etti, çözüm tamamen güvenlikçi anlayışa teslim edildi, vesayet güçlendi. Zamanın Başbakanı Tansu Çiller'in "Sorun sivil iradeyle çözülecek." demesinin hemen akabinde Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın Diyarbakır Lice Asayiş Bölük Komutanlığı önünde ilginç ve karanlık bir şekilde, alçakça şehit edildi. Bu olaydan sonra, terör sorununu daha da derinleştiren, Bolu-Düzce-Sapanca üçgeninde Kürt iş adamları infaz edildi. Kürt milletvekillerinin 1994'te Meclisten çıkarılmasıyla sorun tamamen siyasetin kontrolünden çıkmış oldu. Gerçekte 28 Şubat da bu olaylar üzerine oturdu.
Değerli arkadaşlar, 1960 sonrası siyasal tarihimize baktığımızda, aslında sorunun salt terör sorunu olarak açıklanamayacağını bize söyler. Sorun, aynı zamanda, derinlemesine bir sivil iktidar ve aynı zamanda vesayetçi iktidar sorunudur. Akıl ve vicdanın gereğinin, önce toplumsal kaderimizle doğrudan ilgili bu sorunu ortaya çıkaran iklimi kavramak, sonra da onu çözüme müsait hâle getirmek olduğu kanaatindeyim.
On yıllardır vesayetçi bir anlayış sürekli iktidarda olmuştur. Darbeci akıl, oluşturduğu anayasa, yasalarla, devlet içerisinde oluşturulan MGK, Cumhuriyet Senatosu, Anayasa Mahkemesi gibi yapılarla vesayetçi iktidarlar sürekli iktidarda kaldı ve biz bu zaman içerisinde Kürt'üyle, Türk'üyle, Arap'ıyla geniş halk kitleleri olarak gerçek manada özgürleşemedik. Bize hep haddimiz bildirildi, biz her zaman terbiye edildik. Bazen milliyetçiler, bazen solcular, bazen de muhafazakârlara Türk-Kürt ayrımı yapmadan hadleri bildirildi, işkenceler yapıldı, hapislere tıkıldı fakat yeter artık arkadaşlar.
28 Şubatın maliyeti yaklaşık 290 milyar dolar, terörün maliyeti de bir o kadar. Fakat bunun da ötesinde toplumsal ve demokratik kayıplar daha da büyük, her şeyden önemlisi sivil algımız yok edildi. Benim kaybettiğim ortada da peki kimler kazandı? Peki, böyle devam ederse kimler kazanmaya devam edecek?
Değerli dostlar, hafta sonu gittiğim güneydoğuda kardeşimizin dediği gibi: "Biz insanız herkes gibi, başka söze gerek yok." Büyük söz varken bilmeden büyük laf etti. Biliyoruz ki önce söz, selam, barış ile başlar insanlık tarihi ve sözü yaşatmak isteyenlerle kısmak, boğmak ve susturmak isteyenler arasında bir mücadele alanıdır dünya. Sözü yaşatmak için kardeşi Kabil'in kendisini öldürmesine elini bile kaldırmaksızın sessizce boyun eğer Habil. Sözün evrensel bir değer olarak kutsanması için ateşe atılmayı göze alır İbrahim. Söze bir şans tanınması için kendinden başka kimseye söz söyleme hakkı tanımayan Firavun'a isyan ederek özgürlük, hukuk ve barışa dayalı evrensel yeni bir söz söyler adını "selam ülkesi" "Jerusalem" koyduğu topraklarda Musa.
O barış ülkesinde kardeşliğe adanmış mezmurlar ve ilahiler söyler Davud.
Sözün insanlığı aydınlatan tek ışık ve tek gerçek olduğunu ve gerçeğin de tüm insanlar arasında adalet, merhamet ve sadakat ilkelerine dayalı evrensel göklerin kardeşlik ve huzur egemenliği olduğunu kendi ölümü pahasına yaşatmak ister İsa.
Adı barış, adı selam olan bir din ile sözü hayata uyarlamak için kendisini öldürmeye gelen düşmanlarına bile barış elini uzatarak kardeşlik üzerine sözleşmeler yapan Darülselam, barış, Medine yurdunda Hazreti Muhammed.
