GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:87
Tarih:28.05.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA HAKKI SARUHAN OLUÇ (Antalya) - Sayın Başkan, sayın vekiller; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı üzerine, Genel Kurula gelen kanun teklifi üzerine konuşurken elbette kaçınılmaz olarak bu iktidarın dış politikası üzerine de birkaç söz söylememiz gerekiyor. Kapsamlı bir dış politika değerlendirmesi için yeterli vaktim olmadığından sadece bir konuya, Avrupa-Türkiye ilişkilerine yoğunlaşmak istiyorum.

Gerek AK PARTİ Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gerekse Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın, hatta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkileri hakkında söyledikleri olumlu sözler var son dönemde. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan daha bugün İspanya Dışişleri Bakanı Jose Manuel Albares'le Dışişleri Bakanlığında görüşerek ortak bir basın açıklaması yaptı, izlediniz mi bilmiyorum ama. Fidan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2023'te tekrar seçilmesiyle AB üyeliği konusunda Türkiye'nin perspektifinin değişmediğini, stratejik niyetinin ve vizyonunun aynı kaldığını hatırlattı. Yani "Perspektif değişmedi." diyor. Neydi perspektif? Avrupa Birliği'ne tam üyelik.

Sorun bu sözlerde değil, sorun bu sözlerin samimiyetine ve güvenirliğine ilişkin esas itibarıyla. Sonda söyleyeceğimi başta da söyleyeyim: Bu iktidar bu hedef konusunda samimi değil, gerekenleri yapmıyor ve sadece bu sözlerle toplumu oyalıyor, açıkçası kandırıyor. Neden böyle diyorum? Bakın, size Avrupa Parlamentosunun 2022'de kabul edilen son Türkiye raporundan bazı belirlemeleri hatırlatmak istiyorum. Bu, son Türkiye raporu çünkü yılda bir kere yayınlanıyor ve bir önceki yıla atıfta bulunuyor. Dolayısıyla parlamentodan geçmiş olan son rapordan söz edeceğim. Bu raporun girişinde diyor ki: "Türkiye'nin yavaş yavaş ama istikrarlı bir şekilde Avrupa Birliğinden uzaklaştığını görüyoruz." Doğru; evet, tespit bu, hem de çok kibar ve diplomatik bir şekilde ifade ediyor bunu. Raporda Avrupa Birliğinin 2021'de ortaya koyduğu gündemin tamamıyla durma noktasında olduğu, 2018 yılında Türkiye'de hukukun üstünlüğü ve demokrasinin bozulması nedeniyle AB'ye katılım müzakerelerinin o günden bu yana fiilen durma noktasına geldiği ifade ediliyor; doğru. Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle daha yakın ilişkiler ve uyum konusundaki kararlılığını güvenilir bir şekilde göstermediği belirtiliyor; doğru. Bunların hepsi doğru.

Tek tek bazı maddelere bakalım, çok madde var, çok uzun bir rapor ama ben bir kısmını eleyerek size birkaç şey söylemek istiyorum. Şimdi raporda "İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü bağlamında Avrupa Komisyonunun 2022'de yayınladığı 2021 raporunun çizdiği üzücü tablonun yerinde durduğunu dikkate alarak, AKPM'nin -yani Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinin- 12 Ekim 2022'de çıkardığı, İzleme Komitesi tarafından hazırlanan raporu ve Bakanlar Komitesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması hakkında verdiği infazını yerine getirme kararlarını tamamıyla destekliyoruz." diyor Avrupa Parlamentosu yani "Durum vahim, Türkiye izleme sürecindedir." diyor ve "İzleme sürecinde olumlu bir gelişme yok." diyor. "O nedenle izleme sürecinde verilmesi gereken kararların verilmesinin arkasındayız." diyor. Yetmiyor, diyor ki: "Türkiye'nin Avrupa Konseyi üyeliğinden yola çıkılarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 46'ncı maddesi uyarınca bütün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına tamamıyla uyma çağrısında bulunuyoruz." Yani neyi kastediyor bu raporda bu AİHM 46'ncı maddesi uyarınca? Kavala ve Demirtaş kararlarını kastediyor yani "Kavala ve Demirtaş kararları uygulanmadı, bunların uygulanması çağrısında bulunuyoruz." diyor. Dolayısıyla Türkiye'nin AKPM'ye üye olması dolayısıyla AİHM kararlarına bağlı olması gerektiği bu raporda bir kez daha açık bir şekilde vurgulanıyor. Diyor ki rapor: "Demokratik sistemin işlemesi için yapı taşı niteliğinde olan yargının bağımsızlığının olmaması ve yargının siyasi bir araç hâline getirilmesi Avrupa Birliğinin çok kaygı duyduğu bir konudur." Doğru değil mi? Burada geçen hafta konuştuk, bütün hafta boyunca "Kobani kumpas davası, siyasi intikam davası..." E, böyle yapmadı mı bu iktidar? Yaptı. Demek ki Avrupa Birliği raporunda da bu tespit ediliyor. Yetmiyor ama bu tabii, Gezi davasından bahsediyor rapor ve Gezi davasıyla ilgili de çok ciddi bir belirlemede bulunuyor ve diyor ki: "Bu Gezi davasındaki ortaya çıkmış olan konu da son derece kaygı verici bir durumdur." Yani her gün konuştuğumuz şeylerin tamamı 2022 Avrupa Parlamentosu Raporu'nda yer alıyor.

Devam ediyorum, başka bir madde: "Seçimlerden sonra özellikle Halkların Demokratik Partisine yönelik devam eden kapatma davası, Kürt siyasetçilere yönelik baskı başta olmak üzere muhalefete yönelik yargılama ve baskıların kötüye giden ekonomik durumu etkileyeceğinden kaygı duyuyoruz." diyor. Hani "Anlatabiliyor muyum size?" diyor. Aynı zamanda, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına açılan dava gibi siyasi kararları etkileyecek şekilde yargının kullanılması kaygı vericidir." diyor yani "Yargıyı siyasallaştırdı bu iktidar ve kullanıyor." diyor; doğru. Başka şeyler de var, diyor ki rapor: "Kürt sorunu hakkında yüksek kaygı devam etmekte ve barışçıl çözüme öncülük etmek için bütün ilgili tarafların ve demokratik güçlerin de dâhil olduğu etkili bir siyasi sürecin yeniden başlatılmasının aciliyetini vurguluyoruz." yani "Kürt toplumuna karşı daha sert baskının daha da kötüye gitmesi alarm vericidir." diyor; doğru değil mi? Doğru. Rapor yetinmiyor bununla "Türkiye'nin Suriye'ye askerî müdahalesini ve kuzey Suriye'deki işgal bölgelerinde cezasızlıkla sonuçlanan yerel Suriyeli grupların sivillerin haklarını ihlal etmesini ve özgürlüklerini kısıtlamasını kınıyoruz." diyor, "Suriye'ye yeni bir işgal harekâtının uluslararası güvenliğe ciddi etkileri olacağını yineliyoruz." diyor; doğru mu? Bu da doğru, hep konuştuğumuz şeyler.

Şimdi, "Ülkedeki demokratik kurumları ciddi şekilde aşındıran ve etkili denetleme ve dengenin olmadığı Türk Cumhurbaşkanlığında -sistemi kastediyor- gücün aşırı yoğunlaşmaya devam etmesinden derin kaygı duyuyoruz." diyor. Biz de bunu tartışmıyor muyuz? Tartışıyoruz. "Her türlü karar alma mekanizmasının tek adam yönetimi olan Cumhurbaşkanına bağlı olmasından dolayı çoklu seviyede özerkliğin bulunmadığını vurguluyoruz." diyor; doğru değil mi? Doğru. Anayasa tartışması yapılacaksa bunları konuşmayacak mıyız, konuşmak gerekmiyor mu? Kuvvetler ayrılığının olmadığını, denge denetleme mekanizmalarının işlemediğini, hukukun üstünlüğü meselesinin bir kenara bırakıldığını konuşmayacak mıyız? Konuşacağız elbette ama tartışmayı gerçekten demokratik yapacaksak konuşacağız. Bunlar konuların bazıları, başka bir sürü konu var, zamanım yetişmeyecek. Basın özgürlüğü, sosyal medya ve internet baskıları, sansür, dezenformasyon yasası, Rusya'nın saldırganlığı ve Ukrayna savaşı ve Türkiye'nin durumu, Doğu Akdeniz politikaları, AB'yle üyelik ilişkileri, İstanbul Sözleşmesi, çocuk evlilikleri, UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan mekânlar, iklim ve biyoçeşitliliğin korunması, NATO yükümlülükleri, dijitalleşme, yeşil anlaşmalar, gümrük birliği -say say bitmez- TÜİK, Merkez Bankası; bunların hepsi bu raporda yer alıyor. Bir tane olumlu değerlendirme var, onu da söyleyelim de ayıp olmasın: "Türkiye'nin Ermenistan, Mısır ve Körfez devletleri gibi ülkelerle bir süredir devam eden, saldırganlıktan sonra ilişkilerin normalleşmesi adına attığı adımları memnuniyetle karşılıyoruz." diyor rapor. Vallahi, onu biz de memnuniyetle karşılıyoruz, söylemiştik hatırlarsanız "Yanlışın neresinden dönerseniz kârdır." diye; döndünüz Mısır, Ermenistan ve Körfez devletleriyle ilişkilerde.