Tüm bu kadim medeniyetlerin ortak kavgası, ilk önce, var olan ezelî sözü yani selamı yani barışı ebedî sözleşmeye yani kardeşliğe dönüştürmektir.
Bu toprakların çocuğu Yunus Emre'nin dediği gibi, "Dört kitabın manası bellidir bir tek elifte." Kimi alaf kimi alfa kimi alge kimi eye kimi a dese de, tüm konuşmaya insanlar bir tek elif ile, barış diye başlarlar.
Beri gel, daha beri gel,
Bu yol vuruculuk nereye böyle?
Bu hırgür, bu çatışma nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık?
Topumuz bir tek olgun kişiyiz.
Ne diye böyle şaşı olmuşuz?
Sağ soluna yan bakar, ne diye?
İkisi de senin elin, topumuz bir tek inciyiz.
Başımız da tek, aklımız da tek.
Dünyada nice diller var ama hepsinde anlam bir.
Sen kapları, testileri hele bir kır,
Sular nasıl bir yol tutar gider.
Hele birliğe ulaş, hırgürü, çatışmayı bırak,
Can nasıl koşar, bunları canlara iletir." der Hazreti Mevlânâ.
Değerli dostlar, unutmayalım ki çatışmayı konuşmak kolaydır. Oysa çözümü sağlamak zordur. Tarih hiçbir topluma huzur ve kardeşlik vermez, onu elde etmek ve kazanmak için sadece fırsatlar verir. Bugün bu fırsatı, tarih bu Meclise ve bizlere vermiştir. Bin yıldır sözlerimizle dile getirdiğimiz kardeşlik söylemlerimiz, "Et ve tırnak gibiyiz." sözlerimiz test ediliyor. Her erdemin, her çözümün bir bedeli vardır ve bugün o erdem yani halkımıza ettiğimiz yeminlerimizde de söylediğimiz huzur bizim ellerimiz arasındadır. Güvenlik uğruna huzurdan vazgeçenler ne güven içinde ne de özgürlük içinde yaşayabilirler. Gelin bu tarihî fırsatı bu toprakların ortak değer ve birikimleriyle hep birlikte inşa edelim.
Sizleri çok iyi anlayan bir kardeşiniz olarak konuşuyorum çünkü hepimiz bir şekilde çatışmaların çocuklarıyız ve insan bilmediği şeyden korkar. Babalarımız sağ-sol kavgalarıyla uğraştılar, silah sesleri arasında kardeşliğin sesini duymadılar bile. Bizler başka kavgaların içinde doğduk. Korkularınızı bu yüzden çok iyi anlıyorum. Hepimiz korkuyoruz çünkü onu bilmiyor, tanımıyoruz ama bırakalım çocuklarımız tanısın, tatsınlar huzuru. Gelin gelecek seçimler için değil, gelecek nesiller için kaygıda ve sulhta birlik olalım.
Unutmayalım ki bir ülkede herkes özgür olmadıkça hiç kimse özgür yaşayamaz, herkes umutlu olmadıkça hiç kimse umutlu yaşayamaz, herkes eşit olmadıkça hiç kimse huzurlu uyuyamaz, herkes selam içinde olmadıkça hiç kimse güven içinde olamaz. Değerli dostlar, gelin huzur yerine çatışmanın, "Ya bendensin ya da düşmanımsın." monoloğunun dayatılmasından, bizciliğin, ötekine tahammülsüzlüğün, güce tapınmanın gereği olarak doğruyu sadece kendisinin temsil ettiği inancından, öteki veya alternatif kültür algılamalarının hain, kötü ve düşman olduğu düşüncesinden beslenen mahallelerimizi terk edelim çünkü her bir mahalle önce kendi içinde mahalle bütünlüğünü sağlamak, sonra da diğer mahallelere karşı meydan okumak için kendi içinde yekpare bir yapı yaratmak zorunda kalmıştır. Gelin ilk başta var olduğu gibi son sözümüz de selam olsun.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.