Şimdi, sayın vekiller sonuç olarak bu rapor diyor ki: "Türk Hükûmeti Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki değerler ve standartlar farkının büyümesini engelleyecek çabalara ilgi göstermiyor. Türk Hükûmeti Kopenhag Anlaşması'na ve kendisini Avrupa Birliği politikaları ve hedeflerine uyumlu hâle getirmeye ilgi duymuyor." Bunları söylüyor ve diyor ki rapor: "AB'nin Türkiye'yle ilişkilerinde uluslararası hukuk ve iyi komşuluk ilişkileri doğrultusunda diyalog, saygı ve karşılıklı güven ilişkisi çerçevesinde sürdürme kararlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz. Türkiye'yi AB ilişkileri için uzun vadeli vizyon temelli ve çatışmaya değil, iş birliği temelli bir ilişkiye çağırıyoruz."

Peki, bu iktidar ne yapıyor, siz ne yapıyorsunuz yani bu raporlar karşısında? Geleneksel olarak Dışişleri Bakanlığı, Sayın Hakan Fidan da dâhil olmak üzere, kınama yazıları açıklıyorlar bu raporlar çıktıktan sonra, istisnasız bütün raporlardan sonra, istisnasız. Kınıyorlar "Yok sayıyoruz bu raporu, yok hükmünde." diyorlar. Peki, burada sayılanları yerine getirme konusunda, düzeltme konusunda herhangi bir adım var mı? Yok. Ama Sayın Fidan AB'ye üyelik konusunda Türkiye'nin irade beyanı beklediği yerin Avrupa Birliğinin kilit ülkeleri olduğuna işaret ediyor bugün yaptığı açıklamada, bu ülkelerin irade beyanında bulunması gerektiğini kaydediyor. Yani Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinin bazı ülkelerin kısır politik gündemlerine bırakılamayacak kadar önemli olduğunu söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Oluç, lütfen tamamlayın.

HAKKI SARUHAN OLUÇ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.

Peki, siz iktidar olarak yapmanız gerekenleri yapmayın, el âlemden irade beyanı bekleyin; olay bu işte, bu. O nedenle, bugün Dışişleri Bakanı Sayın Fidan'ın İspanya Bakanıyla yaptığı açıklama inandırıcı değildir. Bakın, şunu söyleyeyim size: Sadece bizim için değil bu; bu Avrupalıları salak zannetmeyin, onlar da inanmıyor bu söylenenlere ve ben neden bunları size anlatıyorum esas itibarıyla? Yani iktidarınızın ve kendinizin yaptıklarını kimsenin görmediğini, anlamadığını sanmayın. Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı kurarak bu yanlış politikaları düzeltemezsiniz, zihniyetinizi değiştirmeniz gerekiyor, esas itibarıyla siyasi ilkelerinizi gözden geçirmeniz gerekiyor ve gerçekten Avrupa Birliğiyle üyelik meselesinde ciddiyseniz eğer, o zaman yapılması gerekenlerin hepsinin neler olduğu bu raporda yazıyor. Bizlerin de muhalefetin de yıllardır söyledikleri bunlar.

Dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)